Kayıp Dudaklar

Από gokadan

779K 37.3K 12.5K

"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açm... Περισσότερα

Kayıp Dudaklar Hakkında
1. Bölüm: "Önyargı."
2. Bölüm: "Sarhoş."
3. Bölüm: "Kimse beni aslen tanımıyor."
4. Bölüm: "Tatlı Laden."
5. Bölüm: "Saklı kalan."
6. Bölüm: "Özlemek?"
7. Bölüm: "Sanal arkadaş."
8. Bölüm: "Sana ihtiyacım yok."
9. Bölüm: "Korumak."
10. Bölüm: "Korku."
11. Bölüm: "Tanıdık."
12. Bölüm: "Kardeş."
13. Bölüm: "Maskeli."
14. Bölüm: "Hissetmek."
15. Bölüm: "Sevgili."
16. Bölüm: "İlk öpücük."
17. Bölüm: "Boşlukta."
18. Bölüm: "Pişman Prens."
19. Bölüm: "Şaşırtıcı bir çift söz."
20. Bölüm: "İçindeki İyi."
22. Bölüm: "Yalan."
23. Bölüm: "Taciz."
24. Bölüm: "Öldürmeyen Acı."
25. Bölüm: "Eray'dan"
26. Bölüm: "Lütfen..."
27. Bölüm: "Gerçekler."
28. Bölüm: "Platonik."
29. Bölüm: "Yalancı."
30. Bölüm: "Git."
31. Bölüm: "Yeniden."
32. Bölüm: "Takip."
33. Bölüm: "Ateş."
34. Bölüm: "Gözyaşı."
35. Bölüm: "Karşılama."
36. Bölüm: "Dilek."
37. Bölüm: "Karanlık."
38. Bölüm: "Özlem."
39. Bölüm: "Kırık."
40. Bölüm: "Gülümseme!"
41. Bölüm: "Arkadaş."
42. Bölüm: "Af."
43. Bölüm: "Teşekkür."
44. Bölüm: "Gül güzeli."
SON: "beni böyle bırakma."
EPİLOG: "masal."

21. Bölüm: "Yardım."

14.5K 763 287
Από gokadan

"Gitmeyecek miyiz yaa?" Diye sordu Yağmur. Üzüntüyle dudaklarını büzmüştü. Alp'e masum bir ifadeyle bakarken yorum yapmadım. Yağmur Sıla'nın düzenlediği geziye gitmek istiyordu. Alp'in pek istediği söylenemezdi ve ben biraz tereddütlüydüm. Üstelik diğerlerine de söylememiştik.

"Gideceğimizi söylememiştim. Ümitlenme dedim sana." Dedi Alp sert olmaya çalışarak. Dikkati bizde değildi ama yine de cevap vermeye çalışıyordu sorulan sorulara.

Dilim, bugün defalarca kez olduğu gibi dudaklarımdaki piercingi aradı. Ama bulamadı. Ani bir kararla piercingi çıkarmıştım sabah. Bu kararımı neyin tetiklediği bende kaşlarımı çatma duygusunu ortaya çıkarıyordu.

Ben kimsenin ne dediğini umursamazdım ki...

Kalbimin bilerek buz tutmasını sağlamıştım ama o buz yavaş yavaş eriyordu. Bunu hissedebiliyordum.

"Bizimkilere demeyi unuttum ama..." Yağmur burnunu kırıştırdı. "Lütfen Alp. Sıla samimiydi, eminim." Dediğinde yutkundum. Daha dün onu görmüştüm. Bana pek sıcak yaklaşmamıştı. Eray'ın yanında ne halt ettiğimi merak etmişti. Gerçi bu normaldi ama yine de gözüme sürtükçe gelmişti.

Gözlerimi kısa bir an kapalı tuttum ve içimdeki önyargılı düşünceleri kafamdan attım. Önyargılı insanlardan bunalmışken aslında onlardan biri olmak hiç hoş değildi.

"Evet, katılıyorum. Sıla samimiydi." Dedim Alp'e. Sıla'yı tanımak istiyordum. Ve bunu tamamen önyargısız bir şekilde yapmalıydım. Bunun için de önceden yaşanan şeyleri geride bırakmam gerekiyordu.
"Hayret ediyorum..." dedi Alp inanmazca. Kafasını iki yana salladı ve derin bir nefes aldı. "Siz ikiniz Sıla'yı savunuyorsunuz."

Yağmur güldü. Bende gülümsedim. Bunu yapacağımı düşünmezdim bile.

O sırada kantine giren Sıla'yı gördüm. Yanında Eray vardı ama önceki zamanlar gibi birbirlerine yapışık değillerdi. Sadece Sıla Eray'ın kolunu tutuyordu ve etrafına bakınıyordu.

Göz göze geldiğimizde merakla yanımdakilere baktı. Sonra bir şey fark ettim. Çok, çok değişik ve farklı bir şey.

Yüzü aydınlandı ve gözlerinin parladığını mesafeye rağmen gördüm.
Eray'a doğru bir şeyler mırıldandı. Sarı saçlarını at kuyruğu yapmıştı ve her gün giydiği mini eteklerin aksine bugün dar paça koyu bir kot pantolon giymişti.

Bizim yanımıza yaklaşırken tedirgin gibi duruyordu. Eray Sıla'dan ayrıldı ve diğer boş masaya oturdu. Bizimle ilgilenmediği açıktı.

Sıla masamızın hemen önünde durunca bakışlarımı ona çevirdim. Önce yutkundu sonra bakışlarını hepimizin üzerinde gezdirdi ve, "Merhaba..." dedi.

Yağmur, "Merhaba Sıla." Dediğinde Alp'in gözlerini devirdiğini gördüm.

"Merhaba." Dedim bende. Çünkü onu tanıyacağımı söylemiştim kendime.

Alp bir şey demedi. Sadece bıkkın bir şekilde Sıla'ya baktı.

"Şey diyecektim... Şey..." telaşla konuştuğu için cümleler birbirine girmişti. Şuan karşımda çok farklı bir Sıla duruyordu. Onu daha önce bu şekilde kibar görmemiştim.

"Ney?" Diye sordu Alp alayla. Ama sonra kaşları şaşkınlıkla kalktı ve, "Ooo... Sıla Hanım. Gözlerinizin asıl rengini görmemizi neye borçluyuz? Yoksa yeşil renkten maviye mi geçmeye karar verdin? Ayağınıza gelecek yeni lensinizi mi bekliyorsunuz?" Alayla güldü.

Sıla yutkunurken Alp'ten gözlerini ayırmadı. Hemen sonra, "G-Geziye gelecek misiniz?" Derken sesi titremişti. Alp'e cevap vermemesi beni daha da fazla şaşırtan şeydi.

Kişilik olarak tamamen farklı biri duruyordu karşımda. O tamamen farklıydı. Sevimliydi hatta.

"Ben gelmek istiyorum Sıla. Ama daha diğerleriyle konuşmadık." Dedi Yağmur. Onun da kaşları havaya kalkmıştı ve en az benim kadar şaşkındı. Ona kibar davranmıştı.

Sıla gülümseyip bana baktı. Dün aramızda geçen konuşmayı hatırlayıp yüzünü buruşturur diye bekledim ama yapmadı. "Laden, sen?"

Afalladım. Belki de bir oyun oynuyordu bize. Yine kötü bir şey planlıyor olabilir miydi?

"Bende geleceğim." Dedim. Ama tereddüt içindeydim.

En son Alp'e döndü. Yüzündeki gülücük söndü ve ona sadece baktı. "Sen peki?"

Alp uzun bir şekilde Sıla'nın suratına baktı. O Sıla'ya bakarken onu inceledim. Afallamış hali aslında komikti çünkü bize inanmamıştı. Sıla'nın samimi olduğunu söylemiştik.

Kaşlarını çattı. "Yine bir şey mi planlıyorsun Sıla?" Diye sordu sertçe. "Bu sefer ne yapmayı düşünüyorsun? Çıplak halimizin fotoğrafını çekip okula mı asacaksın, yoksa bizi ıssız bir dağda bırakıp kaçacak mısın? Yoksa... daha fazlası mı?" Nefret kusan sesi beni bile korkutmuştu.

Sıla gözle görülür bir biçimde sarsıldı. Kahverengi gözlerinin parlaklığı söndü. Dudaklarını dişlerken pişmanlığını hissettim.

Belki de ben sadece hayal ediyordum...

"B-ben... Ben..." Açıklamaya çalıştı. "Ben sadece bir şeyleri..." cümlesi yarım kaldı. Arkasını hızla dönerken gözlerinin dolduğunu çoktan görmüştüm. Kantinden hızlı adımlarla çıkarken Alp'e döndüm. Kaşlarını çatmış Sıla'nın çıktığı kapıya bakıyordu.

"Alp... Biraz fazla oldu sanki." Dediğimde sinirli gözleri beni buldu.

"Onu neden koruyorsun?" Diye sorduğunda cevap veremedim çünkü Eray Alp'e doğru eğilmişti.

"Sıla bir daha senin yüzünden gözyaşı dökerse, seni onun gözyaşlarında boğarım. Anladın mı beni?" Diye sordu tıslayarak.

"Ne diyosun lan?" Diye bağırdı Alp. Ama Eray ona cevap vermeden arkasını dönüp kantinden çıktı.

Arkasından, "Hiçbir şey anlamadım." Diyordu Yağmur. Ağzı açık kalmıştı.

"Doğru mu anladım..." diye mırıldandım.

Eray'ın söylediği şeyi yanlış mı anlamıştım yoksa ciddi miydi?

Alp sadece kaşları çatık bir şekilde kantin kapısına bakıyordu. Düşünceliydi ve biraz da öfkeli.

"Sürtük." Diye tısladı. "O sadece bir sürtük." Dedi tekrar. Kafasını iki yana sallarken yumruklarını sıkıyordu. "Yine ne oyunun peşindesiniz Eray?"

-

"Ne zamandır görüşemiyoruz Laden." Dedi gülümserken.

Şaşırtıcı bir şekilde ben de gülümsedim. Ona samimi bir şekilde gülümsediğimi hatırlamıyordum. O da hatırlamıyor olacak ki şaşkın bir şekilde baktı bana. Ama kendini toparlaması çok sürmedi.

"Belli bir günümüz olmadığı için, boş vakitlerimde, okuldan sonra gelebiliyorum buraya." Dedim.

Kafasını anlayışla salladı. "Özledim seninle konuşmayı. Aynı zamanda ilerlediğimizi düşünüyorum. Bana gülümsedin." Deyip kendine güldü.

"Artık bir dudak piercingim de yok..." Deyip güldüm bende. Bu ani tavır değişikliğim beni bile şaşırtmıştı ama artık Nazlı Hanım'ın yanında kendimi rahat hissediyordum.

"Ah... Evet. Annen bu duruma ne tepki verdi?" Diye sordu.

"Sadece gülümsedi ve bana koca bir sarılma verdi." Durakladım. "Uzun süredir ona sarılmamıştım."

"Özlemişsin değil mi?" Güldü.

"Evet..." diye mırıldandım. Aslında biraz utanmıştım.

"Kızınız nasıl?" Diye sordum aniden. Kendim hakkında konuşmaktan sıkılmıştım. Hem de bana bir ara anlattığı küçük huysuz kızını merak etmiştim.

"Leyza... O iyi ama hala huysuz." Dediğinde onunla birlikte güldüm. Çerçevedeki somutkan kıza baktım. Sevimliydi.

"Bir gün onunla tanışmak isterim."

"Ah... tabi ki, seni onunla tanıştırmak isterim." Dedi. "Küçük dostunla nasıl gidiyor?" Dediğinde Ecrin'den bahsettiğini anlamıştım.

"O tıpkı bir prenses. Ama akıllı olanından. Hiçbir şey kaçmıyor gözünden. O gerçekten benim kardeşim gibi."

"Sana iyi geldiği belli." Gülümsedi.

Biraz daha konuştuk. Artık seanslarda somurtup durmak yerine gülüyordum ve Nazlı Hanım'la keyifli sohbetin tadını çıkarıyordum.

"Görüşürüz." Dedim kapıdan çıkmadan önce.

Cıvıl cıvıl bir şekilde, "Görüşürüz hayatım..." dedi o da.

Derin bir nefes aldım. Konuşmak iyi gelmişti.

-

Yağmur'dan

"Merhaba..." dedim kibar olmaya çalışarak. Burada olmaktan memnun olmadığımı bariz bir şekilde belli etmek istesem de yapmadım ve sadece gülümsedim.

"Merhaba. Gelmene sevindim." Dedi. Dudağını ısırıp tedirgince, "O günden sonra beni görmek istemezsin diye düşünmüştüm." Dediğinde yüzümü buruşturmamak için zor tuttum kendimi.

Aylin beni buluşmak için çağırdığında gelmeyeceğimi söylemek yerine teklifini kabul etmiştim. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Ama sanırım Kaan içindi. O günden sonra içindeki pişmanlık hiç bitmemişti Kaan'ın, ve kendini kötü hissediyordu. Her seferinde benden özür diliyordu. Onu o şekilde görmek sinirlerimi bozuyordu.

Aylin'le sevgili olacaktım. Buna neden olduğu için ona minnettar olduğumu söyleyecek ve içinin rahatlamasını sağlayacaktım. Bunu çok düşünmüştüm.

"Ben özür dilerim. Birden bire o şekilde kalkıp gitmemeliydim." Dedim. O beni öpecekti ve o yüzden kalkıp gitmiştim. Onunla öpüşme düşüncesi midemi yakıyordu.

"Yağmur ben... Senden gerçekten ilk gördüğüm andan beri hoşlanıyorum." Dedi birden. Masada duran ellerime uzanıp elleriyle tuttu. "Bize bir şans vermeni istesem ileri mi gitmiş olurum?" Diye sorduğunda içim rahatladı. Onun da bunu istemesi işimi kolay hale getirmişti.

"Bize bir şans vermek isterim." Gülümsedim. Bu gülücüğün samimiyetsiz olduğunu sadece beni iyi tanıyan biri bilebilirdi. Ve Aylin beni tanımıyordu...

Derin bir nefes aldı ve, "Teşekkür ederim." Dedi.

Ne diyebilirdim?

Önemli değil, mi?

Sadece gülümsedim.

-

"Cumartesi günü bir şeyler yapalım mı?" Diye sordu. Yüzüme düşen saç tutamını eliyle kulağımın arkasına atarken gözlerimi zorla da olsa ona çevirdim.

"Olmaz." Dedim.

"Neden?"

"Çünkü Aylin'le buluşacağım." Dediğimde kaşları hayretle kalktı.

"Aylin mi?"

Kafamı onaylarcasına salladım. "Sanırım çıkıyoruz." Dedim gülümseyerek. Samimi gülümsemeye çalışmıştım. Ne kadar becerebildiysem artık...

"Demek öyle oldu..." Kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakarken yutkundum. "Ne zamandan beri?"

"2 gün oldu işte."

"Neden söylemedin peki? 2 gün olmuş..."

"Emin olmak istedim." Allah'ım. Bu şey sandığımdan daha zor olmuştu.

"Neyden?"

"Ondan hoşlandığımdan."

"Yani ondan hoşlanıyorsun?" İnanamaz çıkan sesi beni şaşırtmıştı. Birinden hoşlanmam çok mu acayipti?

"Evet... Sana teşekkür etmek istiyorum. Onunla tanışmamı sağladın ve şimdi de çıkıyoruz..." Aşırı bir heyecan içinde Kaan'a sarıldım. Yüzümün halini görmesini istemiyordum.

Ellerini bana dolar diye bekledim ama yapmadı. Bende mecbur geri çekildim. "Kendini pişman hissetme, bak güzel bir şeye sebep oldun."

"Evet... Öyle görünüyor." Gülümsedi. Sadece dudaklarının hareket ettiği bir gülümsemeydi bu. Ne gülerken her zaman kısılan gözleri kısılmıştı, ne de gamzeleri ortaya çıkmıştı.

"Bende gelebilir miyim sizinle?" Diye sordu tereddüt ederek. "Eğer yalnız gelmemi istemezsen yanımda birini getirebilirim."

Ah, kesinlikle yalnız gelmesini istiyordum. Ama bunu ona söyleyemezdim.

"Gel tabii. Yanında birini getirmek istersen getirebilirsin." Omuz silktim ve umursamaz olmaya çalıştım. Onu kızlarla görmeye alışmıştım.

"Cumartesi günü saat kaçta ve nerde olduğunu haber edersin bana." Deyip ayağa kalktı. Yanımdan uzaklaşmadan önce beni öptü.

Bu temasın ne hissettirdiği hakkında hiçbir fikri yoktu.

Cumartesi'ye kadar nasıl sabrecektim? Şimdiden heyecanlanmıştım.

-

Laden'den

Klavye üzerinde parmaklarımı gezdirmeden önce bir kez daha gelen mesajı okudum.

PişmanPrens:

Benim hala Çağlar olduğumu düşünmüyorsun değil mi?

Aslında emin değildim. Ona Çağlar'ı anlatmamıştım ve buna rağmen Çağlar'ı biliyor gibiydi.

Emin değilim.

Bir süre bekledim.

PişmanPrens:

Emin ol, değilim. Sana Çağlar olsam yanına geleceğimi söyledim. Çağlar geldi mi peki?

Onun alaylı bir şekilde ekrana baktığını hayal ettim. Kesinlikle benimle dalga geçiyordu.

Gelmedi. Gelmesin de.

Bu sırada telefonumun titrediğini duydum ve telefonuma uzandım. Bilinmeyen bir numaradan gelmişti mesaj.

Yarın bize gel. Ecrin hasta ve seni görmek istiyor.

Eray mıydı?

Nesi var?

Çok geçmeden yine titredi telefonum.

Hasta işte.

Gözlerimi devirdim. Hasta olduğunu zaten anlamıştım. Beni sinir etmek için mi yapıyordu bunu?

Bir şey yazmadım. Bu sırada pişman prensten cevap gelmişti.

Pişmanprens:

Neden gelmesin?

Neden gelmemeliydi?

Çünkü onu görmek, onu görüp nasıl özlediğimi fark etmek istemiyordum. Zaten gelmezdi de. O İzmir'deydi, ben ise Ankara. Zaten benim için neden gelecekti ki buraya?

Onu görmek istemiyorum.

Cevabım içimi titretti.

Yalan söylüyor olmamayı diledim.

Vereceği cevabı beklemeden çevrimdışı oldum ve bilgisayarı kapattım.

Annemden yarın Ecrin'i görmek için izin almam gerekiyordu. Iyi davranırsam izin verirlerdi. Her zamanki taktiğimdi.

"Anne?" Diye seslendim ona.

"Mutfaktayım!"

Tabii ya... Başka nerde olacaktı ki.

Yanına gidip durdum ve boğazımı temizledim konuşmak için.

"Ecrin diye küçük bir arkadaşım var." Diye başladım söze. "Baya iyi anlaşıyoruz ve hasta olmuş. Yarın onu görmeye gidebilir miyim?" Diye sordum.

"Bu küçük arkadaşın kaç yaşında?"

"Yedi yaşında."

"Benimle dalga geçimiyorsun değil mi?"

"Hayır..." Gülümsedim.

"O zaman gidebilirsin. Onunla bir ara tanışmayı çok isterim." Dedi kahkaha atmadan önce.

Annemle şu sıralar aramız daha iyiydi ve bu beni sevindiriyordu nedensizce. Böyle mi hissetmeliydim?

Yarın soluğu Ecrin'in yanında aldığımda onu yatağında halsiz bir şekilde yatarken buldum. Şengül anne elindeki çayı minik dudaklarına götürmüştü ve Ecrin'e içirmeye çalışıyordu.

"Şengül anne ya bunun tadı iğrenç!" Diye sitem ettiğinde gülmeden edemedim.

"Öyle kuzum ama iyileşmek için içmelisin." Dedi sıcak sesiyle.

Ben onları dinleyip gülerken yanımda fısıldayarak konuşan Eray'ı görmemiştim bile. "Gelmeyeceğini düşündüm."

"Ecrin benim için değerli."

Dudakları ufak bir tebessümle hayat buldu. "Teşekkür etmemi falan beklemiyorsundur umarım."

"Beklemiyorum." Gülümsedim bende.

"Yarım kalan konuşmamız vardı. Hatırlıyorsun değil mi?" Diye mırıldandığında yutkundum. Hatırlıyordum tabii ki. Sıla gelmeseydi ona vereceğim cevabı da hatırlıyordum.

Kafamı salladım.

"Cevabı merak ediyorum, birine çok benzediğini fark ettim."

Kaşlarımı çatıp suratını inceledim. Benden ona neydi ki?

"Cevabını zaten bildiğin bir soru sorma." Dediğimde güldü.

"Evet, biliyorum ama bunu senden duymak istiyorum."

"Neden?"

"Çünkü.... Bir nedeni yok." Tekrar güldü ve gözlerini dudaklarıma çevirdi. "Dudaklarında bir piercing vardı. Ne oldu da onu çıkardın?"

"Sana ne?" 2 senedir böyle ters olmaya alışmıştım. Kolay kolay huyumdan vazgeçemiyordum.

"Peki yüzündeki bu ucube makyajı da günün birinde çıkacak mı?" Diye sordu beni umursamadan. "Seni bir kere makyajsız gördüm. İkincisi de olacak mı?"

"Bu seni niye ilgilendiriyor?"

"Dediğim gibi. Yakından tanıdığım birine benziyorsun ve bu ilgimi çekti."
Bu yakından tanıdığı biri de kimdi? Beni benzettiği kişiyi merak etmeden duramadım.

Odadan çıkmadan önce kulağıma eğildi ve, "Eğer makyajını çıkarmak konusunda yardım istersen, o yardımı ederim." Diye fısıldadı.

Kaşlarımı çatmış arkasından bakıyordum ki Ecrin'in, "Laden abla ben çok sıkıldım." Demesiyle ona döndüm.

Kafam allak bullaktı, tam anlamıyla.

Kafamı karıştırmayı iyi beceriyordu.

Bu lanet konuşma da neyin nesiydi böyle?

-

Herkese merhaba!

Bu sefer pek bekletmedim sizi değil mi? Müsait oldukça yazmaya çalışıyorum.

Kitap nasıl ilerliyor hiçbir fikrim yok. Sadece aklımdaki kurguya uyuyorum ve gelen ilhamıma güveniyorum.

Başından beri Laden'in kiminle olacağı kafamda belliydi. Bu değişmez bir gerçek malesef. Kaç kişi sevinir, kaç kişi üzülür bunu bilemeyeceğim. Umarım herkes sevinir ve bana söven olmaz..

TeamSarp mı?

Yoksa

TeamEray mı?

Yağmur bu bölümde kendini ele verdi gibi... Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Eray ve sözleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sıla'nın kime aşık olduğu yeterince açıktı bu bölümde. Alp'in önyargılı kafasını hep beraber bir yere sürtmeliyiz. -spoi: belki de buna gerek kalmaz...-

Şu Sıla'nın ablası sizi endişelendirmeli. Çok küfür edeceksiniz

Sizce Laden'i neler bekliyor?

Eski haline tahminen ne zaman döner ve bu kimin sayesinde olur?

Sarp ve sözleri Laden'i etkilemişti... Ama şimdi işin içinde Eray'da var.

Düşüncelerinizi merak ediyorum

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

Öptüm çook

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

33.1K 3K 49
Jisung görmeyeceğini düşünerek dizisinde kötü karakteri canlandıran kişiye yazar. #1 Minsung (23.04.24)
minik bebeğim(yarı texting) Από a.

Εφηβική Φαντασία

484K 13.9K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
Sonsuza Dek (tamamlandı) Από Aslı Genç

Γενικό Φαντασίας

2M 15.6K 5
Avuçlarının içine aldığı elimi usulca öptü.Sonra sağ elini sol elimin üzerine koydu ve gözlerimin içine baktı. "Evlilik yüzüğünün takıldığı parmağa n...
BOZUK PARA (final oldu) Από BenHtic

Γενικό Φαντασίας

620K 23.2K 43
Sevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düş...