Hypnotic | nico di angelo

By F3LICIAHARDY

15.3K 1K 313

"Koruduğun hayatı öldürebilir misin?" [0.1 ve 0.2'yle birlikte çünkü neden olmasın.. Bu arada cidden 5 yıllık... More

giriş: ölü kızın gemisi
iki: güneşin gözlerine girmesiyle uyanmak
üç: bir kişinin zamanını üslenmek
dört: cevaplanmayan birkaç soru
beş: kuğu gölü
altı: ölü hayaller, yaşayan hayaletler
yedi: savaşçı ve siyah
sekiz: içini dökmek
dokuz: göze alınabilecek şeyler
on: melek etkisi
on bir: laviana solange
on iki: efsaneler
on üç: halattan kolyeler
on dört: yürüyen ölüler gecesi
on beş: altın ve kan
on altı: yarına kalanlar
on yedi: cehennemdeki melek
on sekiz: leo'ya göre ciddiyet her şeyi çözmez
on dokuz: fedakarlık ne kadar zarar verebilir?
yirmi: sevmek söylemek kadar zor değil
0:0 » karekterler
0:0 » karakterler
bir: başıboş tanrı
iki: kuzgun kral
üç: melezler ırkçıdır
dört: paralı asker
beş: mahşer
altı: kapılar ve kapılar

bir: uyku problemi yaşayan insanlar

1.5K 90 29
By F3LICIAHARDY

Ben neden bu kitabı böyle basit yazıyorum? Neyse işte ilk bölüm karşınızda. Multi Carmen, ve şey alttaki uzun saçlı kız diğer bölümde bahsedilen ufak Carmen. Pekala bölüm çok hızlı geçiştirildi ve bana o kadar iyi gelmiyor ama neyse şey görüşürüz? Bölüm şarkısı Lana Del Rey Once Upon A Dream.

"Macbeth uykuyu öldürdü."
Macbeth// William Sheakspeare.

Melez Kampı çoğu melezin kurtarıcısıdır, derler. İnsanlar -ya da melezler- gerçek ailelerini bulup hayatlarının sonsuza kadar mutlu kısmına geçiş yapabildikleri yerdi. Ufak Tanrılar'ın çocukları da kabul gördükten sonra bazı melezler için kurtuluş ya da korunma anlamına da geliyordu.

Fakat Carmen için hiçbir anlamı olmayan bir grup kendini beğenmiş kişinin kontrolü altındaki bir yerdi. İnsanlarla ilişkileri her zaman için iyiydi fakat burası sanki bedava mutluluk haplarına sahip insanlarla kaynıyordu. Kimsenin derdi tasası yok, herkes dünyadan bir haber, mutlu şarkılar söyleyip, mutlu alıştırmalar yapan bir grup ergenin yuvasıydı.

Gaia ile savaştan sonra herkes etrafı Sünger Bob'un gözleriyle görüp, günışığının gözlerine girerek uyanmalarını izlerdi. Hypnos kulübesine böyle bir şansı yoktu elbette, kulübe sakinleri genelde yıldızların görkemli ışıltısı altında geceye gözlerini açardı fakat Carmen için durum biraz farklıydı, uyku problemleri yüzünden her zamanki gibi yeşil gözlerini tavana dikip, boş boş nefes alıp veriyordu.

Kaç gündür uyumamıştı bir, iki? Uykusuzluğun getirdiği kızarmış gözlerle etrafı izliyor, kulübedekilerin horlayışını ve sayıklamalarını dinliyordu. Savaştan önce bazı kardeşlerinin de onun gibi uyku problemleri çektiğini biliyordu fakat çoğu kardeşi 2 Titan Savaşı'nda ölmüştü, tam gözü önünde hem de.

Gri renk battaniyesini üzerinden attı ve ne kadar ses çıktığını umursamadan ayağa kalktı. Çıtırdayan ateşin karşısında oturmakta olan silüeti yeni yeni fark etmişti. Bağdaş kurup yere oturan adamın kim olduğunu ilk görüşten anladı. Bu, arada bir gördüğü rüyalara giren babasıydı. Genç kız hafifçe güldü ve adamın tam karşısına geçti.

"Ne o, benimle görüşmeye mi geldin?" dedi Carmen. Hypnos küçük bir gülümseme kondurdu ağzına.

"Bazen biz bile hata yaparız, sevgili çocuğum." dedi Hypnos ve babacan bir tavırla kıza baktı.

Genç kız yeşil gözlerini inatla adama dikti. Hypnos ise kızı kadar delici gözlerini ona çevirdi genelde yumuşak bakışlara sahip adam asi kızına öğüt verecek gibi duruyordu. Carmen, huysuz bir şekilde babasının yanına gitti ve onun tam karşısına kuş tüyü yastıklara oturdu.

"Bazı çocuklarım uyku problemi çeker, hatta ben bile bazen uyuyamam." dedi adam ve ellerini kendine doğrultu. Kız hafifçe gülümsedi, huysuz halinden eser kalmamış gibiydi. "Fakat benim ve çocuklarımım şanssız tarafı eğer melezlikle ilgili rüya görüyorsa en saf halleriyle görüyor oldukları. Blake öldüğü zaman.." dedi Hypnos ve anlayışlı bir tavırla kızına baktı. Gözleri isminden bahsedildiği zaman olduğu gibi donuklaştı. "Onu rüyanda gördün ve şey ona değer verdiğini biliyorum. Asla onun gibi bir dost bulamayacağını da."

"Baba bunu tekrar yapamam hele başka bir Thanatos meleziyle asla olmaz." dedi kız ve yeşil gözlerini babasına dikti. Adam babacan ifadesinden istifade ederek kıza kaşlarını çattı.

Carmen, annesini dinlediği zamanlarda hep Hypnos'tan bahsettiğini hatırlıyordu. Daha beş yaşındayken onunla ilgilenmek yerine uyumayı seçmişti. Uyandığı zaman da hep babasından bahsederdi. Küçükken ondan hep nefret ederdi ve ona yardım eli uzatan her zaman Blake olurdu.

Anılarının ufacık bir köşesine sıkışmış olan Blake'i hatırlamak genç kızın açık bıraktığı yaraya tuz basıyordu. Onu öldüren kişi oydu, onun ateşler içinde yanışını izlemişti. Kuzgun'nun kanatları ıslak, okyanusun derinliklerine gömülüşüne görmüştü rüyalarında.

Yüzlerce melezin ölümünü gözlerini bile kırpmadan izlemişti, denizin oğlu yuvasına sürüklenirken. Kafeslerin okyanusların en diplerine yolla çıktığını, çığlık atan ve yardım dilenen melezlerin acı dolu feryatlarını..

Şimdi babası çıkıp ona 'Herkes hata yapar bunların hiçbiri senin suçun değil, yeni bir partnerin olacak ve kahramanları öldüreceksin.' derse azda olsa kızardı.

"Öyle düşünme, Carmen. Sen de biliyorsun, bana neden burada olduğumu sordun." dedi adam ve bilmiş bir ifadeyle gülümsedi.

"Kim peki?" dedi kız ve bıkmış halinden ödün vermeyerek burnundan soludu. Genç adam arkasını taş duvara yasladı ve gizemli bir tavırla gülümsedi sanki bir şey söylerse sır açığa çıkacakmış gibi yeşil gözlerini ona doğrultu.

"Rüyanda görebilirsin belki de?" dedi ve adam beyaz bir toz eşliğinde yok oldu. Geriye kalan ise Carmen'nın yastıklara düşen bedeniydi.

Saf siyah gözlerini kuşatırken, sanki biri kulağının kenarında çekiç dövüyor gibiydi. Kardeşlerinden biri onunla uğraşıyor gibi görünüyordu ama hiçbiri güzellik uykusundan kalkıp Hermes kulübesine çıraklığa gitmezdi.

"Yardım edin!" diye bir fısıltı çıktı. Yeşil gözlerini sesin geldiği yöne doğrultu. Hafif bir ışık demirlere bağlanmış birinin yüzünü gösteriyordu. Genç kız yutkundu ve kahverengi gözlerin sahibine, bakışlarını yönelti. Siyah saçları alnına yapışmış ve kahverengiye dönmüştü. Ağzından akan kan, çenesinden süzülüyordu.

Kollarını ona yardım edebilmek için harekete geçirdi ama bir kuzgun kızın önünde uçuştu. Siyah kuşlar kızın önünü sararken tökezleyip yere düştü. Yerde bile onu rahat bırakmayan kuzgunlar kızın saçlarını çekiyor, kollarını tırmalıyordu. Keskin bir çığlık soğuk odada yankılanırken kolları yanmaya başlamıştı. Kanın yoğun, metalik kokusu burnuna dolarken bir kez daha yüzünü görebilmek için ayağa fırladı, Carmen.

Kuzgunları elleriyle uzaklaştırmaya çalıştı fakat bu kuşları daha çok sinirlendirmeye benziyordu. Kuşların arasında bir kez daha görebildi genç adamı fakat onun bu hali canını yakıyordu.

Genç kız umutsuzca koşturdu ve baygın halde duran Blake'in demirini çekiştirmeye başladı. Kolundaki yaralar her hareket ettiğinde daha çok yanıyordu, Blake ona yardım etmeye çalışıyordu ama o bu kadar yarayla pek bir ilerleme kaydetmemişti.

Kuzgunların kanat çırpışı daha çok hızlanmasını sağlıyordu, en son demirler yere düştüğünde elini beline sardı ve onu sürüklemeye başladı. Arada bir kısık bir tonda, fısıltı şeklinde konuşuyordu fakat ne olduğu bir türlü duyulmuyordu. Kuzgunlar leş görmüş kargalar gibi onlara pike yaparken kız en son yere düştü.

Blake kahverengi gözlerini ona dikti ve elini güç verircesine kızın bileğine doladı. Carmen onu rüyalarından sürükleyip gerçek hayata sokmak istiyordu ama ne yazık ki, Blake'i burada bırakmak zorundaydı.

"Beni burada bırak, sen gidebilirsin. Şansın var." diye mırıldandı Blake. Carmen gözlerini kapatıp açtı. Bir damla gözyaşı kızın yanağını sıyırıp oğlanın eline damladığı zaman Blake elini kızın yanağına koydu ve gözünü sildi.

"Lütfen, gitme." diye fısıldadı ve sesi giderek azaldı. Kuzgunlar kızın saçını çekiştirirken siyahlar içindeki oğlan anlayışla güldü ama ağzından akan kan konuşmasını engelliyordu.

"Görüşürüz, Karamel." dedi ve gözlerini kapattı. Kuzgunlar kızın kolları arasındaki çocuğun karnını didiklerken, bir kuzgun insan formuna dönüştü. Blake'in iki yıl önceki hali gibi olan çocuk yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.

"Uyan!" diye bir çığlık attı ve kız aniden yerinden kalktı.

Tıkırdamakta olan ateş ve zorla uyanan bazı kardeşlerinin sesleri dışında etraf boştu. Tahminine göre herkes antreman yapmaya gitmişti. Yerden doğruldu ve yavaş hareketlerde giyinmeye çalışan kardeşlerine sert bir bakış attı. Bazıları mahmur gözlerini ovuşturup, tişörtlerini ters giyiyordu.

Carmen, şükürler olsun ki kendindeydi. Yatağına ilerledi ve küçük sandığının içinden çiçekli eteğini ve askılı beyaz tişörtünü çıkardı. Pijamasının üstüne eteğini giyip sonra pijamasını çıkardı. Üstünü ise kimse fark etmeden giydi.

Kendini kulübeden dışarı attığında Hypnos'un onunla dalga geçtiğini düşündü. Güneş yavaş yavaş batıyordu ve herkes akşam yemeğine giderken sıraya girmekte olan melezleri gördü. Kendisinin pek öyle bir şansı olmazdı, neredeyse erken kalkan tek Hypnos melezi olduğu için kendi başına giderdi.

Onun gibi olan bir de Lou vardı. Hades'in tuhaf oğlunu saymıyordu çünkü onun kankaları onu rahat bırakmıyordu. Nico'nun yanına yaklaşan bütün Apollo ve Afrodit kızları ya Percy tarafından ya da Jason tarafından resmen kovalanırdı. Bununla da yetinmeyen Bitrim İkilisi resmen Nico'ya yaklaşan herkesi kamptan dışlıyordu. Elinde olsa kılıçla kovalayacaktı.

Yemekhane tarzı, açık hava gazinosuna ilerlerken Lou ona el salladı. Patlıcan moru gözleriyle kıza gülümsedi. Beyaz şortuna tıkıştırdığı turuncu tişörtü, parmak arası fosforlu yeşil terlikleriyle her zamanki Lou Ellen'dı işte.

"Selam." dedi sevecen tavrından ödün vermeyerek.

"Selam, iyi misin?" dedi Carmen neşeli sayılabilecek bir sesle. Lou kaşlarını çattı ve kızı baştan aşağı süzdü.

"Bunu sana sormak gerek aslında, Hypnos melezliği işini iyi kavradım bakıyorum." dedi ve kızın koluna girdi.

Lou belki de kampta onu anlayabilecek tek kişiydi. En yakın arkadaşı Silviana da bir Hekate meleziydi, o bugünleri görebilmek için çok savaş vermişti fakat 2. Titan Savaşı'nda bir avcının oku tam kalbine isabet etmişti.

"Senin dikkatin de, Percy'den daha kısa süreliymiş." dedi Lou ve kıkırdadı. Carmen rahatsız bir şekilde gülümsedi.

"Bu akşam tatsız şeyler olabilir, en azından benim görüşüme göre." dedi Carmen ve onu rahatsız eden düşünceyi sonunda ağzından çıkardı. Lou kaşlarını çattı ama Carmen onun soru sormasına fırsat tanımadan Hypnos masasına oturdu.

Nimfalar etrafa yemek dağıtırken, tek tek uykulu kardeşlerinin gelişini izledi. Masa beş tane çocuk ve bir tane satir dışında oldukça boştu. Carmen aniden ayağı kalktı ve birkaç kardeşinin zıplamasına neden oldu. Hepsi düz bir sıra haline geçip -ki bu kampta ne kadar süre kaldığına bağlıydı- hepsi yemeklerinin en güzellerini attı. Carmen bütün bir domatesi içine atarken hemen oradan uzaklaştı. Onun ardından diğer kardeşleri de -bazıları farkına varmadan bütün tabağı döküyordu- sunağa attı.

Carmen kulübedeki en tecrübeli kişilerden biriydi ama kesinlikle başdanışman olmazdı. Bu gerektiğinden fazla melez görmek ve saçma sapan toplantılara katılmak için zaman isteyen bir işti ve o hayatının sonuna kadar yatmayı planlıyordu.

Hızla yemeği yedikten sonra her cuma olduğu gibi dışarı çıktı. Keçi patikasını izleyerek kamp ateşinin yapıldığı alana ilerledi. Birkaç melez ondan önce gelip kendini devrilmiş ağaç kütüklerinin üzerine yayılmıştı.

Tek başına bir kütüğe oturdu ve onun yanına oturacak olan şanslı talihlinin kim olacağını düşündü. Melezler giderek dolarken ateş hafif turuncu bir renk saçmaya başlamıştı, boyu ise bir metre on santim civarındaydı. Her gelen melezle boyu biraz daha uzuyor ve rengi daha çok koyulaşıyordu.

Herkes ya kardeşlerinin, ya yakın arkadaşlarının ya da sevgililerinin yanına oturuyordu. Carmen birkaç kardeşinin başlarını eğip sessiz sessiz uyukladığını gördü, bazıları ise olabildiğince söze karışmaya çalışıyordu fakat hepsi kulübeler arası muhabbetleri dinliyordu.

"Hey, burası boş mu?" dedi Hermes kulübesinin başdanışmanı, Carmen başını salladı ve hangi ikiz olduğunu anlamaya çalıştı. Burnu biraz daha kalkıktı bu Travis olmalıydı.

"Sen Travis'sin değil mi?" dedi Carmen. Çocuk sanki bir şey düşünmüş gibi hızla gülümsedi.

"Hayır, Connor."

"Pekala Travis." foyası meydana çıktığı için dudağını sarkıttı Travis. Carmen onun bu haline gülümsedi. "Uyku ilacın var mı?" dedi Carmen. Travis kahverengi gözlerini kocaman açtı fakat cebinden bir şey çıkardı. Kahverengi bir cam kutunun içinde şıngırdayan haplar kızın gözlerini, Travis gibi açmasına yol açtı.

"Kendine bir zarar vermeyeceksin değil mi, çünkü sen bir Hypnos melezisin ve senin.." diye söz başladı fakat Carmen titrek bir nefes verdi. "Pekala fiyatı biraz tuzlu yalnız.."

"Ne istiyorsun?" dedi Carmen. Travis aynı bir deli gibi gülümsedi.

"Rüyalara girmek istiyorum yani Athena çocuklarına rüyasından örümcek yollamak istiyorum.." dedi Travis. Carmen kısa bir süre düşündü, insanların rüyasıyla oynayamazdı, babası Hypnos'tu sonuçta fakat melezleri biraz zorlasa uyutabilirdi.

"Ben Morpheus çocuğu değilim, Travis ancak onları uyutabilirim." dedi Carmen. Travis aklına bir şey gelmiş gibi tekrar sırıttı.

"O zaman Afrodit çocuklarını gözleri şişene kadar uyutmaya ne dersin?" dedi oğlan. Carmen başını salladı ve yampiri bir gülümseme yolladı. Travis kızın omzuna vurdu ve ayağa kalktı. Onun neredeyse tıpatıp aynısı olan kardeşinin yanına oturdu.

Carmen ateşin yükselişini izlerken tam karşısında oturan siyah karaltı kafasını kaldırıp ona bakıyordu. Genç kız yeşil gözlerini başka yöne doğrultu fakat çaktırmadan siyah karaltıyı baktığında hâlâ ona baktığını fark etti. Ayağa kalkmaya yeltendi ama dengesini sağlayamayıp tekrar düştü. Karaltı ona bakıp güldü.

Percy aniden ayağa kalktı ve şarkı söyleyen Apollo melezlerini susturdu. Carmen çoğu kız gibi genç adamın deniz yeşili gözlerinde boğulmuyordu ya da onu aşırı espirili biri bulmuyordu, sadece hoş biriydi. Bronz ten, siyah saçlar ve asi sörfçü tavırları onu etkilemiyordu.. Tamam biraz sıcak basmış olabilirdi.

"Saat kaç melezler?" diye bağırdı Percy, birkaç kişi ona 'Ne diyor bu değişik?' bakışı atıyordu. Arkalardan bir Afrodit kızı bağırdı.

"11.59." diye bağırdı. Percy hafifçe gülümsedi ve elini arkasındaki ağaca koydu.

"Buraya yazıyorum, Hades'in oğlu Nico di Angelo tam da bugün yani 27 Temmuz da, saat 11.59da kıkırdadı." dedi ve etrafa baktı. Carmen şarkı söyleyenlerin ortasındaki kişiye baktı, herkes kahkahalar atarken o hüzünlü bakışlarını Nico'ya çevirmişti.

Percy ve Jason beşlik çakarken onların arasında kalan Nico huysuz bir şekilde homurdanmaya başladı. Carmen onu tam olarak göremiyordu fakat Hades'in oğlunun neden ona güldüğünü anlayamamıştı belki de arkasında bir şey vardı? Bunu sorgulamadan ayağa kalktı ve kulübeye gitmek için ayaklarını sürüdü.

Onun gibi kulübelere dağılan birkaç kişi daha vardı ve oldukça gürültü çıkardıklarını rahatlıkla söyleyebilirdi. Toprak ve yasemin kokan patikada ilerlerken buradan kare şeklinde görülen kulübelerin arasında hızla geçen bir karaltıyı gördü. Karaltı siyah kulübeye dayanıp kimseye görünmeden, 13. Kabine girdi.

Carmen bunu umursamamaya çalıştı, ne zamandan beri melezlere bu kadar dikkatli bakmaya başlamıştı ki?

15. Kulübeye giderken ayakları altındaki çimlerin çürüyüp, öldüklerini gördü. Blake'in yanında olduğun bu genellikle olurdu. Çoğu bitki onun öfkesine dayanamayıp ölürdü, fakat bunu yapabilen başka kimse olmayacağını düşündü. Arkasını döndüğünde kahkahalarla gülen Afrodit melezleri dışında kimse yoktu.

İyice paranoyak olmaya başlamıştı. Bu genelde uykusuz kaldığı zamanlarda olurdu ama hiç bu kadar uzun süre uyumamıştı. Bakışlarını önüne ilerletti ve taş basamakları zıplayarak indi.

"Kuzgun neden bir çalışma masasına benzer?" diye mırıldandı bir taraftan kendi kendine.

Bazen aklına ettiğini söylerdi fakat neden söylediğini bir türlü anlamazdı. Çoğu kişi durugörüsü olduğunu düşünürdü fakat maalesef söyledikleri asla çıkmazdı.

Renkli renkli kulübelerin önünde geçerken en son simsiyah kulübenin önünde durdu ve açık olan pencereden içeri baktı. Hades'in oğlu yoktu ama hareket eden kızıl bir şey vardı. Hızla bir şeyler bakıyor sonra aradığını bulamamış gibi arkasına atıyordu. En son demir bir oyuncak attı ve bu Carmen'nın tam alnına isabet etti. Bağırmak için dudaklarını ısırdı ama canı gerçekten acımıştı. Kızıl şeyin aniden arkasını döndü ve Carmen'la göz göze geldi.

Bu şey bir tilki ve insan kırmasıydı.

Kızıl tüyleri saçlar gibi kafasından başlayıp bütün sırtını sarıyordu, yeşil gözleri bir insana ait olmayacak kadar büyüktü, kulakları ise bir tilki gibi kafasının üzerindeydi onu insancıl kılan tek özellik üzerine giydiği kırmızı lekeleri olan Yunan tuniğiydi.

Tilki adam onu incelerken Carmen ufak ufak gerilemeye başlamıştı ve koşarak sağda kalan Hypnos kulübesine nasıl giriş yapacağını düşünüyordu. Tilki adam hırladığı zaman tam alnın ortasına yapışan bir okla toza dönüşürken arkasına baktı.

Apollon'un en gözde çocuğu Will Solace elinde tuttuğu okuyla kıza bir açıklama yapacakmış gibi bakıyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

8.2K 743 33
Kishimoto ve Tomohito Ohsaki tarafından yazılan blank periyot Sakuranın orjinal hikayesidir.
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 209K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
9.8K 685 30
Percy kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfediyor. Gerçekte kim olduğunu, sevgilisinin neden kaçtığını, yerin kat kat altında gün yüzüne çıkmaya hazırla...
19.9K 924 25
Resident evil evreninde eğleniyoruz....