SİYAHIM

By vavelolas

1.3M 48.8K 4.3K

Ruhumda dolaşan, bir günlük kelebeğin cesedini ellerimle taşıdım kalbime. Parmak uçlarımla son kez okşayıp ko... More

TANITIM
*1*
*2*
*3*
*4*
*5*
*6*
*7*
*8*
*9*
*10*
*11*
*12*
*13*
*14*
*16*
*17*
*18*
*19*
*20*
*21*
Çok mu Çok Önemli Duyuru
*22*
* Önemli *
MÜJDE!!!!
*23*
*24*
*Baran Andaç Özel*
*25*
1 MİLYON!
*26*
Siyahım: Playlist
*27*
*28*
*29*
*30*

*15*

36.4K 1.5K 121
By vavelolas

O gece ruhumu göğe teslim eder gibi ağlamıştım. Ben ağladıkça gökyüzü de bana eşlik ederek su damlalarını pencereme vurmuştu. Bu Baran'ın yağmurları değildi. Bu, Asya Toprak'ın son kırıntılarıydı. Yaptığı şey affedilir gibi değildi ve zaten onu asla affetmeyecektim. Gerçekleri ona söylemediğim her dakika vicdanım sızlarken onun haftalardır benimle oynaması kalbimi kırmıştı. O kabus gecenin üstünden üç hafta geçmişti. Bir kaç kez şirkete uğramıştım ama zamanımın çoğu abimle kitap dükkanında geçmişti. Kendime yeni uğraşlar bulmuştum. Müzik zevkim değişmişti. Eskiden Sezen Aksu, Teoman dinleyen kız şimdi rock müziğine merak salmıştı. Her şey değişiyordu işte. Değişmeyen ne vardı ki?

Dükkanın içinde Rolling Stones'ın Doom and Gloom şarkısı yankılanırken son rafı da düzenleme işim bitmişti. Abim, Cemal Bey'in her hafta gönderdiği ama iki aydır almaya fırsatım olmayan birikmiş maaşımı bankadan almaya gidiyordu. "Şimdi kaç para çekeceğim hesaptan?" diye sordu hırkasını üzerine geçirirken. İşaret parmağımla iki kez üst dudağıma vurup "Neredeyse sekiz hafta oldu. Yani 2100 lira ya da onun yakınlarında bir miktar para olması lazım. En iyisi hepsini al. Artık bankalara da güvenmiyorum." dedim. Arda gülümseyerek dükkandan çıktığında ben de hüzünle gülümsedim. Bugün Feride Toprak ile yüzleşecektim. Henüz buna cesaretim yoktu. Korktuğumdan değil, gerçekleri tekrar etmekten yorulmuştum sadece. Söze nasıl başlayacaktım? İyi geçinmesek de yıllarca annem olmuştu o benim. Hatta artık neden bana karşı bu kadar otoriter olduğunu anlayabiliyordum. Annelik iç güdüsü onda yoktu. Bu yüzden de bir çocuğa nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Peki bugün karşısına geçip nasıl anlatacaktım her şeyi bildiğimi? "Ben gerçekleri biliyorum ve sen benim annem değilsin." dersem yarasına tuz basmış olurdum. Onu eksik yanıyla üzmek yapmak istediğim son şeydi. Doğaçlama yaparsam daha az gerilirdim belki de. Kalbimden geçenleri net bir şekilde açıklayabilirsem bu konu da kapanmış olurdu. Kafamı hızla iki yana salladım. Bu düşüncelerden bir süreliğine uzak durmalıydım. Hala devam eden şarkıya ayak uydurarak dans ettim. Arkaya doğru bir adım attığımda ayağım kaydı ve neredeyse yere düşecekken belime bir çift el sarıldı. Panikle karışık bir rahatlama hissi kalbime hücum ederken minnettar bir gülümsemeyle arkamı döndüm. Gördüğüm kişiyle birlikte yüzümdeki gülümseme donuk bir hal aldı. 

"Merhaba." dedi saçlarından alnına damlalar düşerken. Cayır cayır yanıyordu kelebeğim şimdi. Gözlerinin elasından ruhuma akan damlalar bile söndüremiyordu ateşini. Saçları koyulaşmıştı görüşmeyeli. Eskisi kadar dağınık da değillerdi. Elleriyle dağıtsaydı ya yine? Biraz uzamıştı sakalları. Üzgün görünüyordu. Yağmur yağdı mı acaba hiç oralara? Ben onu yağmura benzetirdim hep. "Sen gittikten sonra çok yağmurlar yağdı, çok fırtınalar koptu ama hiçbiri içimdeki kasırgalar kadar kuvvetli değildi Siyahım. Hiçbiri senin kadar zarar vermedi bana." demek istedim bir an. Yine de sadece "Ne işin var burada?" diye sordum. Sesimin sert çıkmasını umuyordum ama maalesef özlem daha ağır basıyordu. "Bu gece kafeye gel." dedi. Yaşanılanlara rağmen nasıl bu kadar yüzsüz olabiliyordu? Kalbimi ne denli kırdığının farkında değildi.

 "Baran ne dediğinden haberin var mı? O gece sana gitmeni söylediğimde çok ciddiydim. Amacına ulaşmadın mı? Mirastan pay mı istiyorsun? Al tüm şirket senin olsun. Umurumda değil. Yeter ki bir daha karşılaşmayalım." Dilim kalbimden geçenlerin aksini söylemişti. Mantığımı dinlemek zorundaydım. Kararlı gözlerim onun ela gözleriyle buluştuğunda içim titredi. 

"Lütfen. Sırdaşın olan Baran'ın istediği bu. Onun için gel. Sırdaşınla gerçekten vedalaşmak için gel."  Fazla ikna edici konuşuyordu ve olumsuz cevap vermek istesem de bir yanım kabul etmemde direniyordu. "Tamam, geleceğim. Senin için kabul etmediğimi bil." dedim. Kafasını sallayıp kapıya doğru ilerledi. Yağmurun ıslattığı sokağa adımını atmadan önce son kez bana baktı. O gittikten sonra deri ceketimi giyip telefonumu pantolonumun cebine sıkıştırdım. Dükkanın anahtarını da diğer cebime atarak dükkandan çıktım. Sokağın başındaki arabama doğru yürürken aklımda yine Baran vardı. Varlığını kalbime hatırlatıp duruyordu. Ruhum ondaydı. Aklım saçlarının arasındaydı. Hastalık gibi dört yanıma bulaştırıyordu kendini. Arabaya binmeden önce dişlerimin arasından "Sıradan hayatımın sıradışı yağmuru!" diye tısladım. Ona edebileceğim en kötü söz ancak bu olabilirdi. Tamam, ona "Alçak." demiştim ama hak etmişti. Arabayı çalıştırırken bir yandan da telefonumun rehberinden abimin numarasını bulmaya çalışıyordum. Sonunda ismini bulduğumda telefonu kulağıma götürdüm. Bir kaç çalıştan sonra sevgi dolu sesini duydum. 

"Arda, ben annemin yani Feride Hanım'ın evine gidiyorum. Artık yüzleşmem gerektiğinin farkındayım. Dükkanı kapattım. Sen doğrudan eve git. Akşam bir yere uğrayacağım. Geç dönerim büyük ihtimalle." 

"Tamam ama çok da geç dönme. Görüşürüz." dedi cevap olarak. Göremeyeceğini bile gülümseyip telefonu kapattım. Yarım saatlik yolculuğun sonunda arabayı evin önünde durdurdum. Derin bir nefes alıp gözlerimi sımsıkı kapattım. Bunu yapabilirdim. Bunu yapacak cesarete sahiptim. Arabadan inip büyük kapıdan geçtim. Kapıdaki güvenlik beni gördüğü için bir hayli şaşkındı. Ona gülümseyerek selam verdim. İki kısa merdiveni zıplayarak geçtim ve zile bastım. Tanımadığım bir bayan kapıyı açtığında kaşlarımı çattım. Üzerindeki beyaz gömlek ve siyah kalem eteğinden anladığım kadarıyla evin yeni yardımcısıydı. "Feride Hanım evde mi?" diye sordum. Kenara çekilip "Oturma odasında. Buyurun." dedi. Hızlı adımlarla kadının yanından geçerek oturma odasına doğru ilerledim. Ona hesap sormayacaktım. Sadece gerçekleri bildiğimi bilse yeterdi bana. Feride Hanım geniş odanın penceresinin önündeydi. Yere kadar inen kırmızı şarap rengindeki perdelere ince dokunuşlarla daha düzgün bir görünüm vermekle uğraşıyordu. Yalandan bir öksürükle beni fark etmesini sağladım. Yüzünü bana döndüğünde dudak kenarlarının yukarı kıvrıldığını gördüm. Geri döndüğümü düşünüyordu. Acaba bu konuşmanın sonunda da aynı ifadeyle bakabilecek miydi? 

"Bu sefer uzun sürdüğünü inkar edemeyeceğim Asya. Sonuç aynı tabi. Geri döneceğini biliyordum." Dudaklarımın arasından tek hecelik bir kahkaha döküldü. Ona doğru iki adım atıp durdum. Bakışları saçlarımdaydı. Daha sonra hayretle kıyafetlerimi inceledi. Beni son gördüğü halimden farklı olduğumu biliyordum. Kısa saçlarıma dalgalı bir şekil vermiştim. Siyah pantolonum, siyah bluzum ve siyah deri ceketim de bende isyankar bir hava yaratıyordu. Dediğim gibi; değişiyordum. 

"On altı yıldır sizinleyim. On altı yıl boyunca sizi annem olarak bildim. Artık gerçekleri biliyorum. Bana neden hep kurallarla yaklaştığınızı daha iyi anlıyorum. Size kızgınım yine de. Beni kendi ailemden ayırıp bu kadar bencilce bir karara vardığınız için Fuat Bey'e de size de çok kızgınım. Fuat Bey kendi öz oğluna babalık yapmak yerine kendi kanından olmayan, geçmişini hatırlayamayan bir kızı kullandı. Bunun vicdan azabıyla öldü belki de. Bence siz de biliyordunuz gerçekleri. Hatta o küçük erkek çocuğunun Baran Andaç olduğunu da biliyordunuz. Bu yüzden ona para teklif ettiniz, değil mi? Benim eve dönmem bahanenizdi. Tek istediğiniz beni Baran'dan uzak tutmaktı. Başardınız da. Bu evin kapısından son kez girdim bugün. Son kez Asya Toprak ile konuşuyorsunuz.Çünkü artık Asya Öztürk var. Şirketteki hisselerimi satıyorum. Paranın hepsini vakıflara bağışlayacağım." Cebimden arabamın anahtarını çıkarıp ahşap zemine attım. "Sizden bana bir şey kalsın istemiyorum. Bu arabaya da ihtiyacım yok. Okul kaydımı da geçen hafta sildirdim. Hep hayalini kurduğum o kitap dükkanında çalışıyorum. Henüz kendime ait bir kitap dükkanım yok ama bir gün onun da olacağını umuyorum. Hoşça kalın Feride Hanım. Bu zamana kadar yaşattığınız iyi kötü her şey için teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın."

Ve o an ruhumda bir şeylerin hafiflediğini hissettim. Üstümdeki baskı yok olmuştu. Feride Hanım'ı orada şok olmuş bir vaziyette bırakarak evden ayrıldım. Yağmur hala yağıyordu. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ana caddeye kadar koştum. Koşarken nefesim tıkanıyordu. Yine de koştum. Canım acıyana, kalbim patlayacak gibi atana kadar durmadım. Bu saatten sonra beni durduracak bir şey yoktu. Gelen geçen insanların bakışlarını hissediyordum. Onaylamıyordu çoğu muhtemelen. Çünkü aldırmadan, insanlara çarpıp özür dilemeden koşuyordum. Belki hiçbir zaman böyle özgür hissetmeyecektim. Bu yüzden özgürlüğümün sınırını öğrenmeliydim. Kelebeğimin tekrar hayat bulduğunu hissedene kadar deneyecektim. Durağa geldiğimde ellerimi dizlerime dayayıp soluklandım. Deli gibi kahkaha atmak istiyordum. Bu duyguyu bastırmak çok zordu. Doğrulup bir sağa bir sola baktım. Durakta benden başka kimse olmadığı için gelen ilk taksiye bindim. Şoföre Baran'ın çalıştığı kafenin adresini verip arkama yaslandım. Yol boyunca bana uygun olmayan toz pembe hayaller kurdum. Mesela Baran'ın bana aşık olması... O kadar imkansız ve uzak bir hayaldi ki gülmek geliyordu içimden. Ya da Baran'ın saçlarıyla oynamak. O saçlara bir kez dokunsam yeterdi bana. En çok bunu istiyordum ama onu affedemiyordum. Kırgınlığım kalbimi acıtacak derecede büyüktü. Ondan nefret de edemiyordum. Edemezdim ki. Ruhumda yer edinmiş varlığı buna engel oluyordu. Sesimi çıkaramıyordum. İtiraz edemiyordum. Onu gerçekten seviyordum, bu sevgi kalbimden taşıyordu. Taksi kafenin önünde durduğunda ücreti ödeyip aşağı indim. İçeri girdiğimde Baran sahnedeydi. Kafası eğikti. Bülent Ortaçgil'in Yağmur şarkısını söylüyordu. Ne de yakışmıştı sözleri diline. Ne de hoştu masalsı sesini duymak. Sessizce en arkadaki masaya geçtim. Şarkı bittiğinde alkış sesleri dört bir yanda yankılandı. Baran minnettar bir gülümsemeyle gözlerini kafede gezdirdi. Bakışları beni bulduğunda yutkundum. Gülümseyip başıyla selam verdiğinde ben de hafif bir tebessümle karşılık verdim. 

"Bu gece aramızda benim için çok önemli biri var. Sırdaşım, arkadaşım, beni Baran Andaç yapan kişi. Şimdi ona bakınca aklıma bir şarkı geldi." dedi tek tek herkese bakarken. Şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemedim. Heyecandan parmaklarımla oynuyordum. Gözleri tekrar beni bulduğunda "Bu şarkı senin için sırdaş." dedi. Gitarını çalmaya başladığında kulağıma dolan melodi bir hayli tanıdıktı. Dudaklarım aralanırken bu şarkıyı söylemesinin nedenini anlamaya çalışıyordum. Teoman sevdiğimi bilmesi normaldi ama en sevdiğim şarkısının Kum Saati olduğunu bilmesi imkansızdı. Belki de tesadüftü sadece. Hepsini bir yana bırakıp Baran'a odaklandım. Sevdiğim adam, en sevdiğim şarkıyı söylüyordu. Daha mucizevi bir olay var mıydı benim için? Başka birine göre klasik bir sahne olabilirdi bu ama farklıydı. Baran sadece şarkıyı söylemiyordu, şarkıyı yaşıyordu. Bana da yaşatıyordu ki iliklerime kadar titriyordum. Yanaklarımın içini dişlerken bir erkeğin nasıl bu denli güzel olacağını düşündüm. Onda farklı bir güzellik vardı. Kusursuz değildi lakin farklıydı işte. Kusurlarıyla kusursuz görünüyordu. Bunun adı yakışıklılık olamazdı. Sözlükte bir kelime bulamazdım karşımdaki eser için. Kim kusurları sayesinde kusursuz olurdu ki? Baran Andaç tüm doğruları yalana çevirirdi işte.

Şarkı bittiğinde Baran selam verip sahneden indi. Arka kapıdan girip gözden kayboldu. Yaklaşık on dakika sonra aynı kapıdan çıkıp bana doğru yürüdü. Onu görünce oturduğum yerden kalktım. Gitar kutusu sırtındaydı. Benim gibi üstünde deri ceketi vardı. Bu görüntüye başka zaman olsa gülerdim ama şimdi sadece bana doğru gelişini izliyordum. Yanıma ulaştığında kendimi toparlayarak kararlı gözlerle ona baktım. "Şarkıyı bana ithafen söylemen hoştu. Bu seni affedeceğim anlamına gelmese de teşekkür ederim."  Sözlerim karşısında gülümseyip "O bir veda şarkısıydı Asya." dedi. Kaşlarımı çattım. İçimde büyük bir korku yeşeriyordu. "O gece bana gitmemi söylemiştin. Ben de geldiğim yere geri dönüyorum. Bir daha dönmemek üzere Bursa'ya gidiyorum." Kalbim göğsümü zorluyordu. Ruhum çekiliyordu. Belli etmemek için zorlukla gülümsedim. "Sonunda gidiyorsun demek. Pekala. Hoşça kal Kehribar Saçlı." dedim. O da gülümsedi. 

"Kehribar Saçlı mı? Hoşuma gitti. Hoşça kal sırdaş." İkimiz de gülümsüyorduk ama sarılmak için bir hamlede bulunmuyorduk. Pes ederek geçmesi için kenara çekildim. Yanımdan hızla geçerken ardında bıraktığı rüzgar boğazımı tıkadı. Gidiyordu. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Tüm ışıklar sönmüştü sanki ve ben karanlıkta yapayalnızdım. Buna izin veremezdim. Giderse, biterdim. Koşarak dışarıya çıktım. Yağmur hızlanmıştı. Umursamadan gecenin karanlığında Baran'a doğru koştum. Aramızdaki mesafe giderek azalırken durdum. "Baran!" diye bağırdığımda hızla arkasını döndü. Yağmurdan dolayı yüzünü tam göremiyordum. Diyebildiğim tek şey "Gitme." oldu. 

"Gitme, Baran. Sırdaşıma ihtiyacım var. Kehribar saçlı umursamaz adama ihtiyacım var. Özür dilerim. Söylediklerim için özür dilerim. Yalvarırım gitme. Yanımda kal. Sen gidersen kime anlatacağım sırlarımı? Kime bağırıp çağıracağım? Gitme, Baran... Gitmeni istemiyorum." Yağmur nehir gibi akan göz yaşlarımı saklıyordu. Deli gibi ağlıyordum. Aynı şeyleri tekrar edip duruyordum. Baran hiç tahmin edemeyeceğim bir şey yaptı. Koştu. Koştu ve kollarını belime doladı. Bu hareketiyle ağlamam sesli hıçkırıkları da korosuna ekledi. Kollarımı boynuna sımsıkı sardım. Bir elimi ıslak saçlarına geçirdiğimde gözlerimi kapattım. Ellerim saçlarındaydı... Hep hayalini kurduğum şey gerçekleşmişti. Gözyaşlarım yanaklarımdan sicim gibi akarken alnımı omzuna dayadım. Kokusu yağmurla birleşmişti. Ciğerlerime kadar çektim o muazzam kokusunu. Yağmurun altında birbirimize sarılıyorduk. Aklımın ucundan bile geçmeyecek şeyler oluyordu. Sabah uyandığımda gerçekliğini sorgulayacağım şeyler... "Gitme." dedim fısıltıyla. 

"Bana neden gitmemi istemediğinin asıl sebebini söyle Asya." Dudaklarımı birbirine bastırarak "Sana ihtiyacım var, sırdaşımsın." dedim. "Asıl nedeni bu mu gerçekten? Sadece bana ihtiyacın olması mı?" diye sordu. Göz kapaklarım ağırlaşırken "Bir nedeni daha var." dedim. 

"Bir nedeni daha var, seni seviyorum." 

Herkese merhaba. Uzun bir süreden sonra yeni bölüm geldi. Umarım beğenirsiniz. Baran'ın Asya için söylediği şarkıyı multimedyaya yükledim. (Teoman-Kum Saati.) Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Yorumlarınızı okudukça çok mu çok mutlu oluyorum. Siyahım facebook grubumuza katılabilirsiniz. (SİYAHIM- Wattpad Hikayesi) Bir dahaki bölümde görüşmek üzere. :)

Continue Reading

You'll Also Like

133K 4K 21
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...
184K 3.4K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
10.5M 291K 22
BÖLÜMLER GERİ YÜKLENİYOR Şakadan zerre anlamayan birine okkalı bir şaka yaparsanız elde edeceğiniz şey yüklü bir para ve birkaç bin fazla tıklanma o...
64.4K 1.6K 28
Arap bir erkeğin Türk bir kadına aşık olup onu mahi etmesinin hikayesi. ***Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilmiştir. ***