SİYAHIM

By vavelolas

1.3M 48.8K 4.3K

Ruhumda dolaşan, bir günlük kelebeğin cesedini ellerimle taşıdım kalbime. Parmak uçlarımla son kez okşayıp ko... More

TANITIM
*1*
*2*
*3*
*4*
*5*
*6*
*7*
*8*
*9*
*10*
*11*
*12*
*14*
*15*
*16*
*17*
*18*
*19*
*20*
*21*
Çok mu Çok Önemli Duyuru
*22*
* Önemli *
MÜJDE!!!!
*23*
*24*
*Baran Andaç Özel*
*25*
1 MİLYON!
*26*
Siyahım: Playlist
*27*
*28*
*29*
*30*

*13*

37.4K 1.6K 97
By vavelolas

Gitmeli bazen insan. Kalınca bir şey yapamayacağını bildiğinden yollara dökülmeli. Unutmalı bazen insan. Hatırlayınca kendini kaybedeceğini bildiğinden hafızasından silmeli. Şimdi geçmiş denen yolda gerçeklere gidiyordum sanki. Yağmur azalmıştı, gökyüzü siyah ve mor arasında bir renkteydi. Yanımda Selim vardı; gidiyorduk. İkimiz de sessizdik. Konuşursak içimden birkaç hüzün kırıntısı kopacaktı. Bu yüzden susuyordum. Beni tanırdı Selim. Ben dudaklarımı birbirine mühürlemişsem o da konuşmazdı. Anlaşırdık bir şekilde.

Arabayı Toprak Holding'in önünde durdurduğunda ifadesiz halimi koruyordum. Aşağı inip ana kapının olduğu merdivenlere yöneldim. Selim'in peşimden geldiğini anlayınca elimle durmasını işaret ettim. Her ne ile yüzleşeceksem bunu bunu tek başıma yapmalıydım. Asya olarak. Soyadım olmadan. Girişteki güvenlik görevlilerini selamlayıp büyük şirkete ilk adımımı attım. Hemen yan taraftaki boş asansöre bindiğimde aklımda Baran vardı. Ona veda edeli üç saat olmuştu. Özlüyordum, üzülüyordum, merak ediyordum, seviyordum... Çok derinlerime ben fark etmeden kazımıştı varlığını. Sinsice girmişti kanıma. Ölmediğim sürece o da ölmeyecekti içimde. Ben nefes aldıkça, bendeki yeri büyüyecekti.

Asansörün kapıları açıldığında babamın odasının olduğu kata gelmiştim. Sessizce yutkunup koridorun iki tarafını kontrol ettim. Bu kat kullanılmadığı için kimse olmuyordu genellikle. Üstüne altın harflerle Fuat Toprak yazılmış kapının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Babam öldüğünden beri bu odaya girmemiştim. Cebimden küçük anahtarı çıkartıp kilitli odayı açtım. Krem rengi kapıyı elimle iterek içeri girdim. Bir zamanlar babamın şefkatli sesinin duvarlarına çarptığı bu oda, şimdi bir şeylerin eksik olduğunu gösterir gibi renksiz ve sessizdi. Duygusallığı bir kenara bırakıp büyük masaya doğru yürüdüm. Çekmeceleri tek tek açtım ama şirketin eski evrakları dışında beni ilgilendiren bir şey yoktu. Masanın yanındaki kahverengi dolaba bir bakış attım. İlk kapağı açtığımda gözlerim büyüdü. Gri bir kasa vardı. Eğilip iki elimle kasayı tozlu dolaptan çıkardım. Kaşlarım çatılırken kasanın şifreli olduğunu anladım. Babamın doğum gününü yazdım. Olmadı. Annemin doğum gününü yazdım. Açılmadı. Kendi doğum günümü yazdım ama yine olmadı. Ellerimi saçlarıma geçirirken aklıma bir seçenek daha geldi. Baran'ın doğum tarihi... Benden iki yaş büyük olduğuna göre 1992'de doğmuş olmalıydı. Rakamları tek tek tuşlasam da yeşil tuşa basmadan önce bekledim. Şifrenin doğru olmasından korkuyordum. Eğer kasa açılırsa şüphelerim güçlenecekti. Titreyen elimle yeşil tuşa bastım ve kasanın açılmasına dair ince bir ses kulaklarıma doldu. Bu kadar mıydı yani? Şifre neden Baran'ın doğum tarihiydi? Belki de tesadüftür? Ah, kendini kandırma Asya! Kasıtlı yapılmıştı bu. Gri kapağı açtığımda içinden bir kaç dosya ve bir fotoğraf albümü çıktı. Dosyaları alıp ilkini okumaya başladım.

"Ben Fuat Toprak, 1991 yılında yaptığım hata nedeniyle Nergis Andaç'tan gayrimeşru bir çocuğum oldu. Üç yıl sonra bundan haberdar oldum. Bu yüzden oğlumu görmek ve onunla tanışmak istiyorum."

Dudaklarımı birbirine sımsıkı bastırırken diğer paragrafı okudum.

"Oğlum Baran Andaç'ı 1997 yılının son ayından beri görmüyorum. Aile sorunlarımız gün geçtikçe artıyor. Eşim Feride Toprak yaptırdığı testler sonucunda asla anne olamayacağını öğrendi. Bunu ona yapamazdım. Feride anne olamazken, gayrimeşru bir çocuğa babalık yapamazdım."

Elimdeki kağıt içimi ürperten bir yavaşlıkla yere düştüğünde gözlerimi sımsıkı kapattım. Ağlamalıydım belki de ama gözlerim aksine kuruydu. Ruhumda fırtınalar kopmuyordu. Sessizlik... Hissettiğim tek şey parçalarımın üstünü örten büyük sessizlikti. Ellerimi hissetmiyordum. Kelebeğim ölmüştü sanki. Siyah bir çarşaf kanatlarına kapanıyordu. Ölüyor muydum? Baran benim kayıp çocukluğum muydu? Masum bir çocuğun anılarını mı çalmıştım? Peki ya ben gerçekte kimdim? Bildiğim gerçekler yalana dönüyordu ve kendim de dahil olmak üzere gerçek bir şey yoktu. Adım, soyadım, belki yaşım, hatta varlığım bile yalandı. Ben yirmili yaşlarında kimsesiz bir kızdım şimdi. Belirsizlik sularında yüzen, yalanlar ormanından hüzün çiçeklerini toplayıp acı sepetine koyan siyah başlıklı kızdım. Kendimce ağır bedeller ödemiştim. Ama bu farklıydı. Suçlusu olmadığım bir sırrın günahkarlarından biriydim. Baran gibi hikayenin masumlarındandım. Kötü kalpli canavar kimdi? Babam sandığım Fuat Toprak mı? Her gün kavga ettiğim, anne dediğim Feride Toprak mı? Nergis Andaç mı? Kimdi asıl suçlu? Nefes almaya çalışırken titreyen ellerimle diğer kağıdı aldım.

"16 Nisan 1999'da eşim Feride Toprak'ın rahatsızlanması üzerine Kızılçam Hastahanesi'ne gittik. 84 numaralı odada küçük bir kız çocuğu yatıyordu. Annesi ile kısa sohbetimizde kızın kafasına aldığı darbe sonucu hafızasını kaybettiğini anlattı. Hanımefendinin hasta kızdan üç yaş büyük bir oğlu daha vardı. Eşi vefat etmişti. Maddi durumunun yetersiz olduğundan, iki çocuğuna bakamadığından bahsedip durdu. O gece Feride ile konuşup bir karara vardık. Küçük kızı para karşılığı evlat edinecektik. Annesi ne kadar kabul etmese de sonunda mecburiyetten dolayı bu duruma razı oldu fakat tek şartı kızının isminin değişmemesiydi. Böylece Asya Öztürk, Toprak soyadını aldı."

Bozuk bir plak gibi okuduğum cümleler tekrarlıyordu beynimde. Siyah bulutlar kalbimin üstünde çarpışıyordu. Ruhuma değiyordu şimşekler, kanatıyordu içimi. Yağmurdan sonra gökyüzünde beliren simsiyah bir gökkuşağına bakıp hayallere dalmak kadar anlamsız geliyordu gerçekler. Öylesine imkansız, öylesine ironik. Gülmek istiyordum. Ağlamak istiyordum. Kahkaha atmak istiyordum. Yine de tek yapabildiğim boş gözlerimi gri kasaya sabitlemek oldu. Benim bir annem vardı. Ölmüş bir babam, bir abim vardı. Gerçek ailem, gerçek yuvam... Onları bulmalıydım. Annemi ve abimi bulmalıydım. Hızla diğer dosyaları da okudum. Kayda değer bir bilgi bulamayınca sinirle ellerimi saçlarıma geçirdim. Gözlerimi dağınık masada gezdirirken kasadan çıkardığım fotoğraf albümünü hatırladım. Dosyaları itekleyip en alttaki albümü aldım. Kapağı çevirdiğimde karşıma küçük bir erkek çocuğu çıktı. Kehribar saçları nerede olsa tanırdım. Bu çocuk Baran Andaç'tan başkası olamazdı. Diğer sayfayı açtım. Birbirine sımsıkı sarılan bir erkek ve kız çocuğu. Fotoğrafı yerinden çıkarıp inceledim. Resmin arkasını çevirdiğimde dolma kalemle özenerek yazılmış bir not gördüm.

"Arda ile Asya, 1998."

İşaret parmağım erkek çocuğunun yüzünde gezinirken "Abim." diye fısıldadım. Siyah saçlıydı ve bana benziyordu. Çenesinde bir gamze vardı, tıpkı bende olduğu gibi. Fotoğrafı cebime koyup diğer resimlere göz attım. Geri kalan resimler Toprak ailesinin yılbaşı kareleriydi. Cebimdeki fotoğrafı tekrar çıkarıp arka planı kontrol ettim. Ufak bir ipucu... Nerede olduğumuza dair ufak bir ayrıntı... Yoktu. Ne kadar incelesem de sonuç aynıydı. Ayağa kalktığımda burada daha fazla durmak istemediğime karar verdim. Bana lazım olan dosyaları alıp odadan çıktım. Kapıyı kilitlediğim gibi koşar adımlarla kapıları kapanmak üzere olan asansöre bindim. Takım elbiseli adamların onaylamaz bakışları eşliğinde giriş katına indim. Kapılar açıldığı an kendimi dışarı attım. Çalışanlar bana şaşkınca bakarken dışarıdaki merdivenleri hızlıca inerek arabasına yaslanmış bir şekilde beni bekleyen Selim'in yanına ulaştım.

"Aradığını bulabildin mi?" diye sordu.

"Kısmen. Senden bir isteğim olacak. Bana Arda Öztürk'ün adresi lazım. İstanbul'da olacak. Tahminen 24 yaşlarında. Bulabilecek birini tanıyor musun?" Kaşlarını çatsa da bir şey sormadan telefonundan bir numarayı tuşlayıp kulağına götürdü.

"Bora, bana Arda Öztürk diye bir adamın adresi lazım. İstanbul'da yaşıyor. 24 yaşlarında. Bulabilir misin?" Karşı taraf her ne dediyse Selim memnuniyetle gülümsedi. "Tamam haber bekliyorum."

Telefonu cebine atınca ona merakla baktım. "Bir saate adres elimizde olurmuş. O zamana kadar ne yapmak istersin?" Alt dudağımı dişleyerek etrafıma bakındım. Yolun karşısında bir kuaför salonu vardı. Buruk bir tebessüm yüzüme yayılırken fotoğraftaki küçük kızı hatırladım. Kısacık saçları vardı. Asya Öztürk'ün saçları nasıl kısaysa şimdi de öyle olacaktı. Yeniden o küçük kız olacaktım.

"Selim, sen burada bekleme. Ben saçlarımı kestireceğim." Dudakları aralanırken gözlerinden şaşkınlığını okuyabiliyordum. Eliyle saçlarıma dokunup "Burada bekleyeceğim." dedi. Elimdeki dosyaları arabadaki çantama koyup yolun karşısına geçtim. Kuaför salonu kalabalık değildi. Fazlasıyla bakımlı bir kadın "Hoşgeldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?" dedi. Saçlarımı işaret edip "Çeneme kadar kestirmek istiyorum." dedim. Kadın gülümseyerek boş kesim koltuğunu gösterdi. Yavaş adımlarla koltuğa ilerlediğimde bir yanım burayı her an terk etmeye hazır bulunuyordu. Saçlarımı kestirmek Asya Toprak'la olan tüm bağlarımı kesmekle aynı şeydi benim için. Bunu istediğime emin değildim. Dudaklarımı birbirine bastırıp "Pekala." diye mırıldandım. Kadın aynadaki aksime bakarak güvenle gülümseyip adını bilmediğim spreyi saçlarımı sıkarken bugün olan her şeyi zihnimin karanlık köşelerine gizledim. Bu kötü bir şeydi. Acıyı ağlayarak hafifleten biri olarak, öğrendiklerime rağmen ağlamamam yakın zamanda büyük bir enkaza sebep olacaktı. O gün geldiğinde sonum da gelmiş olacaktı.

Kuaför salonundan çıktığımda bir tebessüm dudaklarımda yer edinmişti. Kısa saçlarım kendini belli edercesine yüzümün iki yanında aheste aheste uçuşuyordu. Bana yakışıp yakışmadığı pek umurumda değildi ama sohbetimiz sırasında adının Dilek olduğunu öğrendiğim kadın yakıştığını söylemişti. Yolun iki yanına bakıp koşturarak karşıya geçtim. Selim telefonuyla oynuyordu. Yalandan bir öksürükle dikkatini telefondan çekip bana bakmasını sağladım. Şaşkın sesiyle "Asya!" dedi.

"Ne kadar değişmişsin. Yakışmış."

"Teşekkürler. Arkadaşından haber geldi mi?" Dikkatini tekrar telefona verip mesaj kutusunu açtı. Mesajı bana gösterdiğinde inanılmaz bir his kalbime doğru yol almıştı. Adresi elimdeydi! Heyecandan yerimde duramıyordum. İçim içime sığmıyordu. Anneme ne kadar kırgın olsam da onu ve abimi görecek olmamın sevinci daha ağır basıyordu.

"Sormayayım diyorum ama bu adam kim Asya?" Selim'in sorusuyla gözlerimi ona çevirdim. Bir sır ya insanları yakınlaştırır ya da uzaklaştırırdı. Selim'e güveniyordum. Yine de büyük bir sırrı taşıyabileceğinden emin olamıyordum. "Hey!" dedi elleriyle kollarımı sımsıkı tutarken. "Anlatmak zorunda değilsin. Seni zorlamam merak etme." Arabaya bindiğimde o da şoför koltuğuna kuruldu. Kısa saçlarımı elimle düzeltip Selim'in hiç beklemediği bir anda "Pekala." dedim. "Anlatacağım."

Mesajda yazan adresin önünde durduğumuzda konuşmamızın üzerinden bir saat geçmişti. Selim anlattıklarımdan sonra büyük bir kahkaha patlatıp "Güzel şaka!" demişti. Yüzümdeki ciddiyeti görünce hayretler içinde "Sen ciddisin!" diye bağırmıştı. Sonuç olarak bu durumda yalnız olmadığımı hissetmek güzeldi. Karşımızdaki iki katlı eve baktım. Kalbimde bitmek tükenmek bilmeyen bir acı, ruhumda koşturup duran küçük bir kız çocuğu vardı. Bunu yapamayacaktım. O gücü kendimde bulamıyordum. Herhangi bir şey lazımdı bana. Güç alacağım biri belki. O an telefonumun tanıdık melodisini duydum. Kaşlarım çatılırken telefonu çantamdan çıkardım. Ekranda bilmediğim bir numara vardı. Merakıma yenik düşüp aramayı cevapladım.

"Alo?" dediğimde karşı taraftan bir süre ses gelmedi.

"Asya, benim Baran." Elimi hızlanan kalbime götürdüm. Saçlarına hiç dokunamadığım adam bir kaç kelimesiyle kalbime dokunmuştu. Kendime gelmek için silkelendim.

"Tanıdım sesinden... Bir şey mi oldu?"

"Hayır. Sadece...sadece seni merak ettim." Aniden gelen gülme isteğimi bastıramayarak kıkırdadım. "Güldürme beni Baran." Karşı taraftan ses gelmeyince "Bir şey demeyeceksen kapatıyorum." dedim. Ama Baran benden önce davranıp telefonu yüzüme kapattı. Şaşkınlıkla elimdeki telefona bakarken Selim'in sesi beni kendime getirdi.

"Evin kapısı açıldı. Sence bu o olabilir mi?" Heyecanla bahçeden çıkan genç adama baktım. Simsiyah saçları uzaktan bile belli oluyordu. Sert bir yüzü vardı. Belki de az önce kötü bir şey yaşadı. Ya da bir derdi vardır. Genel duruşu da olabilir.

"O olabilir mi? Resimde çok küçüğüz. Emin olamıyorum."

"Emin olmanın tek yolu var." dedi ve benim olduğum tarafın kapısını açtı. Anlık cesaretimle arabadan inip genç adama doğru yürüdüm. Adam beni fark edince duruşunu düzeltip kaşlarını çattı. Yanına ulaştığımda tek yapabildiğim yutkunmak oldu. Sessizliği bozarak "Birine mi bakmıştın?" diye sordu. Kalbimin atışları olağanın üstüne çıkarken tekrar yutkundum. Konuşma yetimi kaybetmiş gibiydim.

"Ben...ben Arda'yı arıyorum. Yani Arda Öztürk...siz misiniz?" Adam kuşkulu bakışları eşliğinde "Niye arıyorsun Arda Öztürk'ü?" diye sordu. Demek ki bu adam Arda değildi. Hayal kırıklığım yüzüme yansırken "Onu ve annesini bulmam gerekiyor." dedim. Kafasını yere eğip "Annem dört yıl önce öldü." dedi hızlıca. Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi olurken, o da kendi söylediği şeyin farkına yeni varıyordu.

"Se-sen Arda mısın?" diye kekeledim. Bir yandan anneme kavuşamadan kaybetmemin acısı yüreğimi sızlatmıştı.

"Evet benim de, sen ne yapacaksın beni?" Gözlerime yaşlar dolmaya başladığında abimi inceledim. Çenesindeki gamze görünmeyecek kadar küçüktü. Gözleri koyu kahverengiydi ve merakla beni inceliyordu. Söyleyebileceğim tüm kelimeler buhar olurken hiç planlamadığım bir şey yaparak onu şaşırttım. Ona sımsıkı sarıldım! Bir süre sonra sessizliğim gürültülü bir ağlamaya döndüğünde sarılan tarafın sadece ben olduğumu fark ettim. Geri çekilip açıklamamı yapmaya çalıştım. Hıçkırıklarımın arasından kesik kesik nefes alırken dudaklarımdan sadece üç kelime çıktı.

"Ben Asya Öztürk." Arda söylediğim şeyden sonra sarsılmış gibi iki adım geriye sendeledi.

"Bu...imkansız." Kafamı iki yana sallayıp boğuk sesimle "Hayır değil." diye mırıldandım. Onun da gözleri dolu doluydu. "Beni nasıl buldun? Nasıl öğrendin? Bu gerçek mi?"

"Bir şekilde öğrendim işte!" dedim yere bakarak. Hala inanamıyormuş gibi bana bakıyordu.

"Bu çok garip hissettiriyor." Bana doğru bir adım atarken "Aynı duyguları taşıyoruz." dedi.

"Arda, üzgünüm." Ben hala ağlarken kollarıyla beni sardı. Tüm günün acısını çıkarırcasına şiddetle ağladım. Her şeyden çok, en üzüldüğüm nokta Baran'dı. Bunları ona nasıl anlatacaktım? Çocukluğunu çaldığım için benden nefret edecekti. Buna hazır değildim. Ellerim bağlıydı sanki. Abimin özlemi de içimdeydi hala. İnsan hatırlamadığı birini bu kadar çok özler miydi? Annemin ölümü de içimdeydi. Yokluğunu hissetmediği birinin ölümü bu kadar üzer miydi insanı? Acılar zincirim uzadıkça uzuyordu. Yüreğimin etrafına dolanıyordu. Her saniye zincirin ucuna bir acı daha ekleniyordu. Duygularım karmakarışıktı. Abimden ayrıldığımda yüzümün kıpkırmızı olduğuna neredeyse emindim. Yüzümü avuçlarının içine alıp baş parmaklarıyla gözlerimdeki ıslaklığı azalttı. Titreyen sesiyle "Ağlama." diye fısıldadı. "Bundan sonra ağlamak yok."

O gece Selim'i gönderip abimin kiracı olduğu evinde kaldım. Güneş doğana kadar çocukluğumuzun derinlerine indik. Bazen ağladım, bazen kahkahalar attım, bazen şaşırdım. O gece güzeldi. Kısa sürede abimle birbirimize bağlanmıştık. Ona ilk sırrımı vermiştim mesela. Baran'ı anlatmıştım. Sırlar insanları ya uzaklaştırır ya yakınlaştırır demiştim ya; biz yakınlaşmıştık. Baran'ı anlatırken gerçek bir abinin verdiği tepkileri vermişti. Nedensizce korumacı tavırlarını sevmiştim. Baran'ın Fuat Toprak'ın gerçek oğlu olduğunu söylediğimde biraz zaman gerektiğinden bahsetti. Haklıydı. Ona bunları anlatmam için zaman gerekliydi. Gün sonundaki güzel haber ise abimin benimle gelmeyi kabul etmesiydi. Yalnız olmadığımı bilmek iyi hissettiriyordu. Yıllardır aradığım şefkati bir gecede bulmak güzeldi.

Ertesi sabah eşyalarını toplamasına yardım ettikten sonra Selim'i aradım. Arabam yanımda olmadığı için bizi o alacaktı. Bahçeye çıktığımızda abim kolunu omzuma attı. Ben de huzurla kolumu beline doladım. On dakika sonra Selim'in arabası sokağın başında göründü. Elimizde bavullarla bahçeden çıktık. Abim yaşadığı eve hüzün dolu bakışlar attığında destek olmak için omzunu sıktım. İkimizin de hayatı değişiyordu. Kolay olmadığını biliyordum. Selim kornaya bastığında ikimiz de dikkatimizi ona çevirdik. Dün eve dönmeden önce abimle kısaca tanışmıştı. Bu rahat tavırlarının tek sebebi abimle iyi anlaşmış olmalarıydı. Ben arka koltuğa oturduğumda Arda öne geçti. Selim'le olan geçmişimi biliyordu. Bu yüzden arkada oturmamı işaret etmişti.

Abimin komik anılarını dinleyerek geçirdiğim kısa yolculuğun ardından Esendal sokağa giriş yaptık. Gergince parmaklarımla oynadım. Baran'ı görecektim. Ona karşı fazlasıyla suçlu hissediyordum. Araba apartmanın önünde durduğunda hemen indim. Bagajdan çantaları alıp Arda'yı bekledim. Selim'le vedalaştıktan sonra yanıma gelip elimdeki çantalardan birini aldı. Derin nefesler almaya çalıştım. Apartmana girdiğimizde ayaklarım geri geri gidiyordu.

"Çok gerginsin. İstersen biraz burada bekleyelim." Abimin söylediklerine karşın kafamı iki yana salladım. Cesaretim varken gitmeliydik. Asansöre bindiğimizde Emre denen adamla karşılaştım. Bana çapkın bir gülümseme yollayıp asansör kabininden çıktı. "Bu adam kim Asya?" dedi Arda Emre'yi kastederek.

"O da kiracı. Genel tavrı bu. Merak etme." dedim yalanımı anlamamasını umarak. Emre denen adamı tanımıyordum. Sadece bir kez kötü bir asansör anımız olmuştu. Asansörün kapıları açılınca tüm düşüncelerim havaya karıştı. "Geldik." diye fısıldadım. Güç almak için koluna tutunup evin kapısına doğru ilerledik. Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Kenara çekilip abimin geçmesine izin verdim. Yavaş adımlarla oturma odasına girdik. Baran arkası bize dönük televizyon izliyordu. Esma da her zamanki gibi telefonuyla uğraşıyordu.

"Biz geldik!" dedim coşkuyla. Esma kafasını kaldırıp bana baktığında şok olmuş gibi dudakları aralandı. Büyük ihtimalle saçlarıma şaşırmıştı. Baran ayağa kalktığında kalbimde bir baskı hissettim. Önce saçlarıma baktı. Daha sonra koluna sımsıkı tutunduğum Arda'ya döndü.

"Tanıştırayım. Arkadaşım Arda. Bu da Baran." Arda'nın abim olduğunu şimdilik saklamak zorundaydım. Onlar el sıkışırken Esma'ya baktım. Büyülenmiş gibi Arda'ya bakıyordu. Kızgınca kaşlarımı çattım. Baran gülümseyerek saçlarımı işaret etti. "Saçlarını kestirmişsin." Elim otomatik olarak saçlarıma gittiğinde ben de gülümsedim.

"Arda sen koridorun sonunda sol taraftaki odaya yerleş. Ben birazdan geleceğim." Kafasını aşağı yukarı sallayıp elimdeki çantayı da alarak oturma odasından ayrıldı. Esma oturduğu koltuktan kalkıp "Yardım edeyim." diyerek abimin peşinden gitti. Baran'ın karşısındaki tekli koltuğa oturup derin bir nefes aldım. Hala saçlarıma bakıyordu. Sitem eder gibi "Beğenmedin, anladım." diye mırıldandım. Anında savunmaya geçerek "Hayır, sadece alışkın değilim." dedi. İkimiz de sessizleşince "Yaran nasıl oldu?" diye sordum. Gülümsedi. Bugün fazla mı gülümsüyordu?

"İyileşiyor. Sen...neredeydin?"

"Arda'nın yanındaydım. Merak mı ettin?" dedim sesimdeki alaya engel olamayarak. Ellerini saçlarına geçirdi. Ciddi bir ses tonuyla "Evet, merak ettim. Hala merak ediyorum. Sadece saçların değil, bakışların da değişmiş. Tavırların da. Söylesene iki günde ne değişti Asya?" diye sıraladı cümlelerini. Her şey değişti demek istesem de sadece omuz silktim.

"Bu arkadaşın kim peki?"

"Arkadaş işte!" Tek hecelik bir kahkaha attı. "Buna inanacağımı düşünmüyorsundur umarım. O adam..." Cümlesini tamamlamayınca "O adam ne? Devam et Baran." diye ısrar ettim.

"O adam sevgilin değil mi?" Gözlerim anında büyürken öylece ela gözlerine baktım. Hayır umutlanmamalıydım. Gözlerinde gördüğüm şey öfke ve kıskançlık olamazdı. Umutlanma Asya... Sen yanlış anlıyorsun... Baran Andaç seni kıskanmıyor...



Merhaba herkese! Uzun bir aradan sonra yeni bölümü anca yükleyebildim. Diğer bölümlere oranla uzun oldu. Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Görüşmek üzere :)

Continue Reading

You'll Also Like

196K 3.6K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
575K 74.1K 26
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...
66.3K 3.8K 29
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan. Yıllar sonra tekrard...
1M 43.7K 42
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...