Kayıp Dudaklar

By gokadan

779K 37.3K 12.5K

"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açm... More

Kayıp Dudaklar Hakkında
1. Bölüm: "Önyargı."
2. Bölüm: "Sarhoş."
3. Bölüm: "Kimse beni aslen tanımıyor."
4. Bölüm: "Tatlı Laden."
5. Bölüm: "Saklı kalan."
6. Bölüm: "Özlemek?"
7. Bölüm: "Sanal arkadaş."
8. Bölüm: "Sana ihtiyacım yok."
9. Bölüm: "Korumak."
10. Bölüm: "Korku."
12. Bölüm: "Kardeş."
13. Bölüm: "Maskeli."
14. Bölüm: "Hissetmek."
15. Bölüm: "Sevgili."
16. Bölüm: "İlk öpücük."
17. Bölüm: "Boşlukta."
18. Bölüm: "Pişman Prens."
19. Bölüm: "Şaşırtıcı bir çift söz."
20. Bölüm: "İçindeki İyi."
21. Bölüm: "Yardım."
22. Bölüm: "Yalan."
23. Bölüm: "Taciz."
24. Bölüm: "Öldürmeyen Acı."
25. Bölüm: "Eray'dan"
26. Bölüm: "Lütfen..."
27. Bölüm: "Gerçekler."
28. Bölüm: "Platonik."
29. Bölüm: "Yalancı."
30. Bölüm: "Git."
31. Bölüm: "Yeniden."
32. Bölüm: "Takip."
33. Bölüm: "Ateş."
34. Bölüm: "Gözyaşı."
35. Bölüm: "Karşılama."
36. Bölüm: "Dilek."
37. Bölüm: "Karanlık."
38. Bölüm: "Özlem."
39. Bölüm: "Kırık."
40. Bölüm: "Gülümseme!"
41. Bölüm: "Arkadaş."
42. Bölüm: "Af."
43. Bölüm: "Teşekkür."
44. Bölüm: "Gül güzeli."
SON: "beni böyle bırakma."
EPİLOG: "masal."

11. Bölüm: "Tanıdık."

15.2K 809 249
By gokadan

Bölüm şarkısı: Sia-Big Girls Cry

-

"Akşam arkadaşlarımla dışarı çıkabilir miyim?" Diye sordum bana dikkatle bakan anneme. Bugün Cuma'ydı ve Yağmur grupla beraber dışarı çıkacaklarını söyleyip beni de çağırmıştı.

Bar yerine kafeye gitmek istediğini söylemişti Yağmur. Ona karşı çıkmadım çünkü geçen sefer gittiğimde ertesi gün başıma pek iyi şeyler gelmemişti.

"Arkadaşların mı?" Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Lar eki de var yani. Bir değil daha fazla arkadaşın mı var?"

Gözlerimi devirmek yerine kendi kendime güldüm. Şaşırması normaldi. Benden beklenmeyen şeylerdi bunlar.
"Evet. Bir arkadaş grubum var artık." Dediğimde, "Bir gün evimize çağır da tanışalım arkadaş grubunla." Dedi alayla. Beni ciddiye almıyor gibiydi.

"Gelmek isteyeceklerini pek sanmıyorum. Ev ortamları hoşlarına gitmiyor." Diye yalan söyledim. Onları annemle tanıştırmak istemiyordum.

Güldü. Burda gülünecek bir şey göremiyordum. "Gidebilir miyim?" Diye sordum tekrar edercesine. Dikilmekten ve annemin vereceği cevabı beklemekten sıkılmıştım.

"İyi git bakalım. Ama geç kalma. Baban kız başına hiç tanımadığın bir şehirde akşam dolaşmana kızar."

Evet evet. Her şeye kızan babam tabii ki buna da kızardı. Şaşılmayacak durum!

Odama girip üstüme uygun sade bir şeyler seçerken saçlarımı nasıl kabartacağımı düşünüyordum. Banyodan sonra taramıştım ve o şekilde uyuya kalmıştım. Saçlarım ince telli olunca da haliyle saçlarım yapışmıştı.

Siyah dar paça pantolonumu bacaklarımdan geçirip üstüme de sade bir tişört giydim. Boğazıma her zamanki zımbalı kolyelerimden taktım.

Annem ilk zamanlar bu kolyeye köpek tasması demişti. Babamsa kendini köpek mi sandın diye sormuştu bana o iğneleyici sesiyle.

Babamın bana hakaret etmesi beni, annemin bana kızmasından daha fazla üzüyordu.

Bazen gerizekalı derdi. Bazen aşağılık, bazen köpek. Daha farklı şeyler de dediği oluyordu bana sinirlendiği zamanlar.

Aynanın karşısına geçip her zamanki "öcü" makyajımdan yaptım. Gözlerim kapkaraydı. Ela rengi de olmasa kaybolup gidecekti karanlıkta. Yüzümdeki beyaz pudra beni ruh gibi gösteriyordu. Dudaklarımdaki siyah ruj kimsenin sürmeyeceği bir tondu.

Ben her şeyimle bir ucubeydim.

Saçlarımı fırçayla yukarı doğru tararken aynada kendimi inceliyordum. Eski halimden eser yoktu şimdi. Yaklaşık 2 sene geçmişti. Ama hala bir tarafım bu halimi görünmez elleriyle itiyordu.

İçimdeki ses sürekli, "özledim." Diyordu. "Masum duruşunu özledim."

Kulaklarım o sesi duysa da içimde biriktirdiğim öfke onun istediği şeyi yapmama engel oluyordu.

"Her şey senin suçun. Kalbinin ağrıması senin o iğrenç sevimliliğinin suçu." Diyordu öfkem. İçimde kocaman bir öfke denizi vardı ve ben her gün o öfke denizinde içimde kalan güzel hisleri kurban ediyordum.

İçimde güzele dair ne varsa öfkemde boğulmuştu.

-

"Laden biliyor musun Sarp da İzmir'den geldi buraya." Dedi Derya gülerek.

Kaşlarım şaşkın bir şekilde yukarıya hareketlenirken Sarp'a baktım. "Yaa... Ne zaman taşındınız?"

Sarp kaşları çatılı bir şekilde Derya'ya bakıyordu. Sonra bana döndü. "Geçen sene taşındık."

"Hangi okuldaydın?" Diye sordum, belki tanıdık bir okuldur diye.

Boğazını temizleyip bir süre suratıma baktı, sanki sorduğum sorunun cevabı yüzümdeymiş gibi. "Mm... Özel bir okuldu. Bileceğini sanmıyorum." Deyip yanında oturan Alp ve Gökberk'e dönüp hareretli konuşmaya dahil oldu. Nasıl bu kadar hızlı davrandığına şaşırmıştım.

Üstelik kolay bir sorunun cevabını bile vermemişti! Sinirle Derya'ya döndüm. Dudaklarını dişleyerek bir noktaya bakıyordu. Kaşlarım merakla havalandığında Derya'nın baktığı yöne döndürdüm kafamı. Tuna'nın yanındaki kızla gülümseyerek konuştuğunu görünce kaşlarım ister istemez çatıldı.

"Derya?" Diye sordum. Biraz daha dudaklarını ısırmaya devam ederse kanatacaktı. Beni duymadı. Bir daha, "Derya?" Deyip elimi gözlerinin önüne salladım.

Sonunda bana döndü. "Hım? Bir şey mi oldu?" Diye sordu saf bir şekilde. Aklının nerde olduğunu tahmin etmek zor değildi.

"Bende sana onu soracaktım. Bir şey mi oldu?" Diye sordum anlayışla ona bakarken. Bana istediği her şeyi anlatabilirdi. Onu yargılayacak son kişiydim.

Afallayıp dudaklarını ısırdı ve gözlerini kaçırdı. Tuna'ya küçük bir bakış atıp geri bana döndü.

"Yoo... Bir şey olmuş gibi mi görünüyor?" Diye sordu.

"Bir şey olduğunu görebiliyorum."

Boğazını temizleyip ayağa kalktı. Beni ellerimden tutup kaldırırken ona karşı çıkmadım ve peşinden dışarı çıktım.

Kafenin önündeki kaldırıma oturduğunda yanına geçtim.

"Belli mi ediyorum?" Diye sordu fısıltı halinde. Yüzünde korkmuş ve tedirginlik ifadesi vardı. Belli etmemesi gereken bir konuydu ona göre.

Bana göreyse senin olmasını istediğin kişiyi kendi ellerinle başkasına vermekti.

"Diğerleri biliyor mu?" Diye sordum.

Kafasını sağa sola salladı. "Sadece Bersu biliyor. Onun da bu durumu pek onayladığı söylenemez. Diğerlerine söyleme tamam mı? Hepsi bana kızar."

"Saçmalama. Tabi ki söylemem. Bu artık aramızda bir sır." Gülümsedim. O da bana mutlulukla gülümsedi. Yüzündeki gülümseme hüzünlüydü. "Ne zamandan beri?"

Kafasını önüne eğdi ve bir süre o şekilde bekledi. Turuncunun en güzel tonu olan saçları önüne döküldüğü için yüzünü göremiyordum. Derin bir nefes alıp kafasını kaldırdı ve, "İlk kez iki ay önce böyle hissetmeye başladım. O yanındaki kız sevgilisi." Dedi. Tuna'nın yanında konuştuğu kız sevgilisiydi demek... Derya için zor bir durum olmalıydı. Sevdiği çocuk arkadaşıydı ve onu her zaman sevgilisiyle görüyordu. Unutabilmek gibi bir durum söz konusu değildi Derya'nın açısından. "Yaklaşık iki ay önce..." Derya o günü bir daha yaşıyormuşçasına uzaklara daldığında onu tüm dikkatimle dinlemeye başladım.

Derya'dan *İki ay önce*

"Ama Alp..." diye sızlandım yerimde çocuk gibi kıpırdanırken. Ne demek Tuna'ya göz kulak olayım ya?! Aklıma mantığıma sığmıyordu şuan. Ben bakıcı değildim. O koca bebeği sarhoş haliyle idare edemezdim. Üstelik Alp bir süre gelemeyeceğini söylemişti.

Gökberk zaten yoktu ortalıkta. Saatlerdir telefonu kapalıydı hödüğün.

"Derya... bir süre idare et sadece. Yerinde otursa yeter. Onu kucağında taşı demiyorum." Dedi eli cebine giderken. "Biraz daha babamı bekletirsem sinirden köpürecek."

"İyi de ben daha yarışmaya katılacaktım. Onu idare edeceğim diye katılamayacağım da... Offf..."

Tuna'ya gıcık bir bakış attım. Kafası önüne düşmüş her şeyden habersiz öylece duruyordu. Onun salak sevgilisi ve sevgilisine olan gereksiz mide bulandırıcı aşkı olmasaydı şuan kafam rahat olurdu.

"Derya.." uyaran sesinde sıkıntılı bir ton vardı. "Tuna senin arkadaşın. Bir gün de öpüşmeyiver. Arkadaşından önemli mi?" Diye sordu yarışmayı kastederken.

Haklıydı. Arkadaşlarımdan önemli hiçbir şey yoktu dünyamda.

"Tamam tamam. Hadi git sen." Elimle onu kışkışladığımda güldü ve yanağımdan makas aldı.

"Birtanesin. Hadi dikkat edin. Dönerim 2 saate."

Sonra yanımdan uzaklaştı hızlı adımlarla. Tuna'nın yanına oturup önündeki bira bardağına uzandım. Yarısını kafasına dikmişti hayvan.

"Hey... o benim biram." Dedi. Dili sarhoş olmasından dolayı dolanmıştı.

"Ama bak, ben içiyorum şuan." Dedim gülerek. Ona ister istemez kızgındım. O salak sevgilisiyle ettiği saçma kavga yüzünden kendini üzüp sarhoş olmak da neydi ya?!

"Derin nerde?" Diye sorduğunda, "Cehennemin dibinde." Dedim sinirle. Aptal hala gelmiş Derin nerde diye soruyor.

Tuna gibi ağır başlı birinden bu hallere düşmesini hiç beklemezdim. Yarın onunla bir güzel dalga geçecektim.

"O bir melek. Cehennemde olması mümkün değil." Deyip iç çekti.

"Şeytan da bir melekti." Dedim bilgince gülümseyerek.

O da güldü ve elimdeki bira bardağına uzandı. Geri çektim bardağı. "Biraz daha içersen kafanı klozetten kaldıramayacak duruma geleceksin."

"Ben kusmam. Bünyem sağlam." Elini göğsüne getirip vurdu birkaç kere. Kendince hava atıyordu.

"He he...." dedim alay ederek. "Bünye sağlammış-mış. Mal." Dedim.

Bana kaşlarını çatarak baktı. "Bana mal mı dedin sen?"

"Evet. Değil misin? Burdan bakılınca mal gibi görünüyorsun."

Güldü. "Ben sadece aşığım. Mal değilim."

"Eğer aşıksan malsın demektir." Deyip göz kırptım. Elimdeki boş bardağı masanın üstüne koyarken etrafıma bakınıyordum. İnsanlar yarışma için toplanmaya başlamışlardı. Şimdi orda olabilirdim. Ama bu aptal aşık yüzünden akşamım mahvolmuştu.

Ama olsun. Bir öpücükten daha değerliydi benim için.

"Onu aldattığımı söyledi ya. İnanabiliyor musun? Ben onu o kadar severken o başka bir tene dokunduğumu ima etti." Tuna'nın dedikleri kaşlarımı çatıp ona dönmemi sağlamıştı. "Neymiş onun yanında telefonumu elimden düşürmüyormuşum. Ona dokunmuyormuşum. Lan ben ona dokunmaya kıyamıyorum be! O kalkmış bana ne diyor!"

Sesi giderek yükselirken şaşkınca ona baktım. Bu Derin harbi salaktı galiba. Dediği şeyler komikti. Tuna'ya yaklaştım ve elimi omzuna koydum ona destek olmak istercesine. "Tuna... Barışacağınıza eminim. Bu kadar saçma bir nedenden dolayı kimse aşık olduğu kişiyi bırakmaz."

"Sadece bahane üretiyor. Benden ayrılmak istediği için mazeret bulmaya çalışıyor." Dedi sinirle. "Onu aldatmak ne ya? Güzel kafası nasıl böyle bir şeyi düşünür?" Derin'e kızgınken bile onu övmesi sinirlerimi bozmuştu.

O kızı bir ben mi sevememiştim? Gruptaki diğer herkes kızla gayet iyi anlaşıyordu. Bense onunla gıcık gıcık bakışmaktan başka bir şey yapmıyordum. Yapasım gelmiyordu.

"Ne var biliyor musun? Siktir et." Deyip kafamı görebileceği şekilde önüne getirdim. "Aldattığını düşünüyorsa yapacak bir şeyin yok. Öyle düşünmesine izin ver. Peşinden koşmayı da bırak." Omzundaki elim sırtına kaydı ve teselli verircesine sırtını sıvazladı. "Kaçan kovalanır falan diye düşünüyor olmalı. Ona öyle olmadığını göster."

Yere bakan bakışları beni bulduğunda bir süre öylece durdu. Yakınlığımızı yeni farketmiştim ama bunu sorun etmedim. "Aldattığımı düşünüyor..." Yutkundu.

Sırtındaki elimi omuzlarına geri çıkardım. Gözleri titreyip dudaklarıma kaydığında, "Öyle düşünmesine izin vereceğim." Dedi. Sonrasında her şey fazlasıyla hızlı gerçekleşmişti.

Dudaklarıma kapanan ıslak dudaklarına olan şaşkınlığımı gözlerimi pörtleterek göstermiştim ama onun gözleri kapalıydı. Alt dudağımı çekiştirip öperken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. O ise ona karşılık vermememden dolayı kızmış gibiydi. Ellerini saçlarıma getirdi ve beni kendine doğru bastırdı.

Gözlerim kapanıp dudaklarım ona karşılık vermeye başladığında inlediğini duydum. Yarın olduğunda pişman olacağı bir şeydi bu yaptığı. Belki hatırlamayacaktı bile.

Omuzlarında asılı duran elim saçlarını kavradı. Dili dilime dediğinde bu sefer inleme sırası bendeydi. Kendini kaybetmiş bir şekilde öperken kollarımdan tutup beni kucağına çekti. Kucağına yan gelecek şekilde oturup onu öpmeye devam ettim.

Büyük ihtimalle ben de pişman olacaktım ama benim bir felsefem vardı. Her zaman arkasındaydım o düşüncenin.

Carpe Diem.

Gençtim ve bazı şeyleri umursamak bana yorucu geliyordu. Ölene kadar yaşayabileceğim bütün her şeyi yaşamak istiyordum.

Sonunda nefessiz kalıp dudaklarımı dudaklarından çektiğimde nefes nefese bir halde, "Eğer ayrılırsak boşuna olmamış olur." Dedi. O an, bir şimşek misali, kafamdaki düşünceler gürültüyle bilinçaltımın sert, soğuk zeminine döküldü.

O benim arkadaşımdı. Bir sevgilisi vardı ve onu seviyordu. Benim ona teselli vermem gerekiyordu. Dudaklarımı ona sunmam değil.

Kucağından hızla kalkıp ondan uzak bir köşeye geçtim. Bana kaşlarını çatmış bakarken ona bakmamaya çalışıyordum. Sarhoştu... Beni ayık kafayla bile öpmemişti ki...

Lanet.

Onun yüzüne nasıl bakacaktım bir daha?

Laden'den *Günümüz*

"Hatırladı mı öpüştüğünüzü?" Diye sordum merakla. Anlattığı hikaye bana yanlış gelmemişti nedense. Her insan yapabilirdi böyle şeyler. Tuhaf gelmiyordu bana.

"Ertesi gün bir yorum yapmadı. Bana gayet normal davrandı. Sanki hiç öpüşmemişiz gibi. Sanırım hatırlamıyor." Dedi. Kafamı anlayışla salladım. Ya hatırlamıyordu ya da bilerek hatırlamıyor gibi davranıyordu. Aralarındaki arkadaşlığı bozmak istemiyordu belki de. "Üç gün sonra da sevgilisiyle barıştı." Alayla güldü. "Ben de aşık olduğumla kaldım."

"Kaç aydır beraberler?" Bu sorum sadece meraktandı. Biraz da teori üretmek için.

Tamam teori üretilecek pek bir durum söz konusu değil ama çok Gossip Girl izledim, ne yapayım. Yani arkadaşlık arasında olan ilişkileri az çok anlayabiliyorum.

"4 aydır sanırım."

Vay be. Ne ilişkiler var.

Diyecek bir şey bulamadım. Biraz daha orada durup boş boş kafenin önünü seyrettikten sonra merak ettiğim şeyle Derya'ya döndüm.

"Sarp'ın Izmir'deyken hangi okula gittiğini biliyor musun?" Diye sordum.

Düşünceli bir şekilde kaşlarını çatıp biraz bekledi. Düşündüğüne göre biliyordu herhalde? "Imm... Hayır. Ama Alp biliyordur. Sarp'a sorsana, o söyler." Dedi.

"Söylemedi."

"Allah allah." Dudaklarını büzüp düşünceli bir şekilde bana baktı. "Niye bilmek istiyorsun?"

Omuz silktim. "Belki bildiğim bir okuldur. Merak ettim sadece." Ayağa kalkıp, "Hadi içeri girelim. Bizimkiler yokluğumuzu farketmiştir." Deyip içeri girdim.

Yağmur ve Bersu hala gelememişlerdi. Bersu'nun ablasının düğünü için Bersu'ya elbise bakmaya gitmişlerdi. Beni de çağırmışlardı ama ben alışverişi pek sevmediğim için gitmek istememiştim. Derya'da beni yalnız bırakmamak için gitmemişti.

Tuna ve yanındaki kız, büyük ihtimalle Derin'di, masamızda oturuyorlardı. Bütün herkesin keyfi yerinde gibiydi.

"Off... yine gelmiş oturmuş masaya." Dedi Derya.

Bir yorumda bulunmadım. Kızı tanımıyordum ve önyargılı davranmak istemiyordum. Yanlarına gidip oturduğumuzda haliyle bütün kafalar bize döndü.

Tuna gülümseyerek, "Sonunda gelebildiniz. Nereye kayboldunuz?" Diye sordu bakışlarını benden Derya'ya kaydırarak.

"Hava almaya çıktık ya..." dedi Derya gülerek. Fazla mutlu gibi davranması gözümden kaçmamıştı.

"Laden seni sevgilim Derin'le tanıştırmak istiyorum. Derin bu Laden." Dedi sevgilisine dönerken. Derya'ya göz ucuyla baktığımda başka yerlere bakındığını gördüm. Bu "sevgili" muhabbeti eminim onu üzüyordu.

Kaşlarını kaldırıp beni incelerken sinir olduğumu hissettim ama herhangi bir göz devirme hareketi yapmadım. İncelemesi bittiğinde gülümsedi. "Merhaba Laden. Derin ben."

Zorla gülümsedim. "Memnun oldum."

Sanki "Derin ben." demese onun Derin olduğunu anlamayacaktım. Gereksiz laf kalabalığı.

"Gruba yeni katılmışsın."

Kafamı salladım. Şu grup kelimesi bende gülme hissi uyandırıyordu.

"Seni aralarına almalarına şaşırmadım desem yalan olur." Sadece kendinin bildiği bir espriye güler gibi bir hali vardı. Komik olan neydi? Söylesin de bende güleyim.

Hem Alp ve Yağmur'da benim gibiydi. Sadece benden birazcık daha normal görünüyorlardı. Diğerleri zaten normaldi ama...

Derya düşüncelerimi bölüp lafa atladı. "Seni aramıza almamızın tek nedeni Tuna. Biliyorsun değil mi?" Diye sordu sinirli bir şekilde gülerek. "O olmasa yanımızda bir saniye bile durmazsın."

Ortamdaki gerilim Tuna'yı rahatsız etmiş olacak ki konuşmaya katıldı. "Kızlar... kesin şunu. Derin..." dedi Derin'e bakarak. "Laden'i niye aramıza almayacağımızı düşündün?"

Derin ortada bariz bir şey varmış gibi bana baktı. "Yani şuna bak Tuna..."

Şaşkınca Derin denen kıza baktım. Insanların böyle olması beni üzüyordu.

"Ne varmış bende?" Ortamdaki sessizliğimi bozdum.

"Aynaya baktın mı hiç?" Güldü. "Sirkteki..." Lafını kestim.

"Sirkteki ucubelere benziyorum değil mi?" Güldüm. "Sende her işe burnunu sokan maydanoza benziyorsun."

Aslında genelevdeki orospulara benziyorsun diyecektim. Demememin tek nedeni Tuna'ya olan saygımdı. Derin'e aşık olduğunu söylemişti Derya. Sevdiği kıza o tabiri yakıştırmayacağını biliyordum. Büyük ihtimalle benden nefret ederdi öyle bir şey dediğim için.

Tuna, "Derin..." dedi hayretle. "Biz insanları ne zamandan beri dış görünüşe bakarak yargılar olduk? Kendine gel lütfen." Dedi uyaran sesiyle. Bana dönüp özür diler gibi baktı.

Sarp Derin'e hitaben, "Dış görünüşe göre yargılasaydık yargılayacağımız ilk kişi sen olurdun büyük ihtimalle." Dediğinde Derya büyük bir kahkaha attı.

Şaşkın bir şekilde ona baktım. Bana bakmıyordu. Tuna Sarp'a sinirli bir şekilde baktı.

Derin acayip bozulmuş görünüyordu. Onlardan böyle bir tepki görmesi onu şaşırtmış gibiydi. Ayağa kalktı ve, "Ben gidiyorum Tuna." Dedi sinirle. "Geliyor musun?"

Hepimiz dikkatle Tuna'ya baktık. Gidip gitmeceğini merak ettim. Derya'ya göz ucuyla baktığını gördüm Tuna'nın. Derya başka bir yere kafasını çevirdiği için Tuna'nın ona baktığını görmemişti. Gideceğinden emin olduğu için Tuna'ya bakmıyordu belki de.

"Git sen." Dediği an kafasını hızlıca Tuna'ya çevirdi. Şaşkın bir şekilde ona bakıyordu. Gözlerindeki mutluluk görülmeye değerdi. "Arkadaşlarımla kalacağım."

Derin hayretle, "Hah!" Dedi. Bize bir bakış attı. "İyi kal!"

Derin kafeden hızlı bir şekilde çıktığında Tuna'ya bakarak, "Üzgünüm." Dedim. "Benim yüzümden oldu."

Tuna gayet normal görünüyordu. "Sana dediği lafların altında kalmaman iyi oldu. Derin değişti." Boğazını temizledi. "Senin yüzünden de olmadı."

Alp sessizliğini bozduğunda herkes kafasını ona çevirdi. "Valla ne yalan söyleyim sizi izlemek çok zevkliydi ama merak ettiğim bir şey var. Derin niye öyle davrandı?"

Şaşırmış görünüyordu. Gökberk'de aynı şekilde kafası karışmış gibi baktı Tuna'ya.

"Bilmiyorum. Birkaç haftadır böyle. Eskisi gibi değil. Belki de benim ona karşı olan davranışımdan dolayıdır."

"Sen nasıl davranıyorsun ki ona?" Diye sordu Gökberk.

"Bende eskisi gibi değilim." Dedi sadece. Sonrasındaysa, "Neyse. Ne yiyoruz?" Diye sordu konuyu değiştirerek. Derya herzamankinden daha değişik görünüyordu. Mutlu ama kafası karışmış gibi.

-

Yağmur ve Bersu sonunda gelebildiğinde biz de tam kalkmak üzereydik. "Nerde kaldınız be kızım. Resmen 3 saattir yoksunuz ortalıkta." Dedi Gökberk.

"Alışveriş yapmak kolay değil." Dedi Yağmur. Yorulmuş gibiydi.

"Gören de savaştan dönmüş sanar. Şu saça, başa, tipe bak." Dedi Gökberk gülerek. Onunla birlikte bende güldüm.

"Kes sarı çıyan." Bersu sinirle Gökberk'in saçlarını dağıttı.

Gökberk saçlarını bugün rampa yapmıştı ve o saç bozulursa geri yapması baya zor olabiliyordu. Sinirle Bersu'ya baktı. "Saçlarımı bozmasan iyi edersin. Yapması ne kadar zamanımı aldı biliyor musun?"

"Umurumda değil."

Onlar kavga ederlerken Yağmur herkese hitaben, "Gençler biz gidiyoruz. Kendinize iyi bakın." Deyip koluma girdi. Alp önümüzde yürürken arkamı dönüp bizimkilere el salladım.

Yağmur öne oturup bana baktı. "Bensiz sıkılmadın değil mi?" Diye sordu.

Ah sıkılmam mümkün olmamıştı ki.

"Derin sayesinde bugün baya eğlendik." Dedi Alp. Gülüyordu.

Yağmur anlamaz bir şekilde kaşlarını çattı. "Nolmuş Derin'e?"

"Anlatırım sonra." Dedi Alp. "Şuan üşendim."

Alp'e gülerken aklıma gelen şeyle ciddileşip dikiz aynasından Alp'in gözlerine baktım.

"Alp... bir şey sorabilir miyim?"

O da aynı şekilde aynadan bana bakınca göz göze geldik. "Tabi sor."

"Şey..." Soracağım şeyi umarım yanlış yorumlamazdı. "Hani Sarp Izmir'den gelmiş ya buraya. İzmir'deyken hangi okulda olduğunu biliyor musun?"

Kaşlarını çatıp biraz duraksadı. Sonra, "Evet biliyorum. Cumhuriyet Anadolu'ya gidiyordu. Niye sordun?"

Bir süre donmuş bir halde öylece durdum. Yutkunup Alp'e, "Sadece merak." Dedim ve kafamı cama çevirdim.

Cumhuriyet?

Benim okulum?

Çağlar ve benim okulum?

Onu tanıyor muydum?

Hayır. Tanıdığım söylenemezdi. Onu daha önce görseydim mutlaka hatırlardım değil mi?

Peki ya o? O beni tanıyor muydu?

Niye bana yalan söylemişti?

**

Continue Reading

You'll Also Like

Eftalya By esmaa

Teen Fiction

403K 19.7K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
331K 20.4K 49
Vahşi bir hayatın içine düşmüş narin bir beden, yabani bir adamla baş edebilecek miydi? Burası dışarıdan bakıldığında hipnotize edici eşsiz bir güzel...
620K 23.2K 43
Sevmek biraz da vazgeçmektir aslında. Biraz kendinden vazgeçersin... Biraz da hayallerinden...Bazen ise sevdiğin için hayatını altüst edersin hiç düş...
661K 44.5K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...