Aşiret Paket

By icheisseniss

1.8M 108K 56.7K

Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz... More

1
DUYURU
2-karakter Tanıtımı-
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
42
43
44
45
46
47
FİNAL

41

18.7K 1.2K 1.4K
By icheisseniss


Selamzi nis gelenzii

Aciklama yapcam simdi ciddi mooda gireyim;

Öncelikle arkadaşlar, geçen bölüm Seymen'e karşı gösterilen tavırlara takıldığınızı fark ettim biraz ondan dolayı açıklama yapacağım. Seymen, büyük bir hata yapmış olsa da Korkut, Civan ve Yekta'nın kardeşi maalesef ve ondan ötürü pek tabii onun canını düşünmek zorundalar. Selin yeni gelmiş olmasına ve birkaç ay gibi bir süredir onların yanında olmasına rağmen, bizimkiler Seymen'dense onu daha ön plana koyuyorlar. Bu bile biraz abartıyken benim yazdığım gayet idealdi.

Nyese simdi bolume gecenzi şlsafjş lan babam yemekteyken gelip sey diyo 'yapanzi, edenzi' bi zort oldum kahkahayi bastim ne dion baba sen diye asşdljaşl

Sarkinin pek alakasi yok o yuzden gidip sunu acin ; april27- prayer 1 kesinlikle dinlemeniz gerektigini dusunuyorum openzi baslayanzii.

hadi sg olun

<>

Direkt olarak dedemin konağına gelmiştik ve buranın gördüğüm kadarıyla kocaman bir bahçesi vardı. Musa abim konağın büyük tahta kapısının önüne geldiğimizde iki defa kornaya bastı açılması adına. Zaten bu yeterli olmuş, kapılar iki taraftan da açılarak bize geçiş için uygun bir yer sunmuştu.

Kapı açılınca karşılaştığım görüntü beklediklerimden bile daha fazlasıydı. Konağın geniş bahçesinin her yanı araçlarla doluydu. Yalnız araçlar değil, birçok insan dışarıda durmuş; bazıları konağın kamelyasında sigara içiyor, bazıları arabalarının önünde durmuş telefonla konuşuyor, bazılarıysa yalnızca birbirleriyle sohbet ediyorlardı.

Kapı açılınca hepsinin olmasa da, yarısından fazlasının bakışları bizim tarafımıza dönmüştü. Babamlar, ilgiyi bizim üzerimize toplamak için bizden daha erken gelmiş ve bizim en sonda gelmemizi tembih etmişlerdi. Tabii Musa abim de bu durumu değerlendirmiş, birlikte çiçekçiye gidip bana kocaman bir buket gül almıştık. 

Araç durduğunda abilerimle birbirimize baktık. Musa abimin kafasını sallamasıyla birlikte önce araçtan Bora abim indi. İnsanlar kaşlarını çatmış bir şekilde ona bakarken, Musa abim de arabadan indi ve kapıyı sertçe kapattı arkasından. Sıranın bana geldiğini anladığımda buketi sol elime attım ve sağ elimle kapıyı açacakken, Bora abim benim yerime açmıştı kapıyı. Ona gülümsemeyi sonraya bıraktım ve kendimden emin bir şekilde araçtan indim. 

Üstümdeki bakışları önemsemiyor gibi davransam da, gerginlikten geberecek durumdaydım çünkü burada konuşulacak konu benim geleceğim de olacaktı. 

Arabadan indiğimde beni bekleyen abilerimin yanına ilerledim ve ortalarına geçtim. Musa abimin elimi tutmak adına hareketlenmesiyle birlikte buketi Bora abime uzattım tutması adına. Bora abim buketi sağ eliyle kavrarken, konağa yürümeye devam ediyorduk.

Abimin elini kavradım ve siyah takım elbiseli, bazıları da yalnızca marka olduğuna emin olduğum gömlekli adamların önlerinden geçerken, görmeleri adına parmağımda yüzük olan elimi kaldırdım ve güneş gözlüğümü çıkarıp kulaklarımın arkasına taktıktan sonra diğer elimle de Bora abimin elini tutup etrafa aşağılayıcı birkaç bakış attım. Dudağımda alaylı bir gülümseme vardı. Onlara açık açık savaş açıyordum çünkü ailemin beni istemediğim bir şeye sürmeyeceğine adımın Selin olduğu kadar emindim.

Abilerimin ellerini sıkı sıkıya kavramış bir şekilde içeri girdiğimizde de ortam aynıydı. Etraf kalabalıktı ve erkeklerden geçilmiyordu. İnsanlar bizi gördüklerinde bakışları değişiyor, ne tepki vereceğimizi izler halde bize bakmaya başlıyorlardı.

Kapısı açık kocaman bir odanın önüne geldiğimizde, iki korumanın kapıda beklediğini gördüm. Musa abim bana baktı ve kafasını salladı onaylar anlamda. Şimdi içeri girme zamanıydı ha?

Kapıdaki korumalar abilerime ve bana kısa bir bakış atmış, ardından yeniden mimiksiz bir şekilde karşılarına bakmaya devam etmişlerdi. Ve biz de sonunda odadan içeri girmiştik.

Girdiğimiz gibi gözüme çarpan ilk şey, tanımadığım kadınların ve bizim ailenin kadınlarının da çoğunluğu erkek olan bu odada bulunduğuydu. Muhtemelen karar konuşulacağı için hepsi toplanmıştı çünkü normalde asla kadınlarla erkekler yan yana oturmazdı.

Gördüğüm kişi ile birlikte çenemi dikleştirdim ve sıkı sıkıya kavramış olduğum abilerimin ellerini bıraktım. Yüzünde hafif bir tebessüm meydana gelirken, benim de dudağımın kenarı kıvrılmıştı hafifçe. Parmağımda yüzük olan elimi herkesin ortasında kaldırdım ve kafamın arkasına takmış olduğum güneş gözlüklerimi çıkartıp elime aldım. Üstümdeki bakışları sanki hiç önemsemiyormuşum gibi direkt olarak baş köşede oturan dedemin yanına adımladım. Yanında Musa abim yaşlarında bir adam oturuyordu ve ben de onun başında dikilmiştim.

Dedem bana gülümsedi ve kafasını sallayarak yanındaki adama döndü. "Kalkasın Karan, burası torunumun yeridir." Karan amcamın bakışları koyulaşırken, dudağının kenarının hafifçe kıvrıldığına şahit olmuştum ancak önemsemedim ve direkt dedemin yanına oturarak çenemi kibirli bir şekilde kaldırdım.

Dedem dizimin üstündeki elimin üstüne elini koymuş, gördüğü yüzükle ise elini yeniden kendi dizine koymuştu. Benim elimi onun elinin üstüne koymamı istiyordu. Yüzümde mimik hareket etmezken, elimi dedemin elinin üstüne koydum ve etrafı süzmeye başladım.

Çoğunluğu orta yaşın üstünden meydana gelen erkekler bulunuyordu kocaman odanın içerisinde. Yalnızca orta yaşın üstü de değil, orta yaş ve gençlerden de birçok erkek vardı bu odada. Kadınları geneli yaşlılardan meydana geliyor ve çoğu beni süzüyordu. Kendilerine gelin mi seçiyorlardı? Rüyalarında bile göremeyeceklerdi ki.

Bakışlarım etrafta dolanırken, karşıda mahkum gibi oturan bir çift gördüğümde kim olduklarını tahmin etmemek aptallık olurdu. 

İkisi de birbirlerinden en uzak köşelere yerleştirilmiş ancak bakışları sanki yan yanalarmış gibi kendi aralarında gidip geliyorlardı. Adamın bakışlarının hedefi bu defa sevdiği kadın değil de ben olurken, ona ondan tiksindiğimi belli edercesine baktım ve ardından bakışlarımı etrafımda yarım ay şeklinde duran kuzenlerim, amcalarım ve abilerimin üstünde gezdirip en sonunda dedemin elinin üstündeki elime bakıp ona döndüm.

Anlamış olması gerekiyordu. Eğer aptal değilse, hepsinin onun değil benim yanımda olduğunu anlamış olması gerekiyordu. Ona verdiğim mesajı anlamış olmalı ki, derince yutkundu. Gözlerimdeki nefrette boğulmasını diledim o an.

Dedemin karşısındaki ağa olduğunu düşündüğüm o adamın konuşmasıyla birlikte, ortamdaki fısıltılı sessizlik kesilmişti. "Nasuh Ağa, oğlun iki gün önce gelip kızımızı kaçırdı! Namusumuza göz dikmesi yetmezmiş gibi, üstüne gelip el sürdü!" diye bağırarak konuştu.

Yüzümü buruşturmamak adına kendimi zor tutarken, amcama döndü bakışlarım. Korkut amcam 'rahatla' anlamında gözlerini kapatıp açmıştı. Tek bir kez kafamı indirdim ve yeniden kaldırıp konuşmasının devamını getirmesini bekledim.

"Namusumuza sürdüğünüz kara leke, ancak ya ölümle ya da berdelle temizlenecek." dedikten sonra bana döndü ve yeniden dedeme baktı. "Ya hem oğlunu hem de benim kızımı öldüreceksin." dedi dedeme psikolojik baskı yapmak adına 'sen' diye tüm yükü onun omuzlarına yıkarken. Ardından devam etti. "Ya da torununu oğlum Yaman ile evlendireceksin ve ben de kızımı oğlun Seymen'e vereceğim!" diye sertçe konuştu yeniden.

Musa abim dişlerini sertçe sıkarak bize zevkle gülümseyen Yaman Cevherhan'a bakıyordu. Kendini zor tutuyordu. Kendilerini zor tutuyorlardı çünkü Aziz, Seyit, Fırat abiler de yumruklarını sıkmış bir şekilde karşılarındaki adama bakıyorlardı. Yalnızca onlar da değildi ki, hep sakin görmeye alışkın olduğum Cihan abimin alnında sinirden damarlar çıkmış, Doruk abim dizlerini sıkmaya başlamıştı. 

Hanif ve Resul abiler aynı Cenk ve Barlas abilerim gibi kaşlarını çatmış, söyledikleri şeyleri alayla dinliyorlardı. Atakan abimden söz etmek istemiyordum. Umuyordum ki hepsinin içinde Yaman denen herifin üstüne atlamayacak kadar zekiydi.

Dedem, adamın konuşmalarını dikkatle dinledikten sonra kaşlarını kaldırdı. "Bu kadar mıydı Devrim Ağa!?" diye sordu sesindeki her zamanki sertlikle.

Adam kafasını salladı. "Ya aramızdaki düşmanlık ömür boyu sürecek." dedi ve durduktan sonra kızı ile Seymen amcama nefretle baktıktan sonra bize döndü. "Ya da dünür olup aşiretlerimizi de dost eyleyeceğiz." diye konuştu.

Dedem alayla güldü. "Benimle dost olmak isteyen adam benim konağıma gelip beni tehdit etmez Devrim Ağa!" diye bağırdı.

Devrim Ağa yüzünü buruşturdu. "Oğlun kızımı kaçırdı Nasuh Ağa kızımı! Yine de ben gelip seni tehdit etmeyip sana teklif sunuyorum!" diye bağırdı o da.

Dedem kafasını salladı ve bastonuna elini atıp sertçe kavradı. "Bundan üç ay öncesinde, torunum geldiğinde toplantı düzenlemiştim Devrim Ağa," dedi ancak yalnızca ona değil, etraftaki ağalara karşı da konuşuyordu. Hepimiz nefeslerimizi tutmuşken o devam etti. "Torunuma saygısızlık yapıldığını görürsem, işitirsem Antep'te taş üstünde taş bırakmam!  Bilirim, yapmazsınız amma velakin olur da yaparsanız, bunu kendime yapılmış sayarım!  Bu da böyle biline!" diye tıpkı üç ay öncesindeki gibi bağırarak ortalığı inletmişti dedem.

Kurduğu cümlelerle birlikte dişlerimi sıkıp nefretle Yaman'a bakarken, gözlerimi Seymen amcama çevirdim ve yeniden dedeme baktım. 

Dedem hızını almamış olmalı ki susmamıştı. "Siz sanarsınız ki benim torunum kadındır diye ben onu şu," deyip Adilleri ve Cenk abilerimi bastonuyla gösterdikten sonra devam etmişti. "Erkek torunlarımdan daha az sever, kayırırım." deyip alayla güldü ve kafasını aşağı yukarı salladı. "Kayırırım tabii kayırırım ama erkek torunlarım için Antep'i yakarsam, torunuma Antep'i hediye ederim!" diye bağırmıştı. 

Gururla çenemi dikleştirdim ve dedemin titreyen elini sıktım hafifçe. Dedem de sinirle kafasını aşağı yukarı sallamıştı tekrar. "Ben size üç ay öncesinde söylemiştim!" diye bu defa diğer cümlelerinden daha baskın olacak şekilde bağırdı. "Torunuma göz dikeni yakarım demiştim!" dedi ve amcam ile sevgilisine döndü. "Bu oğlum bile olsa, torunum için onu da yakarım!" dedi ve bakışlarını pencereye çevirip bir süre dışarıya baktıktan sonra Devrim Ağa'ya döndü.

"Size son kez orta yolu bulacağımız teklifle geliyorum Devrim Ağa. Ya kızın bizim kızımız olacak, biz onu kendi kızımızdan ayırmayacak şekilde sahipleneceğiz ve kırk gün kırk gece düğün yapacağız ve dünür olacağız," deyip bir süre sessiz kaldı.

Ortamda duyulan tek şey nefes sesleriyken, dudağının kenarı kibirli bir şekilde kıvrıldı. "Ya da ben Zemheroğulları, kızlarına dil uzattığınız için tüm ailenizi karşısına alacak. Feyhanoğullarının durumunu görürsün değil Devrim Ağa?" deyip alayla gülümseyerek öne doğru eğildi hafifçe. "Görmediysen git bak! Ama göremezsin," deyip kahkaha attı. "Her biri teker teker Antep'i terk etti! Çocuklarına, evlatlarına bir şey olacak korkusuyla tabanlarını vura vura kaçtılar çünkü onlar benim torunlarıma el uzatma hadsizliğini gösterdiler! Bu size son uyarımdı, senin yapamadığının üstüne gerçek bir tehditti bu Devrim Ağa." diye sertçe konuştu ve bastonunu yere vurdu.

"Şimdi aileni de al ve iki gün içerisinde bana haber vermek üzere evimi terk et! Torunumla vakit geçireceğim." deyip çenesini hafifçe kaldırıp onlara sertçe bakmaya başlamıştı.

Yüzümdeki kibirli gülümseme, dişlerim görünürcesine bir sırıtmaya dönerken, bana bakan Yaman'a baktım ve kaşlarımla yolu gösterdim. Hadi güzelim yol al da ense tıraşını görelim.

Hepsi kovulmalarının da getirmiş olduğu sinirle ayaklanırken, hızlı adımlarla önce ayak takımı dışarı çıkmış, sonda ise yalnızca Yaman ve babası olarak tahmin ettiğim adam kalmıştı. Adam kızına döndü ve sertçe konuştu. "Jinda! Kalk!" diye bağırmasına karşılık nenem ona döndü.

"Devrîm Axa ji mala me derkeve, Jînda heta tu biryara xwe bidî wê li cem me bimîne! (Evimizi terk edesin Devrim ağa! Siz karar verene dek Jinda bizimle kalacak!" diye bağırmıştı itiraz istemeyen ses tonuyla.

Yaman sinirle dişlerini sıkarken, hızlı adımlarla evi terk etmesine karşın babası da son kez bize nefretle baktı ve onun peşinden çıktı. Geriye yalnızca biz ve Seymen amca ile sevgilisi kalırken, hızla dedeme döndüm ve sarıldım. "Teşekkür ederim dede." diye boğukça konuştum.

Güldü ve ellerini belime sarıp o da sımsıkı sarıldı bana. Ayrıldığımızda bana baktı. "Teşekkür edeceğin bir şey yapmadım torunum, üstüme düşeni yaptım." deyip elimi kaldırdı ve yüzüklü olan elimi öpüp arkamı işaret etti. Kimi gösterdiğini tahmin edebiliyordum.

Arkamı döndüğümde, mülayim bir şekilde ayakta yan yana dizilip duygusal ha ağladı ha ağlayacak şekilde bana bakmakta olan amcalarımla karşılaşmıştım.

Güldüm ve ayağı kalktım hızla. Onları süzdüm önce gülerek ardından "Hanginize koşayım ki ben şimdi?" deyip kollarımı açıp üçüne birden sarılmaya çalıştım. Etraftan gülme sesleri gelince üçünden de ayrıldım ve önce Korkut amcama sıkıca sarıldım. 

"Amcaaa!" diye inledim. "Apo ez jı te pır hez dıkim vallah!" diye konuştum keyifle. Hepsi birden büyükçe kahkahalar atmışlardı konuşmam karşısında. Ablanız Kürtçe öğrenenze bebeler. Kiskanin.

Amcam son bir defa daha öptü beni ve ayrılınca o da gülerek konuştu. "Yegenim ez ji ji te pır hez dıkim lo." deyip kafamın üstünü de öptükten sonra Civan amcoşuma koşup sarıldım. İkimizi bir sağa bir sola salladım. "Civanığığığım! Yokluğunda Ferhat olup dağları delecektim az daha, Selim kuduruğu zor tuttuğuğuğu!" diye ağıt yakıyormuş gibi konuştum.

Kurduğum cümleye güldü ve alnımı öpüp benden ayrıldı. "Ben de Civan olup Korkut'u deliyordum az daha yeğeni-"

"Civaaan!" diye uyarır bir tonda konuşan dedem karşısında dudaklarını üst üste bastırdı. Dedem de sırf uyarmış olmak için uyarmıştı bu arada.

Civan amcam bana döndü. "Biz sonra aramızda şey ederiz." dedi. Ona kafa sallayıp Yekta amcoşuma gidip sarıldım sıkıca. "Amca sen en elit amcam olduğun için sana daha düzgün bir şey buldum." dedim.

Kahkaha attı. "Ne bulmuşsun bakayım?" diye sordu benden ayrıldıktan sonra.

Seke seke Bora abimin yanına gittim ve buketten bir gül çıkartıp amcamın önünde diz çöküp duygulu bir hal aldım. "Hasretinle prangalar eskittim, saçlarına kan gülleri takayım," deyip ayaklandım ve kulağının arkasına sıkıştırdım gülü.

Rojhat ve Kerim ıslık çalarken, Songül yengem elini kalbinin üstüne koyup amcama döndü. "Bak Selin bile gelip sana gül aldı, şiir okudu, sen bana çiçek alma e mi Yekta!" diye konuştu sitemle.

Ben yengemin söylediğine güldüm ve Korkut ile Civan amcalarımın tepkilerini ölçmek adına onlara bakacakken ikisinin de kollarını göğüslerinde kavuşturmuş olduklarını görmüştüm. "Ya size n'oldu şimdi!?" diye inledim sinirle.

Korkut amcam burun kıvırdı. "Bize niye böyle bir karşılama yoktu?" diye sordu.

Civan amcam sinirle ona baktı. "Bram hiç değilse sana Kürtçe konuştu, ya bana?" demesiyle Korkut amcam sinirle ona döndü. "Oğlum senin için dağları deldi dağları!-"

"E hepiniz için bir şey yaptı, ya benim için?" diye soran adama dönme gereksinimi bile duymadım ancak diğerleri duymuş olmalı ki, hepsinin bakışları Karan amca ile benim aramda gidio geliyordu.

Kaşlarımı hafifçe kaldırdım ve ben de ona döndüm. "Tanışıyor muyuz?" diye sordum dalgayla. Bizim bir matematikçi vardı, adama soru göstermeye gittiğimizde hep 'tanışıyor muyuz?' diye soruyordu. Sınıfta sıraların arasından gezerken de bazen durup 'sen bu sınıfta mıydın?' diye soruyordu. Sıkıntılı galiba.

Karan amca güldü ve kafasını salladı. "Tanışacaktık ama telefonu yüzümüze kapatmayı seçtin." dedi.

Samimiyetsiz bir şekilde güldüm. "Hoşuma gitmediysen demek." diye konuştum itici bir şekilde. Annem hızla yanıma gelip beni çimdiklemiş ve Karan amcaya sarılmıştı. Ayrıldıklarında konuştu. "Kızım Karan amcan senin düşmanın mı? Niye öyle davranıyorsun sen amcana?" diye sordu.

Amca bey gülerek buraya bakarken, diğer amca Seymen ve sevgilisi bizi duyacak şekilde ancak biraz da uzak bir yerde duruyordu. Omuz silktim. "Sevmedim anne. Benim zaten kapı gibi ÜÇ amcam var, daha da amcaya ihtiyacım yok. Bu amcalarım benim arkamda dursa bana yeter de artar bile- AY ESROŞUM BEN GELDİM KIIZZ!" Deyip Esra yengeme sarılmaya koşmuştum hemen.

O da kollarını bana sarmıştı. "Keçe tı bıxeyrhati! Vallahi öyle çok özlemişim bu üç dört günde, anlatamam!" diye konuşmuştu sarılmaya devam ederken.

Bu arada Karan amcayı sevmeme nedenim, Caner'in evdeki olayları bana birebir aktarmasıydı. Yalnızca Caner de değil, Kaya da Karan amcaya sinirlenmiş olmalı ki onu kötüleye kötüleye anlatmıştı her şeyi. Ve tabii amcalarım ile Fıroşumun (Fırat) tepkisinden de bahsetmişlerdi.

Yengemden ayrıldığımda ben de konuştum. "Kız bir de beni düşün," deyip bana bakan Feride yengeme koştum. İkimizi birden sallamaya başladım. "Yengelerin hasııı! Nasıl özledim anlatamam yav!" diye konuştum ikimizi de sallarken.

Güldü ve bana ayak uydurdu. Ayrıldığımızda yanaklarımdan öpmüştü sıkıca. "Ay ben de çok özlemişim Selin vallah. Bir daha gitme bir yere-" demesiyle, yanımızda duran Karadeniz tayfasından öksürükler yükselmeye başlamıştı. Yengem dudaklarını üst üste bastırarak güldü.

Ben de ondan ayrılıp Songül yengoşuma sarılmıştım. "Yenge yenge, ne dedikodular öğrendim!" diye kulağına fısıldadım.

Ayrıldığımızda heyecanla dudağını ısırdı. "Şaka?" diye sordu. Kafamı iki yana salladım. "Kız ne şakası! Çekirdek çay hazır olunca çağır yeğenini, gelip sana her şeyi ıncığına cıncığına kadar anlatsın!" dedim gülerek.

Kafasını salladı. "Şu ortalık bir durulsun, bende de neler neler var! Kız senin arkandan neler demişler bak unutturma anlatayım sana!" demesiyle gözlerimi kıstım. "Unutturmam yengoş." ve arkamı döndüğümde beni izleyen kuzenlerimle göz göze gelmiştim.

Kaya, Onur ve Konur onlara gideceğimi sanarken hızlı adımlarla Kerim ile Rojhat'ı yakaladım ve ikisine de sımsıkı sarılıp öpmeye başladım. "Oy, oy ablaları onları nasıl özlemiş, mmwah, bakayım size?" deyip ikisini de yanaklarından sıkarak karşıma geçirdim. Ardından gözlerimi büyüterek yengelerime döndüm. "Ya siz benim kardeşlerimi aç mı bırakıyorsunuz! Erimişler birkaç günde erimişler!" diye konuşup yanaklarını sıka sıka öpmeye devam ederken, arkamda hissettiğim deccalin nefesiyle gözlerimi büyüttüm.

Hızla arkamı döndüm ve Rojhat ile Kerim'i arkama aldım. "Bekoş açıklayabilirim." dedim ancak elindeki satır, gözümü korkutmaya yetmişti. Allah'tan annem Berkcan'ı terlikle kovalaya kovalaya mutfağa kadar peşine vermişti.

Kaya'ya sarıldım. "Naber lan Çam yarması kılıklı zıkkımcık." dedim saçlarını karıştırırken. Hızla yuhladı. "Öhh! O ne kızım sen yine yeni yeni şeyler mi öğrendin?" diye sormasıyla havalı bir şekilde göz kırptım. "Yatak odamızda göstereyi-"

Kafama vurulmasıyla arkamı döndüm. "Fatih abi, heyecanını cima eyleyeyi-" bana sarılmasıyla sözüm yarıda kesilmiş ve ben de gülümseyerek ona sarılmıştım. Diğerleriyle de sarıldıktan sonra kalan tek kişiyle birlikte dudaklarımı sıkıca kapattım. O da beni bekliyordu.

Etrafıma baktığımda Berkcan, Kerim ve Rojhat'ın telefonlarını gözüme gözüme sokarcasına flashlarını açarak beni videoya aldıklarını görmüştüm. Onlara yüksek bir şekilde kahkaha attım ve Adil'in yanına gidip kafasını avuçladım. Direkt olarak yanağını vakumlarcasına öpmüş, hızımı alamayıp diğer yanağını ve alnını da öpmüştüm. Etraftan dedem de dahil herkesten kahkahalar gelirken, ben de gülerek Adil'den ayrıldım ve kolunun altına girdim. 

Kimse kalmamış diye düşünürken, bizi dolu gözlerle izleyen Halise nenoşumu fark etmiştim. Yanına ilerledim ve önce elini öpüp alnıma koydum ve ardından ona sarıldım sıkıca. Kulağına eğildim. "Özür dilerim nene." diye fısıldadım. Oğlu ile benim aramda seçim yapmak zorunda olması beni bile germişti.

Nenem popoma vurdu. "Vallahi ez e te lexım ha!" deyip öpmüştü bu defa beni. "Özür dilemesi gereken sen değilsen torunum, o piçtir. Sakın ha boynunu bir daha böyle bükmeyesin, o ağa denen adamların yanında olduğu gibi dimdik durasın!" deyip alnımı öpmesiyle kafamı salladım ve bizimkilere baktım keyifle.

"Eeee Dinçsoylar, yapmaz mıyız bir keyif mangalı? Kutlamaz mıyız has be has Dinçsoyunuzun gelmesini." deyip eşek kuzenlerim anlamaz diye gülüp onlara baktım. "Ahahah ben yani." dedim ve tekrardan amcalarıma baktım.

Dedem keyifle güldü. "Korkut, Civan, torunumu duydunuz, yapmaz mısınız bir mangal?" diye sordu onlara.

Dedeme baktım alınmış bir şekilde. "Ya dede! Yapmaz mısınız değil, torunum için yapın diyecektin!" diye kudurdum.

Hepsi gülerken babam yanıma geldi ve kolunu omzuma attı. "Dauhdırımı duydunuz sıleyvler, bize kebap pişirin de ağız tadıyla yiyelim yav." deyip kafamı öpmüştü. (Kızımı duydunuz köleler.)

Seyit abi büyük bir kahkaha attı. "Amca, sen hala şu kursa devam mı?" diye sordu.

Babam ona bakıp yüzünü buruşturdu hemen. "Sorry Seyido? Ay kucınt hiır yu." dedi ve omuz silkti. Kurduğu cümleye kahkaha atarken, hafifçe gülümseyen Jinda denen kızı da görmüştüm. (Pardon seyido? Seni duyamadım?)

Korkut amcam güldü ve kafasını salladı ancak onunla aynı anda aynı hareketleri yapan Civan amcamla birlikte, ben bile gerilmiştim. İkisi aynı anda konuştu. "Yav yegenim istesin yeter!" diyen Korkut'umla, "Güzel yeğenimin istediği kebap olsun!" diyen Civan amcam hızla birbirlerinden ayrılmış ve düşman gibi birbirlerine baktıktan sonra ilk olarak Civan amcam kapıya koşarken bağırmıştı arkasından.

"Resul, Adil, Kerim peşimden gelin hemen!" diye bağırmıştı.

Korkut amcam da gözlerini irileştirip hızla kapıya koştu. "Hanif, Caner, Rojhat koşun oğullarım koşun!" diye bağırmıştı o da.

İkisinin de arkasından kahkahalar atar durumda izliyorduk biz de onları. Babam, Yekta amcam ve Karadeniz'deki dedoşum ile Nasuh dedoşum falan hep birlikte bir köşeye geçip oturmuş, evim hizmetlilerinden kendilerine çay istemişlerdi. 

Karadeniz tayfadaki kuzenlerimle Dinçsoy tayfa kuzenlerim de bir kenara geçmiş sohbete başlamışlardı. Kötü anlaşmıyorlardı, anladığım kadarıyla araları da gayet iyiydi. Bu arada Poyraz ve annesi de bizim aşiret toplantısına gelemeyecekleri için eve dönmüşlerdi ama Poyraz'ın mesajlarıyla telefonum şimdi bile titriyordu.

Karan amca ve Seymen amca ile oturup asla Seymen amcanın yüzüne bakmayan Musa abime doğru ilerledim. Bu aralar oldukça aksattığım bir işim vardı. Yanlarında ulaştığımda bana gülümseyen Jinda Hanım ablaya gözümün ucuyla bile bakmadan abime döndüm. 

O da bana dönüp gülümsemişti. "Kızım?" diye sorarcasına konuştu.

Yutkundum önce. "Abi, bizim eşyaları getirdiler değil mi evden?" diye sordum önce. 

Abim kafasını sallamıştı. "Getirdiler, ne istiyorsun?" diye sormasıyla elimi alnıma getirip kaşıdım. "Uzun zamandır antrenman yapmıyorum, arada bir süre boşluğum var, biraz çalışmak istiyorum." dedim ve omuz silktim.

Karan amca kaşlarını kaldırdı. "Antrenman?" diye sordu ama ona dönüp bakmadım bile. Buna karşılık güldü. "Küçük Dinçsoy, sen niye beni sevmedin bu kadar düşman gibi davranıyorsun?" diye sordu tebessümle.

Ona cevap vermedim. Abim bana baktı ve gülümsedi. "Güzelim üst kata koymuşlar eşyalarını. Arka bahçede amcamlar mangal yapacak ama bahçe çok geniş, sen onlardan uzak bir yere geçebilirsin. İstersen seni spor salonuna da bırakabilirim." demesiyle kafamı salladım.

"Yok abişim, amcalarıma kaslarımı göstereyim belki Civan amcam beni Kadir'ime alır." deyip umut fakirin ekmeğidir diyerek omuz silktim.

Abim kahkaha attı ve alnımı öptü. "İnşallah alır be kızım, yabancıya gitmemiş olursun." demesiyle bu defa ben güldüm ve Karadeniz tayfadaki kuzenlerimle konuşan Kadir abiye koştum. 

Yanına ulaşmamla ellerimi tutmuştu. "Ne oldu yavru, koşa koşa geldin yanıma?" diye hevesime karşılık güldü.

Saçlarımı savurdum ve beni gülerek izleyen abime baktım. "Musa abim izdivacımıza onay verdi Kadir'im, gel beni dedoşumdan iste artık, bitsin bu ayrılı- Ah! Ne vuruyorsun be pis polis!" diye çemkirdim kafama vuran Fırat abiye.

Bana döndü sinirle ve ardından Musa abime döndü. "Sere xırremın, bekle oğlum geliyorum sana!" diye fısıldadı oraya doğru. Ardından bana döndü ve Kadir abinin avuçlarındaki ellerimi kurtardı. "Evlilik yok, sen otuz beşine kadar evlenmeyeceksin Seli-"

"Yooaak ya! Turşumu mu kuracaksın be!?" diye çemkirdim ona.

Kafasını hızla salladı. "Vallahi de kuracağım! Ama evlenmeyeceksin." demesine üç beş kafa salladım ve Hasan abiye döndüm. "Bunun gibi olma canımı ye Hasan abi." deyip öpücük yolladım.

Kafasını salladı. "Ne yazık ki, en sevdiğim kuzenin Fırat oldu tam şu an." deyip elini sıkması adına ona uzattı. 

İkisine de yüzümü buruşturarak baktım. "Allah kahrı bela sizi!" diye kudurup eşyalarımı almak ve üstümü değiştirmek adına odama çıkmıştım. Odayı çalışanların yardımıyla bulmuş, üstüme şort ve Musa abimin geniş spor için giydiği rambo atletimsi şeylerden giyip onu beğenmeyip crop gibi bir şey giymiştim. Yarım atlet gibi ama daha uzundu. Şort da normal bir şorttan daha uzun ancak rahattı.

Ayağıma hiçbir şey giymedim normalde çorapsız dışarı çıkmamama rağmen spor yaparken tercih etmezdim. Airpodslarımı aldım ve köşede duran dambılları da elime alıp banyodan havlu kaptım ve hazır olduğuma emin olunca bahçeye indim.

Amcalarım ve bebeleri kömürlere bürünmüş bir şekilde zorlukla ateşlerini yakmaya çalışırken, dikkatleri birbirleri ve ateşleri dışında hiçbir şeyde değildi. Bu duruma gülümsedim ve telefonumdan phonk müzik açıp havlumu masanın üstüne attım.

Bulunduğum yerde gerindim ve saçlarımı atkuyruğu şeklinde sıkıca, beynime kan gitmeyecek şekilde bağladıktan sonra boynumu sertçe kıtlattım ve gerinmelerime başladım.

Klasik gerinmelerimi yaptıktan sonra ve ısındığıma, açıldığıma emin olduktan -ki bu terledikten sonra olmuştu çünkü uzun süredir spor yapmıyordum- sonra boynumu yeniden kıtlattım ve masanın üstündeki telefonumu alıp ben de yüzüstü yere eğildim. Şu an düzenli bir spor koçum olmadığı için hareketlerimi karışık halde yapacaktım.

Kronometre kısmını açtım ve plank pozisyonunu aldım. Bir buçuk dakikaya getirdim ve irademi kontrol etmeye çalışarak, kaslarımın parçalanacağını hissede ede bu pozisyonu bitirdim ve alarm çaldığı an yüzüstü yere attım kendimi. Kısa bir süre nefeslendikten sonra ayağı kalktım ve hayali tekmelerimle etrafa vurmaya başladım. Tekmeleri de attıktan sonra sağ, sol, sağ, sol diye diye yumruklarımı da hallettim ve bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım. Yetmemişti. Ne zaman yetmişti ki zaten?

Gözüme çarpan diğerlerinden daha genç korumayla birlikte ona doğru adımlamaya başladım. Bahadır abinin kardeşi çıksa ne püskürürdüm ama.

Adamın yanına vardığımda anca bakışları bana değmişti. "Buyurun Selin Hanım?" diye konuştu.

Gülümsedim ve şirin olmaya çalıştım. "Adın neydi abi?" diye sordum. "Burak." demesiyle yeniden gülümsedim. "Heh Burak abi, sabahtan beri gördüğün üzere antrenman yapmaya çalışıyorum. Bana yardımcı olur musun?" diye sordum.

Dudağının kenarı kıvrıldı. "Emi almadan yerimi terk edemem." demesiyle ben de gülümsedim. Bilerek yapıyordu ha, sevmiştim bunu. "Güzel, o zaman Dinçsoyların kızı olarak ben emrediyorum sana. İdman yapmama yardımcı olacaksın." dedim.

Kafasını salladı ve peşimden gelerek çalıştığım yerde durdu. Ceketini çıkardı ve bana döndü. Tam ikna olmamış olacak ki, sandalyelerde bulunan yastıklardan birini almış, gömleğinin de kollarını kıvırdıktan sonra bana dönmüştü. "Yumruklarınızı ölçmekle başlayalım önce." demesiyle gülümsedim.

Sağ, sol ve yine aynı şekilde yaklaşık on beş dakika boyunca kendimi sıka sıka yumruk attım. Bir yerden sonra yumruk atmaktan sıkılıp tekmelerimi de işe sokmaya başlayınca o da elindeki yastığı bırakmış, elleriyle hamlelerimi önlemeye başlamıştı. 

Karşımdaki adama baktım ve gülümseyip sağ elimle hamle yapacakmış gibi ileri savurup soldan dönen bir yumruk indirmiştim omzuna. Yüzünde iz bırakmaya gerek yoktu şimdi. "She's back!" 

Yumruğuma karşı gülümsedi ve kafasını daha fazla anlamında salladı. Güldüm ve ona doğru hamlelerimin hızını artırmaya başladım ancak yavaş olmuş olmalıyım ki, kolumu yakalayıp beni döndürmüş ve sırtım onun göğsüne değecek şekilde kollarımı kilit bir şekilde bağlamıştı.

Dişlerimi sıktım ve kollarımı çözmeye çalıştım ancak nafileydi çünkü bu adamın gücüne karşı benim gücüm asla galip gelemezdi.

Lakin zekam galip gelebilirdi belki. 

Gülüp kulağıma eğildiğini nefeslerinin sıklığından anlarken, hızlı bir hamleyle kafamı sertçe geri kaldırdım ve kollarını salmasıyla birlikte sağ kolunu tutup arkaya çevirdim. Ben de arkasında durduğum için ona fırsat vermeden bacağının arkasındaki boşluğa dizimi geçirdim ve dizlerinin üstüne çökmesini sağladım. 

Burak abi dizlerinin üstünde yerde nefes nefese dururken, ben de nefesimi hızla onun boynuna doğru veriyordum. "Parfümünün markası ne?" diye sordum merakla.

Güldü ve kollarını arkaya getirip hızlı bir hamleyle beni altına yatırdı. Kendisi de üstüme çullanıyordu şimdi. Kollarım çapraz şekilde göğsümün üstünde bağlamış ve vücudunun ağırlığını da kilit şeklinde onun üstüne vermişti. Yüzüme doğru eğilip fısıldadı. "Tom Ford Costa Azzurra, çok beğendiyseniz size hediye edebilirim Selin Hanım." demesiyle dişlerimi sıkarak güldüm.

"Senin boynundan koklamak daha zevkli oluyor Burak abiciğim." diye konuştum.

Kısık sesli bir kahkaha attı. Ben ne halt yiyeceğimi düşünürken, kesinlikle boğulmak üzere olduğumdan emindim. 

Aklıma gelen fikirle birlikte anılarım canlandı. Musa abim de aynı hamleyi yapmıştı ve ben Musa abimin bu hamlesini bir şekilde atlatmıştım ancak biraz risk içeriyordu.

Burak abiye bakıp gülümsedim ve bir şeyler fısıldadım. Kaşlarını çatıp yüzüme eğilmesiyle birlikte kafamı yüzüne gömmüş, kollarının biraz gevşediğini hissedince de tüm gücümü alt kısmıma vermiş ve bacaklarımı hızlı bir şekilde üstümdeki adamın boynuna sarmış ve onun sırtını yere yapıştırmıştım. 

Ama bacaklarım altında eziliyordu!

İnleyerek kendini doğrultmaya çalışmasıyla birlikte dirseğimi boynuna yasladım ve bacağımın acısından ben de inledim. Allah'tan bu pozisyona dayanamayıp elini 'pes' anlamında yere vurmuştu.

Acıyla inleyerek bacaklarımı onun öküz ağırlığının altından çektim ve önüme alıp sıvazlamaya başladım. "Sana ne yediriyorlar be!? Bu nasıl bir ağırlık!?" diye çemkirdim.

O da uzanırken bana döndü. "Selin Hanım asıl size ne yediriyorlar!? 40 kilo bir genç kız nasıl sırtımı yere yapıştırıyor!?" diye çemkirince karşı bir çemkiriş oluşturdum hemen. "Ne 40 kilosu be!? Sensin 40 kilo! 50'den fazla benim kilom!" diye kudurup yüzünü çizmeye atlayacakken gelen alkış sesleriyle yerin içine gömülmek istedim. 

Keza denedim de. Arkamı hızla döndüm ve yerde çukur açmaya çalıştım ama başaramayınca kaçışım olmadığını anlayarak korka korka arkamı döndüm. N'olur hepsi olmasın, n'olur. 

Arkamı döndüğümde karşılaştığım manzara beklediğimden eksik değildi. Allah kahrı bela, rezil olmuştuk Karadeniz tayfaya da.

Alphan abi yanıma adımladı ve elini uzattı tutmam adına. Tebessüm edip elini tuttum ve ayaklandım. Burak abi zaten benden önce ayaklanmış ve utanmış bir vaziyette bekliyordu. Tatlılığına gülmek istesem de, karşımda beni ciddi bir şekilde izleyen dedelerimle bu durum pek mümkün değildi.

Nasıl bir durumda mıydım?

Sarı saçlarım Allah ne varsa dağılmış, beyaz yüzüm ise sanki tüm yüzüme allık boca edilmiş gibi kızarmıştı. Nefes nefese sanki seviş- şaka şaka sanki savaştan çıkmış gibiydim. Belki de elektrik çarpmış gibi de olabilirdi.

Nasuh dedoşum sonunda sessizliğini bozdu. Burak abinin yüzüne tükürdü. "Puh sana Burak, seni bu eve koruma diye alıyoruz sözde." deyip heyhat dermişçesine bastonunu salladı ve Mehmet dedoşuma döndü. "Görüyor musun Mehmet? Torunumuz daha iyi koruyacak evimizi." dedi.

Mehmet dedoşum kafasını salladı. "Ula o neydi torinum?" diye sordu bana.

Sertçe dudağımı ısırdım ve bana şaşkınlıkla bakmakta olan Jinda ile Seymen ve onun kardeşi olan Karan amcalarıma bakıp abime döndüm yardım dilenircesine. Yapacak bir şey yok diyerek dedeme döndüm. "Spor yapmaya çalışıyordum, yalnız olmaz deyip Burak abiyi çağırdım yardıma." dedim.

Yekta amcam güldü. "Sen ona yardım etsen daha iyi olurmuş gibi gülüm." demesine gülmek üzereyken Burak abinin bakışları karşısında öksürüğe çevirdim gülüşümü.

Korkut amcam uzaktan bağırdı. "Buraaaak! Yegenime öyle baktığını görürsem aha şu mangalı senin üstünde yakarım! De hayde git üstünü değiştirmeye!" demesiyle Burak abi koşa koşa gitmişti.

Korkut amcama öpücük attım ve bizimkilere döndüm. "Beyler, bir sıcak duş alsam çok iyi olacak," deyip aralarından geçmek için elimi önüme koydum. "İzninizle." dedim ve koşar adımlarla odama gittim.

<>

"Yananı görenze Allah! Görenze inşallah!" diye kudura kudura kendimi süslerken çalan kapıyla gir komutu verdim. İçeri giren kuzenlerime maşallah çektim.

Hemen elimle durdurdum onları. "Kız hiç girmeyin, Esra yengoşum mesaj atanze yemek hazır diye. Aşağı inelim." dedim. Bu arada yengelerim ve eniştelerim gelmemişti. Yalnızca teyzemler, dayımlar ve nenem ile dedem vardı büyüklerden. Kuzenleri zaten biliyoruz.

Aslı güldü ve kafasını salladı. "Kızım senin o korumayı yere indirmen neydi öyle!" diye şaşkınca konuştu.

Güldüm. "Ablanız star bebeklerim, star!" dememle Gökçe hemen atladı. "Benim exi de döver misin?" diye sormasıyla püskürmemek adına zor durdum.

Ağır keko gibi kafamı salladım. "Herhalde döverim Gökçe, boşuna mı kuzeninim ayol!" dedim gülerek. Ardından ekledim. "Ama Alphan kardeş duyarsa ikimizi de üst üste koyup-"

"Eeee?" diye ortaya çıkıp elini saçıma atan Demir abiyle ağlama pozisyonuna girdim. "Ya abiğiği özür dilerim tamam bırak saçımı!" diye mızıldadım.

Kafasını salladı. "Hele söyle söyle, devamı neydi?" diye sordu zevk ve sinir karışımı bir şeyle.

Ağlama pozisyonundan çıkmadan ona bakıp gözlerimi kıstım. "Allah çarpanze seni iki dedoşuma da söylerim, yetmez Fırat, Seyit, Aziz ve Kadir abilerime de söylerim!" dememle saçımı daha çok çekti.

Ebsa hızla Demir abinin eline atladı. "Bırak lan kuzenimi fizööğğğğkçi!" diye sonda fizik ve öğürmeyi karıştırmasına ağlama pozisyonunda olmama rağmen güldüm.

Ama bu Demir abiye işlememiş, benim saçımı tutarken Ebsa'nın saçını da eklemişti. Ebsa acıyla inledi. "Yiağağ ben seni Hasan abiye söyleyeceğim!" diye kudurmasına karşı Aslı kahkaha attı ve ikimizi de belimizden tutup sözde kaçıracaktı ama Demir abi benim saçımı tuttuğu eliyle onun da saçını tutmuş, üstüne üstlük sırf zevk olsun diye Gökçe'nin de saçını Aslı'yı tuttuğu eliyle tutmuştu. 

Kafalarımız birbirine değerken, kendimi inek gibi hissetmekten asla alıkoyamıyordum. Sanki o bizim çobanımızdı da biz de onun hayvanlarıydık gibi bizi önüne katmıştı. Kendimi geçmiştim dalgasına eğleniyorduk ama inşallah Aziz abiler görmezdi.

Biz bu şekilde kudura kudura içeri girerken bizi gören Berkcan ve Çınar anırmaya başlamıştı ama onun aksine Rojhat ile Kerim sinirle bakıyordu. Oy oy benim yavrularım canım yansın da istemezmiş.

Hasan abi bize bakıp kahkahayı basarken, Gökçelere baktım ve ellerimi önüme koyup üçten geriye saydım. Berkcan direkt kamerasını açmıştı.

"Diplomayla olmaz olmaz hakim olanlar, suçsuzun başına hey dost çöktüm ise yuh!" diye sonda dördümüz de yuh şeklinde değil YUH şeklinde bir yuh çekmiştik. Ardından devam ettik. "Yuh yuh soyanlara, soyup kaçıp doyanlara, İNSANA KIYANLARA!" yerinde bağırıp gerisini de koordine bir şekilde söyledikten sonra Demir abi kahkaha atarak saçlarımızı salmıştı.

Aslı gelip hepimizin kafasını teker teker öptükten sonra nefretle Demir abiye baktı. Onun ardından Demir abi yanımıza yaklaştı ve dördümüzü de yan yana alıp saçlarımızı okşadıktan sonra kafamızı öptü. O sırada Selvi içeri girmişti. Kanzi sen sabahtan belli inşallah benimkilere yavşamıyorsundur.

Demir abi güldü. "Bir daha ağzınızdan duymayayım e mi ponçik kuzenlerim benim?" diye sordu gülümseyerek.

Ebsa ıhıhıhı diye güldü samimiyetsizce ardından ben fısıldadım. "Ebu Cehil'in öz çocuğu herhalde bu." diye ancak duyup üstüme atlayacağı sırada Seyit abi gelmişti. Bana bakıp tebessüm edeceğinde Demir abiyi görünce kaşlarını çattı ve elini uzattı bana ama gözleri benim değil, gergin bir bakışlar Demir abiye bakıyordu. "Gel gülüm, ben sana ekmek arası hazırladım." deyip beni yanına çekti ve kafamın üstünü öptü.

Götümü kıvırta kıvırta Hasan abiyle Demir abiye baktım ve gitmeden önce dil çıkartıp Seyit abişime yanaştım. Birlikte bahçeye çıkmış, yaptığı ekmek arasını kemirirken masada tüm erkekler oturuyordu ama fısıldamayarak fısıldayarak Civan amcama döndüm. Yorgunluktan çökmüştü vallahi.

"Amcai." diye konuştum ekmeğimi kemirirken.

Kafasını salladı. "Yeğeniim." dedi o da benim gibi.

Ona döndüm ve ekmeğimi kemirmekten ödün vermeden konuştum. "Bu Karan Bey ne zaman gidecek?" diye sormamla Karan amcanın zaten üstümde olan bakışları bana dönmüştü. Musa abim buna gülerken bana bakıp kafasını salladı ama ben yine onu dinlememiştim.

Civan amcam güldü. "Niye yeğenim, sevmedin sen onu?" diye sordu.

Güldüm ve ekmeğimi kemirdim. "Yok amcam ne alaka hiç sevmedim zaten ama," dedim ve ekmekten bir ısırık daha alırken onların gülüşlerini, Karan Beyin kötü bakışlarını umursamadan devam ettim. "Sanki fazlaymış gibi, hani biliyorsun ben alışmışım PAŞALAR GİBİ üç tane amcaya ya, dördüncü fazla geldi herhal." deyip omuz silktim.

Seymen amcanın bakışları üstüme dönmüştü. Onunla da muhabbet ediyorlardı ama o bana döndü. Korkut amcam gülüp ağzıma turp sıkıştırırken konuştu. Bu arada yemek daha hazır da değildi ve yengemler sofrayı kuruyordu. "Yalnız dört değil beş amcan var." dedi Karan Bey.

Yüksek bir kahkaha attım ve babama döndüm. "Daha onu kabul etmedim, o kardeşini kabul ettirme derdine düştü." deyip yeniden güldüm. Fırat abi de benimle birlikte gülüyordu.

Ekmeğimin bitmesiyle birlikte ellerimi çırptım kırıntıları atmak adına ve Karan amcaya döndüm. Benden önce Aziz abi konuşmuştu. "O bahsettiğin beşinci, Selin için asla olmayacak." demesiyle Karan amca dişlerini sıkarak ona döndü. "Seninle mi konuşuyorum ben?" diye tısladı dişlerinin arasından.

Kafamı kaldırdım ve arkaya atıp arkamda durup üstüme eğilen Aziz abinin çenesini öpüp önüme döndüm. "Abime sesini bu denli yükseltmezsen sevinirim ayrıca kurduğu cümlede hiçbir yanlış yok." demiştim.

Ağzını açacağı sırada neşeyle içeri giren annem, teyzemler ve yengelerimle birlikte gergin sohbetimiz de son bulmuştu.

<>

Ust uste bolum yazamazsın, atamazsin dediler,

Valla ben yaptim, BABALAR SOZUNU TUTAR!

Lan su Hako'yu asiri seven bir ben miyim abi? Normalde asla 'muzik zevkim budur' diyecegim biri olmamasinin yani sira, dalga gececegim bir adamdir ancak cok sevimli ve samimi geliyor bana nedensiz yere.

Neyse bolum nasildi?

En sevdiginiz bolum hangisiydi?

Bolumdeki fav karakterleriniz?

Bolumdeki en sevmediginiz karakterler?

En komik buldugunuz bolum?

Hadi nis openzi gorusuruuzzzz


Continue Reading

You'll Also Like

Ofsaytımsı By Lilith

General Fiction

18.7K 861 12
Türkiye'nin ilk kadın Futbol Spikeri Leyla Mardal maç yayınında mikrofonun açık olduğunu bilmeden bir futbolcu hakkında yaptığı konuşmayla gündeme ge...
179K 9.8K 36
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
22.7K 1.8K 47
Artık bambaşka bir dünyadaydım. Bu zamana kadar yaşadığım her şey, burda çok farklıydı. Yeni bir ailem ve hiç bilmediğim daha önce adını bile duymadı...
28.9K 1.4K 22
*** "Mira! Mira! Mira!" Bana seslenen milyonlarca hayranıma mutlulukla gülümsedim. Nasıl gelebilmiştim buralara ben? Monoton bir hayatım vardı benim...