KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

38.3K 7.3K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
SON: SAVAŞ

76. TACIN SAHİBİ, Yem

317 68 27
By tknmz39


Leo

Günlerdir ne haldeyim, gece mi gündüz mü, hangi senedeyiz, kimim, neredeyim her şeyi unuttum. Son iki günün tek bir dakikasını bile ayık geçirmediğim için oysa çok memnundum. Ta ki babam, birkaç adamına beni kollarımdan ve bacaklarımdan tutup ayılmam için bir çuval gibi soğuk havuza attırana dek...

'Ben sizin kralınızım bu ne cüret!' diye bağırdım ama hiç tınlamadılar. Herhalde 15 yaşındaydım ve kafayı bulup sızdığım bir ağacın altında uzun kabuslar görmüştüm. Başka türlüsü mantıklı olamazdı. Ayyaş bir kral olarak henüz otuzuma basmadan ikinci evliliğimi yapmış olmak ve altıncı kez bebek bekliyor olmak 15 yaşındaki halim için hiç olası değildi.

Hatırladığım şeyler kabus değildiyse ve ben kralsam, o halde beni havuza sıpıtmaları vatana ihanetti. Ya boğulsaydım?

Birkaç kulaç atıp kenara çıktıktan sonra mermerin üzerine uzandım ve ne kadar süre orada sızıp kaldım bilmiyorum. Gözlerimi araladığımda başucumda bir ışık huzmesi parlıyordu. O parlak ışıktan, onun gökkuşağındaki tüm renkleri suretinde toplayan güzelliğinden gözlerim kamaştı.

"Kocacım, iyi misin?" Diyordu.

Dirilmek veya ayılmak için en parlak sabahı seçtiğimden şüphesiz sırıttım. O da bana gülümsedi. Uzanıp gamzelerine dokundum, yanağını avcuma yaslayıp gözlerini yumdu. Öyle küçük bir yüzü var ki bir öpücükle büsbütün zaptedebilirim gibime geldi. Diğer elini yerdeki elime uzattı, parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip içini çekerek başını göğsüme yasladı. Verdiği serinlik hissi, havale geçirircesine yanan tenim için iyi olsa da bakışlarımın hizasından kaçıp beni güzelliğinden mahrum bırakmasına sinirlendim.

"Seni çok özledim Leo. Bana dön." Derken sesi sitemliydi. Kaç gündür yoktum?

Bir süre göğsümde yatıp sessizce bekledi. Sonra geldiği gibi peri adımlarıyla doğrulup üzerindeki ince tuniği eteklerinden tutup kaldırdı, başının üstünden sıyırıp attı.

"Bana dön. Özlemedin mi?" Diyordu fakat ayıldığıma emin değildim. Ne olmuştu en son, niçin bu haldeydim hala hatırlayamıyordum.

İnce belinin kırıtışında ilkel dürtülerin bedenimi yıldırıma tutulmuşçasına uyandırışını dinledim. Peri kızı yürümüyor salınıyor, unuttuğum gerçekleri tokat gibi zihnime çarpıyor hiç merhamet göstermiyordu. Pembe beyaz tenini narince sergileyerek sıcak havuza giriyordu. Ağır ağır doğrulup onu seyredaldım. Sadece küçük başı suyun üzerindeydi, zarif kuğu adımlarıyla suyun üstünde süzüldü.

Bir ara yanıma yaklaşıp mermere tutunarak ıslak saçlarını omzundan geriye itti, beline kadar sudan çıkıp enfes memelerini fütursuzca göstere göstere kırıtarak işaret parmağıyla beni suya çağırdı. Üstüme başıma baktım, giyinik fakat sırılsıklamdım, kılıç kemerim boş olduğu halde belimde asılıydı, çizmelerimin içi vıcık vıcık su doluydu. Soyunup peşi sıra suya atladım. Sıçrattığım sulardan irkilerek kaçtı ve neşeli bir kahkaha attı. Dibe dalarak olduğu yere seğirttim. Fokur fokur kaynayan berrak suyun içinde gövdesinin kıvrımları davetkardı, beline sarılıp onu suyun içinde kucakladım.

"Kim olduğumu hatırlamıyorum." Diye sayıklar gibi konuştum.

İnce güzel çehresi bir an çatıldı, alt dudağı sitemli bir halde büküldü, ellerinin içini omzularıma sararak gövdeme tutundu.

"Kim olduğunu hatırlatayım." Deyip dudaklarını ağzıma uzattı, ılık nefesindeki tatlı aromayla beni daha da iştahlandırdı ve diliyle dudaklarımı sıyırarak beni açlıktan ölüyormuş gibi öptü. Kim olduğum ve onun kim olduğu hiçbir zaman ve mekanda farketmezdi, anka kuşu da olsa peri kızı da olsa onu oracıkta yatırır ve ah...

Bacaklarını suyun içinde belime dolayıp kollarıyla omuzlarıma sarılarak beni ince bedenine çekti, ağızlarımız nefessiz kalacak kadar iştahlı bir sofraya oturmuş gibi vahşice birbirlerine yumuldu, sanki günlerdir tek lokma görmemiş gibi şiddetle o enfes yiyeceğe gömüldü. Dilimin altında ve dişlerimin arasında eriyen tadına bulana bulana onu öptüm, öptüm. Islak teninin tadına bakmaya sıra gelince onu sudan çıkardım. İçerideki odalardan birine kadar gidecek ne sabrım vardı ne de buna hacet...

Mermer sıcaktı, karım ise en sevdiğim serinlik derecesinde ferah, leziz, ılık, sıcak, soğuk, bahar, yaz ve kış... Benim için beş mevsim, dolunay, günler, geceler ve bir ömür kadar tatlı... Amberli boynundan, köprücük kemiklerinin pembeliğinden, iki göğsünün arasındaki vadiden, memelerinin kar beyazı tepeciklerinden uzun uzun öptüm.

Elleri ve tırnaklarıyla saçlarıma asılmış, inim inim inlerken üç gündür nerede olduğumu hırsla soruyor, canımı acıtıyor, beni göğüslerine bastırıyordu. Karnındaki taze yaylada dilimle dolaşıp kasıklarındaki cennete yüzümü gömdüm, dilim, parmaklarım, derin öpüşlerle ona tapındı. Güzeller güzeli az sonra üstünde çıktığım gezintiden sabırsızlanmaya, hadi Leo diye söylenmeye başladı. Oysa daha en saf mermer damarından sütun bacakları, inci gibi diz kapakları ve üzüm tanesi ayak parmaklarıyla gül fidesi ayak bilekleri vardı öpülecek, tapılacak, yenilecek, yutulacak... Onu biraz daha müstehcen konuşmaya zorlayarak kıvrandırdım. Dudaklarımın ateşinde çözülürken adımı haykırdı. Özlediğine ikna oldum ve onu öperek yeniden yukarılarına, tepelerine, doruklarına, gökkuşaklı zirvelerine ulaştım.

Arryn'i beni ayıltıp kendime getirmesi için yollayan bir üst akıl olan babamı anımsayınca hiddetlendim, öfkem şehvetime karıştı, birkaç gün önce ne olduğunu anımsarken tam da nasıl olduğu noktasındaydım. Karımın sımsıkı ve sıcacık derinlerinde, beni aptal, beni meftun, beni kölesi ettiği yerde, sıcak girişinde ve cehenneminin dibinde... Karnına hiç istemediğim bir bebek koymanın en haksız tarafı koymaya konu olan o eylemi her an çok istiyor olmamdı.

Biliyordu, ah barutum olduğunu biliyordu! Zaafımdan prangaya vurulurken ben de hiç şikayet etmemiştim. Bu kızı karşıma çıkaran kaderin eli olmasaydı babama, Lord Turi'ye ve hatta yangınından kül olsam da Arryn'e teslim olmazdım. Fakat onu bana doğunun bakir vadilerinde gösteren Gök Anaya güvenmiştim. Hırsla, şiddetle Arryn'in etine gömülüp onu uzun uzun becerdim. Çığlıkları çok yükseldiğinde titreyip kasılarak bir kez daha ve daha yoğun bir şekilde tatmin oldu, peşi sıra geldim. İkimiz de derinlemesine çözüldüğümüzde göğsümüzden hırıltılarla sert sesli soluklar yükseliyordu.

Arryn şehvetten ve müthiş bir seksten arda kalan pespembe olmuş yüzünde olağanüstü bir gülümsemeyle yan döndü. Elini sakallarıma uzatıp okşadı.
"Ahhh bu iş, cennetten çıkma! Harikaydı. Beni uçuruyorsun Leo."

"Sen de bir meleksin karıcım. Kanatların var yemin ederim, onları görüyorum. Hem de ışık saçıyorsun."

"Ve sen bir canavar gibi azmışsın kocacım."

Güldüm ona, "Beni tam zamanında buldun öyleyse yoksa kendi kendime infilak edecektim."

"Bana hiç dönmeyeceksin diye çok korktum Leo."

"Sen sabahımsın. Ben yolu kaybetsem bile sen beni bulursun. Bana gelirsin, bana doğarsın, beni ışığınla uyandırırsın."

Memnun ve gururlu tebessümüyle derin gamzelerini gösterdi. Avucunun içinden öptüm, yorgun ve hala ince ince titreyen gövdesini kucağıma çektim, yüzünün yanlarından yüzüme ve ikimizin omuzlarına dökülen uzun saçlarını elimle toparlayıp dudaklarını kendime yasladım ve onu bu kez tüm şuurumla usul usul öptüm. Kıkır kıkır gülerek benimle oynaştı.

"Ah Leom seni çok seviyorum. Çok özledim. Çok!"

"Sana aşığım sevgilim, sus, öp beni, seviş benimle, beni kendime getir, beni sana getir, yola sok..."

Az sonra yeniden hızlandık ve mermerin üstünde yuvarlanarak bir kez daha hasret dolu med cezirlerden bir yumak olduk. Ayrı geçen üç günün ardından çiftleşme mevsimindeki aslanlar gibi durup dinlenmeden tekrar tekrar seviştik. Yaptığımız şey nefes almak kadar doğal ve sıradan olsa da bazen hararet öyle artıyor ve uzuvlarımız birbirine karışıp seslerimiz öyle yükseliyordu ki dışarıda olan biri, bizim birbirimizi boğazladığımızı sanabilirdi. Oysa balayımız bitmemişti.

Karnında çocuğumu taşıyan küçük tatlı kadınım, gebeliğin ilk belirtileriyle daha da güzelleşip olgunlaşmıştı. Daha sıcak, daha ıslak, daha istekliydi ve doruk noktasında daha güçlüydü. Kucağımdaki müthiş dansı esnasında beni bacaklarının arasına sıkıştırmış dört nala koşar gibi zevkle sürüyordu. Parmaklarını parmaklarımın arasından geçirerek kollarımdan güç alıp üstümde cilveli bir aşk perisi gibi doyasıya dans ediyordu. Kavisli kıvrımlarının ve dolgun tepeciklerinin dalgalanmasını seyrederken zevkten uçuyordum. Karadeniz'in hırçın dalgalarının doğu kıyılarındaki falezlere çarptığı gibi kararlı çarpışmalar ve gel gitlerde boğulmadan tatmin kumsallarına vurduk.

Nihayet ayılmış, kim olduğumu hatırlamış ve ziyadesiyle tatmin olmuştum. Sonrasında dinlenmek ve yemek yemek için dairemize dönerken pantolon cebimdeki yüzüğü bulup parmağıma geçirdim. Kendimi o denli kaybetmeden önce bir karar verdiğimi hatırladım.

Arryn "Bu yüzüğü hiç görmemiştim, yeni mi aldın?" Diye sordu.

Sakince onayladım. Yüzük değil de içindeki zehir, doğrusu hepimiz için çok yeniydi. Yeni bir ben için teminat senedi, ayakta kalabilme direnci, tahammül seviyesi, sabır günleri sağlayan ölümcül bir aksesuardı.

Zed'in yazdığı son tehdit mektubuna paye vermeden, delirmeden, yerlere düşmeden, sefil olmadan ve kellemi kimseye bırakmadan ölme onuru için... Bir bebek daha kaybedersem o an oracıkta kendi idam fermanımı mühürlemek için. Hepimiz için... Aşk için! En çok aşk uğruna ve aşk için...

O güne dek, hayatın tatlarının keyfine bakacağım, Arryn bu konuda epey yardımcı olur.
...

Arro

Av ve avcının hikayesinde hep iki kişi vardır sayılır, oysa bu çoğunlukla üç kişilik bir oyundur ve yem, bir avın teminatıdır. Lessey, yemdi!

Ben, aslanın oltasına tutulmuş kendini avcı zanneden zavallı bir avdım. Ava giderken avlanmak deyimini ebemin amını tersten görerek bana öğretmişlerdi. Kızı, kaçırmama yardım eden kızkardeşim Arryn olsa da, bu işin sonunda en çok çıkar sağlayan ne oydu ne biz, Lessey ile Arro aşkıydı. Kral Leo, prensese karşılık Doğukaradan toprak almaya kararlıydı. Bu, cüretten öte Hantes tarihinin daha önce hiç yazmadığı, emsali görülmemiş imkansız bir evlilik bedeliydi.

Kral Leo, babamdan kızkardeşinin evliliğini onurlandırmasına karşılık olarak Karasu'nun doğusundaki son garnizon kalemiz ve hudut vilayeti olan Karakum'u istiyordu. Talebini bana değil, direkt olarak babama iletmişti ve pazarlık yapmayacağını bildiriyordu. Kızkardeşini kaçırmıştım, Lionel şerefini lekelemiş ve kralın üstünlüğünü hiçe saymıştım, artık evlenmek zorundaydık ve bu iş biran önce tüm resmi törenler layıkıyla yerine getirilerek yapılacaktı, bedel olarak da bir hudut şehrimizden vazgeçmemiz bekleniyordu.

Beynimin ortasından bir mızrak geçseydi ancak bu kadar sarsılırdım. O an aşka olan inancımı kaybettim. Gençlik heveslerinin, politikanın karşısındam acziyetini anladım. Geç oldu fakat pişman oldum. Lessey'den vazgeçmem bir işe yarayacak olsaydı, bunu yapmaya hazırdım. Onu kazanmadan, ondan vazgeçtim.

Evlenebilmeyi başarabilsek bile bu artık benim için, doğukara için, Fergo hanesi ve müstakbel lord için sonsuza dek büyük bir hezimet olarak kalacaktı. Dört kara tarihinde hanesinden toprak kaybeden tek lord olarak anılacaktım. Bu, aşktan öte ve önemliydi. Gerçeklerin tamamı aşktan öte ve aşktan tatsızdı.

Lessey, bana acıyan bakışlarla bakıp solgunluktan grileşmiş ince yüzünü eğdi. Bize, krallığın talebini ileten ikinci mektup babamın başdanışmanından gelmişti, Lessey okuduktan sonra avuçlarından düşürdü.

"Sana, söylemiştim..." diye fısıldadı.

Nefessiz kaldım. Yüzüne bakmadan yumruğumu masaya vurup bağırdım.
"Bunu isteyemez!"

"İster... İstedi..."

"Bunu, kimse isteyemez! Hantes hanedanlarında topraklar ancak kanla konuşulur! Önünde bir savaş var, Leo Lionell hali hazırda şanslı bir evlilik yaptı, tahta oturdu, babamla anlaşmaya vardı... Üç gün sonra ordusuyla batıya yürüyecek ve desteklenecekken neyin peşinde? Her şeyi riske atamaz!"

"Atar... İşte atıyor. Bir bedel ödetmeden durmayacak."

"Biz üstümüze düşen tüm bedelleri peşin peşin ödedik zaten! İki kızkardeşimi size verdik, çeyizleri için ordular verdik... Silahlar, anlaşmalar..."

Hak etmediği hiddetime sessizce arkasını dönüp "Leo'yu tanımıyorsun." diye fısıldadı.

Bir taşın dibine çöküp saçımı sakalımı yolarak hem ağlayıp hem dövünmeye söylenmeye başladım. Lessey, sinir krizi geçirdiğimi görünce bana günlerdir ilk kez şefkat gösterdi. Sokulup ellerini dizlerime sardı.

"Talebini geri çekmesi için elimden geleni yapacağım Arro. Haklısın, buna hakkı yok. Kral bile olsa ağabeyimin bu kadarını istemeye hakkı yok! Bir gelinin başlık parasının bir şehir olarak istendiği görülmüş şey değil. Kendi arzumla eve geri dönerim ve talebi boşa çıkar..."

Ona son kez bakar gibi uzun uzun acıyla baktım. Ona hiç bakmadığım gibi... Onu hiç tanımadığım ve anlamadığım besbelliydi. Anladığım kadarını sevmek istemiştim. Başımı ağır ağır sallayarak sözlerini onayladım.

"Evet Lessey git. Haklıymışsın. Geri dön, hemen git... Artık seni istemiyorum."

Dizlerini kırarak nazik fakat buz gibi soğuk bir selam vermeden önce eğilip yere düşürdüğü mektubu aldı, dörde katlayıp cebine koydu ve yanımdan ayrıldı.
...

Arryn

Leo bana kırmızı cildi çok eskimiş oldukça kalın bir kilitli defter hediye ettiğinde önce anlam veremedim, defterin şifreli bir düzenekten oluşan kilidi altındandı ve üstü mücevherlerle kaplıydı. Koyu kırmızı deri cildin üzerinde 525 sayısı ile iki harf işliydi. R ve L. Kilidin şifresini bana daha sonra vereceğini söyleyip mahzun bir ifadeyle eklemişti.

"Yokluğumda okuman için."

Yani o savaştayken... Oyalanmam ve belki de avunmam için. Günlük gibi bir şey veya Leo'nun şiir defteri olduğunu düşünürken zihnimde bir şimşek çaktı. 525 sayısı bir tarihti. Otuz yıl öncesiydi ve harfler Ramsey ile Leslie'nin isimlerinin baş harfleriydi. Defter onlara aitti, hatta defter Leslie'nin günlüğüydü! Bunu anlayınca gözlerim öyle parlamıştı ki Leo bana bakarken mahzun ifadesinden sıyrılıp gülümsedi, düşüncemi okumuş gibi başını salladı.

"Tahmin ettiğin şey." Dedi.

Adeta nefesim kesilmişti, bu ondan aldığım en güzel hediyeydi! Onun kişisel tarihinden ve annesinin en değerli yadigarından daha büyük bir hazine düşleyemezdim. Hemen boynuna atladım ve onu öpücüklere boğdum.

"Teşekkür ederim, teşekkür ederim Leo'm aşkım! Bunun senin için kıymetini anlıyorum ve emin ol benim için de öyle kıymetli ki! Ona gözüm gibi bakacağım! Ahh, teşekkür ederim... Peki, annen, bunu, yani el yazısıyla mı?"

Sözümü bitirmeden beni cevapladı, "Evet ve sadece annemin değil, babamın da yazıları var. Doğrusu, annemin günlüğü ile büyük annem Leydi Melaria'ya yazdıkları mektuplarla karışık yazılar." Deyip muzipçe gülümserken gözlerini akının içinde çevirdi, "Bazı konularda çok detaya girmese iyiymiş ama neyse..."

"Ah!" Deyip parmağımın ucunu ısırdım! Açık sözlü bir günlük ha?

Vay be Leslie, herhalde Leo'yu nasıl peydahladıklarından söz etmişti. Onu okumak için sabırsızlandım fakat şifreyi bana vermedi. O gidince okumaya başlayacağıma göre sabırsızlanmasam iyi olurdu. Yüzüm düşünce halimi anladı, beni kendine çekip göğsünde sardı, saçlarımın üstüne derin bir öpücük bıraktı.

"Endişelenme, uzun süre beklemeyeceksin."

Kötü haberlerle aynı cümle içinde geliveren iyi haberlere bayılırım!
"Ah... Ne zaman?"

"Üç gün sonra."
...

Lessey

Büyük bir lordun kızı olarak doğduğum günden itibaren saadetim, kendi vereceğim kararlara bağlı değildi. Çocukluğum sevgi ve neşe içinde geçmişti, ailemin kudretinin sıcak sığınağında halkların üstünde bir kaderle sarmalanırken hiçbir şeyin eksikliğini hissetmemiştim. Ancak hayatımın iplerine sahip olmadığımı, bir evlattan öte bir sembol olarak büyütüldüğümü anlıyordum. Günü geldiğinde, korunaklı kadife kaplı sandığından çıkarılıp en çok çıkar sağlayan birine verilmek üzere saklanan en büyük onur teminatıydım. Sonra şan, şöhret, şeref, çeyizler, anlaşmalar vesaire...

Uzun yazışmalar ve pazarlıklar sonucunda, Kral Leo  evliliğime hiçbir şekilde rıza göstermeyince Lord Turi hayati bir karar vermek zorunda kaldı. Yüzyıllardır tek bir toprak parçası kaybetmeyen Doğukara, Lioneller'e sınır kalelerinden birini çeyiz bedeli olarak vermeyi kabul etti. Hantes geleneklerinde gelin çeyizi olarak kimsenin kimseye toprak verdiği o güne dek görülmüş şey değildi ancak aslanın hükmü, ayının itibarını yerle bir etmişti.

Doğu karanın Minas bölgesi ve Batıkara sınırındaki küçük Karakum şehri, güney sınırlarına katılacaktı, yönetimi ağabeyimin atayacağı güneyli bir valiye bırakılacak ve Doğukara askerleri kaleden çekilecekti, ailemin talebi buydu. Buna karşılık çeyiz olarak Doğuya üç yepyeni ve toplarla yüklü savaş kalyonu getirecektim. Tam da doğu halkı, toprak kaybı yüzünden huzursuzlanmış ve az daha ayaklanacakken gemiler Gök limanına yanaştı.

Ağabeyimin emsalsiz ve çılgınca isteğine karşılık yine o ölçüde emsalsiz ve cömertçeydi. Üç savaş kalyonu! İhtişamı yalnız Dörtkarada değil, Dört kıtanın her yanında parmak ısırtan Güneykara mühendislik dehası ürünü olan o deniz canavarları, paha biçilemezdi. Aynı benim gibi, aynı Güneykara topraklarına katılan Karakum şehri gibi...

Arro ile kaldığımız adını bilmediğim o dağ başından ayrılıp, Doğu'nun başkentine girişimiz maksatlı olarak gemilerin gelişiyle aynı güne denk getirildi. Yeni hanemin zavallı insancıkları ne yöne bakacaklarını şaşırdılar. Tarihte ilk kez başkentlerine gelin olarak gelen şanlı bir prenses ile hiç sahip olmadıkları türden devasa savaş gemileri, akıllarını öyle karıştırdı ki muhtemelen verilen sınır şehrini o an unuttular. Zaten Karakum çok küçük bir şehirdi ve gerçek Doğulu nüfusu bile azınlıktaydı, savaş sonrası iç göçlerle nüfus karışmıştı, haritada yerini bile gösteremezlerdi.

Resmi karşılama töreninde hiç de sıcak karşılanmadık. Fergo ailesinin pembe beyaz yüzleri, kağıt kadar beyaz ve suskun ifadelere bürünmüştü. Lord Turi zoraki gülümseyip beni ve veliahdını hoşlarken dişlerini sıkıyordu. Leydi Verona ise Güneykarada misafirimizken takındığı nezaket maskesini yüzünden çıkarmış açık açık gözyaşı döküyordu. Daha önce tanışmadığım en büyük iki Fergo kızı da anneleri kadar soğuk ve mesafeliydi, tek iyi yanları en azından onlar gözümün içine baka baka ağlamıyorlardı.

Arro ile ayrılmaya karar vermiştik fakat bizim kararımız kimin umurundaydı ki? Ne ağabeyim ne müstakbel kayınpederim nezdinde, ayrılık kararımız kabul edildi. Bize derhal atlarımıza binip Gök'e gelmemiz emredildi. Ve işte ertesi gün evlenecektik.

Yeni çağın 555. Senesi, bizimle birlikte üçüncü saltanat evliliğine gebeydi. Uzun yıllardır böyle peş peşe soylu evlilikleri ve büyük diplomatik anlaşmalar yapıldığı görülmemişti. Batıkaradan yaklaşan şeyin korkunçluğu en küçük tüylerime dek ürpermeme neden olurken olağanüstü zamanların olağanüstü kararlar doğurduğunu görüyor ve anlıyordum.

Bu çağın sonunda henüz hiçbirimiz kazanmış değildik.

*****

Continue Reading

You'll Also Like

629K 53.6K 42
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! Yᴇɴɪᴅᴇɴ ᴅᴏɢ̆ᴅᴜᴍ ʟᴀɴ! Tᴜ̈ɴᴇʟɪɴ ᴜᴄᴜ ʙᴏᴍʙᴏᴋ ʙɪʀ ʏᴇʀᴇ ᴄ̧ıᴋᴛı! 🛸Küfür ve argo içerir.🚀 ...
71.3K 8.5K 35
Dört arkadaşın geçmişten günümüze uzanan hayatları Arkadaşlık onlar için seçimdi, aşksa onlar için bir tercih. Çocukluktan beri yakın arkadaş olan bu...
33K 2.1K 22
Levent ve kedi sandığı ama kedi olmayan kedisi Çakır'ın hikayesi 🌈
38.9K 4.4K 62
Taylan, on dört ciltlik bir fantastik romanın son cildini bitirince büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve ufak bir sinir krizinden sonra geçirdiği ufa...