74. TACIN SAHİBİ, Lades

281 67 104
                                    


Arryn

Dörtkaranın Kral ve Kraliçesi olarak balayı için çıktığımız güneykara gezisinde at ve kupa arabaları üstünde hergün başka bir konakta veya garnizon kalesinde kalıyorduk. Güneykaranın iklimini de insanlarını da yakından tanımak, hükmedeceğim uzun yıllar önümde parıl parıl parlarken bir zorunluluktu. O yüzden geçtiğimiz tüm köylerde arabamdan inip Leo ile birlikte halkın arasına karışmaya özen gösteriyordum. Maharetli elleri ve iş işlemekten kalınlaşmış kolları olan köylü kadınların ve kavruk tenli çocukların arasında hayat gerçekten olması gerektiği gibi tüm canlılığıyla bizi sarıp sarmalıyordu.

Gerçek insanların gerçek dünyasında işler bizim dünyamızda olduğundan çok daha sakin telaşlarla doluydu. Onlar tarlaları, fabrikaları, dokumaları, meyve bahçeleri, madenleri ve ocakları arasında zamanı katıksız bir yararlılıkla çoğaltmayı öğrenmişlerdi. Siyaset ve adabı muaşeret denen bizim vebamızı hiç tanımıyor olmakla Gök Tanrının öpücüğünü kazanmışlardı.

Karasu Kalesindeki üçüncü sabahımızda Arro'dan bir mektup aldım. Ağabeyim bana, kocamın kendisine gönderdiği tek ve son mektubu aynen postalamıştı. Leo, mektubunda ona bir hayvan masalı anlatmıştı. Masal dediysem öyle şirin, sevimli bir şey değildi. Kıssası tam anlamıyla bir tehdit içeriyordu. Tam Leo'luk hareket ve ah, demek öyle? Aslan, diğer orman sakinlerine kanlı bir savaş açmadan önce evindeki dişi aslanı hesaba katmayı öğrenecekti!

Arro'ya kısa bir cevap yazdım. Mektubumda ona yanındaki nazlı prensese fazla naz aşık usandırır diye söylemesini salık verdim. Lessey, kaçırıldığı için, üzgünüm ve evet biraz zorla olmuştu, hanelerimiz arasında savaş, katliam falan çıkacağından korkuyor ve Arro'yu reddediyordu ancak bilmesi gereken şey, ağabeyinin babamla çoktan sıkı bir pazarlığa giriştiğiydi. Kralın, prensesin evlilik şartı olarak babamdan istediği şeyi duysa eminim dudakları uçuklardı. Ben bile sanırım ucuza gitmiştim... Babam, Leo'nun talebini duyduğunda anneme, diğer oğlum sağ olsaydı emin ol Arro'yu aslanlara feda ederdim, demiş. Öyle bir delilik...

Leo ile bir kez daha Lessey ve Arro konusunda sağduyulu karar vermesi için konuşacaktım fakat kendimi de pek iyi hissetmiyordum. Bu yüzden gezimizi ağırdan alıp son üç günü muhteşem dağ ve nehir manzarası olan bu garnizon kalesinde geçirip oyalanıyorduk. Kuzeyin yüksek sıra dağlarından doğan Karasu Nehrinin buradaki geniş vadide Buz ve Kar isimli iki kola ayrıldığı noktadaydık. Buz ve Kar, taşıdığı alüvyonlar sayesinde güneyin başkentini muhteşem verimli bir delta havzasına çevirmişti, Kızıldenizin med cezirleri ile terse itilen toprak ise şimdi Aslan körfezi denilen deniz kulağını bu deltaya oymuş ve şahane Lionell şehri bugünkü şeklini almıştı.

Gezmeyi ve öğrenmeyi işte bu güzellikler nedeniyle çok seviyordum. Leo, birlikte tüm dünyayı gelebileceğimizden söz ederek beni her gün biraz daha mest etmeye yemin etmişti. Bana görünce büyüleneceğim dünya harikalarını, oraların tarihini, insanlarını anlatıyordu ama ben en çok coğrafi şekilleri ve endemik bitkileri merak ediyordum.

Manzaranın bile bastıramadığı, bitmek bilmeyen mide rahatsızlığıma uykusuzluk, sinirlilik ve hassasiyet eklendi. Belim daha önce yerini hiç bilmediğim tüm kemiklerimi kırarcasına ağrıyor, şişkin göğüslerim sızım sızım sızlıyordu ve her an ya ağlamaya ya da birilerine çatmaya hazırdım.

Leo'ya bile iki üç gündür güçlükle tahammül ediyordum. Gecelerimiz, evlendiğimizden beri ilk kez beni yormaya ve sıkıcı gelmeye başlamıştı. Ona keyif alıyor rolü yapmaya çalışsam da sevişmeye karşı tüm arzumu yitirmiştim. Oysa hiç duracak gibi değildi, akşamdan gece yarısına dek üstümden inmiyordu. Balayındaydık ve kocam hakkını alırken ben bitse de uyusam diye kıvranıyordum. Dün gece ve sonraki sabah çamaşırım hafifçe kırmızı damlalarla lekelendiğinde az daha korkudan düşüp bayılacaktım.

KILIÇ MAKAMI - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin