76. TACIN SAHİBİ, Yem

275 62 27
                                    


Leo

Günlerdir ne haldeyim, gece mi gündüz mü, hangi senedeyiz, kimim, neredeyim her şeyi unuttum. Son iki günün tek bir dakikasını bile ayık geçirmediğim için oysa çok memnundum. Ta ki babam, birkaç adamına beni kollarımdan ve bacaklarımdan tutup ayılmam için bir çuval gibi soğuk havuza attırana dek...

'Ben sizin kralınızım bu ne cüret!' diye bağırdım ama hiç tınlamadılar. Herhalde 15 yaşındaydım ve kafayı bulup sızdığım bir ağacın altında uzun kabuslar görmüştüm. Başka türlüsü mantıklı olamazdı. Ayyaş bir kral olarak henüz otuzuma basmadan ikinci evliliğimi yapmış olmak ve altıncı kez bebek bekliyor olmak 15 yaşındaki halim için hiç olası değildi.

Hatırladığım şeyler kabus değildiyse ve ben kralsam, o halde beni havuza sıpıtmaları vatana ihanetti. Ya boğulsaydım?

Birkaç kulaç atıp kenara çıktıktan sonra mermerin üzerine uzandım ve ne kadar süre orada sızıp kaldım bilmiyorum. Gözlerimi araladığımda başucumda bir ışık huzmesi parlıyordu. O parlak ışıktan, onun gökkuşağındaki tüm renkleri suretinde toplayan güzelliğinden gözlerim kamaştı.

"Kocacım, iyi misin?" Diyordu.

Dirilmek veya ayılmak için en parlak sabahı seçtiğimden şüphesiz sırıttım. O da bana gülümsedi. Uzanıp gamzelerine dokundum, yanağını avcuma yaslayıp gözlerini yumdu. Öyle küçük bir yüzü var ki bir öpücükle büsbütün zaptedebilirim gibime geldi. Diğer elini yerdeki elime uzattı, parmaklarını parmaklarımın arasından geçirip içini çekerek başını göğsüme yasladı. Verdiği serinlik hissi, havale geçirircesine yanan tenim için iyi olsa da bakışlarımın hizasından kaçıp beni güzelliğinden mahrum bırakmasına sinirlendim.

"Seni çok özledim Leo. Bana dön." Derken sesi sitemliydi. Kaç gündür yoktum?

Bir süre göğsümde yatıp sessizce bekledi. Sonra geldiği gibi peri adımlarıyla doğrulup üzerindeki ince tuniği eteklerinden tutup kaldırdı, başının üstünden sıyırıp attı.

"Bana dön. Özlemedin mi?" Diyordu fakat ayıldığıma emin değildim. Ne olmuştu en son, niçin bu haldeydim hala hatırlayamıyordum.

İnce belinin kırıtışında ilkel dürtülerin bedenimi yıldırıma tutulmuşçasına uyandırışını dinledim. Peri kızı yürümüyor salınıyor, unuttuğum gerçekleri tokat gibi zihnime çarpıyor hiç merhamet göstermiyordu. Pembe beyaz tenini narince sergileyerek sıcak havuza giriyordu. Ağır ağır doğrulup onu seyredaldım. Sadece küçük başı suyun üzerindeydi, zarif kuğu adımlarıyla suyun üstünde süzüldü.

Bir ara yanıma yaklaşıp mermere tutunarak ıslak saçlarını omzundan geriye itti, beline kadar sudan çıkıp enfes memelerini fütursuzca göstere göstere kırıtarak işaret parmağıyla beni suya çağırdı. Üstüme başıma baktım, giyinik fakat sırılsıklamdım, kılıç kemerim boş olduğu halde belimde asılıydı, çizmelerimin içi vıcık vıcık su doluydu. Soyunup peşi sıra suya atladım. Sıçrattığım sulardan irkilerek kaçtı ve neşeli bir kahkaha attı. Dibe dalarak olduğu yere seğirttim. Fokur fokur kaynayan berrak suyun içinde gövdesinin kıvrımları davetkardı, beline sarılıp onu suyun içinde kucakladım.

"Kim olduğumu hatırlamıyorum." Diye sayıklar gibi konuştum.

İnce güzel çehresi bir an çatıldı, alt dudağı sitemli bir halde büküldü, ellerinin içini omzularıma sararak gövdeme tutundu.

"Kim olduğunu hatırlatayım." Deyip dudaklarını ağzıma uzattı, ılık nefesindeki tatlı aromayla beni daha da iştahlandırdı ve diliyle dudaklarımı sıyırarak beni açlıktan ölüyormuş gibi öptü. Kim olduğum ve onun kim olduğu hiçbir zaman ve mekanda farketmezdi, anka kuşu da olsa peri kızı da olsa onu oracıkta yatırır ve ah...

KILIÇ MAKAMI - TamamlandıWhere stories live. Discover now