Aşiret Paket

Autorstwa icheisseniss

1.8M 107K 56.6K

Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz... Więcej

1
DUYURU
2-karakter Tanıtımı-
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
FİNAL

35

19.3K 1K 1.1K
Autorstwa icheisseniss

Sea lan yarramin baslari, naber?

Hele oy+yorum görmeyeyim okuyan gözlerinizi yerim vallahi.  Hadi gotumden kan aldiginiz bolumu sg olun okuyun.

Beni özlediniz değil mi? Özlediğinize eminim.

Önümdeki yorganı oflayarak ayaklarımla tekmeledim ve üstümden atıp ayaklandım. Pekala, kazanın üstünden bir ay geçmişti yani bu demek oluyordu ki yaklaşık bir ay komada kalmıştım. Şimdi ise, annemler durmadan üstüme titriyor ve eski günlerimi özlememe neden oluyorlardı. Hangi eski günler mi? Kimsenin beni siklemediği ve özgürce, çayırda koşan bir buzağı gibi Antep'i fethettiğim o günleri. Bu arada yatakta yattığım zıkkımlı günlerimi, bir nebze de iyileştiren en temel unsur, geceleri herkes uyuyunca Poyraz'ın camdan tırmanarak odama girmesiydi. Birlikte saatlerce oturup sohbet ediyor, güneş doğmaya yakın olduğunda o hızla geldiği gibi gidiyordu.

"Torunum," Dışarıdan bana seslenen Halise nenoşumun sesi ile mutlulukla ayaklandım. Şu son günlerde rahat kalabildiğim tek an, dedem ve nenemin yanımda olduğu anlardı çünkü annemlerin beni rahat bırakmadığını görünce onlara kızmaya başlamışlardı.

Üstüme gri bir eşofman altı geçirdim ve zıplayarak odamdan çıktım. Ay sıkılmıştık ayol. "Geldim nenoş!" diyerek aşağı doğru koştum. Merdivenleri at gibi dıgıdık dıgıdık diyerek iniyordum. Tabii buna paralel olarak Cihan abimin evi inleten bağırışı kulaklarıma ulaşmıştı.

"Selin! At gibi koşma, daha yeni ayaklandın!" külliyen yalan bu arada. Ben çoktan ayaklanmıştım ama bunlar -özellikle annem- zorla beni yatakta yatırıyor, yanıma kimseyi de sokmuyorlardı sıkıntıdan öldürmek için.

Aşağı ulaşacağım merdivene de geldiğimde, bizimkilerin büyük bir kargaşa içerisinde olduğunu görmüştüm. Merdivenin başında durdum ve mahalle hanımefendileri gibi ellerimi belime yerleştirip olayları anlamak amacıyla bizimkileri izlemeye başladım. Beni ilk fark eden Barlas abim olmuş, gülümseyerek yanıma gelmişti. 

Elimi beline sardım ve onunla birlikte annemlerin yanına ilerledim. "Nabıyonuz beya?" diye Trakyalı ağzıyla konuştum.

Annemin bakışları hızla bana dönmüş ve gözlerini kocaman açmıştı. "Kız! Kız sen daha hazır değil misin!?" diye can çekişir bir şekilde ciyakladı. Pekala, annelere saygımız sonsuz.

Derin bir ya sabır nefesi aldım. Valla sonu sonu ben de namaza başlayacaktım Cenk abim gibi.

"Ya anne ne hazırlığı? Yine ne yapıyoruz biz?" dedim bıkmışçasına. Selim elinde valizle hızlı hızlı geldi ve beni görünce valizi birkaç saniyeliğine bırakıp yanağımdan makas aldı ve yeniden valizi taşıyarak dışarı çıktı. Arkasından birkaç saniye mal gibi bakakalmış ardından neneme dönmüştüm.

Kaşlarımı çattım. "N'oluyoruz nenoş? Sen beni niye çağırdın ya?" diye sordum karşımdaki anneme bakmaksızın neneme dönerek.

Nenemin cevap vermesine kalmadan Barlas abim sorumu cevaplandırmıştı. "Güzelim, Karadeniz'e gidiyoruz annemin ailesini ziyarete. Ondan dolayı bunca hazırlık." ve bum! Bütün dualarım kabul olmuştu.

Hızla abimin kolunun altından çıktım. "Ne demek Karadeniz'e gidiyoruz!?" dedim heyecanla gülerek. 

Annem gülümsedi ama gülümsemesi yerini şeytani bir gülümsemeye bırakmıştı. "Selin, kızım, on dakika içinde valizini toplayıp aşağı inmezsen seni burada bırakıp gidiyoruz kızım." dedi sanki dünyanın en huzurlu, sakin insanı oymuş gibi.

Kaşlarımı kaldırarak anneme baktım. "Yapmazsın."

Kafasını salladı ve imalı bir şekilde güldü. "Sen valizini 15 dakikadan önce getirme, bak bakalım yapıyor muyum." dedi ve arkasına dönüp merdivenlerin başına geldi. "Berkcan! Oğluşum in aşağı yoksa o uğraştığın saçlarını yolum yolum yolarım!" diye çığlığı kopardı.

Gürültüyle kulaklarımı kapatacakken abim benim yerime kulaklarımı kapatmıştı. Ona minnetle baktım ve annemin sözünün aklıma gelmesiyle birlikte koşarak odama fırladım. Yolda aşağı valiz indiren Cenk abim ile çarpışmış, göt üstü yere düşmüştüm.

"Ah!" diye acıyla inledim. Hızla elini bana uzatmıştı kalkmam adına. Yüzümü buruşturdum ve eline vurup ayağı kalktım. 

"kızım sen de at gibi koşarak çıkmasaydın, Allah Allah ya." dedi ve bana omuz atıp ilerledi. 

Yüzümü buruşturdum. "Namazını kılmadın değil mi?" derince nefeslendim. Namaz kılmayınca huysuzlaşıyordu Allah'ın kuduruğu.

"La size ne size ne benim namazımdan. Dert olmuşuz millete ya." diye mırıldandı ve 'sübhanAllah' çekerek aşağı adımladı. Arkasından kısa bir süre gülmüş, B*ra'nın kapısının açılmasıyla gülüşüm durmuştu.

Ona bakmadan odama doğru adımlayacaktım ki "Selin, müsait misin?" diye sormasıyla duraksamıştım. Elindeki valizi kapısının önüne koymuş ve yanıma gelip tebessümle bana bakmaya başlamıştı.

Hayırdır kardeş açıkta yer mi gördün?

Gülümsedi ve elini cebine atıp bir kutu çıkardı. Elim direkt Musa abimin takmam için verdiği kolyeye gittiğinde, kolyeyi yoklamak adına hafifçe sıktım. Onun da gözleri kolyeme çarpmış, gülümsemesi kısa bir anlığına dursa da yeniden aynı şekilde gülümsemişti.

Kutuyu önüme getirdi. "Bunu sana aldım. Gördüğüm an aklıma sen geldin. Biliyorum, çok fazla hata yaptım, yine biliyorum ki bencillik ettim ama bunların şimdi farkına vardım. Senden içten bir şekilde özür diliyorum, umarım beni affedersin ve... Yeniden abin olmak için can attığımı bil istiyorum. Şimdi al ve hediyeni aç, beğenecek misin?" Pekala, beklemediğim cümleler, beklemediğim birinin ağzından dökülünce gerçekten de mala benziyordu insan.

Gözlerimi birkaç saniye yumdum ve elimi enseme getirip kaşıdım. Gözlerimi açtığımda kutu karşımdaydı ve bana 'beni al' diyerek bakıyordu.

Kara harelerinin takipçiliğinde kutuyu aldım ve açtım. Narin, dokunsam kırılacak hatta dokunmaya bile kıyılamayacak iki kanat vardı. Ben bu değildim. Hoş, Bora beni tanımıyordu ki, o beni hiçbir zaman tam anlamıyla tanımaya çalışmamıştı. Kutuyu kapattım ve B*ra'ya geri uzattım. 

Derin bir nefes aldım. "Bak B*ra, eve geldiğimde kısa bir süre bir şeyler denemeye çalıştık. Olmadı. Bunun için seni suçlamıyorum, haklıydın zaten; henüz tanıştığın bir kıza cinsel yöneliminden bahsedemezdin ancak şöyle bir durum var ki benim kırıldığım nokta bu değildi." Kaşları çatıldı ve durumu anlamlandırmaya çalıştı. 

"Kusura bakma ama," dedi samimi bir şekilde ve gözleri yere kilitlendi kısa bir süre. Hemen ardından bana döndü ve ensesini kaşıdı. "Bu değilse, neye kırıldığını anlamadım."

Gülümsedim. Yalnızca basit bir şekilde gülümsedim. Gülümsemem aslında çok şey anlatıyordu ama sözcüklerle değil bakışlarla anlaşmayı tercih eden o anlamadı. "Beni değersiz yerine koydun. Bana kendimi değersiz hissettirdin. Abimi bana tercih etmen normal ama sen bunu abarttın. Ha abartman da normaldi, eğer bana kardeşim dememiş olsaydın. Neyse uzun lafın kısası, ben seni hayatımda istemiyorum." dedim ve cevap vermesine bile izin vermeden arkamı dönüp odama ilerledim. Ardımda ellerini deli gibi sıkmakta olan B*ra'yı bırakarak.

Biraz daha gecikirsem annem ağzıma hamsili pasta sokacaktı. Puhahahahah Karadeniz şakası falan yanisi.

Odama girdim ve ardımdan bakan B*ra'yı da, hislerini de zerre kadar önemsemedim. Ben komadayken bile yanıma gelmeyen adamın kırılan kalbi benim için yalnızca mutluluk kaynağı olurdu. Belki de öyle sanıyordum. Kafam karışıktı ve bir süre zihnimi yüksek bir oksijen bombardımanına tutacaktım. Oh, belki o2 çapardı.

Valizimi yaklaşık on beş dakikanın ardından tamamen hazırlamış ve üstüme bir şeyler geçirmek adına içinde neredeyse hiçbir şey kalmayan dolabımı açmıştım. Üzerimi soydum ve yalnızca yarım atlet ile kaldığımda giyecek hiçbir şey bırakmadığımı hatırlayınca koşa koşa Musa abimin odasına ilerledim ama kapısına gelince telefonla konuştuğunu duymuş ve adımlarımı yavaşlatmıştım. 

Kapıyı iki kez tıklatmış, hemen içeri girmiştim ama yüzümdeki gülüş silinmişti. Doruk abimle öpüşüyorlardı çünkü.

Şakaydı. Öyle bir şey olmasına asla izin vermezdim. Gülüşümün silinme nedeni, B*ra'nın abimle hararetli bir şekilde tartışmasıydı. Tartışma, benim odaya girmemle durmuştu. Yüz ifademi stabil tutmaya çalışarak abime baktım.

Bana bakıp tebessüm etmişti. "Kızım?" diye sorgularcasına konuştu.

İşaret parmağımı 'bir dakika' şeklinde havaya kaldırdım. "Birkaç dakikalık işim var, siz devam edin abiş." dedim ve abime sormadan dolabına ilerleyip devasa gardırobun kapısını sürükledim. Hmm ne seçseydim acaba?

Abimin ve diğer kardeş müsveddesinin bakışlarını üzerimde hissediyor ama hiç oralı davranmıyordum. Dolabı biraz daha karıştırdım ve gömlekler arasında Lacoste marka gömleği aldım. Dolabı yeniden sürükledim ve ıslık çala çala giymeye başladım. O sırada abimin ayak seslerini arkamda hissetmiş, gülümseye başlamıştım. Arkamdan hızla sarılmasıyla, gülümsemem kıkırdamaya dönmüştü.

Abim kafasını boynuma gömdü ve birkaç küçük öpücük bıraktıktan sonra belimi kavrayıp konuştu. "Güzel kızım kıyafetlerimi çok mu beğeniyormuş?" diye sordu alayla.

Gömleğimin düğmelerini iliklerken güldüm. "E herhalde, Musa Dinçsoy'un gömleklerini giymek için deliren kadınlar var be!" dedim heyecanla.

Güldü ve yeniden boynumu öptü. "Kimmiş bu kadınlar?"

Düğmelerimi iliklemeyi bitirince arkamı döndüm ve kaşlarımı çatarak abime baktım. "Hayırdır abi? Nüfusuna mı alacaksın?" diye sordum gergo bir şekilde. Abimizi millete yem mi edecektik lan? Çingeniz kızım n'oooldu!?

Musa abim kudurmama karşı kısa bir kahkaha atmış ve ellerini havaya kaldırmıştı. "Tamam tamam, bir şey söylemedim." 

Bu tavrına karşı gözlerimi kıstım. Bakışlarım arkasında durup elindeki siyah kolye kutusunu sıkan B*ra'ya kayınca hemen yeniden abime baktım ve gülümseyip yanağını sıkıca öptükten sonra odadan kaçmak adına hareketlendim. Tam çıkacakken abime dönmüştüm yeniden. "Karadeniz'e geleceksin değil mi?" diye sordum.

Deri koltuğa oturmadan önce gülümsedi. "Gelmemi istiyor musun?" diye sordu. Cevabımın ne olacağını bilmesine karşı göz devirdim.

"Hayır." dedim ve yüzündeki gülümsemenin soluşuna o an şahitlik ettiğime yemin edebilirim ancak hemen toparlanmıştı. 

"Vardır bir nedeni?" diye sorgularcasına konuştu. Vardır bir lekesi, vardır bir nedeni. Ah be Tugitom, ballı lokmam.

Bana olan güveni, kendime güvenmemi sağlıyordu. Musa abim her açıdan muhteşem bir karakterdi. Hata yaptığımı bilmesine, görmesine rağmen savunmamı dinliyor, haklı yanlarımı ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Tabii bu yalnızca benim için değil, diğer kardeşlerimize karşı da öyleydi.

Gülümsedim. "Sen gelirsen bizimkilere vakit ayıramam." dedim dürüstçe. Abimin yanımda olduğu anların çoğunu hep onunla geçiriyordum ve kardeşlerime ya da diğer abilerime tam anlamıyla ısınacak bir zamanım olmuyordu. "O yüzden zaten uzun bir süre kalacakmışız, bizden birkaç gün sonra gelirsen olur mu abi?" diye sordum karakterime zıt bir masumlukla. 

Yine gururlanmıştı. Ve ben yine, onun gözlerinde yarattığım o duygudan ötürü mutlu olmuştum.

Omuz silkti. "Küçük Dinçsoy ne derse o. Gitmeden önce abini öpmen gerekiyor ama." diye konuştu.

Güldüm ve itiraz ettim. "Çıkmadan önce öpmüştüm zaten!"

Kaşlarını çattı. "Ne zaman?" hemen B*ra'ya döndü. "Sen hatırlıyor musun Bora? Ben hatırlamıyorum çünkü. "

Ona doğru ilerlerken göz devirdim. "Tch tch tch, erken bunama da başlamış. Cihan abişime söyleyeyim de tedavi falan etsin, yazıktır günahtır başımıza kalacaksı- Ah! Abi ya!" yanına vardığımda tam konuşmamı bitirecektim ki beni kucağına çekip yanağımı ısırmıştı. Ulan yanak da yok ki, kuru kemik takılıyorum!

"Abiye saygısızlık yapacak mısın bir daha?" diye sordu kaşlarını çatarak.

Ben de kaşlarımı çattım ve ellerinin arasından kurtulmaya çalıştım. "Bak, bak abi! Gömleğim kırışıyor, ya-aha- vallahi babamı çağırıyoru- Babaa!" diye abimin ellerine dayanamayarak sonda yüksek bir sesle bağırmıştım.

Abim kahkaha attı ve kollarıyla daha bir sıkı sardı beni. B*ra'nın bakışları kırgınlık doluydu. Kızgınlık doluydu. İğrenti doluydu. Abimin yerinde kendisini mi hayal ediyordu? Musa abimin eve ilk geldiği gün onun için Musa abimin karşısında durmuştum zaten. Eğer o yanımda olmuş olsaydı Musa abimle aramız şimdiki gibi olmazdı muhtemelen. 

Kapı duvara çarparak sert bir şekilde açıldı ve odaya elinde Hz. Ali'nin kılıcına benzeyen -zülfikar- uzun ve keskin bir kılıçla babam girmişti. "Heeeeyyyyyt! Savulun bre densizler! Bırakın kızımı!" diye bağırdı ve Musa abimle bana döndü.

Gözlerim şaşkınlıktan büyümüş bir şekilde yalnızca babama bakıyordum. Bizi gördüğünde gözlerini kıstı ve kılıçla yanımıza geldi. Musa abim kafasını salladı. "Sakın baba." dedi uyarırcasına. Senin lafın anca bize geçer panterim. Bu arada sadece Dorukaskoma aslanım deme kararı ile karşınızdayım, diğerlerine de başka lakaplar bulma yolunda emin adımlarla ilerliyorum. Musa abimden siyah vibeı aldığım için panter lakabı ona uydu diye yorumlayanze.

"Baba vat in gad is name ar yu duing? (what in god is name are u doing?)  " dedim mükemmel orta son İngilizcemi konuşturarak. 

Derin bir nefes verdi ve bana baktı. Uzaklara dalıyormuş gibi yaptı ve fısıldadı. "Ay em saving dı wörld my dauhdır." dedi.

Yüzümü buruşturdum. Aynı şeyi B*ra ve Musa abim de yapmıştı. Ardından gelen aydınlanmayla abimin kollarından eriyecek gibi oldum ama beni sıkı sıkıya sardığı için aşağı düşemediğimde nefret dolu gözlerle ona baktım. Bakışlarıma bakıp kahkaha attığında beni kurtarması adına babama döndüm. "Benden izin çıktı baba, kellesi senindir." dedim sonunda.

Babam güldü ve kılıcın ucunu Musa abimin boğazına getirdi. Durumun ciddiyetini oldukça kavrayan abim yutkunmuştu. "Yaaa Haaaak-" diyerek kılıcı kaldırmış ve indirecekken Musa abimin beni saran kolları gevşemiş ve ben hızla kollarının arasından sıvı gibi akmıştım. Koşup babama sanki onu hiç görmemişim gibi sarıldım. "Baba so tenks Allah'ıma sıkım sıkım sıktı iç organı diye bir şey kalmadı." dedim elini tutmuş böbreğime dokundurtmaya çalışırken. 

Babamla birlikte böbreğimin ne kadar kıvrımlı olduğu hakkında tartışırken yanımıza gelen Çınarişko da buna dahil olmuştu ve üçümüz birlikte, abim ve B*ra'nın bakışlarını önemsemeden böbrek neden kıvrımlı olur diye tartışıyorduk. Ardından Cihan oppam gelmiş ve sizin bilmediğiniz tıpın anasını avradını diyecekken babamla göz göze geldiği için susmak zorunda kalmış ve bize bir şeyleri izah etmeye çalışmıştı.

Çalışmıştı diyorum çünü one dick bile anlamamıştık.

Kafamı kaşıdım. "Abi," dedim acıklı acıklı.

"He yavru?" diye sorarcasına konuşmasıyla kafamı salladım. "Bir şey anladıysam Suriyeli olayım." dedim sondan ikinci kelimeden tiksine tiksine söylerken.

Abim de kurduğum cümle karşısında durumun vahametini kavramışa benziyordu. Tam ağzını açmış konuşacakken aşağıdan ses duyuldu. Hatta aşağıdan değil, kulaklarımızın içindeydi bu ses. "AAAĞĞĞKKKKİİİİFF!" diye çığlık atan annemin sesi, bütün konağı inletmişti.

Dördümüzün de gözleri birbirine değerken, hepimiz aynı anda koşmaya başlamış ve kapıya sıkışmıştık. Babam hepimizi itip kendisi koşarak aşağı inmiş, biz de trabzanların başında bize korkuyla bakan Barlas abim ve Cenk abim ile karşılaşmıştık.

Bakışmayı fazla uzatmadık ve koşa koşa aşağı inip annemin önünde tek sıra halinde dizildik. Elindeki babamın kılıcına benzeyen başka bir kılıçla karşımıza geçti ve koca mavi gözlerini daha fazla açtı. Korkuyla gözlerimi yummama gerek kalmadan hem Barlas hem de Cenk abim ellerini gözüme siper etmişlerdi. "Kurban olsun kardeşiniz size." diye fısıldadım ve ellerimi onların gözlerine siper ettim ben de.

Köşeden gelen kıskanç sesle kıkırdamamak için zor durdum. "Ya abla ben!" diye kuduruyordu Berkcan karşımızdaki annemi önemsemeden. Ulan bu karı bizi biftek pirzola bir şeyler edecek, benim eeşşşşşek kardeşim neyin derdine düşmüş.

Gözlerimin önündeki ellerden ötürü göremezken, Berkcan'ın olduğunu düşündüğüm tarafa eğildim. "Lan oğlum ayağımla mı tutayım gözünü?" diye sordum çirkefçe.

"Yeter!" diye bağıran annemle birlikte esas duruşa geçtim ve ellerimi de hazır ol pozisyonuna geçtiğim için abilerimin gözlerinden çektim. Keza onlar da çekmişti.

Annem gözlerini kısarak bizi süzdü. "Ben size ne demiştim? Çabuk gelin demiştim. Siz ne yaptınız? Sabahtan beri beni bekletiyorsunuz!" diye bağırdı yeniden. 

Babam araya girdi. "Karım, güzel karım, kendi uçağımızla gidiyoruz zaten, niye geç kalalım?" diye mırıldanır gibi konuştu.

Annem elini alnına vurdu. "Kocam, biricik kocam, yalnız gitmiyoruz ama! Arkadaşım da gelece- Hah geldiler! Ay Feyzoş hoş geldin!" diyerek annem bize doğru gelen kumral kadına sarılmaya koştu. İkisi birbirlerine sıkıca sarılırken, bizler put gibi yerimizde duruyorduk.

Annem kadına sarılırken babama kaş göz yaptı ama babam anlamamıştı. Feyza Hanım Teyzem bizleri görünce esas duruşta ne yaptığımızı anlamak istercesine bize bakıyordu.

"Kız, seninkiler niye askermiş gibi duruyor?" diye sordu şakayla karışık.

Annem bize 'sizin ananızı sikeyim' tarzı bakışları atarken, samimiyetsiz bir kahkaha attı. "Ay Feyzoş, benim çocukları bilmiyor musun? Kardeşleriyle oyun oynuyorlar, askercilik diye bir şey uydurmuşlar ahahah." dedi saçma bir savunma cümlesiyle. Kadın zerre inanç duymamıştı ki, bu tipinden bile belliydi. Annem konuyu değiştirmek için konuştu, "Kız senin çocuklar nerede?" diye sordu.

Kadın samimiyetle güldü. "Dışarıda valizleri arabaya bindiriyor, diğeri de onun yanında." dedi ve bana döndü. "Ay sen ne güzelmişsin, vallahi Dilek'in bahsettiği kadar varsın." deyip bana sıkıca sarıldı. Cenk ve Barlas abim kıkır kıkır gülerken ikisine de göz devirdim ve sen kimsin abla demek için yavaşça ondan ayrıldım. O sırada arkasından giren çocuk ile yerimde çakılı kalmıştım.

Üstünde bedenini sıkıca saran bir beyaz gömlek, gömleğin ise kolları yukarı doğru kıvrılmıştı. Saçları her zamanki gibi değil, dağınık bir şekilde duruyordu. Altındaki siyah kumaş pantolonu ve cilalı ayakkabılarına baktığımda, bir Aşiret toplantısına gidecekmiş vibeı almıştım. 

Beni gördüğünde Poyraz da bıkmış duruşunu düzeltti. Elleri hızla gözlerimin dolaştığı dağınık saçlarına gitmiş ve düzeltmeye çalışmaya başlamıştı. Oldukça hoş bir görüntüydü dağınık saçlı Poyraz.

Berkcan kuduruğu hızla yanıma koşmuş ve kolunu omzuma atıp beni kendine çekmişti. Lan! Seni kardeş diye bu eve getirdikleri günün! Allah! Belasını versin! diye kendi içimden söverken, annem ile Feyza Teyze ben ve Poyraz'ın bakışlarını çoktan fark etmişe benziyordu. Birbirlerine ima ile gülümsemişlerdi. Zortingen strize.

Bakışlarım bana kötü kötü bakan babama kayınca onu sallamadım ve gözlerim Cenkoşkoloşkomu aradı. Bulamayınca kaşlarımı çattım. Ancak çok geçmeden sesi kendini belli etmişti.

Trabzanların ucuna geldi ve merdivenin yukarısından aşağı doğru bağırdı. "Anne! Takkemi bulamıyorum!" dedi. Püskürmemek için kendimi zor tutarken, ben Berkcan'ın ağzını, o da benimkini sıkıca kapatmıştı gülmememiz için.

Annem Feyza Teyze ile konuşurken, Cenk abime göz devirdi ve o da yukarı doğru bağırdı. "Nereye bıraktıysan ordadır Cenk!" 

Ve bu benim Berkcan'ın elini yalayıp yutarak kahkaha atmaya başlamama yetmişti. Kahkahalarımdan düşecek duruma geldiğimde kendimi yere düşmek üzere olan Berkcan'a dayadım ve gülmeye devam ederken konuştum. "Anne, takkemi bulamıyorum!"

Selim kahkahalarının arasından zorlukla konuştu. "Nereye bıraktıysan ordadır Keko!" Cenk abim kahkahalarımızın sesini duymuş ve koşarak aşağı gelmişti. Hepimiz hızla ciddi bir ifadeye büründük. Ben hızlı adımlarla Cihan abimin yanına ilerledim ve Cenk abime bakmadan konuştum. "Evet Cihancım abimcim, bence de villusların mikrop kapmaması mukusa tabakası için çok önemli." alakası yoktu ulan cümlemin. 11. sınıf biyoloji bilgilerimi harmanlamış ve ortaya zıkkımın ciğeri adlı tıbbi bilgimi çıkartmıştım. Adı da ben koydum.

Cenk abim gözlerini kısarak bize bakmış ve geçip gitmişti. O sırada Cihan abim bana eğildi. Önemli bir şey söyleyecek sanarken, "Allah belanı vermesin, Hipokrat'ı mezarda si- sile sile döndürdün." demişti küfür yerinde yutkunarak. 

Elimi omzuna koydum. "Bizi kurtardığım için teşekkür etmen gerekiyor cihan bebişim." dedim iğrenç bir tonlamayla.

Yüzünü buruşturdu. "Tam şu an Fulya'ya benzedin." deyip göz devirdi.

Elimi salladım. "Off Fulya idol kızım, slaylemiş ortlalığı." dedim ve kıvıra kıvıra geri dönüp Barlas abime gittim.

zaten yaklaşık yarım saat sonra uçağa binmiştik.

<>

Omzumu Selim'e yasladım. "Selimaşkokloşdaldaşşakoloşkom." dedim sevimlice. 

Kurduğum cümleyi idrak edince kahkaha attı. "He gülüm. " dedi dalga geçerek.

"Ya ne zaman iniyoz?" diye sordum bacaklarımı onunkilerin üstüne uzatarak. Üstüme şort giymiştim ağzını yediğimin Antep'inden ayrıldığımız için. Şort biraz daha yukarı kayarken, klimanın bacaklarıma vurmasıyla ohladım ve Selim'in üstüne daha bir yayıldım.

"Lan kızım rahat dursana, sabahtan beri ayaklarını ağzıma sokmadığın kaldı." dedi sinirle. 

Göz devirdim. "Ay kes be, ikizimsen oturup nazımı da çekeceksin bi zahmet. "dedim tek gözümü açarken. Karşıma baktığımda, yan bir gülüşle bana bakan Poyraz ile karşılaşmıştım. Yanında kız kardeşiyle oturuyordu. Bakışlarımız karşılaşınca göz kırptı bana. Bana göz kırptı. Göz bana kırptı. Kırptı göz bana. Üstüme bas Po- sondaki şakadı beyler.

Selim çenemi tutup kendisine çevirdi yüzümü. "Hayırdır? Elin herifine niye bakıyorsun?" diye sordu ve koltukların arasındaki pikeyi alıp bacaklarıma örttü. "Siktiğimin çocuğuna da manzara çıkarttın ya Selin.

Yine göz devirdim. "Ay Selim, abartma. " diye mırıldandım.

Sinirle bana döndü. "Neyi abartma ikiz? Herif ağzından sular aka aka bakıyordu az önce sana. Ne yapayım? Gidip sikeyim mi yedi ceddini?" diye sordu sertçe.

Gerçekten sinirlendiğini anlayınca elimi pazularının olduğu yere koydum ve hafifçe sıktım sakinleşmesi adına. O sırada Barlas abim elinde sandviçlerle gelmişti. Bakışlarımızı görünce durdu ve yanımızdaki koltuğa çöktü. "Noluyor lan?" diye sordu.

Ben ses çıkartmayınca Selim konuştu. "Ne oluyor, Selin Hanım millete manzara veriyor." diye mırıldandı sinirle.

"Boş yapma Selim, vallahi ağzının orta yerine bir koyarım, kendine gelemezsin bir ay." dedim ve bacaklarımı üstünden çekip ayaklandım. "Derdin varsa ya adam gibi konuşacaksın, ya da benimle konuşmayacaksın." 

Barlas abim ayaklandığım gibi oturtmaya çalıştı beni. "Yavrum ne oldu? Siz niye tartıştınız?" diye sordu şefkatle.

Alayla güldüm. "Tüm mesele şort giymem ve ben şort giydiğim için bacaklarımı millete sergiliyormuşum." dedim alayla.

Barlas abim kaşlarını çattı. "Tamam güzelim, otur hadi, yanlış anlamışsınızdır birbirinizi." dedi anlayışla.

Anlayacaktı. Tanıyacaktık. Birbirimizin tolerans gösterip göstermediği konuları bu tarz tartışmalarla anlayacaktık. Olması gerekiyordu eğer gerçekten ikiz olmak istiyorsak tabii. 

Kollarımı göğsümde kavuşturdum ve oturdum. Bana endişeyle bakan Poyraz'a baktım ve başımı salladım 'önemli bir şey değil' anlamında. Anlamış ve önüne dönmüştü. 

"Hadi Selim, ikizinden özür dile." dedi abim. Selim bana dönmedi ama ağzının içinden bir şeyler mırıldandı. 

Gözlerimi kıstım. "Bana bak zıkkımcık," dedim önce. "Özür dileyip beni öpmezsen o sarı, çirkin, parlak saçlarını yolum yolum yolarım! Anladın mı beni!?" diye sinirle cırladım.

Yüzünü bana doğru çevirdi ve elini yüzüme yerleştirip alnımı sıkıca öptü. "Özür dilerim." dedi gözlerimin içine bakarak.

Yan bir bakışla onu süzdüm. "İyi tamam affettim." dedim ve ben de onun yanağını öpüp ayaklandım.

Kaşlarını çattı. "Nereye lan yine?" dedi. 

"aY ÖF!" Dedim sonunda dayanamayarak. Bizimkilerin bakışlarını üzerime çekmişti bu oflama. B*ra da dahil. Ay bu arada ben Dorukabişkoloşkoloşkoloşumu orada bırakmıştım, inş Musa abimle öpüşmezler ya. Valla hiç güvenim yok bu konuda. Doruk abimle üç gün yan yana kalan dördüncü gün ona aşık olup çıkıyor başıma, e tabii kimin abisi sonuçta.

Neys.

Selim kaşarının üstünden atladım ve Barlas abimin elini tutup kalabalık olan tarafa geçtim. "Ay abi, uzun zamandır laflamıyoruz seninle, gel azıcık uyuyayım göğsünde." dedim ve onu koltuğa itip ben de göğsüne gömüldüm.

"Yavrum hani laflamıyorduk?" dedi gülerek. 

Gözlerim kapalı bir şekilde kafamı salladım. "Laflamıyoruz zaten." dedim dünyanın en basit cevabını verirmiş gibi. 

"Öyle olsun." dedi ve bana uyum sallayarak ellerini saçlarımın arasından geçirip okşamaya başladı. Ben daha fazla mayışıp kendimden geçmeye başlarken, duyduğum sesle birlikte yerimden sıçradım. Abim kollarını bana sardı korkmamam adına.

Pilot duyuru şeysiydi ancak bir yanlışlık vardı.

"Sayı yolcular, kaptanınız Akif Dinçsoy konuşuyor, umarım rahat bir uçuş geçiriyorsunuzdur." dedi sesini değiştirerek. 

"Uçak mı düşecek?" diye konuştu Çınar.

"Sonuncu, oraya gelirsem seni atmosfer boşluğunda sallandırırım evladım." dedi babam ona cevaben duyuru şeysinden.

Çınar babamın onu duyduğunu anlayınca zortlamış bir şekilde konuştu. "Saygılar baba."

"Kaptanınız konuşuyor 3 2 1, may dauhdır yat zıbar daha bir saat var." dedi ve anaonsu sonlandırdı. Gülümsedim ve uyumak adına gözlerimi yumdum. Sonrası karanlıktı. 

<>

Gözlerimi açtığımda ilerliyorduk ama nereye ilerlediğimizi bilmiyordum. Birinin kucağındaydım. Tam anlamıyla gözümdeki bulanıklık gittiğinde Cihan aşkomun kucağında olduğumu gördüm ve çenesinin altını öptüm sıkıca.

Onu öpmemle hafifçe irkilmiş ama hemen toplayıp gülümsemişti. Yanımızda yürüyen B*ra'nın bakışları ona kaydı ve çenesini sıktı. Lan Atakan abim neredeydi benim?

Aklıma gelen anılarla birlikte rahatladım ve daha bir yaslandım abimin kucağısısına. 

Flashback Karadeniz'e gelmeden önce

"Selin!" diye evin içinde kudura kudura beni arayan Atakan abime göz devirdim ve at gibi koşa koşa onun yanına gittim. "He abi?" dedim konuşmasını bekleyerek.

Abi dememle birlikte gözlerinde meydana gelen parlamayla birlikte kalbim teklemişti.

"Abisinin güzeli," dedi ve elini çeneme getirip incitmekten korkarmışçasına okşamıştı. Gülümsedim ve kolumu beline sardım. "N'oldu abi?" diye sordum.

Gülümsedi ve beni kendinden ayırdı. "Karadeniz'e gidecekmişsiniz, ben de kardeşime veda edeyim dedim." dedi. 

Kaşlarımı çattım. "Gelmiyor musun?" diye sordum mırıldanırcasına çıkan sesimle. Moralim düşmüştü gardaş.

"Hemen düşürme yüzünü, geleceğim ama sizden bir süre sonra." dedi ve şakağımı öptü.

"Ya abi, sen de bizimle gel." nazlanırcasına konuşmamla güldü. 

"Güzelim işlerim o kadar birikti ki başımı kaşıyacak vaktim yok. Bir davadan çıkıp diğerine koşa koşa yetişiyorum. Sen düşün." dedi ve omuz silkti.

Kafamı salladım mutsuzca ve hafifçe parmaklarımın ucuna çıkarak alnını öptüm. Bu hareketime karşılık güldü ve elini cebine attı. Kaşlarım çatılmıştı.

Cebinden çıkarmış olduğu siyah kartı elime verdi. "Bu ney?" dedim sorarcasına.

Gülümsedi. "Kullanman için kart." dedi yalnızca.

İtiraz ettim. "Tamam da, benim param var zaten, kartım da var." dedim.

Kartı elime sıkıştırdı. "Tamam kartın var ama bu kartın yerini tutacak bir kart değil güzelim, bu benim banka kartım." papara aşkomu kötülemesi şaka mıydı?

"Sen papara'yı mı kötüledin az önce?" sorduğum soru ortamıza bomba gibi düşmüştü. 

"Yavrum, güzelim, bu kart sınırsız kart. Şimdi bunu alıyorsun ve Cenk ile Berkcan'ı kudurtarak istediğin kadar alışveriş yapıyorsun." 

"İstediğim kadar mı?" dedim onay istercesine. Abi sonra ben demedim, şunu yapmadım diye em küm ederse ağzına tıkıştırırdım kartını.

Bana doğru eğildi ve öpmeden önce fısıldadı. "Dilediğince." dedi.

Flashback end

Cihan abişimin kucağından atladım ve arabaya bindim. 

Yol boyunca yeşillikleri izlemiş ve hayran kalmıştım. Şu ana kadar Türkiye'nin birçok yerini gezmiş, yalnızca Türkiye değil, birkaç ülkeye de gitmiştim ama hiçbirinde Karadeniz kadar yeşillik yoktu. Arabanın camını açtım ve temiz oksijeni içime çektim. 

"Lan bu oksijense bizim Antep'te içimize çektiğimiz karbondioksit miydi?" dedim kendi kendime mırıldanarak ama hepsi duymuş  ve gülmeye başlamışlardı. 

Yaklaşık bir saat de araba yoluna vermiş ve artık arabayla gidemeyeceğimiz bir yere gelince Bahadır abi aracı park etmişti. Söylemeyi unutmadım değil mi, Bahadır aşkoloşkodaldaşşakoşkom da bizimle gelmişti. Sözde bizi koruyacak. Peh, ben onu yere düşürünce bütün karizması çizilmişti gözümde.

Yüksek arabadan önce Poyraz inmiş ve benim kapımı açmıştı. Şoking. İnmem adına elini uzatınca dudağımı ısırdım ve elimi uzatmıştım ki, Poyraz'ın eli, Çınar'ın eli tarafından hızla itilmiş ve Çınar kendi elini bana uzatmıştı tutmam adına. Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı çünkü Çınar ilk defa beni kıskanmıştı.

"Abla seni bekliyorum." dedi sıkıldığını belli eden bir ses tonuyla. Poyraz da arkasında bana kafasını 'sorun yok' anlamında sallamıştı. Çınar'a güldüm ve elini tutup araçtan aşağı indim.

Annem koşa koşa önümüzdeki koca konağa ilerlemiş ve önünde durunca uzun bir çığlık kopmuştu. 

"UUUUİİİİİYYYYY!" 

"Hay sikeyim," dedim ve elimi kulaklarıma kapattım. Etrafıma baktığımda babamın delici bakışlarıyla karşılaşmıştım. "Çok çok özür." dedim babama karşı. Gözlerini kıstı ama bu kısa sürdü ve gülerek yanıma gelip elini belime sardı. 

"Yavrum bak bu ananın akrabaları delidir, dikkat et." dedi. Zaten son cümlesi olmuş, koşarak bize doğru gelen kızıl saçlı kısa boylu ve gözleri renkli yaşlı kadınla birlikte babama anladığımı belli edercesine baktım. O da bana 'artık çok geç' bakışlarını atmıştı.

Kadın bana ulaşınca hızla sarıldı. Zaten omzuma geliyon teyze. "Uiiyyy! Benim torinum ta Anteplerden ha buraya da celeymuş, kazalar atlataymuş, da ben nerelere cideyum!?" diye ağıtlar yakıyordu.

Halise nenoşlar ölmez şekil değiştirir adlı çalışmamıza hoş geldiniz arkadaşşaklarım.

"uiiiy ha bu karadenuzun dağlari da şahittir, torinumu bırakirsam Gumuşhane yuzume tükursun!" la ben bu kadının söylediklerini nasıl Türkçeye çevirip yazacaktım şimdi?

Arkadan gelen sesle birlikte kadın benden ayrıldı. "Ha nine kim gelmiş da?" diye konuşan genç bir kız sesi duymamla gözlerimi kocaman açtım. Kız geldiği gibi abimleri görünce onlara doğru koşmuştu. 

"uiiiyyyy B*ra abim gelmiş da, anne, bibi, gelun da! Bizimkiler celmişler!" diye bağırıyordu. Hay ben senin cırtlak sesinin amına koyayım diye içimden geçirdim ve kendinden memnun durup durmadan bakışlarımı kontrol eden B*ra'ya bakmaksızın abilerimin yanına geçip hepsinin elini tutamayacağım için en kolay manipüle edilebilecekleri yakaladım.

Dördünü de çektim ve ortalarına geçtim. "Bana bakın, tek bir kız bile yanınıza yaklaşırsa benim iznim olmadan ve ben bunu görürsem, hepinizi gebertirim." dedim dişlerimin arasından.

Selim güldü. "Ya, ben uçakta söyleyince kudurmuştun. Karma girdi mi-" demesiyle Cihan abim kafasına yapıştırmıştı. Selim'e kınayıcı bakışlar attım. "Anamın karnında senin beynini yemişim galiba," dememle birlikte Cenk abim konuşmuştu. "Afied, şeker, protein olmuş kardeşime." dedi.

Kurduğu cümleye kahkaha attım ve son bir uyarı yapıp kurduğumuz çemberden çıktım. Pekala, karşımda bu denli kalabalık bir aile görmeyi beklemiyordum. Berkcan ile göz göze geldiğimizde derin bir nefes aldım.

Yaşlı bir adam karşıma geçmiş, beni kendine çekip sarılmıştı. "Torinumun şerefune lokmalar dağitulsun, etler dağitulsun!" diye bağırmış ve beni kendinden ayırmıştı. Elini uzatmaması karşısında ben de yaşına binaen eline eğildim ve öpüp alnıma koydum.

Yandaki gençlerden biri kahkaha atıp bağırmıştı. 

Oğlum siz her sikime böyle bağırıyor musunuz deme isteğimi içime bastırdım ve benimle aynı düşüncede olduğu yüzünden okunan Poyraz'a baktım. Sevecektik burayı sevecektik ama şu sese alışmam gerekiyordu galiba.

O sırada genç olan ama yaşı benden çok çok büyük olan orta yaşlı bir abi gelip bana sarılmıştı. Kollarımı açıp ben de sarıldım. "Ha ne çabuk ısindin da dayina! Cörey misun Dursun, yeğenumuz en çok beni sevey!" diye bağırmıştı. HASSİKTİR BİR KORKUT CİVAN VAKASI DAHA. Yüksek sesle kahkaha attım ve adama daha sıkı sarıldım.

"Ha yeğenu kurban, tabii seveyrum sizi!" dedim ben de onu taklit ederek.

Kurduğum cümleye şaşırmıştı. Dursun dayım da şaşırmış ve sinirle bize bakıyordu. 

"Kendini fazla buyuk cörmeyesun İdris, celeyrum ha oraya!" deyip yanıma gelip bana sarılmıştı. İdris dayıma da sarıldığımda iki kız ve benim yaşlarımda iki kız koşarak bizim yanımıza gelmişlerdi. Benimle aynı boyda olan kumral ve ondan biraz kısa olan beyaz tenli ve siyah saçlı bir kız vardı. İkisi de durdu ve aynı anda bağırdılar "UHEEYYYY!" bana doğru koşup İdris dayımı çekip hızla sarıldılar.

"Teyze kizumuz celmiş da, teyze kizumuz! Ben Ebsa!" dedi kumral olan. Kahkaha attım ve kafamı salladım. Yanındaki hafifçe onu ittirirken, beni kahkahalarla izleyen ikizim, kardeşlerim ve abilerime değidi bakışlarım.

"Ha ben de Gokçe!" diğer kız da. Güldüm ve ikisine de sarıldım. Sarılmamla birlikte arkadan başka bir çığlık daha kopmuştu. "UHHEEEYY, HA BENSUZ KİMİ KARŞİLAYSUNUZ SİZ!?" Diye bağıran benimle yaşıt genç kız, beni görünce aynı Gökçe ve Ebsa gibi koşarak yanıma gelmiş ve sıkıca sarılmıştı. "Hoş celmişsun Teyze kizu! Ben Aslı!" demişti.

İki tane de kadın gelmiş ve annemle birbirlerine sarıldıktan sonra benimle de sarılmışlardı. Muhtemelen enerjilerini atamamış olacaklar ki, Ebsa çığlığı kopartmıştı. "UHHEEEYYYY!" ve ona eşlik edip bağıran Gökçe ile Aslı da eklenmişti. Erkekler de katılınca hepsi birden beni bırakmış ve horona başlamışlardı. Olayın garipliği karşısında kahkaha attım ve ağzım açık bir şekilde babama baktım. Omuz silkti 'ben demiştim' dercesine ama beklemediği bir şey vardı. 

Koşarak horona girdim ve ben de onlar gibi bağırdım. Arkada şarkı çalmayınca başlamıştım Gümüşhane kızları söylemeye. Tabii benimle birlikte, şaşkınlıkları geçince mükemmel kız kuzenlerim de başlamıştı şarkıyı söylemeye.

"Gumuşhane kizlari da dunyalarda bi tane!" diye bağırıp horon oynamaya devam ediyorduk. "UYYYY!" diye bağırdım ve muhtemelen horonu nereden bildiğimi anlamaya çalışan babama bakıp omuzlarımı daha hızlı oynattım. 

Etraftaki tanışmadığım genç erkekler bizi izliyor, ıslık çalıyorlardı. 

Bir süre sonra annem de aramıza girmiş, ardından diğer iki kadın da girmişti. Omuzlarımı delicesine oynattım. "Senun gibi guzeli, hiç adam unutur mi?"  yerini yanlışıkla (!) Poyraz'a bakarak söylememle birlikte kollarını karizmatik bir şekilde sıvamış ve koşarak yanıma gelip elimi tutarak o da horon oynamaya başlamıştı. Horon oynamayı birlikte lisede öğrenmiştik. Ayrıldığımız dönemlere denk geldiği için de tartışa tartışa öğrenmiştik.

Yanımdaki Poyraz'ı gören Dinçsoy bebeleri dayanmamış ve götümün dibinde bitmişti. Pekala, sıkıntı oluşturmazdı eğer B*ra elimde olmasaydı.

Dedeme gözlerim değince omuzlarını oynattığını gördüm. Ardından hem o hem dayılarım hem de genç erkekler bellerinden silah çıkartıp havaya sıkmaya başlamışlardı. Boğazım şarkı söylemekten artık yorulunca ve silah sesleri de kulaklarımı cima eyleyince kahkaha attım ve B*ra ile Cenk abimin elinden çıkıp kendimi masası olan banka attım.

Bizimkiler de benden birkaç dakika sonra horon tepmeyi bırakmış ve hep beraber kocaman olan gösterişli evin içine girmiştik.

Birazdan hem erkek kuzenlerimle tanışacak hem babama horonu nasıl öğrendiğimi anlatacak hem teyzelerimle tanışacak hem yengelerimle tanışacak hem de dedem ve neneme hayat hikayemi anlatacaktım. Belki biraz da Poyraz'ı keserdim.

İçeri girdiğimizde karşıma çıkan kız ile gözlerim sonuna kadar açıldı. "Kayısı!?" diye bağırdım ona sarılmaya koşmadan önce.

O da hızla bana doğru koşmuş ve "Selo!" diye bağırmıştı. 


<>

Uzun süredir beklediğiniz bölüm ile sizlerle birlikteyiz arkadassaklarim. Bolum sanki komik olmadi kusura bakmayin ama gotumden kan aldiniz sabahtan beri ha yaz da yaz anayin bi seyini yaz, Karadenizli de degilim sivenin anasini sikltm resmn. Karadenizli arkadassaklarim lutfen kusuruma bakmayin, vallahi cok ozur sizden.

Neyse lan yarramib baslari ozlediniz mi karinizi ben ozledim sizle konusmayi he

lan mutlumsu ibne neredesin sen de uc bes yorum varsin sonra yoksun.

DURSUN-İDRİS hakkindaki dusunceler

Selin-atakan hakkindaki dusunceler

B*ra - Cenk hakkindai dusunceler

Barlas- selim

Musa ve Doruk hakkindaki

Poyraz hakkindaki dusunceler

Son olarak kazananları açıklıyoruz. Bölümde de geçtiği üzere, kazanan arkadaşlar aşağıda sıralı halde bulunuyor. Ben kaliteli şeyler yazdım neden kazanmadım demeyin çünkü ben o gece içinde bir seçim yapmıştım zaten. Ayrıca üçüncü ibne tamamen torpil yoluyla kendini yerleştirdi oraya ve beni tehdit etti şerefsiz kopek.

1-malatyakayisidunyasi (kayısı karakteri)

2-Tugitomarcom (aslı karakteri)

3-Allahvar2321 (Ebsa karakteri)

Kayısının adını bilmiyordum diye lakap diye geöirdim ama bir dahaki bölümde adı da geçecek. Aslı ve Ebsa'nın isimleri de gerçek isimleri. Kurguya çok yakıştı bebeklerim. Bu arada Gökçe de birazdan yorumlara gelir, o benim has be has karadenizlim olduğu için onu geçirdim zaten.

Hadi öptüm sizi Allah'a emanetsiiz.

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

727 86 12
Kurt uluduğu vakit, sefer vakti demektir. Ataları kurt olan yüce soy ve en güçlü Kurt Adam kavimi olan Türkler, bozkıra yeni bir huzur getirmek için...
176K 11.4K 37
Siz:Bana bak Selim kişisi Siz:Bir gün bir şekilde sana helal olucam ve Siz:Şu sıktığım yumruğu suratında patlatıcam. Siz:O gün aaa neden vurdun deme...
619K 28.2K 20
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
Yeşil Gökyüzü Autorstwa ٠

Krótkie Opowiadania

39.9K 3.6K 18
0537*******: Biliyor musun, gökyüzü herkese mavi değil. ٠ Kitap son bölümün hâtırına Wattpad'den kaldırılmamıştır. ٠ 05.02.2021 - 25.02.2021