Aşiret Paket

By icheisseniss

1.8M 108K 56.7K

Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz... More

1
DUYURU
2-karakter Tanıtımı-
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
FİNAL

31

26.8K 1.6K 1.5K
By icheisseniss

Naber lan yarramin baslari, özlediniz mi beni? Valla çok özledim ben mwwwah.

Vote sınırı: 500

Yorum sınırı: 1K

<>

Ellerimin titremesi henüz geçmemişken, Musa abimin elinden elimi hızla kurtardım ve bana endişeli gözlerle bakmakta olan Doruk abimin yanına gidip kollarının arasına girdim. Düzgün düşünemiyordum, ellerim titremeye devam ediyordu ve kendime yabancı hissetmediğim tek kişi Doruk abimdi. 

Kolları ile vücudumu sararken, sımsıkı tutunmuştum t-shirtüne. Annem ve yengelerimin endişeli seslerine ve beni çağırmalarına kulak tıkayıp sadece içinde bulunduğum şokun içinden çıkmaya çalıştım. Korkuyordum ama neden korktuğumu bile bilmiyordum; endişeliydim ancak ne için endişeleniyorum onun hakkında da bir fikrim yoktu. Zihnim işlevini yitirmiş, beni terk etmişti. 

Doruk abim, sanki bir daha sarılamayacak gibi sıkı sarılıyordu bana. Doğru ya, bana yalan söylediğini öğrendikten sonra ilk defa yakınlaşmıştım onunla.

Kendime gelmemle birlikte ondan ayrıldım aynı hızla ve bakışlarımı etrafta dolandırmaya başladım. Annem endişeli bir şekilde yanıma gelmiş ve yüzümü avuçlamıştı. 

"Kızım, çok korktum seni yine kaybedeceğim diye." dedi ve sarıldı. Aynı şekilde sarılışına karşılık verirken, birkaç endişe içeren cümle daha duyup Musa abimi aramıştım. Yoktu.

Kendi kendime birçok küfürler sunuyordum ama istemli olarak yaptığım bir şey değildi elini bırakıp Doruk'a koşmak. Henüz aramız bile o kadar iyi değilken ve Musa abime vermiş olduğum değer ortadayken, ona değil de bir başkasına gitmem saçmalıktı. Ancak bu yaşanmış olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Bana seslenmekte olan Onur'u takmadım ve abimin gittiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Ellerim titremeye devam ediyordu ancak önemsemedim, önemsemem gerektiğini bilemedim.

Aracın yanına varan ve sert bir şekilde kapıyı açan Musa'nın yanına gidip kapı kolunun üstüne koyduğu elinin üstüne elimi koydum. Pekala, saçma bir cümle olmuştu ama şimdi bununla dalga geçemeyecektim.

Bakışları bana dönerken, büyük değil, çok büyük bir hata yaptığımın farkına ziyadesiyle varmıştım.

Doruk's Pov

Hayat, benim için kolay olmamıştı hiçbir zaman. Çocukluğumda geçirdiğim güzel günlerin acısı, ben büyüdüğüm zaman fazlasıyla alınmıştı benden. 

Kendim bir çocukken, kız kardeşimin babası olma görevini üstlenmiş, zor da olsa ergenlik dönemlerimde onun benim kardeşim değil, kızım olduğunu kabullenmiştim. Onu okula ben götürmüş, ağladığında da güldüğünde de, düştüğünde de kalktığında da ben yanında olmuştum. O benim kızımdı. Küçük kızım, gurur duyduğum kızım.

Yaklaşık üç yıl önce karşıma çıkan adamla birlikte zor da olsa hemcinslerimden de hoşlandığımın farkına varmıştım. Bora Dinçsoy. Şirketlerine çalışmakta olduğum adamlarla iş yapmış, beni gördükten kısa bir süre sonra peşime takılmıştı. Önce hayatı bana zindan etmiş, daha bir zorlaştırmış, ardından dünya üzerinde yaşayan tek kişi benmişim gibi hissettirmişti.

İlişkimiz bir buçuk sene sürerken, ayrılığımız ikimiz için de oldukça zorlu olmuştu ancak benim üzerimden yük kalkmıştı çünkü kardeşime yalan söylüyordum. Yalan, kesinlikle beraberinde diğer yalanları da bir mıknatıs misali çekiyordu. 

Küçük beyaz bir yalandan ne gelir ki? Cümlesi ile başlayan her cümle, sonunda büyük bir hüsran ile sonuçlanıyordu çünkü yalan, sökülmekte olan bir iplikti ve çektikçe daha fazlası geliyordu.

Musa'nın elini bırakıp kollarımın arasına koşan kardeşime sarıldım sıkıca. Uzun zamandır ne kokusunu soluyabiliyor, ne de ona herhangi bir temasta bulunabiliyordum. Büyüttüğüm kızımı kendi ellerimle itmiştim kendimden.

Muhtemelen şoka girmiş durumdaydı. Selin şoka girdiğinde hiçbir şeyi algılayamaz, öylece takılı kalırdı. Bir defa kısa zamanlı bir hafıza kaybı bile geçirmişti. Doktora gittiğimizde bunun nedeninin nörolojik olmadığını, psikolojik olduğunu söylemişlerdi. Ve tabii hemen ardından gelen psikolog randevuları...

Bakışlarım Musa'ya kaydığında, ellerini sıktığını görmüştüm ve ardından hızla ilerlemişti. Tam olarak ne bekliyordu? Selin'in kendisine gideceğini mi düşünüyordu? Onu ben büyütmüştüm ve o, pek tabii dara düştüğünde bana gelecekti.

Sinirden kudurmakta olan sevgilime baktım ve başımı Selin'in boynuna daha fazla gömdüm. Bora, Selin'e oldukça fazla değer veriyordu ama bunu belli etme tarzı çok çok yanlıştı. Selin'in kurmuş olduğu cümleler de, Bora'nın davranışları doğrultusunda oldukça normal geliyordu gözüme. Tabii bu Bora'nın ne kadar üzüldüğü gerçeğini değiştirmiyordu.

Selin bana sarmış olduğu kollarını çekti ve etrafına bakınmaya başladı. Annesi, yengeleri ve diğerleri onunla ilgilenirken onun gözleri etrafta dolaşıyordu. Kimi arıyordu? Selim de Barlas da zaten yanındaydı.

Etrafındaki insanlara iyi olduğuna dair birkaç cümle sunduktan sonra hızlı adımlarla bir tarafa doğru ilerlemeye başladı. Onu yalnız bırakmamak namına kalkmadan önce Akif Beylere karşı konuştum. "Selin'e bakıp geliyorum." 

Piknik yaptığımız alandan belli bir mesafe uzaklaşıp araçların bulunduğu yere gelmiştik. Selin bir arabanın yanında durunca ben de başka bir aracın arkasında durdum. Musa mıydı o?

Selin, Musa'nın elini sıkı sıkıya tutmuş, ona bakan keskin gözlere rağmen elini bırakmıyordu.

Musa gözlerini yumdu. "Selin, elimi bırakır mısın?" dedi düz çıkarmaya çalıştığı sesiyle.

Selin kafasını salladı iki yana doğru ve elini bu defa iki eliyle sardı. "Nereye gideceksin?" diye sordu çatlak bir sesle. Ağlamamak için zor duruyordu. Kızım neden mutsuzdu?

"Şirkete gideceğim." diye cevaplandırdı yalnızca. Aralarındaki boy farkı oldukça göze çarpıyorken, Selin hızla Musa'ya sardı kollarını. Musa bir süre duraksadıktan sonra zorlukla ellerini kaldırıp Selin'in beline sarmıştı.

Birbirlerinden ayrıldıklarında bile Selin, Musa'nın elini bırakmadı. "Gitmeni istemiyorum, yanımda kal abi." 

Musa burnundan sert bir nefes verdi ve muhtemelen sakinleşmek adına kafasını diğer tarafa çevirdi. "Selin,"

"Kızın değil miydim?" benim kızımdı. Bir başkasının değil, yalnızca benim kızımdı. Hayatım sikik bir hal almış, tek varlığım ellerimin arasından kayıyordu. Belki de çoktan kaymıştı.

Musa, bir elini Selin'in yüzüne getirdi ve yanağını nahifçe okşadı. Benim uzun zamandır yapamadığım her şeye sahipti. Kızıma sahipti. 

"Kızımsın, en çok benim kızım, yalnız benim kızımsın." Ben? Unutmuş muydu Selin beni? Kendimi nasıl böyle acınası bir duruma düşürmüştüm ben!?

Selin dolu olan boncuk gözleriyle kafasını salladı iki yana. "Özür dilerim, elini bırakmamam gerekiyordu ama... Bilerek olmadı abi, ne yaptığımı bile bilmiyordum yemin ederim!" Bana geldiği için pişmandı.

Ve ben de pişmandım. Kardeşimi bıraktığım için, ona öyle hissettirdiğim için, sırf bir başkasına abi dedi diye ona verdiğim emeklerden pişman olduğumu söylediğim için, Bora'dan ona bahsetmediğim için, yalan söylediğim için, onu baskılarımla sıkı sıkıya bir kafesin içine zorla tıktığım için, bana olan güvenini kırdığım için pişmandım. En çok da Selin'in böyle davranmakta haklı olduğunu bildiğim için, kendimi böyle bir duruma düşürdüğüm için pişmandım.

Musa anlayışla kafasını salladı ve Selin'in şakağını öptü sıkıca. "Asıl ben özür dilerim kızım, sen elimi bırakınca kendimi boşlukta hissettim, saçma bir sinirle geldim. Muhtemelen sen gelmesen bile yarım saat içinde dönerdim." deyip yeniden öpmüştü Selin'i.

Ben bu durumda olsam ne yapardım diye düşünmeden edemedim. Ben kırardım. Kırıldığım kadar Selin'i de kırar, pişman olacağımı bildiğim halde yapardım bunu. Şimdi onları izlerken, burnumun sızladığını hissettim. Bir süredir Musa'nın kız kardeşimi benden çaldığını düşünüyordum. Hayır, hayır, Musa hiçbir şey çalmamıştı.

Ben, kendi ellerimle kızımı teslim etmiştim onlara. Yapmış olduğum hatalar bizi bu güne getirmişti. Pişmanlığım bundan sonraki zamanlarımız için herhangi bir şey ifade eder miydi? Selin beni yeniden affedip eskisi gibi kabullenir miydi? 

"Yanımda olduğun için teşekkür ederim abi, hiç olmadığı kadar iyi hissettiriyorsun." demiş ve sıkıca sarılmıştı. Bana sarıldığı gibi.

Musa, gülümsemiş ve sağ elini kaldırıp Selin'in altın sarısı saçlarını okşamıştı. "Yanında olacağım kızım, hem de her anında yanında olacağım. Şimdiki gibi hatalar yapacağız ama hiçbir zaman seni, sizi bırakıp kaçmayacağım. Biriciğim benim." deyip alnını sıkıca öpmüştü. 

Yumruk yapmış olduğum elimi gözüme getirdim ve düşmekte olan damlayı sildim sıkıca. Kendime geldiğime emin oluncaya kadar tekrarladım bu hareketi. Musa ve Selin birkaç dakika daha konuşmuş, Selin gülerek piknik alanına dönmek için benim olduğum tarafa gelmişti. Beni gördüğünde bakışlarını üstümde fazlaca tutmamış ve ilerlemeye devam etmişti.

Selin yanımdan gittikten sonra, onun arkasından gülümseyerek izleyen Musa'nın yanına ilerledim hızla. Bana bakınca önce kaşları çatılmış, ardından sorgularcasına kaşını kaldırmıştı. Sıkmış olduğum yumruklarımı açtım.

"Değişmek istiyorum." dedim yalnızca. Selin'in her şeyini anlıyordu, belki beni de anlardı. Galiba anlaşılmaya ihtiyacım vardı.

Çatık kaşları gevşerken, karşımızdaki çardağı gösterdi. Hızlı adımlarla çardağa geçtim, o da karşıma geçmişti.

"Neden değişmek istiyorsun?" Biliyordu neden değişmek istediğimi ancak benden duymak istiyordu. 

Yeni kesmiş olduğum sakallarımı sertçe sıvazladım. "Zarar veriyorum."

"Can, anlatacak mısın anlatman için sikmem mi lazım oğlum?" Kurduğu cümleye sinirlenirken bir süre kendimi ona açmalı mıyım diye düşünmüştüm. Göte giren şemsiye açılmazmış.

"Selin'e de kendime de zarar veriyorum, Musa. Eskiden ne olursa olsun bana dönerdi yine ama şimdi... Yalnızca ben yokum, yokluğum hiçbir şey hissettirmiyor-"

Alayla güldü. "Değişmek istiyorum diyorsun, insan olacak diyorum ama sen yine sikik sikik konuşuyorsun. Ulan bu kız nasıl ağladı senin haberin var mı? Seni affetmeme nedeninin birden fazla abisi olduğunu mu düşünüyorsun? Siz dayak yiyince mi adam olacaksınız lan? Öyleyse söyleyin döveyim!" diye bitirmişti cümlesini sinirle.

Algıda seçicilik yaptım. "Beni affetmeme nedeni ne olabilir başka, Musa!?" diye sordum sertçe.

Yüzüme doğru eğildi ve dişlerinin arasından konuştu. "Sen yalan söyledin Can, yalan! İki yıl boyunca kızı ayakta uyuttun, ne yapmasını bekliyordun? Şimdi eğer düzelmek istiyorsan Selin'in yanında Bora ile fazla samimiyet kurmamakla başla işe çünkü o, ikinizi her gördüğünde aklına yalanların gelecek. Yalnızca bir süre, Selin bu durumu sindirene kadar onun önünde göze batmayın." demişti.

Elimi sertçe enseme getirdim ve öne doğru eğildim. "Sevgiliyiz biz... Nasıl yakın olmayayım?" diye sordum bacaklarım kendiliğinden titrerken.

Musa'yı kontrol etmek için yan gözle baktığımda gözlerini sabır dilenircesine kapattığını görmüştüm. Dudaklarımı sıkıca üst üste bastırdım. 

Gözlerini açmış, elini omzuma koyup dostane bir şekilde sıvazlamıştı. "Selin çok merhametli bir insan değil Doruk, bunu benden daha iyi biliyorsun." dedi ve durdu. Biliyordum maalesef. Omzumu bir kez daha sıktıktan sonra tebessüm ederek devam etti. "Ancak sana karşı öyle değil ayrıca amacı seni hayatından çıkartmak da değil, yalnızca burnunun sürtmesini istiyor. Bugün konuşacağım onunla, beni dinler mi bilmiyorum ama sizin küslük işiniz fazla uzadı." dedi normal bir şekilde.

Gözlerim kendiliğinden büyürken direkt olarak vücudum dikleşmişti. Bu görüntü karşısında güldü. "Vallaha mı?" diye sordum. Güldü ve kafasını salladı. Ne yaptığımı önemsemeden, düşünmeden sıkıca sarıldım Musa'ya. "Teşekkür ederim Musa." diye mırıldandım. 

Sırtımı pat patladı. "Etme, artık ailedensin. Bir an önce hareketlerini düzeltmeye bak." dedi ve geri çekildi.

Kafamı salladım ancak birbirini tutmayan yerler vardı aklımda. "Nasıl birden aileden oldum?" diye sordum. "Geçen gece benden nefret ettiğini söyledin." 

Derin bir nefes aldı. "Seninle hiçbir zaman şahsi bir sorunum olmadı benim Doruk. Ben de şimdi en az senin kadar önyargılarımı kırmaya çalışıyorum çünkü sen hatanı kabullendin ve bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorsun. Kırdığın şeyleri toparlamaya çalışıyorsan, başım gözüm üstüne sana yardım ederim, destek olurum." Gözlerim boşluğa kayarken, nefretimi yanlış kişiye kaydırdığımı oldukça fark etmiştim. Demek Selin bundan dolayı kendini Musa'nın yanında huzurlu hissediyordu. "Selin'i ağlattığın için nefretim gözümü köreltmişti, bak bu da benim hatam işte. Sana düzgün yaklaşmadım." 

Elini sırtıma koydu ve gerçek bir abi edasıyla sıvazladı. "Yıllardır sen büyütmüşsün Selin'i. Onu büyütürken, bazı şeylerden kendini mahrum bırakmışsın." bakışlarım ona dönemezken, o devam ediyordu konuşmalarına. "Bir şans verirsen, ben sana da abilik yapmaya hazırım." 

Bakışlarım ona doğru dönerken, merhameti karşısında ezildiğimi hissedebiliyordum. Gülümsedi ve yeniden sıvazladı sırtımı. "Selin'in abisi, benim de kardeşim olur. Sen nasıl kan bağı olmamasına rağmen onun abisi isen, benim de kardeşim olursun. Annemle babam çoktan kabullenmiş zaten seni." dedi ve omuz silkti.

Ne yapacağımı bilemez şekilde kalmıştım. Akif Bey ve Dilek Hanım gerçekten annem ve babam gibi davranıyor, beni öz çocuklarından ayırmıyorlardı ancak daha birkaç saat önce nefret kustuğum adamın benim kardeşim olabilirsin demesi, asla beklediğim bir şey değildi. Sevmediğim adamın merhametinde boğuluyordum.

Gözlerimi yumdum sıkıca. "Bana biraz zaman ver, bazı şeyleri sindirmem gerekiyor." 

Kafasını salladı ve ayaklandı. "Kendini toplayıp öyle gel, Selin seni böyle görmesin." deyip piknik alanına doğru ilerledi ve beni düşüncelerimle baş başa bıraktı.

<>

"Hoppp! Yedin mi otuz kartı!" diye bağırıyordu Selin tepinerek. Güldüm ve sırtımı Atakan piçine yasladım daha fazla. Sinirden kudurup biraz yerinde hareketlenmişti ama takmadım. "Düzgün dursana oğlum, götünde kurt mu var anlamadım ki." dedim onu sinirlendirmek için.

Göz devirdi ve bana döndü. "Doruk siktir git amına ko-"

"Hiiih! Oğluşum o nasıl küfür!? İnsan kardeşine öyle küfür eder mi!?" diye Atakan'ı çimdikleyen Dilek Hanım ile birlikte kahkahamı zorlukla bastırdım ve Dilek Hanıma baktım. "Hep böyle bu, Dilek teyze. Yani gerçekten bi anama babama sövmediği kalmıştı." dedim duygusal bir ses tonuyla. Dilek Hanım Atakan'ı çimdiklemeye devam ederken, ben de küçük Emrah moodundan çıkmamış, başımı öne eğmiştim.

Dilek Teyze gidince direkt üstüme atlamış ve beni ezmeye başlamıştı. Kahkaha attım ve onu üstümden yere atıp dirseğimi karnına geçirdim. "Öyle değil böyle olur avukat müsveddesi!" deyip gülmeye devam ettim.

Dilek Teyze'nin tam olarak uzaklaştığına emin olunca yüzünü buruşturmuştu. "Ulan, sayıyla mı veriyorlar sizi bana!?" diye hem bana hem de onunla ilgilenmeyen ve karşısındaki Selin ile pişti oynayan Barlas'a bakıyordu. Barlas'ın bakışları bize dönerken, abisine el hareketi çekmiş ve gülerek önüne dönmüştü. Ben kahkaha atarken, Atakan önündeki emojili yastığı fırlatmıştı. 

Yastık, hedefine ulaşamamakla birlikte Selin'e çarparken ben yalnızca gülerek Selin'in vereceği tepkiyi bekliyordum. Normalde tepki vermez ve gülüp geçerdi ama-

"Hangi ibne attı bu yastığı?" diye sordu Atakan olduğunu bile bile. Yüksek bir kahkaha atarken, Fıratlarla birlikte oturan Bora'nın bakışları bana dönmüştü. Musa'ya baktığımda amcalarıyla konuşurken, Selin'i kontrol ettiğini fark etmiştim.

Kimseden ses gelmezken, Selin yeniden konuştu. "Ben bulursam ebesini si-"

"Selin." diye i harfini uzatarak uyarı dolu ses tonuyla konuşan Musa karşısında Selin kısa bir süre durmuş, ardından devam etmişti. "Pardon abilerin hası, ben bulursam Musa abim ebesini silker." demesiyle birlikte Fırat ve Seyit birbirlerine vura vura gülmeye başlamışlardı.

Musa gülüşünü saklamak için eliyle dudağının kenarını kaşırken, Atakan sanki o değilmiş gibi yüzünü bana, arkasını Selin'e dönmüştü. Selin'in bakışları bana dönerken, karşımı işaret ettim. Gözlerini kıstı ve Berkcan'ın kafasının altına koyduğu topu -evet, topu çünkü top durmadan Berkcan'a gelince ve götü topu kesmeye yemeyince kafasının altına sıkıştırmıştı- çekti ve Atakan'ı nişan aldı. Ben kafamı sağa sola sallarken, o gülerek aşağı yukarı sallıyordu.

"Neyse ben Cihan abimi yenmeye devam edeyim o zaman." dedi ve sertçe topu Atakan'ın kafasına fırlatıp eski pozisyonunu aldı.

Hanif ve Resul birbirlerinin üstünü yırta yırta gülerken, Selin sanki topu fırlatan o değilmiş gibi önündeki kartlarla ilgileniyordu. Atakan kafasını ovuşturdu ve kalkıp Selinlerin yanına ilerleyip oturdu, ben de onunla birlikteydim ve Bora ile fazla takılmamaya çalışıyordum.

"Ya evet Adilciği- ıyy o ne be küfür gibi. Ya evet Hanifim abimcim bence de teknoloji çok ilerliyor. Mesela benden bir tane daha robot olduğunu düşünsene- pardon bu harikulade bir örnek oldu." dedi ve yanındaki Fatih'e sır verecekmiş gibi eğildi. "Keşke herkes bir Selin Dinçsoy olabilse ama nerdeee-"

"Selin?"

Selin yüzünü buruşturdu ve burun kıvırarak elindeki kartlarda gezdirdi bakışlarını. "Olumlu."

"Sen mi attın topu?" diye sert sesiyle konuştu.

Selin göz devirdi. "Olumsuz." dedi ve bir kart attı önündeki yığının üstüne. 

Barlas güldü ve o da bir kart attı. "Güzel onluyu attım inş bana gelir yine." Cenk bunun üstüne gülmüş ve el hareketi çekmişti. "Anca ucunu alırsın." dediğinde kafasına vurdum. "Küfretme." Kafasını ovuşturmuş ve bana kötü bakışlar atmakla yetinmişti.

"Selin." diye sonunu uzatarak konuştu Atakan ancak ondan hemen sonra "Efe beni bi kere siker misin?" diyen Kaya, boşluğumuza gelmişti. Hemen ardından Selin'in "Olumlu." demesi ise, iplerin kopmasına ve genç tayfanın kahkahalarla yerlerde yuvarlanmalarına neden olmuştu.

"Oğlum küfür etmeyin dedikçe ediyorsunuz sıkıntılı mısınız lan siz?" diye sordum onlara. Selin göz devirdi. "Of abi eğleniyoruz zokanma bize ya." Kafamı salladım ve Fırat'a zorbalık yapmak amacıyla ayaklanırken onlara doğru konuştum. "Sıkıntılısınız siz."

<>

"Adil defol dibimden Allah çarpsın yiyecen sümsüğü ağzının orta yerine." dedim sinirle elimdeki kartları ondan saklamaya çalışırken.

Parmağını göz altına getirdi ve yanağına kadar sürükledi. "Pışıık! Ben çıkayım da hile yap," dedi ve kapak hareketi yaptı. "Nah çıkarım. Oyna hadi oyna!" 

Kafamı salladım. "E sen bekle bekle." dedim ve Korkut amcamla tartışmakta olan Cihan amcama bağırdım. "Cihan amcaaaa! Oğlun bana ayıplı ayıplı şeyler söylüyor!" dedim ve ona dönüp nah çekip yeniden amcama baktım masum kız edasıyla.

Cihan amcamın bakışları, Korkut amcamdan bana dönerken elindeki yelleme şeysini Adil'e doğru fırlattı. Tabii ki yarı yolda düşmüştü. "Bekle Adil olmayan oğlum Adil, geliyorum sana şimdi!" diye bağırıp Korkut amcamla olan tartışmalarına geri dönmüştü.

Ağır abiler gibi burnumu çektim ve göz kırptım. "Ağır ol, alırım aklını aslanım. Şimdi sege ol nereye gidiyorsan git." dedim ve onu kovdum yanımdan. Kudursa da yanımdan kalkmıştı. Sıkıldığım için elimdeki kartları ortaya koydum ve ayaklanıp telefondan oyun oynayan Çınar ve Selim kuduruğunun yanına geçip kolumu kafalarının altından geçirip saçlarını okşamaya başladım.

Bakışları kısa bir an bana dönmüş, Berkcan'ın sinir dolu bağırışıyla hızla telefona dönmüştü. "Çınar yapacağın işi cima eylerim! Elinle oyna lan!" 

Güldüm ve Çınar'ın saçlarını okşamaya devam ettim. Çok çalışıyordu kurban verene Çınarım.

Bu arada abim ve abim de bir süre bir şeyler konuşmuşlardı ve ben ölesiye merak ediyordum ne konuştuklarını. Kavga etmemişlerdi bunu anlamıştım çünkü Musa abim de Doruk abim de sinirli bir şekilde gelmek yerine normalden bir tık daha normal şekilde gelmişlerdi. Bir de telefonuma gelen anonim mesajlar vardı. Tehdit içerikli olan mesajlar. Benim hakkımda değil, ailemle beni tehdit eden mesajlar.

Kafamı iki yana salladım düşüncelerimden kurtulmak adına. Ne yapabilirlerdi ki? Aileme dokunamazlardı. Öyle basit bir aile değildi Zemheroğulları.

<>

Dürtülmemle birlikte gözlerimi açtım. Songül yengem hafifçe dürtüyordu beni. Yüzümü sıvazladım. "İçim geçmiş yiah." dedim esnerken.

Güldü. "Yemek hazır balım hadi gel, deden başlamak için seni bekledi he." dedi ve elime yüzümü yıkamam için bir pet su verdi. Tebessüm ettim ve kudurukluk moodumu açtım. "Tabii beni bekleyecek yengoş, bir tanecik kız torunuyum ben onun." dedim ve suyu yüzüme boca ettim. Kısa bir süreliğine insan olduğumu unutmuş ve keşke solungaçlarım olsaydı diye düşünmüştüm.

Yerimden ayaklandım ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Olm çok fazla insan vardı burada he. Ayrıca sabahtan beri kesiştiğim yan profili efsane olan adamdan bahsetmiyorum bile. Bana bakıyor olduğunu gördüm ve utangaç bir tebessüm edip önüme dönüp bizimkilere doğru ilerleyip dedemin yanına çöktüm.

"Xoda şıtere raziyıp dede vallahi." dedim ve önümdeki ayranı alıp kafama diktim. Kurduğum cümlenin ardından kahkahalar yükselirken, onlara yüzümü buruşturup neneme döndüm. Yan ailedeki kadınlardan biriyle konuşuyordu. "E nene bese bese! Ay dede, bu nenem de sabahtan beri milletle dedikodu yapıyor ha." 

Arkdslr kürtçe öğrendim nslm?

Şaka maka Feride yengoşum öğretiyordu bana bir şeyler. 

Babam bey kahkaha attı ve önündeki mezeyi bana doğru uzattı. Dedemin başlamasıyla herkes başlamıştı. "Kızım sen ne ara öğrendin böyle kürtçe?" diye sordu hem gülüp hem yemek yerken.

Alınmışça baktım ona ama tıkınmamdan ödün vermedim. "Yani benim ne kadar zeki bir kız olduğumu bilmesen anlayacağım ama... Gerçekten alındım babam bey." 

Korkut amcam ayranını içmeden önce konuştu. "Ben öğrettim yegenime, afferem şıtara." dedi ve güldü. Bu amcamların yapmadıkları şeyleri yapmış gibi göstermeleri yok mu....

"He amca he." dedim ve önümdeki eti kemirmeye başladım. Musa abim önüme başka bir tabak uzatmış ve önümdekini almıştı. Bakışlarımız kesişirken, göz kırpmış ve önüne dönmüştü.

"Fırat düzgün otur çarpacağım şarap çanağına ha." diye yükseldi Aziz abi. Alttan bir bakış atıp etimi kemirmeye ve onları izlemeye başladım. "Oğlum sen düzgün otur, açmışsın bacaklarını- Harbiden lan niye açtın o kadar?" diye muzip bir sesle konuştu Fırat abi, Kadirime karşı.

Kadir abinin bakışları bana dönerken gülmemek için dudaklarımı üst üste bastırdım ve Fırat abiyi gösterdim. Aziz abi, ikisinin arasında oturan saçma tartışmaya, ikisini de itip sıkıştırarak kendisi bağdaş kurarak son vermişti. Ohh, valla tartışmalarda Aziz abi gibi olacanız.

Doyduğuma emin olunca ellerimi birbirine vurdum. "Ellerinize sağlık en sevdiğim amcalarım, çok güzel olmuştu. Ane ve yengemler, sizin de ellerinize sağlık." dedim ve ayaklanıyordum ki, kuyruğumdan tutulmuştum. Beni tutan Rojhat'a baktım. "N'apıyon Rojhat?" diye sordum malla konuşur gibi. Çok da fark yoktu zaten.

Elindeki etin son kalıntılarını kemirdi. "Abla Allahına dur, beni de bekle. İşemeye gidecem sen de gidecek gibisin, yalnız gitme." güldüm ve kafamı salladım.

<>

"Oğlum sıkıntılı mısın lan sen? He Rojhat? Düzgün yürüsene evladım." dedim önümde durmadan bir sağa bir sola top gibi seken çocuğa.

"Ya abla bi dur hele, ben şu an yer çekiminin kudreti karşısında saygıdan böyleyim."

"Ne alaka Rojhat? Sen nasıl liseye gidiyorsun Allah'ım lütfen zihnime, beynime ve bedenime mukayyet ol."

Lavaboların önüne gelince ben kendi tarafıma o da kendi tarafına girmişti. Yaklaşık on dakika oyalana oyalana lavaboda takılmış, ardından çıkıp Rojhat'ı beklemeye başlamıştım. Mübarek tuvalete boru döşüyor sanki.

Kalabalıktan kurtulup, yine insanların bayağı fazla olduğu ancak az olduğu bir köşeye geçtim ve sırtımı duvara yaslayıp telefonumu çıkarttım. Kendi kendime takılırken, karşımda birini görmemle bakışlarımı telefondan kaldırmıştım.

"Selam." diyen kalın ve tapılası ses ile de ayrı bir dumura uğramıştım. Genelde yakışıklıların sesleri kötü olurdu olm.

Tebessüm ettim. "Selam."

"Nasılsın?" diye sordu sabahtan beri bakıştığım beyefendi.

Telefonumu cebime koyarken konuştum. "İyiyim, sen?" diye sordum.

"İyi. Bu arada, ben Poyraz." dedi ve elini uzattı. Aynı şekilde elimi uzattım. "Selin."

Gülümsedi. Dişleri de çok güzeldi, yüzünün olduğu gibi. "Biliyorum."

Kaşlarım hafif çatıldı ancak geri düzelttim ve elimi çektim. Muhtemelen şu aşiretler şeysinde öğrenmişti.

"Nereden bildiğimi sormayacak mısın?" 

Tebessüm ettim. "Dedemden dolayı öğrenmiş olabilirsin." dedim ve omuz silktim.

Kafasını iki yana salladı. "Beni tanıyamadın mı hala?" 

Siktir, siktir, siktir, siktir! "Sen o Poyrazsın." dedim mırıldanırcasına. "Çok," dedim ve onu süzdükten sonra devam ettim. "Çok değişmişsin."

Gülümsedi ve bir adım bana yaklaştı. "Hala ilgilini çekebildiğime göre, gayet iyi bir değişim olmuş." 

Derin bir nefes aldım ve girdiğim şoktan çıkmaya çalıştım. "Pekala, bu denli..." dedim ve durdum. "Yani bu kadar fazla değişmen-"

Güldü. "Selin, değişimim seni neden bu kadar şaşırttı? Eski halimle de beni beğeniyordun." Tamam, haklıydı beğeniyordum hem de oldukça fazla beğeniyordum ama iki yılda bu kadar değişmesi çok saçmaydı. Şu ergenlik ne garip şeydi ya.

Aramızda zaten fazla bir mesafe yokken bana bir adım daha attı ve aramızdaki boşluğu kapattı. 1.75 boyuma rağmen, aramızdaki boy farkı oldukça fazlaydı ve bundan dolayı kafasını eğmişti, yüzlerimiz karşı karşıya duruyordu şimdi.

Sağ elini kaldırdı ve yüzüme gelen saçlarımın bir kısmını kulağımın arkasına sıkıştırdı. Yüzlerimiz arasındaki boşluğu biraz daha kapattı. "Sana ne dediğini hatırlıyor musun?" diye fısıldadı. Dumura uğramış bir şekilde dururken yalnızca kafamı salladım. Kulağıma doğru eğildi, yanağı yanağıma değiyordu ve yeni çıkmış sakalları tenime batıyordu hafifçe. Yeniden kalın ve hoş sesi kulaklarımı doldurdu. "Nerede, nasıl olursan ol, yine seninle olacağım." dedi ve dudaklarını yanağıma bastırdı sertçe. Yaklaşık on saniye boyunca dudakları yanağıma baskı uygularken, kalbim de göğüs kafesimin dışına çıkmak istercesine hızla ve şiddetle atıyordu.

Algılarım açıldığı an geri çekildim. "İnsanların içinde bir daha böyle bir şey yapma." biri görürse kesinlikle benim için kötü olurdu. Özellikle hiç kimseye bahsetmediğim için.

Gülümsedi. Sol yanağındaki derin çukur kendini belli ederken, bakışlarımı yanağından çektim. "Tamam, bir dahakine insan içinde değil, yalnızken öperim." dedi ve omuz silkti.

Tam ağzımı açmış konuşacakken, boynuma atılan kolla geri döndüm. "Hayırdır birader, bir sorun mu var?" Ya bizim bu Dinçsoy bebeleri niye bu kadar tatlıydı? Rojhat kurban verene ya.

Poyraz'ın bakışları sertleşirken, gözleri omzumdaki kola kaydı. "Sorun yok."

Rojhat güldü ve ileriyi gösterdi. "O zaman yol al birader."

Elimi Rojhat'ın göğsüne koydum. "Sakin ol, tamam en tehlikeli sensin. Poyraz benim eski okul arkadaşım." Dedim bakışlarıyla Poyraz'ı kesmeye çalışan Rojhat'a.

Poyraz yarım ağız güldü. "Aynen arkadaş." Diye mırıldandı.

"Hee abla niye arkadaşım demiyorsun ya, ben de tehlike var sandım." Dedi ve az önceki görünüşüne tezat olarak gülümseyip elini uzattı. "Rojhat Dinçsoy."

"Poyraz Eroğlu." Deyip Rojhat'ın uzattığı eli sıkmıştı.

Rojhat anladım anlamında kaşlarını kaldırdı. " Se dostsun o zaman abim, niye başta söylemiyorsun." Dedi ve samimi bir şekilde tebessüm etti.

"Hayırdır, ne dostu?" Diye sordum.

Poyraz alayla güldü. "Doğru biz dost değil arkadaştık."

Ben göz devirirken, Rojhat konuşmuştu. "Abla Eroğullarının lideri dedemin askerlik arkadaşı, bundan dolayı her ay iki aşiret birleşiriz."
Anladım anlamında kafamı salladım. Telefonumdan gelen yoğun bildirim sesleriyle kaşlarımı çattım ve telefonu çıkarttım.

"Yuh, sevgilin mi bu kadar mesaj atıyor?" Diye sormuştu alayla Rojhat köpeği.

Göz devirdim. Poyraz merak dolu gözlerle  bakıyordu ancak önemsemedim  ve telefonun ekranını açtım.
"Kimmiş?" Diye sordu Rojhat köpkesi.

"Berkcan yine kıskançlık krizlerine girmiş." Dedim ve güldüm.

Rojhat elini yeniden uzattı, el sıkıştıklarında gitmek üzere hareketlenmiştik ki Poyraz bizi durdurmuştu. "Telefon numaranı alayım, bizimkilerden bazıları da burada, buluşuruz bi ara." Yalan söylediğine adım gibi emin olsam da yanına doğru ilerledim. Rojhat köpeği bana göz devirip ilerlemişti bile. Yan yana geldiğimizde telefonumu uzattım.

"Sevgilin mi var?"

Göz devirdim. "Sevgilim olsa sabahtan beri seninle bakışır mıydım?" Diye sordum alayla.

Sarhoş bir şekilde gülümsedi. Bu, yanağındaki çukurun hafifçe belli olmasına neden olmuştu. "Tch, bakışmazdın. Biz flörtken bile kimseyle gerektiğinden fazla göz teması kurmuyordun." Kimseden kastı okuldaki erkeklerdi.

Sabır dilenircesine nefes aldım. "Poyraz," diye konuşacaktım ki o konuşmuştu. "O sıkıntılı abin hâlâ seninle mi?" Diye sordu. Sorusuna yüksek bir kahkaha attım.

"Abime sıkıntılı mı diyorsun sen?"

Hafifçe yüzünü buruşturdu. "Bizi ayıran adama başka ne söyleyebilirdim?" Diye sinirle soludu.

"Geçmiş geçmişte kaldı Poyraz, abartmanın bir mânası yok." Dedim ve omuz silktim.

Bakışları gözlerime kilitlenirken bir adım yaklaştı bana. "Senin için hiçbir önemi yok muydu?"

Alayla güldüm. "Vereceğim cevap bir şey değiştirecek mi?" Diye sordum.

Bu defa o güldü alayla. "Değiştirecek. Çok şey değiştirecek."

"Benim için bir şey ifade etmeyen işlere zaman harcamam." Dedim ve cevap vermesini beklemeden arkamı dönüp piknik alanımıza doğru ilerlemeye başladım. 

Pekala, benim şansım kesinlikle garipti. Eski flörtümün, ayrılmak zorunda kaldığım ve onu sevdiğime emin olduğum ve sevgili olmamıza çok az kalan flörtümün karşıma çıkması, benim için iyi şans miydi pek emin değildim.

Ayrılmak zorunda kalma nedenimiz de abimdi bu arada. Mesajlaşmalarımızı görüp, önce benden ayrılması için Poyraz ile konuşmuş; Poyraz, bunu kesin bir fille reddedince de bana gelmişti. Ve ben de her zamanki gibi onu dinlemiştim, Poyraz'dan delicesine hoşlansam dahi.

Cihan abim ile bakışmamızla birliktek kudura kudura yanına ilerledim ve kendimi uzanan vücudunun üstüne attım. "Bommmba geliyor!"

"Selin atlama- Aah! Kızım sıkıntılı mısın lan sen!?"
Üstünde yuvarlanıp kendimi Cenk'in kucağına atarken göz devirdim. "Üstüne atlayamayacaksam neden ahımsın pardon?"  Cenk beni kollarıyla sarmıştı, valla durumundan memnundum hocam.

Ben huzurla gözlerimi kapatmışken Berkcan kuduruğu üstüme atlamış, Çınar da onun üstüne atlamıştı. Ve ardından gelen kuzenlerle birlikte altta kalanın canı çıksın yasıyorduk.

Neredeyse en altta kalıp ezilirken, bizi izleyip gülen dedeme bağırdım. "Dede! Tek bir torunun vardı o da olmayacak birazdan!" Dedim kudururken.

Annemler de gülerek bizi izliyorlardı. Feride yengem ayağı kalktı ve koşarak bize doğru geldi. Beni kurtaracak sanarken, telefonunu çıkarttı ve fotoğraflarımızı çekti. "Dostlar eksilmiyor masadan teker teker." Dedim zorlukla nefes alırken. Kazık kadar herifler- ki Aziz abiler bile üstümüzdeydi şu an- benim gibi narincik bir kızı eziyorlardı. Pekala, narin olmayabilirdim ama onlara göre küçüktük iste!

Cihan abim de benim gibi sarı olduğu için domatese dönerken, zorlukla nefeslenirken konuştu. "Oğlum kalkın lan, geberiyorum! Ben böyleyken Selin'i düşünün! Selim! Kalk gel ikizini kurtar puma kardeşi puma!(puma oğlu puma diyemediği için böyle)

Bayılma takıldı yapma kararı vermiştim. Yanımda kıpkırmızı olmuş Cenk'e baktım ve birden kafam yere düştü. Ablanız star bebeklerim.

"Abi! Abi Selin bayıldı abi!" Diye bağırıyor, elini hızla aradan çıkartmaya çalışıyordu ancak üstümüzdeki öküzler izin vermiyorlardı. Üstümüzdeki hayvanlar çil tanesi gibi dağılırken, Selim malı hissetmiş gibi köşede gülüyordu.

Hepsi dağılınca derin bir nefes aldım ve üstüme çullanmalarına izin vermeden ayaklandım.  "Lan mal mısınız oğlum siz? Illa bayılmam mı lazım beni ezmemeniz için. Neyse, bu defalık sizi Musa bebeğime söylemiyorum ama bir dahakine affetmem." Dedim ve kivirta kivirta bize doğru gelen Musa abime doğru ilerledim. Bizimkiler de toplanmaya başlamışlardı. Yanına vardığımda gülümsedi ve arabayı gösterdi.

"Hadi kızım, gidiyoruz." Kafamı salladım ve arabaya doğru ilerledim. Binmeden önce, çevresindeki adamların konuşmalarını dinlemeyip beni izleyen Poyraz'ın bakışları ile karşılaşmıştım. Gözlerimi ondan çektim ve arka koltuğa geçtim. Cihan abim öne, Selim de yanıma binmişti.

<>
Selamlar! Nasılsınız?
Uzun bir ara oldu biliyorum, yazılı haftalarım bu aralar ondan dolayı yazamıyorum. Çarşamba fizik yazılım var, inşallah yüksek alirim. Amin. Kendi kendime dua kastigima göre enough.

Karakterlerimiz nasıl? Hadi biraz dedikodularını yapalım.

Doruk

Selin

Musa

Rojhat

Civan-Korkut

Dede bey

Ve bomba karakterimiz Poyraz


Poyraz karakteri kafamda tam bu bebe

Kendinize iyi bakın, sınavlarınıza çalışın, sizleri seviyorum, opdum bb

Yorum sınırı 1K
Vote sınırı 500

Continue Reading

You'll Also Like

176K 11.4K 37
Siz:Bana bak Selim kişisi Siz:Bir gün bir şekilde sana helal olucam ve Siz:Şu sıktığım yumruğu suratında patlatıcam. Siz:O gün aaa neden vurdun deme...
3.6K 417 18
Hayat iki çocuk içinde pek iyi geçmemişti. Babaları annelerini öldürmüş daha sonra varlığından bile haberdar olmadıkları teyzeleri onları almıştı. Te...
179K 12K 38
Reagan küçüklüğünden beri güçlerini kontrol edemiyor, bu güçlerle nasıl başa çıkacağını bilemiyordu. Birde bu yetmezmiş gibi gözlerini açtığında bir...
244K 9.7K 48
Bir kız düşünün. O kız, öyle bir kız ki, on iki yaşındayken kardeşiyle beraber başına gelen kokunç olaydan sonra bile ayaklarının üzerinde durabilen...