Kayıp Dudaklar

By gokadan

779K 37.3K 12.5K

"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açm... More

Kayıp Dudaklar Hakkında
1. Bölüm: "Önyargı."
2. Bölüm: "Sarhoş."
3. Bölüm: "Kimse beni aslen tanımıyor."
4. Bölüm: "Tatlı Laden."
5. Bölüm: "Saklı kalan."
6. Bölüm: "Özlemek?"
7. Bölüm: "Sanal arkadaş."
8. Bölüm: "Sana ihtiyacım yok."
9. Bölüm: "Korumak."
11. Bölüm: "Tanıdık."
12. Bölüm: "Kardeş."
13. Bölüm: "Maskeli."
14. Bölüm: "Hissetmek."
15. Bölüm: "Sevgili."
16. Bölüm: "İlk öpücük."
17. Bölüm: "Boşlukta."
18. Bölüm: "Pişman Prens."
19. Bölüm: "Şaşırtıcı bir çift söz."
20. Bölüm: "İçindeki İyi."
21. Bölüm: "Yardım."
22. Bölüm: "Yalan."
23. Bölüm: "Taciz."
24. Bölüm: "Öldürmeyen Acı."
25. Bölüm: "Eray'dan"
26. Bölüm: "Lütfen..."
27. Bölüm: "Gerçekler."
28. Bölüm: "Platonik."
29. Bölüm: "Yalancı."
30. Bölüm: "Git."
31. Bölüm: "Yeniden."
32. Bölüm: "Takip."
33. Bölüm: "Ateş."
34. Bölüm: "Gözyaşı."
35. Bölüm: "Karşılama."
36. Bölüm: "Dilek."
37. Bölüm: "Karanlık."
38. Bölüm: "Özlem."
39. Bölüm: "Kırık."
40. Bölüm: "Gülümseme!"
41. Bölüm: "Arkadaş."
42. Bölüm: "Af."
43. Bölüm: "Teşekkür."
44. Bölüm: "Gül güzeli."
SON: "beni böyle bırakma."
EPİLOG: "masal."

10. Bölüm: "Korku."

15.4K 778 233
By gokadan

Bölüm şarkısı; Boy Epic- The Heart Wants What It Wants (Cover)

-

Eray sözlerini söyledikten sonra cevap vermeme zaman tanımadan kalkıp benden uzaklaştı. Eğer üzerimdeki ufak şaşkınlığı atabilseydim yüzüne yumruğumu geçirirdim ama o gidince anca kendime gelebilmiştim. Öfkeyle soludum. Bunlar çete olmuş bana girişiyorlardı resmen.

Etrafıma bakındım birileri var mı diye. Ama herkes okulun içine çoktan girmişti. Ders başlamıştı sanırsam. Hızla okula girdim ve merdivenleri ikişer üçer çıkmaya başladım. Sınıfın kapısını tıklatıp içeri girdiğimde tarih hocası bana komik suratı ve saçlarıyla sinirli bir şekilde baktı.

"Nerdesin? Yok yazdım seni." Dedi.

"Özür dilerim hocam." Dedim istemeyerek de olsa. "Çıkabilir miyim, kendimi biraz hasta hissediyorum."

Beni göz hapsine aldı ve çatılı kaşlarıyla inceledi. Sınıfta Sıla'nın kıkırdama sesini işitmiştim.

"Çık bakalım." Dedi tahtaya geri dönerek yarım kalan yazıyı yazmaya devam ederken.

Çantamı koluma takıp Sıla'ya baktım. Bana küçümser bir şekilde bakıyordu. Yanından geçerken sıranın dışında kalan ayağına tekme savurdum. Sonra ona dönerek şaşırmış gibi, "Ah, kusura bak. İsteyerek oldu." Dedim fısıldayarak ve sınıftan çıktım.

Acıdığını biliyordum. Eli ayağına gitmişti ve ufak bir şekilde inlemişti.

Sadistçe onun acısından dolayı zevk aldım. Belki daha fazlasını hakediyordu ama ona fazlasını vermedim.

Sınıftan çıkıp derin bir nefes aldım. İzin kağıdı yazıp versem kabul olur muydu ki?

Çantamdan çizgisiz boş bir kağıt ve pilot kalem çıkarıp izin dilekçesi yazdım. Kabul etmelerini umarak müdür yardımcısının odasına geldim ve hasta rolüne bürünüp kapıyı çaldım.

Karizmatik müdür yardımcımız karşımda oturmuş konuşmamı beklercesine kaşlarını kaldırmıştı.

"Şey... Kendimi biraz hasta hissediyorum. Gidebilir miyim?" Diye sordum masum çıkmasına özen gösterdiğim sesimle.

Bana anlayışla baktı ve, "Neyin var?" Diye sordu samimi bir şekilde.

"Biraz başım ağrıyor."

Kafasını salladı. "Tamam. Gidebilirsin." Dediğinde elimdeki dilekçeyi masasına bıraktım ve teşekkür ettim.

Nereye gideceğimi bilmiyordum. Daha önce de bu durumda kalmıştım ve Yeşim'in yanına gitmiştim. Şimdi de onu ziyarete gidebilirdim ama canım istemiyordu.

Eve mi gitsem?

Okuldan çıktım ve otobüs durağına doğru yavaş adımlarla yürüdüm. Parka gitmek istiyordum. Belki salıncakta iki sallanır moralimi düzeltirdim.

Otobüsten inip, evden biraz uzak olan küçük ve sevimli olan parka kadar yürüdüm. Çocuklar akın etmişti ama olsun.

Bir banka oturdum ve etrafımı izlemeye başladım. Çocuklar dertsiz bir şekilde gülüp eğleniyorlardı. Büyüyünce başlarına neler geleceğini bilmeden gülüyorlardı.

Mutlulardı şimdilik.

Bu mutluluk birkaç sene daha devam edecek ve sonra bir balon gibi sönecekti eminim.

Her çocuğun başına geldiği gibi.

Açık kahverengi saçları olan kız, sevimli kıkırdamasıyla kaydıraktan kaydı ve saçlarını savurarak biraz ileride tek başına duran kız çocuğuna koştu. Ona bir şeyler söyleyip gülümsedi ve elinden tutup kızı kaydırağa çekti. Birlikte kaydıraktan sırayla kayarlarken çoktan arkadaş olmuşlardı.

Onların bu hali yüzümde küçük bir gülümsemeye neden oldu.

Telefonum titrediğinde gözlerimi kızlardan ayırdım ve gelen mesajı açtım.

Nerdesin sen?

Mesaj Alp'tendi. Büyük ihtimal yine üzülüp kaçtığımı falan düşünecekti ama bu sefer öyle değildi. Sıla'nın yüzünü bugün daha fazla görmek istemiyordum. Görürsem suratını dağıtmaktan korkuyordum çünkü.

Kendimi hasta hissediyorum. Evdeyim.

Neden yalan söylediğimi anlamamıştım. Doğruyu da söyleyebilirdim. Ama sanırım yalan söyleme nedenim bana acımasın diyeydi. Ne dersem diyeyim üzülüp gittiğimi düşünecekti.

Neyin var?

İnandırıcı olması için Başım çatlayacak gibi yazdım ve yolladım.

Ağrı kesici al

Tabi başı ağrıyan bir kişi bunu akıl edemezdi...

Akıl edememiştim bunu Sağol : )

Şuan güldüğüne bahse girerdim. Telefonu cebime koyup yanımda bana şaşkınca bakan kıza çevirdim bakışlarımı. Az önceki açık kahverengi saçlı kızdı. Ellerini beline koymuş bana şaşkınca bakıyordu. Hemen sonra gözlerini kıstı ve beni inceledi.

Korkunç halime bakıyordu anlaşılan. Onu bu halim şaşırtmıştı.

Bana yaklaştı ve ellerini saçlarıma getirip okşadı. "Vay be..." dedi hayranlık içerisinde. "Saçların nasıl bu kadar pofuduk?"

Kurduğu cümle karşısında güldüm ve, "Bana özel bir şey." Dedim burnumu havaya kaldırarak.

"Benim saçlarım düpdüz." Küçük kız ellerini saçlarına getirdi ve dudaklarını büzdü. Saçları o kadar güzel görünüyordu ki... Parlıyordu.

"Senin saçların da çok güzel." Dedim samimi bir şekilde.

Bana şirince gülümsedi. O kadar sevimli bir kızdı ki yanaklarını sıkmadan edemedim.

"Gerçekten mi?" Bana mutlulukla baktı.

"Evet gerçekten."

Küçük bedenini banka doğru uzattı ve yardımsız bir şekilde oturdu.

"Ben Ecrin." Dedi genç kız edasıyla elini uzatırken.

"Bende Laden." El sıkıştık.

"Memnun oldum Laden." Dedi gülerek. Sanki kocaman bir kızmış da arkadaşıyla konuşuyormuş gibiydi. "Şey.... senden bir şey rica edebilir miyim?" Diye sordu.

Ne isteyeceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. "Tabii ki." Dedim ona dikkatle bakarken.

"Ben salıncaktan korkuyorum. Yani hem havaya uzanıyo hem de hızlı bir şekilde seni ileri geri götürüyo. Ama salıncağa binmek de çok istiyorum." Deyip dudaklarını büzdü. "Abim benimle binmiyor. Şengül annem de binmiyor. Bebek işiymiş salıncak. Abim öyle diyor." Dedi ellerine bakarak.

Banktan kalktım ve Ecrin'in ellerinden tutup salıncağa doğru çektim. "Merak etme. Bir şey olmayacak."

Onu salıncağa oturtmadan önce ben oturdum ve onu kucağıma aldım. Elleriyle salıncağın zincirine sıkı sıkıya tutunmuştu.

Onun bu hali küçüklüğümü getirdi gözlerimin önüne. Küçükken ben de biraz korkardım salıncaktan. Ama binmekten değil de hızlı sallanmaktan. Salıncağın zinciri ya kopar da ben de havaya uçarsam diye bir endişe olurdu hep içimde. Buna rağmen hızlı sallanmaya devam ederdim. Korkumu içime atardım. Giderek korkum azalmış ve bitmişti. Ecrin'e de öyle olmasını umarak sallanmaya başladım.

"Yaaa.." diye bağırdı Ecrin ellerini daha da sıkarken. "Çok hızlı." Ecrin'in saçlarından yayılan şampuan kokusu burnuma doldu.

"Ama güzel değil mi?" Diye sordum.

Kıkırdadı. "Eveet çok güzeel."

Biraz daha birlikte sallandık. Sonra Ecrin'e orta yaşlı, sevimli bir kadın seslendi.

Annesi olabilirdi. Veya bahsettiği Şengül annesi.

Ecrin, "Şengül annem çağırıyor. Gitmem gerek." Dedi üzüntüyle. Salıncakta sallanmaya doyamamıştı. Durdum ve onu kucağımdan indirip ardından salıncaktan kalktım.

"Ecrin?" Kadın şok olmuş gibi bir Ecrin'e bir de salıncağa baktı. "Salıncağa mı bindin?"

"Evet Şengül anne. Laden abla bana salıncağa binmem konusunda yardımcı oldu." Kadın varlığımı yeni farketmişçesine gözlerini bana çevirdi ve samimi bir şekilde gülümsedi. Benim bu halimi görüp bana bu şekilde gülümsemesi hoşuma gitmişti. Normalde bütün orta yaşlı insanlar bana önyargılarla bakarlardı. Hele de küçük bir çocukları varsa. Onlara kötü örnek olacağımı falan düşünürlerdi. Ki kendilerince haklılardı.

"Teşekkür ederim Laden abla. Bir daha görüşürüz değil mi?" Bana gözlerini kırpıştırarak baktı. Saçlarını geriye atıp ellerini yelpaze olarak kullandı.

"Tabii ki Ecrin." Gülümsedim. Bir daha görüşüp görüşmeyeceğimizi kestiremiyordum. Bu parka bir daha gelir miydim ki?

"Benim şimdi gitmem gerekiyor. Annem eve gelmiştir." Şengül ablanın elini tutup parkın çıkışına doğru hareket etmeden önce bana el salladı. Bende ona karşılık verdim.

Yaklaşık 5-6 yaşlarında gibiydi. Belki de 7. Ama normal çocuklardan çok daha tatlıydı. Bir kere şımarık ve mızmız değildi. Arkadaş canlısı ve samimi bir çocuktu. Onu bir daha görmek isterdim.

-

"Hadi ama Laden." Diye bağırdı annem kapıdan. Babam çoktan aşağı inmişti ve bizi bekliyordu. Onu kızdırmak ve laf yemek istemiyordum. Ağzıma kalan gofret parçasını da atıp mutfaktan çıktım ve ayakkabılarımı ayağıma üstünkörü geçirdim. Asansörde iplerimi bağlardım ne de olsa.

Annem ve babam işten döndükten sonra hazırlanmamı istemişlerdi. Beni Nazlı denen kadının, yani psikologumun yanına götüreceklerdi. Evet, yine.

Bu kez itiraz etmedim çünkü ne dersem diyeyim itirazımı önemsemeyeceklerdi.

Bu kadının beni anlayabileceğini düşünmüyordum. Beni kimse anlamazdı bence. Ben her şeyi kendi içimde yaşamaya ve her şeyi kendim halletmeye alışıktım.

Kimsenin yardımını beklemiyor ve istemiyordum.

Nazlı, "Nasılsın Laden?" Diye sordu gülümseyerek. Samimi bir şekilde gülümsüyordu ama ben ona içten bir şekilde gülümsemek istemiyordum. Zorla getirildiğim bir yerden memnun olamazdım.

"İyi." Dedim kısaca. İyi miydim sahiden? Yoksa sadece iyi olmak istediğim için miydi defalarca kez nasılsın sorularına iyiyim demem?

"Bu hafta okulda neler yaptın?"

"Ders işledik."

Okulda ne yapmamı bekliyordu? Mahmut Tuncer'in yerine halay başı olup halay çekecek halim yoktu herhalde.

"Canını sıkan herhangi bir olay oldu mu?" Diye sordu bu kez. Sabırlı davranıyordu. Zaten öyle de olmalıydı. Gerçi bu sabrı benimle olduğu zamanlarda çatlayabilirdi.

Kafamı pencereye çevirdim. Bu kez hava karanlıktı ve herhangi bir kuş görünmüyordu etrafta. İnceleyecek pek bir şey yoktu sokakta. Kafamı geri Nazlı'ya çevirdim. "Okuldaki vakitlerim her zaman can sıkıcı."

"Hmm..." diye mırıldandı. "Böyle gizli konuşmak hoşuna gidiyor sanırım." Dedi gülerek. "Üstü kapalı konuşuyorsun her zaman."

"Hobim." Dediğimde kahkaha attı. Kaşlarım şaşkın bir şekilde havalandı. Gülünecek bir şey söylememiştim. Espri bile yapmamıştım. Nazlı hanım susup bana baktı. Kafasını yana eğerek gözlerini kıstı.

"Kızıma benziyorsun."

"Kızınız mı var?" Diye beni ilgilendirmeyen bir soru sordum.

Ah, tabii ki de çocukları vardı. Parmağında yüzüğü olması evli olduğu anlamına gelirdi ve orta yaşlardaydı. Çocuğu olması gayet normaldi.

Masasında bulunan çerçeveyi bana doğru döndürdü. Mutlu bir aile tablosu vardı karşımda. Nazlı hanımın kucağında bir kız çocuğu, kocası olduğunu düşündüğüm adamın kollarının altındaysa bir erkek çocuğu vardı.

Hepsinin suratında kocaman gülümsemeler vardı. Bir kişi hariç.

Küçük kız çocuğu yüzüne çarpan güneşten dolayı bunalmış görünüyordu. Yüzünü buruşturmuştu ve bulundukları durumdan bir an önce kurtulmak ister gibi bir hali vardı.

"Kızım Leyza." Dedi. İlk kez duyduğum isim karşısında başta şaşırdım. Feyza ve Beyza isimlerini duymuştum ama Leyza'yı ilk defa duyuyordum.

"Henüz 5 yaşında ama oldukça huysuz." Güldü. Kafasını iki yana yavaşça salladı.

Bu kadın bana huysuz demeye mi çalışıyordu?

"Huysuz muyum yani?"

"Ah, biraz." Dedi gülerken. "Ama daha çok içine atıyorsun bazı şeyleri. Korkuyorsun."

"Neyden korkuyorum? Hiçbir şeyden korkmuyorum ben."

"Korkuyorsun. Sadece kendine yediremiyorsun bunu. Leyza... sürekli içine atar. Anlatmak istediği şeyler olur ama çekinir. Onu anlayamayacağımızdan korkar. Bu yüzden de üstü kapalı konuşur bizimle. Sorunlarını direkt söylemez. Bizim anlamamızı ister ilk önce." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Arkadaşları arasında dışlanıyor mu? Odasına çekilir ve sessizce ağlar. Onların arasına girmek için bizden yardım istemez. Kendi çabalar ama eğer çabası boşa gittiyse bu sefer evde kendini belli etmeye çalışır." Aklına bir şey gelmiş gibi güldü. "Yemek yemez. Depresyonda gibi davranır. Küçük belki ama anlıyor bazı şeyleri ve bizim de anlamamızı istiyor. Neden yemek yemediğini sorunca da üstü kapalı cevaplar verir korktuğu için. Korkusunun sebebi ne, biliyor musun?" Diye sorduğunda başımı iki yana salladım.

"Sorunun kendinde olabileceği düşüncesi."

Nazlı hanım bunun bende de olduğunu mu düşünüyordu?

Sorun bende miydi yani?

Gerçi ben ortada sorun falan da göremiyordum.

"Kızınız ve ben aynı hayatları yaşamadık. O yüzden onunla beni aynı görmeyin." Dedim kollarımı önümde birleştirirken. "O daha çocuk."

"Ee, nolmuş? Sende çocukluktan daha yeni çıkmış bir genç kızsın."

"Aynı şey değil."

"Bak Laden. Kendini kandırmaktan vazgeç. Bırak lütfen inadı. Düşüncelerinden korkma. Benden önce, kendine açıl."

Kadın tutturmuş korkuyorsun diye.

Kork-mu-yo-rum!

"Eve gidebilir miyim?" Diye sordum derin bir nefes alarak.

"Peki Laden. Gidebilirsin. Bu inadını kıracağım günü sabırsızlıkla bekliyorum ama."

Kafamı salladım. "Size iyi şanslar o zaman."

Güldü. Ben odadan çıkarken o da benimle birlikte odasından çıktı.

Annemlere selam söylememi istedi ve yanımdan ayrıldı. Dışarı çıkıp etrafıma bakındım. Boş sokakta görünürde annemi ve babamı göremediğim için telefonumu çıkardım ve annemi çaldırıp kapattım.

Dakikam vardı ama onunla telefonda konuşmaya üşeniyordum.

Annemin, "Laden!" Diye bağırdığını duyduğumda kafamı yerden kaldırıp karşı caddede duran arabaya baktım.

Babam arabayı durdumuştu ve benim gelmemi tam karşısına bakarak bekliyordu. Bana yine bakmamıştı. Karşıdan karşıya geçip hızlı bir şekilde arabaya ulaştım. Bir an önce eve gidip uyumak istiyordum.

"Nasıl geçti?" Diye sordu annem. Arkasına dönmüş bana bakarken babamın da dikiz aynasından bana baktığını farkettim. Onun azarlamayacağını bilsem argo bir kaç söz söyler ve arkama yaslanırdım ama babamdan ufak da olsa korkuyordum.

Eskiden daha fazla korktuğumu hatırladım. Her cümle kurmadan önce söyleyeceklerimi bir kez daha düşünürdüm mesela. Onun bana kızmasını istemezdim. Şuanki korkum daha düşük seviyelerdeydi.

"İyiydi." Dedim başımı pencereye çevirirken.

Tüm yolculuk boyunca kimseden ses çıkmadı. Ne annem konuştu ne de babam. Ben zaten onlarla pek konuşmazdım.

Eve geldiğimizde direkt olarak odama geçtim ve makyajımı temizleyip pijamalarımı giydim. Uyumak ve hiç uyanmamak istiyordum.

Kendimi yatağa bıraktığımda Nazlı hanımın söyledikleri zihnimde bir kere daha yankı buldu.

"Korkuyorsun."

-

"Ohaağ! İnanmıyorooğğm." Yeşim ağzındaki çikolatalara inat konuşmaya çalışıyordu. Ağzının dolu olduğunu bile umursamıyor görünüyordu ki, ağzının içini bize göstere göstere konuşması bu yüzdendi.

Ona Çağlar'ın bana dediklerini söylemiştim. Her şeyi abartan bir insan olduğu için de bu kadar çok şaşırmıştı. Şaşılacak bir şey yoktu. Çağlar egoist ve kendini beğenmişin tekiydi. Bu tür sözleri çekinmeden söyleyebiliyordu.

"Abartma Yeşim. Onu hepimiz tanıyoruz."

"Tanıyor sayılmayız. Sadece duyduk yani."

Bana Çağlar'ı savunmasına bir an şaşırdım. Normalde olsa ana avrat düz giderdi.

"Onu mu savunuyorsun?" Şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım.

Gözlerini devirdi. Elindeki çikolatanın kabıyla oynarken, "Ne alaka? Savunmuyorum. Sadece ön yargılı davranmış olabiliriz." Diye mırıldandı. "Ön yargı kötü bir şey."

Kesinlikle haklıydı ama Çağlar'ın nasıl biri olduğunu o kadar kişiden dinlemişti. Yani o kadar insan yanılıyor olamazdı değil mi?

Hem bana karşı da ukalaca davranmıştı.

Yorum yapmadım. Acıkmıştım. Cüzdanımı alıp sınıftan çıkmadan önce, "Ben kantine iniyorum. İstediğiniz bir şey var mı?" Diye sordum. İkisi de kafasını iki yana sallayarak cevap verdi.

Sınıftan çıkıp merdivenleri inerken biri beni duvara hayvanca ittirdi. Çağlar'ın kaslı bedeni görüş açıma girdiğinde alayla gülüp, "Çekil, yolumu kapatıyorsun." Dedi.

"Ohaa! Hayvan mısın?" Diye sordum sinirle. Aptal herif o koca bedeniyle ne yaptığını sanıyordu öyle?

"Çok ayıp ağzına hiç yakışmıyor böyle şeyler."

"Senin ağzına yakışacak bir şeyler biliyorum ama." Dedim kaşlarımı iyice çatıp.

"Ağzıma yakışacağını düşündüğün şeylerin senin ağzına da yakışacağına eminim." Dedi pislikçe gülerken.

Şaşkına dönmüş ve ne cevap vereceğimi bilemez bir şekilde bi süre ona baktım. Sonra hızlıca merdivenleri inip kendimi kantine attım. Tabi ardımdan o da kantine indi. Elleri ceplerinde arkadaşlarının yanına yürürken bana gülüp göz kırptı.

Kalbim deliye dönmüştü. O nasıl bir gülüş? O nasıl bir göz kırpma?

Ben göz kırpsam yüz felci geçiriyorum sanır millet. Aman Allah korusun.

En iyisi bu göz kırpma işini becerebilen birine bırakmak.

Ellerim yiyecek dolu bir şekilde sınıfa çıktım. Yeşim ve Ahsen müzik dinliyordu. Ahsen'in genelde yaptığı bir şeydi bu ama Yeşim okulda pek müzik dinlemezdi. Gökhan'ı kesmeye giderdi çoğu zaman. Onu uzaktan izler ve kalbini ağrıtırdı.

Ama bugün daha farklıydı. Müzik dinlemesi bile bir şeyler olduğunu gösteriyordu.

"Yeşim. İyi misin?" Diye sordum onun önündeki sıraya otururken.

Kulaklığı kulağında sıraya dalmış bir şekilde bakıyordu. Bir şey söylemediğinde elimi önünde salladım. Gözlerini kırpıştırdı ve kafasını kaldırdı. "Ne?" Diye sordu saf saf.

"İyi misin diyorum. Bu ne hal? Müzik niye dinliyorsun, senin Gökhan'ı kesmeye gitmen gerekmiyor muydu?"

"Artık Gökhan diye biri yok!" Dedi sinirle. "Gıcık, öküz!" Kendi kendine konuşur gibi bir hali vardı. Ne olduğunu anlamaz bir şekilde ona baktım. O ise benim kantinden kendim için aldığım portakallı keki açıp ağzına tıktı.

"Heyy! O benim kekimdi!"

Ağzını açıp bana gösterdi. Yeşim bazen gerçekten iğrenç biri olabiliyordu ama umurumda değildi bu.

"Hala istiyor musun?" Diye sordu. Sinirli bir şekilde gülüp, "Gökhan milletin ağzından kek yiyor! Belki o yemek ister." Dedi.

Ağzındakileri yutup bana baktı. Ahsen kulaklıkları çıkarmış Yeşim'e üzgün bir şekilde bakıyordu. "O göt kafalı için kendini üzecek misin cidden?" Diye sordu Ahsen. "Erkek orospusunun teki."

"Ne oluyor ya? Benim bilmediğim ne var?"

Yeşim telefonundan instagramını açıp Gökhan'ın profiline girdi. Karşıma çıkan iki fotoğraf yüzümü buruşturmamı sağlamıştı.

İki fotoğrafı birleştirmişti. Birinci fotoğrafta Gökhan sarışın bir kızın ağzındaki keki dişleriyle tutmuş sırıtıyordu. İkinci fotoğrafta ise kek ortadan kaybolmuştu, muhtemelen Gökhan'ın ağzındaydı, sarışın kızla dudakları birleşmişti.

Şaşkınlıkla ve iğrenmeyle telefonu kapatıp sıraya koydum. Yeşim gözleri dolmuş bir şekilde bana bakıyordu. Nasıl üzüldüğünü tahmin etmek zor değildi. Ahsen ona sarıldı ve saçlarını okşadı. Bense karşıdan onları izliyordum.

"Benim onu sevdiğimi anladı ve peşini bırakmamı söyledi. Benim gibilere bakmazmış. Öyle dedi." Deyip ağlamaya başladığında öfkeyle soludum.

"Ne zaman dedi bunları?" Diye sordum. Neden söylememişti?

"Dün. Ona bakarken beni farketti ve yanıma geldi. Siz Ahsen'le yemek yiyodunuz."

Bir süre iç çekti. Ağlamamıştı ama ağlayacak gibiydi. Kendini zor tutuyordu.

Ne diyebilirdim ki? Üzülme mi? Boşver mi?

Bunları demekten nefret ederdim ve asla birine karşı demeyecektim.

Benim başıma gelse bu olay bana "boşver" demelerini istemezdim.

Aklıma gelen şeyle kalbime bir korku düştü.

Ya bende Yeşim'in Gökhan'ı sevdiği gibi seversem Çağlar'ı? Ya bende üzülürsem,ağlarsam onun için?

Belki Yeşim'in üzüldüğünden daha az üzülürdüm, belki de ölmek isteyecek kadar acırdı kalbim...

-

"Yb,yb nerde?" yazmak hariç başka tür yorumlarınızı da görmek istiyorum.

Birkaç bölüm sonra AŞK da dahil olacak Kayıp Dudaklar'a. O zaman her şey daha güzel olacak bence.

Diğer bölümde görüşmek üzere!

Continue Reading

You'll Also Like

28.4K 3K 32
Lara annesini ve babasını kaybettikten sonra intikam için kendini eğitmiş ve katil olmuştu. Kendi intikamını almıştı. Sırada onun gibi haksızlığa uğr...
24.7K 3.3K 39
Kapak tasarımı; MucizeviMarvelFan #kalpkırıklığı 1.sıra 17.09.2021 #Hüzün 1.sıra 10.10.2021
2.8M 23.8K 27
Dikkat! Bu kitapta argo kelimeler, hafif çıplaklık sahneleri ve psikolojik unsurlar bulunmaktadır. BaybarsTekin: Bilmediğin ne var tam olarak? (17.15...
KOÇ By mısra

General Fiction

1.1M 74.2K 53
'En Güzel Beşiktaş'ın Çocukları Sever : 1' "Özgür Çalhan liked your tweet mi?" dedim dehşet içinde. "Ne demek lan liked?" diyerek bildirimin üzerine...