KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

36.7K 7.2K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir

339 74 62
By tknmz39



Arryn

"Bugünden sonsuza dek, iyi günde ve kötü günde, savaşta ve barışta, hastalıkta ve sağlıkta, kavgada ve mutlulukta, bollukta ve yoklukta, bu dünyada ve ebedi alemde; seni hep seveceğime, sana sadık kalacağıma ve seni koruyacağıma onurum üzerine Gök Tanrıya yemin ederim. Ben seninim, sen de benim..."

Baş Şamanın söylediği evlilik yeminini Leo ile birlikte tekrar ettik. İşte bu kadardı! Artık karı kocayız! Bu bir hayalin ortası mıydı, sonu mu, yoksa en başı mıydı?

Her şey mutlu sonla mı bitmişti yoksa yeni mi başlıyordu? Gözlerimden yaşlar süzülürken ağzımın gülüyor oluşu hayatın tezatlarına verilecek en büyük cevaptı belki de... Ömür buydu, böyleydi, başı ve sonu birlikteydi, hüzün ve kahkaha, öfke ve dinginlik, savaş ve barış, doğumla ölüm peş peşeydi, böyle sürecekti...

Güneşin en tepede olduğu saatte, şehrin en yüksek tepesinde kurulmuş platformun üstünde el eleydik, Şaman Atanın önünde diz çöktük, hanedan pelerinlerimizi değiştirip üzerimize kutsanmış otlarından serperek dualar okudu ve bizi kutsadı.

"Eşliğiniz sonsuz olsun!"

Leo, sağ elime kraliyet armalı yüzüğü taktı.
"Hayatıma hoş geldin Prenses Arryn Fergo Lionell."

Onun sağ elinin yüzük parmağına runik yazıyla baş harflerimizin işlendiği evlilik yüzüğünü taktım.

"Hayatıma hoş geldin Prens Leo Lionell, kocam..."

Alkışlar ve davul sesleri kıyamet gibi ta karnımın içinde gümbürderken beni kendine doğru çekip dudaklarımdan öptü. Binlerce kişinin, göğün ve güneşin, o kutsal anın ve mekânın ortasında bile en belirgin his, arzuydu. Yakıcı bir şiddetteydi ve saklaması zordu. Beni usulca bırakırken gözleri erimiş altın damlacıklarıyla bezeliydi, yeşillerinin en sevdiğim en hoş rengi karşısında düşüp bayılabilirdim. Yalancı Çoban, Çavuş Temur, gizemli yabancı çarpıcı gerçeğiyle nihayet kocamdı.

Kral geldi ve duasını ederek başıma Prenses tacını taktı, taç Leo'nun bana hediye ettiğinden daha ağır ve daha yüksekti, Kraliçeninkiler kadar gösterişli olması uygun muydu, azameti karşısında biraz utandım. Kraliçe Silver ile aşık atıyor gibi görünmek istemiyordum, ilk dakikadan bu kadar şaşaa ödümü koparıyordu. Leo'ya ürpererek baktığımda bana hayranlıkla bakarak hafifçe başını salladı, destek olmak ister gibi elimi avcunda sıktı.

Kırk pare top atışı eşliğinde halkı selamlayıp binlerce kişiyle kortej yürüyüşü yapıp tekrar arabamıza bindik. Şehirde büyük bir eğlence ve ziyafet başlamıştı. Halk meydanında kurulan sahnede sabaha kadar müzisyenler, hokkabazlar, tiyatro oyunları, kılık değiştirenler, ateş üfleyenler ve sihirbazlar insanları eğlendirirken sınırsız şarap ve ordu aşçılarının kazanlarla pişirdiği yemekler, tatlılar ve devasa ateşlerde çevrilen etler servis edilecekti.

Krallık turnuva için hâlihazırda günlerdir binlerce insanı yedirip içirip eğlendiriyordu ve üç gün üç gece daha sokaklardaki ziyafetler sürecekti. Babam, bu turnuva ve düğünün en az savaş kadar altına mal olduğunu söylemişti.

Kaleye döndüğümüzde Kralın taht odasında akrabalarımızın tebriklerini ve hediyelerini kabul etmek için Kral Ramsey ve Kraliçe Silver'ın tahtının yanındaki yüksek koltuklara oturduk. Tebrik töreni sırasında müzisyenler düğünümüz için Kralın sipariş ettiği on iki şahane eseri çaldılar.

Akşamki ziyafet ve balo salonundaki eğlenceden önce odamda dinlenecektim. Leo beni hazırlık yapmak için kullandığım misafir odasının kapısına dek götürdü. Sanki o gün hiç yaramazlık yapmamışız gibi belime sarılıp kulağıma eğildi, 'Sabırsızlanıyorum' diye fısıldayıp boynuma sıcak bir öpücük bıraktı.

Arkamdan gülüşerek gelen leydiler ile odaya doluştuk. Kız kardeşlerim, Prenses Lessey ve asil kız arkadaşlarından oluşan kalabalık bir gruptuk.

"Arryn! Rüya gibiydi!"

"Hayır, masal gibiydi!"

"Yeni bir prensesimiz var!"

"O Kraliçe namzedi!"

"Şifacı bir Kraliçe ilk olacak!"

"Prenses biraz şarap ister misiniz?"

Herkese öyle boş bakıyordum ki Amryn araya girdi,
"Aslında tek istediği biraz sessizlik hanımlar!"

Leydiler buz kesti ve Amryn'e yiyecek gibi baktılar ama cevap veremediler, Lessey de ablamı destekledi.
"Leydi Amryn haklı, biraz dinlenmesi için sessiz olun."

Ben bir koltuğa yığılmayı düşünürken Lessey,
"Seni soyalım mı tatlım? Bu gelinlik çok ağır, rahatlarsın."

"Ah çok iyi olur."

Leo'ya ait Lionell pelerinini ve tören gelinliğimi üzerimden hayran bakışlar ve iç çekişlerle nazikçe çıkardılar, mücevherlerimi de Lessey çıkarıp kilitli sandığına koydu. İpek bir sabahlık giyinip kollarımı ve bacaklarımı gerdim, kaskatı kesilmiştim. Asıl şimdi uzun bir banyo ve masaj ne iyi gelirdi ama bunu gecenin sonunda tekrar yapacaklardı, şimdi bekar kızlarla sohbet saatiydi.

Evlilik bu diyarda altın bir kafese benzer, içine giren çıkmak için dışındakiler ise girmek için uğraşır. Sanırım bu yüzden iki tören arasında gelini, evlenme meraklısı bekar leydiler arasında tutuyorlardı ki yaptığımız şeyin kafese kapatılmak değil aksine kanatlanmak olduğuna iyice kendimizi inandıralım.
Düğün gününün getirdiği tüm şaşaayı başka hemcinslerimizin gözünden izleyip nispet yapalım...

Nikâh törenimizin ne kadar görkemli olduğu, halkın çok uzun yıllardır böyle coşkulu olmadığı, yapılan masraflar sayesinde Lionell hanesine bağlılıklarının perçinlendiği, gelinliğimin şatafatı hakkında yorumlar kesilince kızlardan biri ablama Lord Damy Tolon ile nasıl gittiğini sordu.

Amryn kıkırdadı, "Gitmiyor doğrusu. Baş başa görüşme imkânımız hiç olmadı."

"Onu beğeniyor musunuz?"

"Evet beğeniyorum, turnuvada onun için dua ettim."

"Ya Kuzey Karanın çok soğuk ve dört mevsim karlarla kaplı oluşu sizi endişelendiriyor mu?"

"Soğuğu ve beyaz örtüyü severim, sanırım alışmak kolay olacak."

"Büyük bir hanenin Leydisi olacaksınız, çok şanslısınız."

"Kızıllar şanslıdır derler."

Gülüştük. Amryn ekledi,
"Doğrusu babamla Kuzey Lordu Damon Tolon arasındaki resmi yazışmalar devam ediyor. Babamın eski geleneklere göre turnuva bakiresi ilan edilmemi ve oğlunun kazanmasını elbette büyük bir şeref meselesi olarak memnuniyetle karşılamış. Ancak çeyiz vesaireler hakkında anlaşmaları gereken detaylar varmış. Bu arada umarım müstakbel nişanlımla sohbet edecek vaktim olur."

Lessey ekledi, "Nişanınız iki gün sonra burada Kralın ev sahipliğinde tertip edilecek. Damy dayımın sizinle Doğuya gelecek vakti yok, kış bastırmadan önce seni evine götürüp düğünüzü yapmak ve hemen savaş için orduların başına geçmek istiyor."

Amryn elimi tuttu. "Taze gelinler olarak eşlerimizin savaştan dönmesini beklemek kaderimizmiş ikizim."

Başımla onayladım. Bu konuyu konuşmak istemiyordum, kızlar kocalarımız savaştayken bizim Gök Tanrıça tarafından birer bebekle mükâfatlandırılmamız için dua ettiler.

Ben dua etmekten fazlasını yapmıştım, Amryn de benim kadar akıllı olsaydı mükâfatını daha çabuk alabilirdi.
...

Leo

Derler ki doru atını ihanet yoluna sürenler yarı yolda düşmeye mahkûmdur. Şimdi tek başıma oturduğum mermer tahtta, eskiden sakallarımın olduğu tıraşlı pürüzsüz çenemi sıvazlayarak deli deli düşüncelere dalmıştım.

Babam krallığı ele geçirince, Lionell kalesinin eskiden Yakut salon olarak anılan büyük ziyafet salonunu taht odasına çevirmişti. Kalenin zemin katında, ön cephede bulunan on iki mermer sütunlu, oval vitray pencereli, granit zeminli, mobilyasız halısız ve perdesiz, loş ve ıssız, Dört yüz metre kare bir yerdi. Tavanlarda gökyüzü, destanlar ve dini içerikli resimler vardı ve hepsi kırmızı çerçeveler içindeydi. Resimler, insan zihninde kasvetli ve bulanık bir karmaşa yaratıyordu.

Salonun arkaya yakın ortasında taht konumlanmıştı. Siyah betondan oluşan siyah mermer kaplı yekpare kaideye dört merdivenle çıkılıyordu. Kaidenin ortasında düz bir tekli koltuk şeklinde granit plakadan oyulan taht, koskoca Hantes kıtasının savaşlara ve binlerce insanın litrelerce kanına mal olan o kıymetli tahtı bundan ibaretti. Birkaç çuval çimento ve birkaç plaka granit... Soğuk, sert ve rahatsızdı. Sırt dayama yeri dimdikti, oturma yeri ise dengesiz bir eğime sahipti.

Seni oyan heykeltıraşın anasına avradına... Diyebilirsiniz ama hayır! Maksatlı olarak böyle inşa edilmişti. Kendi tahtını kendi yapan Bilge Kral Ramsey Lionell; 'Bir taht, kuştüyü döşek gibi yayılıp rehavete kapılınacak bir yer değildir!' demişti.

Doğru, rehavet içten gelen en büyük tehdittir. Taht denen şey aslında üstüne oturanı taşımaz. Oturan kişi daima o tahtı beyninde taşır, omuzlarında taşır, aklında fikrinde zikrinde kalbinde geleceğinde ve her anında taşır. Üstelik bazen öyle ağırlaşır ki, paslı demir çiviler çıkarmışçasına kıçına batar. Kimi zaman bataklık gibi çamurunda boğar, bir anda hiç ummadığın bir el tarafından kaldırılıp kafana atılıverir de beynin patlar, kan revan içinde ezilir, altında un ufak olursun.

Zihnim ve görüşüm, yıllardır hiç olmadığı kadar berraktı. Uzun bir komadan çıkmışçasına, her şeye ve herkese tepeden bakarcasına sağlıklı düşünebiliyordum. Görüntülerin ardı ardına hızla alan netliğinden ve parlaklığından içim kamaşıyordu. Kolçaklardaki soğuk mermeri sıkıca kavrayıp düşüncelerimin hızına uyum sağlamaya çalıştım.

Aklımın fikrimin tenimin her zerresinde Arryn'i arzulayan o yangın varken sağlıklı düşünebilmek, iki fevkalade boşalmanın ardından ancak mümkün olmuştu ya... Bana iyi geliyordu, bana iyi gelmesi çok iyi geliyordu, bana öyle geliyordu ki Arryn'in bana gelişi bazılarına çoktan hak ettikleri felaketi davulla zille getiriyordu...

Kaledeki konuklara ve akrabalarıma Arryn'in hamile olduğunu ima ettim. Kuzeyliler çoktandır sevgili olduğumuzu; Lord kayınbabam ise Zed'i ortadan kaldırana kadar kızına el sürmeden bakir bir evlilik süreceğimi sanıyordu. Bu yalanların hepsi bir noktada çarpıştılar elbette. Ortaya attığım iddiaların hepsi inimdeki hainin potasında buluştular. Gerçeğe ulaşmak istediğinde ördüğüm ağa muhakkak takılacak, açık verecekti.

Avcı hislerim doğru iz peşinde olduğumu fakat her an temkinli olmam gerektiğini söylüyordu. Bunca yıl kuyu kazan biri öyle kolay teslim olmayacaktı. Suratlar, ifadeler, sözler, yeminler  hızlı bir geçit töreniyle tekrar tekrar beynimin içinde dolaşıyordu. Bilinçaltım, daha önce hiç duymadığım bir dilde bana bir şeyler fısıldıyor, kulağımın dibinde savaş boruları üfleniyor, Yakut tılsımları çıra gibi çatır çatır yanıyordu.

Ken, "Her yerde seni arıyoruz." Diyerek geldi.

Elimle yaklaşmasını işaret ettim. Beni babamın tahtında ilk görüşü değildi ve şaşırmamıştı.
"Düşünüyordum." Dedim.

"Evliliği mi? Çok gürültülü bir şeymiş, kaçmana şaşırmamalı!"

"Aslında kaçmak denemez, daha çok kovalıyordum."

"Hı? Anlatsana?" Deyip kaidenin ucuna oturdu.

Yüzüne dikkatle baktım, tüm çizgilerine ve o çizgilere yerleşen anlamlara... O benim üvey kardeşimdi, canımdı fakat kanımın kanı değildi, kıymetini kelimelerle anlatmak yetmezdi fakat özüm değildi. Benim gibi değildi.

"Bu taht babamdan bana kalacak." Deyip durdum.

"Evet abi."

"Bana göre bu doğum sıralamasındaki bir hata. Bana sorulsa tercih edeceğim bir şey değildi. Kendimi bildim bileli tek bir şey için eğitiliyorum. Sorsalar farklı seçimler yapabilirdim ama farklı ihtimallerin neler olduğunu bile bilmiyorum. Ne yapabilirdim acaba, benden ne olurdu? Hiçbir fikrim yok!"

"Sen Gök Tanrı tarafından bir sürü önemli görev için dünyaya gönderilmiş özel birisin abi. Kaderin bu."

"Kaderim?" güldüm. "Yaşım otuza yaklaşıyor. Kaderim bu, kabul. Ben buyum. Bu yolu hakkını vererek yürüyeceğim. Ya sen? Senin kaderin ne?"

Bir an afalladı, bu konuşmanın nereye gittiğini hiç anlamıyordu. Oysa zeki bir çocuk, dudak büktü, omuz silkti. Gök bilimleri ve yıldızlar diye geveledi. Elimi kaldırarak onu susturdum.

"Sen? Bana ihanet eder miydin kardeşim?"

"Bu ne biçim soru abi, sen beni hiç mi tanımıyorsun?"

"Ya da ne olsa bana ihanet ederdin? Hiçbir şey tek taraflı olmaz. Ne yapsam, seni kırsam, incitsem? İnsan, insana her şeyi yapar şu hayatta. Seni hiç kırdım mı Ken?"

Ken ayağa kalktı, yüzü allak bullaktı. "Abi sarhoş musun? İkimizin arasında hiçbir kırgınlık ya da şeytani düşünce olamaz. Sen ne yapsan da beni kıramazsın. Sen benim kanımdan öte sığınağımsın, ağabeyimden öte babamsın. Seçimlerden söz ettin ya, ben özgürlüğümü sana borçluyum ve bunun için daima minnettar kalacağım."

"O kadar da özgür sayılmazsın oğlum... Her neyse... Eğer bir gün kırılırsan ya da herhangi bir sebeple içinde bana dair bir şeyler eksilirse, yerimde olmak istersen? Sadece söylemen yeter. Tacım, tahtım, unvanım, neyim varsa senindir, derhal senin olacaktır. Şerefim üstüne yemin ederim ki bir saniye bile düşünmeyeceğim Ken! Arzu ettiğin an söylemen yeter. Hatta şuan, hemen... Söyle!"

Ken yutkundu, "Asla! Böyle şeyler söyleme. Düşünemem bile! Yerini almayı değil senden istemek, Gök Tanrı yazdıysa bozsun! Sen kendi veliahdını büyütmeden canını almasın diye dua ediyorum. Ben siyaset yapamam, orduların başına geçemem, bunu hiçbir zaman istemeyeceğim."

Bir süre sustuk. Çocuğun endişeyle büyüyen kara gözlerine uzun uzun baktım. Ken öfkelendi,

"Neden şimdi benimle böyle konuşuyorsun? Arryn yüzünden mi?"

"Arryn ile hiçbir ilgisi yok."

"Elbette olmamalı! Ama yine de huzursuzum. Sanki bunca zaman aranızdaymışım gibi... Lessey'in doğum günündeki sahil partisini hatırlıyor musun?"

Dişlerimi sıkarak başımla onayladım. Aramızdaydı, evet. Arryn hakkında ilk kez derinlemesine yüzleşiyorduk.

Ken devam etti, "Kör ya da aptal olduğum için özür dilerim. Sonra çok düşündüm ve taşlar yerine oturdu. Siz... Daima ateşle barut gibiydiniz."

"Öyleydik."

"Bana söylemeliydin! Bana ne yaptığının farkında mısın? Utançtan saklanacak delik arıyorum."

"Bana söyleyecek kırgınlığın varmış işte bak..."

"Bir itirafta bulunması gereken varsa o da sendin Leo. Benim gizli hislerim hiç olmadı, aksine seni seven bir kadına ahmakça kendimi beğendirmeye uğraştım. O ilk gördüğü gün seni seçmişti. Sana gelip yardım istediğimde sustun. Onunla konuşacak konu bulamıyorum dediğimde ona macera sevip sevmediğini sor dedin. Gidip saf saf Arryn'e sordum, o gözlerini senden ayırmadan cevap verdi, oradaydın, arkada durmuş neyi bekliyordun? Siz bakışlarınızla birbiriniz için yanıyordunuz ve ben aranızdaki dikendim!"

"Sen değil, Adriana... Evliydim ve bitmesine ihtimal yoktu. Sen o sahilde Arryn'i aşkını itiraf etmeye zorlayana dek ben de kendimi onu aklımdan çıkarmaya zorluyordum. Seni seçmesini gönülden istedim. Seni istemesi en doğru olandı. Bana onlarca hakaret etmişti, beklemiyordum. Kızlar çok tuhaf! Arryn'in seçiminin yanlışlığına hala hayret ediyorum. Ama şaşkın olduğumdan daha fazla bencilim. O gün, sana aşık oldum Leo, dediği anda talihim döndü. Onu hiçbir kadını istemediğim kadar çok istedim."

"Saadetiniz için ömrüm boyunca dua edeceğim."

"Senden istediğim şey duaların, dileklerin değil. Bana asla ihanet etmemen. Öldür daha iyi!"

"Neyin var bilmiyorum Leo, sarhoş da değilsin. Ne oldu sana böyle?"

"Weres'teki Tapınak bankasında, hanemizden birine ait otuz milyon Hantes altını yatan özel bir kasa var. Bu istihbaratı edinmek için çok altın harcadım ve elbette kan döktüm."

Ken bunun ne demek olduğunu hemen anladı, ihanetin belgesi... İçimizdeki hainin, kanımızı satarak elde ettiği altınları o malum bankada, ileriki hain planları için tuttuğu inanılmaz bir servet...

"Öyleyse haini buldun!"

"Buldum."

"Ne duruyoruz hadi gidip tutuklayalım?"

"Onu bulduğumu olmasa da çok yaklaştığımı biliyor ve hazırlıklı. Teslim olmayacak fakat kaçmaya da vakti yok. Kalıp savaşacak. Aslanlar gibi savaşıp kazanacak veya kaybedecek. Artık oyun oynamaktan sıkıldı. Fakat düğünümü mahvetmesine izin vermeyeceğim. Yardımın lazım."

...

Ken

Tarih, o geceyi kanlı bir düğün olarak yazabilirdi. Fakat babam ibret ile itibar seçenekleri arasından, ailemiz için en faydalı olanın itibar olacağına dair Ramseyce bir sonuca vardı.

Leo da, Zed Eretra'nın son mektubunda savurduğu tehdidini gerçek kılmamak adına düğününün tamamlanmasını beklemek niyetindeydi. Böylece olması gerektiği gibi harikulade bir düğün oldu. Gerçi düğünün görkeminin üstüne bir sis bulutu gibi çöken şey, o gece için planlanan şeylerden haberdar olan babam, ağabeyim, Damy dayım, Lord Turi, Sir Arro, muhbir başı Sir Vitos Fenelli ve Kendall'ın ifadelerindeki gerginlikti. Neyse ki kadınların hiçbir şeyden haberi yoktu.

Leo ve Arryn, davetlilerle ilgilendi, bolca dans etti ve gülüp eğlendi. Kan rengi şarap bütün gece su gibi aktı, tüm davetliler sarhoş oldu ve gece yarısı yaklaştıkça etrafta sayısı artan zırhlı muhafızların farkına bile varamadılar. İçkiyle çok aram olmamasına rağmen hiç o geceki kadar sarhoş olup bir köşede sızmayı arzulamamıştım. Delice çarpan nabzımı kontrol etmekte zorlanıyordum. Ortada neşeyle dönüp durarak tüm bekar leydilerle ve en çok karısıyla dans eden ağabeyimin soğukkanlılığına bakmak bile midemin kasılmasına sebep oluyordu.

Endişe içinde olduğum saatler boyunca gözümü Lessey'den ayırmadım. Güzel ve zarif ablamın, bu gece olacaklardan sonra yeniden uzun bir yas dönemine girecek olması boğazımı düğümlüyordu. Dünya hassas ruhlar için cehennemdir, taht ise bir ateş kazanı...

Saat gece yarısını vurunca gelin, herkesin duaları ve iyi dilekleri arasında yatak odasına yollandı. Leo elinde bir şişe şampanya ile sarhoş taklidi yaparak kuzenlerle şakalaştı ve son kez damat hamamına omuzlarda taşındı. Kısa bir duşun ardından damat gömleği ile yine yaveri ve asil bekarlardan oluşan eşlikçileri ile yatak odasını kapısından içeri uğurlandı. Yatak odasının gizli bir geçitle kalenin dışına açıldığını kimse bilmiyordu, ben de birkaç saat önce öğrenmiştim.

İşte başlıyorduk, aslan avına... Aslanlar bölgelerinde rekabetten hoşlanmaz, doğrusu orman kanununda aslan payı diye bir gerçek var. Sırtlanlar en nefret ettiğimiz ve rekabete tahammül edemediğimiz türdür. Bir aslanın sırtlana av olduğu görülmemiştir, sürüden ayrılan yavrular istisna... Genç ve tecrübesiz olanlar için Hantes tehlikeli bir coğrafyaydı.

Ağabeyim kesinlikle yetişkin ve vahşi bir aslan sürüsünün alfasıydı, liderliğini pek çok kez kanıtladığı halde onu tuzağa çekmeye çalışmak ahmaklıktı. Şimdi kendi sürüsünün ihanetine karşı pençelerini çıkarmıştı ve bu kez avında ona birkaç kurt ve birkaç boz ayı eşlik ediyordu. Düşman olmayı tercih etmeyeceğim türden yaban hayvanları... Güçlü ve tehlikeli oldukları kadar haklıydılar ve adalet doğanın en keskin kılıcıydı.

Sanırım bu yüzden politikayı değil de doğayı, gökyüzünü ve yıldızların işleyişini daha çok seviyordum. İnsan ilişkileri benim katıksız saflıktaki ruhum için fazla çetrefilliydi. Hiçbir zaman abim gibi olmak istemedim.

Kalenin içinde ailemize ihanet eden, Zed Eretra'nın zehirleri ile Leo'nun bebeklerini doğmadan katleden hain maalesef amcalarımızdan biriydi. Soruşturmanın bütün delilleri Rassmond'u işaret ediyor olsa da babam Gözcü bilgisine dayanarak bu ihtimali kati şekilde reddetti. Sağ kolu, baş danışmanı, yaveri yıllardır gözlerinin içine bakarak yalan söylüyor olamazdı, bunu yapmak için sebebi yoktu, her şeye sahipti, en önemlisi babamın güvenine...

Sonra Aden vardı, ağabeyimin yedeği, muhteşem şövalye, gurur kaynağımız, ordunun ve halkın gözbebeği... Oysa Ress amcam her zaman aileye daha uzaktaydı, babam ve Leo ile pek çok kez fikir çatışmasına girmişti, Jasper'ın Leo'ya karşı duyduğu ve belli etmekten çekinmediği antipatisi de yabana atılır şeyler değildi. Gerçi babam hiçbirine toz kondurmadı, kardeşlerim yapmaz, muhakkak başka biri olmalı diyordu.

Leo, düğün gecesi yeni karısıyla yatak odasına çekilmiş gibi gözükürken gizli geçitleri kullanarak avı başlattı. Eş zamanlı tutuklamalar gecenin kör saatinde en yakın akrabalarımızı sıcak yataklarından derdest edilerek kalenin altındaki zindanlara kapatılmasıyla başladı. Midemin ve zihnimin kaldırabileceğini hiç sanmıyordum ama orda bulunmak zorundaydım. O gece Leo'nun gözlerinde çıplak ve kesif bir kana susamışlık gördüm. Hepimiz gözünde şüpheliydik. Şimdiye dek olmasa da bir gün benim de kendisine ihanet edebileceğine dair şüphesini dile getirmişti. Onun şüphelerinin yersiz olduğunu kanıtlamanın tek yolu, ona yardımcı olmamdı.

Jasper'ı tutuklaması için yetki verilen Turi ve Arro Fergo ile doğu karalı muhafızların arasında zorla getirilen kuzenimin hali acınasıydı. Kılıç zoruyla yatağından kaldırılan Jasper,

"Beni tutuklayamazsın Leo! Ben bir şey yapmadım! Ben hain değilim!" Diye diye iki muhafızın kolunda silkinip adamlardan birine omuz atarak yere yıktı.

Leo onun üstüne yürüyüp boynundan sertçe tuttu, yüzüne eğildi
"Debelenmeyi kes yoksa seni parçalarım! Yürü!"

Jasper derin ve sesli bir soluk alıp öfkeden kulaklarına kadar kızararak
"Ben hiçbir şey yapmadım Leo yemin ederim, şerefim üzerine Gök Tanrıya yemin ederim... Tamam, götür istediğin yere ama önce sor, ne istiyorsan sor, sor bana... İtekleyip durmayın."

Leo başıyla muhafızlara, genç adamı kalenin yer altı zindanlarındaki sorgu odasına götürülmesini işaret etti.

Aynı anda Sir Ress de yatağından kaldırılıp sorgu için tutuklanmıştı. Leo'nun arkada bıraktığı adamları amcamın kaledeki odasında didik didik arama yapıyordu ve yengeme de oda hapsi verilip sorgu bitene kadar gözetim altına alındı.

Leo, Jasper'ı bir hücreye kapatıp muhafızlara çıkmalarını emretti ve onunla yalnız kaldı, genç adamın kelepçelerini çözdü.

"Bir uçurumdan aşağı düştüm ama beni kimin ittiğini görmedim Jasper. Ailemin erkeklerinin onuruna leke sürmek istemiyorum ama hak verirsin ki hayatım kaydı, şerefimle oynandı, ölümlerden kıl payı döndüm ve akıl hastası olmama şu kadarcık kaldı. Tabi aklım varsa! Belki de doğuştan deliyimdir!"

Jasper yaşlar hücum eden gözlerini kırpıştırdı, dudaklarını birbirine bastırdı,
"Sana zarar verecek hiçbir şey yapmadım... Yapmam... Neden buradayım Leo?"

"Öğreneceksin. Biraz bekle." Deyip Leo, çapraz sorgulama yapmak için zindanın başka bir bölümünde tutulan Ress amcamızı görmeye gitti, Kral Ramsey ile Sir Ress karşılıklı iki tabureye oturmuş birbirlerine bakarak onun gelmesini bekliyorlardı.

Leo, lafı uzatmadan direkt sorguya başladı,

"Amca hakkında ihbar var, arkamdan konuşuyormuşsun, eylemlerimden huzursuzmuşsun, babamın artık iyi yönetemediğini, benim aklımı kaçırdığımı, evlilik iptalinin sorun olacağını... Bu gibi şeyler!"

Ress, hayatını askerlikle geçirmiş tecrübeli bir adam sarrafıydı, acı acı tebessüm etti,
"Bunlar benim sözlerim değil!" Dedi.

"Hakkımda böyle konuşmadın mı?"

"Hayır, asla kabul etmiyorum." Derken düşünceli halde başını eğip burnundan soluyarak bir süre sessiz kaldı.

Leo sorgu tekniğini değiştirdi ve duyduklarına kendisi eklemeler yaparak adamı daha fazla öfkelendirmeyi amaçladı,

"Seninle konuşulurken babamın gözlerine bak Ress Lionell, başın hala omuzlarının üstündeyken kardeşinin gözlerine bak!"

Ress başını kaldırdı, Kral Ramsey bir heykel kadar tepkisiz ve her türlü duygudan arınmış görünüyor, hiç kıpırdamıyordu.

Leo, "Adriana'dan ayrılmamın inancımıza karşı küfür olduğunu, krallığı mahvettiğimi, ordulara hükmedemediğimi, güney karanın istikbalini riske attığımı da sen söylemedin mi?"

"Hayır, asla böyle sözler söylemedim. Düşünmedim bile, aklımdan bile geçmedi. Bunca iftira neden?"

Leo ile Kral kısaca bakıştı, babam belli belirsiz gözlerini yumdu.

Leo bir tabureye ilişip amcamın karşısına geçip yaklaştı,
"Ya Jasper'ın elinden hoşlandığı kızı aldığım meselesi? Evli bir adamken hakkım olmadığı halde Arryn Fergo'ya göz dikip kuzenlerimin evlilik sırasını gasp ettiğim, kuzenlerime zorbalık ettiğim, onları aşağıladığım, küçük gördüğüm? Jasper'ın yükselmesine mani olduğum, hakkı olan terfileri vermeyip oğlunu başkentten sürdüğüm, Jasper'ı kendime rakip gördüğüm?"

Ress, burnunu kırıştırıp kırlaşan sakallarını sıvazladı.

"Bana ve oğluma kimin iftira attığını biliyorum. Dün sabah ağabeyimin odasına kahvaltıya davet edilmiştim, Ramsey ile konuşacaktık ama gittiğimde çoktan çıkmıştı, sonra vakit olmadı. Şimdi beni dinleyin, Kral Konseyinden çıktığımızda Rassmond ile biraz yürüdük, karar hakkında ilk yorum yapan oydu. Adriana ile evliliğinin bitmesinin şart olduğunu hatta geç kalınmış bir karar olduğunu söyleyerek konuyu açtı."

Babam sertçe yutkundu, Leo babama tek kaşını kaldırarak baktı, Ress biraz soluklanıp devam etti,

"Yine de bu lakırdılar onu..." adam yutkundu, benzi attı, "Kardeşimizi hain yapmaz, öyle değil mi? Rassmond yapmaz..." dedi ve hükmün çoktan verilmiş olduğunu anlayınca yumruğunu ısırarak göğüsten gelen hırıltılı bir ahh sesi çıkardı. Kendini daha fazla savunmak ve suçsuzluğunu ispatlamak yerine ikizi yerine ah etmesi bile masumiyetini kanıtlamaya yeterdi.

Kulaklarımda bir uğultuyla başım döndü, derin bir nefes alıp son anda sendelemeden kendimi toparladım. Ress amcam doğruyu söylüyordu, bunu bir şekilde iliklerimde hissettim.

Sonra baba oğlu aynı hücreye koyup zırhlarını ve kılıçlarını getirdiler. Leo onlara sertçe buyurdu.

"Bu gece bana ve hanemize olan sadakatinizin en çetin sınavını vereceksiniz. Jasper ve Ress amca, size haini benimle birlikte ininden çıkarıp katletmenizi emrediyorum. Bunun ölüm kalım savaşı olduğunu eklememe gerek yoktur? Her şey bir aslan avına yakışır derecede kanlı olacak."

...

Rassmond Lionell, çok zeki ve kurnaz biriydi, ona güney karanın ikinci adamı veya aslanın üç başından biri denirdi. Kralın başdanışmanı, yaveri, sağ kolu, üçüncü gözü, altıncı hissi, mührü, tam yetkili konsey başkanı... Demek yetmemişti.

Son yedi yıldır, yani Leo ile Adriana'nın Minas'tan Lionell şehrine taşındığından beridir, amcam bacağındaki sakatlığı bahane ederek limanda kendine ait bir malikânede yaşıyordu. Bu sakat bacakla kalenin merdivenlerini inip çıkmakta zorlanıyorum, diyor ve geceleri kendi evine gidiyor, sabah erken saatte kaledeki çalışma odasına geri geliyordu. Evi, bir kaleyi kıskandıracak kadar büyük avlulara, çok sayıdaki muhafızları için barınaklara, ahırlara, kendi rıhtımına ve kendi üç teknesine sahip devasa bir yapıydı. Meğer bir fitne yuvası, yılan deliğiydi.

Leo'nun gerdek odasında olduğu düşünülen bir saatte evine baskın yapılacağını ummasa da her zamanki korunaklılığı inanılmazdı. Gözümüzün önünde kendine ait bir muhafız ordusu beslemişti ve hiç şüphe duymamış, hatta bin silahlı adamın o evdeki ve teknelerdeki varlığından haberimiz bile olmamıştı. Malikâneyi tüm Lionell süvarileri ve okçuları ile çevirip on dakika içinde ateşe verebilecek gücü olmasına rağmen Leo, babamın itibar konusundaki ikazı ile baskını çok sessizce halletmek zorundaydı.

Babam, "Çok düşündüm. Bizim gibi köklü ailelerde içeride bir hain bulunması hele de böyle uzun yıllardır elma kurdu gibi ağır ağır içimizi oyması zayıflık olarak görülür. Tüm dünya aslında göründüğümüz kadar güçlü bağlarımız olmadığını ve her an hanemizin yıkılabileceğini düşünür. İbret, dışarıdan gelen düşmanlar için iyidir. Bu duyulmayacak. Kol kırılacak yen içinde kalacak. Aslan kanı akmayacak!" demişti.

Düşününce hak versem de Rassmond'un malikânesini koruyan güney ordusuna mensup onlarca rütbeli subay ile kahraman askerlerin varlığını görünce babamın, ağabeyimin canını yine şahane bir riske daha attığına hayıflanmadan edemedim.

Korsan Kendall ve birkaç adamı, doğu limanından küçük bir gemi ile ışıksız olarak denize açılıp amcama ait üç teknedeki nöbetçileri sessizce boğazladı ve denize attı, tekneleri açığa çekerek evdekilerin deniz yoluyla kaçma ihtimalini engelledi.

Dış kapıdaki muhafızları Ress amcam acilen ikizim ile konuşmam gerek, ağabeyim fenalaştı diyerek kandırıp kapının açılmasını sağladı. Yüksek duvarların ardına sinmiş Leo, Jasper, Damy, Arro, Grey ve elli altın pelerinli kral muhafızı kılık değiştirip kara peçeler ve başlıklar takınmış halde avluya sızdılar. Ve kan banyosu başladı.

Ben, Lord Turi ve kardeşi Sir Ned ile Leo'nun amiral gemisi Kraliçe'de hainin getirilip sorgulanmasını beklerken liman güvenliğini kontrol ediyordum. Kendall ve vahşi adamları da amcamın teknelerini açığa çekme işi bittikten sonra malikâneyi arkadan kuşatmışlardı. Kılıçların çekildiği boğaz boğaza çarpışmaların feryatları gemiye ulaşıyordu. Baskın anlaşılınca nöbetçiler avluyu aydınlatmışlardı ve yanan kandillerin sarı ışığında dışardaki boğazlaşmayı geminin pruvasından izleyebiliyorduk.

Bin küsur muhafıza karşı altmış kişiyle kalabalığa dalan ağabeyimin kılıcıyla yaptığı dans, kalabalığın arasından seçiliyordu. Önüne çıkanı ikişer üçer ağaç kütükleri gibi devirip geçiyordu. Malikânenin kapatılan ağır çelik iç kapısını dinamitle patlattıklarında çıkan gürültüye şehrin yarısı uyanabilirdi neyse ki düğün ziyafetinden herkes sarhoştu. Sadece sokak kedileri kaçıştı ve birkaç pireli köpek ciyakladı. İçeri girmek için kim olduğunu gösterse belki hemen herkes karşısında teslim olurdu. Leo'ya bunu söylediğimde bana gülmüştü.

"Babam planladığım ibret tablosunu elimden aldı, sen de intikam zevkime dil uzatma bücür. İşin zevki burada!"

Ben bu olanlardan nasıl bir zevk alınacağını tahayyül edemiyordum ama babam bakışlarıyla onaylayarak gölgesinde büyüttüğü vahşi aslanını kan dökme ödülüyle baş başa bırakmanın daha iyi olacağını, böylece abimin en azından biraz tatmin olacağını düşünüyor gibiydi. Oysa malikânede katlettiği onlarca adamın kanıyla yetinmedi. Gövdesinden ayrılıp yerde yuvarlanan kafalar, acı çığlıkları, kopan kollar ve bacaklar, koyu kırmızıdan bir ırmağa dönen taşlar yeterli değildi. Abim gibi olmak istemememi hor gören pek çok kişi, o gece gördüklerimi en kötü kâbusunda bile göremezdi. Ben o sürüye ait değildim.

Feryatlar susup sesler kesildiğinde avın bittiğini anladık. Dakikalar sonra önde alev alan tılsımlı kılıcı ile Leo'nun siyah silueti belirdi. Bu sabaha kadar en yakınım olan iki adam, iki akrabam, amcam ve kuzenim domuz gibi bağlanmış fakat canlı halde yerlerde sürüklenerek gemiye getiriliyordu. Aslanlar avıyla önce oynar sonra yer... Sonrasında olanları anlatmaya kelimelerim ve hazmetmeye iç organlarımın kapasitesi yetmez.

*****

Continue Reading

You'll Also Like

488K 30.5K 72
İki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sev...
1.6M 132K 89
Sen... Sen ve sen değil... Hele sen hiç değil... Sen kumral olan, seni de bekliyorum. Biraz sonra bu sayfaya gireceğinizi biliyorum. Orada sizi bekli...
21.9K 2.9K 21
Herkesin sadece bakarak taklit edilmesi mümkün olmayan ve ne yaparsan yap, dışarıdan bakıldığında anlaşılmayan bir hayat hikayesi vardı. Ne kadar sür...
22.8K 3.6K 28
Fırlama Prens'te Kerim-Selen çiftini ve Yıldızlara Dokunmak'taki Batu karakterini çok seven herkesi şiddetle bu hikayeye davet ediyorum :)