Aşiret Paket

By icheisseniss

1.8M 108K 56.9K

Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz... More

1
DUYURU
2-karakter Tanıtımı-
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
FİNAL

3

58.5K 3.1K 1.2K
By icheisseniss


"Ne yapacağız, abi?" diye fısıldadım abime doğru. Saçma sapan özel bir hastaneye gelmiş, Dinçsoyların kızlarının gelmesini bekliyorduk. O sırada ben tabii ki stresten kendimi kemirecek duruma gelmiştim. Hayatım boyunca zor anlarım olmuştu, bu zor anları boşuna yaşamış olma ihtimalim canımı sıkıyordu. Bundan dolayı, Dinçsoyların çocuğu olma düşüncem bile midemin bulanmasına neden oluyordu.

Ellerim heyecandan dolayı terlerken, avunçlarımı kargo pantolonumun üzerinde sildim. Hissettiğim eriklerle dudaklarım hafif kıvrılır gibi oldu ama gülmedim. Dinçsoy bebeleri beni izlerken en ufak jest, mimikten bile kaçınıyordum. Eriği yavaşça, abime göstermeden çıkardım. Eriği çıkarmamla abimin bana bakması bir olurken, hızla ağzıma attım yeşil taş gibi eriği. Oh oh afied.

"Selin, inanamıyorum sana be, kızım." dedi, gülümseyerek. Aynı şekilde gülümsemiş, elimi kaslarının üstüne atıp iki defa vurmuştum. 

"Sen demedin mi aslanım, ne bulursan ye diye? E cebimde eriklerim varken napim ben, nasıl rahat durayım he, sen söyle?" dedim ben de onun daha fazla gülmesi için.

Gülmesini beklerken kaşları çatıldı ve kolunu boynuma doladı. Boynuma dola abii! Saka saka o kadar değil herhalde. "Ne dedin ne dedin? Tekrar söyle."

"Ne dedim, cebimde eriklerim va-" deyip devam edecekken durdurmuştu beni.

"Ondan önce, Selin." 

"Ay ne demişim abi yine ya! Sal boynumu sal!" dedim, kollarını boynumdan ayırmaya çalışırken. O sırada gözlerim bir anlığına Dinçsoylara çarpmıştı. Çarpmaz olaydı. Karşımızdaki hastane koltuklarına sırayla oturmuş, dik dik bizi izliyorlardı. Kurabiye var simit var abe ne bakisen? Deme isteğimi bastırarak abime döndüm ve yaşam mücadelesi vermeye devam ettim.

"Abiye aslanım denir mi Selin? Denmez." 

"Madem soru soruyorsun niye kendin cevap veriyorsun aslanım? Sen giderken biz dönüş yolunda sigara molasındaydık." Söylediğim şeyler onu daha bi körüklerken bu defa saçımı dağıtmaya başlamıştı. He yani ne oldu şimdi, kızacak mıyım sana? Allah vergisi dağıldı zaten kuduz Pamuk'un önünde koşarken. 

"Evet, burada bulunma amacınız; DNA testi yaptırmak. İki aileden de baba ve kızlarını alabilir miyiz kan almak için lütfen." Doktor bey, içeri adımını attığı gibi sadede gelmişti. Oh oh en sevdiğim. Uzatmıyor. Ancak burada bir şey eksik; sayın levent gö- şaka şaka babamlar yok.

Abim henüz babamların gelmediğini söylemek için ağzını açmıştı ki telaşla içeri giren anne ve babama çevrildi tüm bakışlar. Annem hızla gelmiş ve yüzümü avuçlarının arasına almıştı.

Gözleri üzerimde fıldır fıldır gezerken nefes nefeseydi. Derin bir nefes aldı. "Kızım, iyi misin? Abin hastaneye gelin dedi, canımızdan can gitti bir şey oldu diye." dedi, annem. Fiziksel açıdan bir zarara uğramadığımı anlayıp geri çekileceği sırada babam anneme kalçasını vurarak yana itmişti.

"Güzel kızım, bak bir şeyin yok eminsin değil mi?" henüz cevap bile vermemişken ardı ardına sorularını sıralıyorlardı.

 "Kızınız ve siz DNA testi için buradasınız. Dinçsoylar, hastanemize çocukların karıştığı gerekçesiyle başvurdu ve ne kadar ısrar etsek de ikna edemedik. Şimdi de DNA testi yapacağız. " Doktorun sözlerini bitirmesiyle ortam sanki buz kesmişti. Annem hızla hastane koltuklarına çökerken gözleri, yeni gelmiş olan kızın -muhtemelen Dinçsoyların kızıydı- üzerindeydi.

Babam bulunduğu yerde donarken ellerinin titremesi gözümden kaçmamıştı. Sahi ya, babamın ellerinin titrediğini en son ne zaman görmüştüm? Edalarla birlikte uyuşturucudan dolayı içeri atıldığımızdaydı galiba.

Kız esmer gibi ama tam da esmer değildi. Annem gibi. Gözleri siyahın en koyu tonlarıydı. Tıpkı babam gibi. Boyu kısaydı. Annem gibi. Ve çenesinde gamze vardı. Aynı babamınki gibi. 

Bütün bu farkındalıklarla birlikte dolu gözlerimi hızla Dinçsoylara çevirdiğimde zaten bana baktıklarını fark etmiştim. İnceledim. Bana olan bakışlarını önemsemeden hepsini teker teker inceledim.

Anne olarak tahmin ettiğim kadına çarpınca gözlerim titredi. Benzerliğimiz karnıma kramplar girmesine neden olacak kadar fazlaydı. Mavi gözleri, mavi gözlerim. Sarı saçları, sarı saçlarım, dolgun dudakları, burnu... Ellerim benden bağımsız olarak ağzıma gitti, kusacaktım. Öne doğru öğürünce abim elini ağzımın önüne getirdi ve hızla lavaboya doğru ilerletmeye başladı vücudumu. Biz giderken kadının gözünden bir damla yol çizdi gözlerinden burnunun üstüne doğru.

Hiçbir şeyi umursamadan kadınlar tuvaletine soktu beni, kendisi de arkamdan girdi. Lavabolardan birini bulunca hemen çöktüm önünde ve içimde ne varsa çıkartmaya başladım. Bu kadından iğrenmem değildi. Bu 17 yılımın, bir başkasının 17 yılı olduğunu öğrendiğim andı. Kusarken abim arkama geçti, saçlarımı birleştirdi arkadan ve okşamaya başladı. Zaten gözlerim dolu doluyken klozetin önüne çöktüm ve deli gibi hıçkırmaya başladım. Umarsızca ağlıyordum. Abim, annem, babam, arkadaşlarım, hiçbiri 'benim' değildi. Hiçbiri iyelik eki getirebileceğim insanlar değildi, olmaması gerekiyordu. Abim incitmekten korkarmışçasına elindeki peçeteyi dudaklarımın üstüne narince sürmeye başladı. Temizlendiğine emin olduğunda durdu ve peçeteyi bir kenara bırakıp bana sıkıca sarıldı.

Ağlamam daha bir şiddetlenirken hıçkırıklarımın arasında konuşmaya çalıştım. "Abim... Değilmişsin!"

Anında susturdu beni. "Abinim. En çok senin, tek senin abinim. Sakın bir daha böyle bir şey söyleme! Bana bak... Bana bak," durdu ve vücudunu benden ayırdı. Çenemden hafifçe tutup ona bakmamı sağladı. "Eda ve Yiğit'e ne diyordun sen? Kardeş olmak için kan bağına gerek yok," omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hem... Hem daha sonucu bilmiyoruz ki. Belki-" Sözünü kesen şey, kapının önünde duran ve bizi çağırmak için gelen sarışın çocuktu. Muhtemelen biyolojik abim olan sarışın çocuk.

"Doktor kan almak için seni bekliyor." dedi ve geldiği gibi çıktı.

Abim yeniden bana doğru dönerken elleriyle yüzümü kavradı. "Sonuç ne olursa olsun... Sen benim kardeşim olacaksın. Hem daha t-shirtlerimin hepsini yastık kılıfın olarak kullanmadın." dedi ve alnıma öpücük bırakıp ayaklandı. Gözümdeki yaşlara rağmen kıkırdadım ve ben de ayaklandım.

Elimi sımsıkı kavramadan önce bana odaklandı. "Sana öğrettiğim gibi," dedi ve devam etti.

"Omuzlarını dik tut ve güçlü maskesi tak."

"Omuzlarını dik tut ve güçlü maskesi tak."

Abimin yanımda olmasından güç alarak çenemi hafifçe havaya kaldırdım ve omuzlarımı dikleştirip adımlarına ayak uydurarak onunla birlikte herkesin bulunduğu odaya doğru ilerledim. Kapının önünde en büyük çocukları olarak tahmin ettiğim adamı görünce ilk önce bakıştık. Bakışları gözlerimden abimle tutuşmuş olduğumuz ellerimize kayınca dilini yanağında sanki delecekmiş gibi gezdirmeye başladı. Elini çenesine atıp kirli sakallarını sıvazlarken elindeki dövmeleri gözüme çarpmıştı. Hoş duruyorlardı. Benim dövmelerime benziyordu.

Yanından geçip odaya girdik. Anneler sessizce ağlıyordu. Evet, anneler diyorum çünkü ikisi de ağlıyordu ve uzatmanın bir manası yoktu. 

Adının Fulya olduğunu öğrendiğim kız, önündeki elleri ile oynarken abileri onunla hiç ilgilenmiyordu. Acaba konuşsa mıydım? Yalnız kalması çok kötüydü. Bakışlarımız kesişirken tam gülümseyecektim ki bana göz devirmesi bir olmuştu. Ayda yılda bir iyilik yapasım tutuyordu onda da millet çomak sokuyordu. 

"Evet, hanımlar, babalarınızdan kan aldım sıra sizde." dedi, doktor beyciğim. Dilf severizzz.

Akif Bey derin bir nefes aldı ve kıza bakıp karşıyı işaret etti. Abimin elini bıraktım ve karşıdaki odaya doğru ilerledim. İlk önce Fulya'dan kan alınacaktı. Sedyeye oturmuş ve hemşire yanına gidip iğneyi gösterdiği andan beri naz yapmaya başlamıştı. Ya tamam abla korkuyorsun filan ama çok önemli bir durumun ortasındayız azıcık tolerans göstersen?

Hemşireyle birkaç şey konuşup dolu gözlerle naz yapmaya devam ederken babam yanına gitmiş ve elini tutmuştu. Babam. Yanına gitmiş. Elini tutmuştu. Hayır, Selin, ağlama. Onun babası sonuçta. Ağlama. Gözlerimi tavana doğru kaldırdım ve inmek üzere olan gözyaşının biraz daha dayanmasını sağladım. Fulya babamın elini tuttuğu andan itibaren ses çıkarmaz ve iğne yapmaya izin verirken babam, şefkatle elinin üstünü okşuyordu. Madem bu kadar sevgi doluydun, bana niye göstermedin baba? 

Fulya'nın kan alma işi bitince bana yan bir bakış atıp babamın elini tutarak çıkmıştı odadan. Sedyeye oturduğum sırada boş olan oda birden doluvermişti. Biyo abiler, anne ve baba hepsi birlikte odanın içine akın etmiş ve bakışlar atmaya başlamışlardı. 

Birbirimize anlamsız bakışlar atarken az önceki hemşirenin yerine bir doktor girmişti içeri. Etraftakilere bakmadan direkt bana bakmış, yanıma gelip eşyaları ayarlarken gülümsemişti. O sırada ben de sırf erik toplayacağız diye giymiş olduğum sweatimi -abimin sweatini- kıvırmıştım. Doktorun eşyaları ayarlamasını izlerken onu inceleme fırsatı bulmuştum ve heyyt maşallah yiğidime! Normal bir anda olsaydık yavşayacağım bir abiydi bu doktor bey. Yanıma geldi ve kıvırdığım kolumun damar yolu açacağı kısmına kolonyamsı bir şey sürdü. Soğukluğundan dolayı hafifçe irkilirken gözlerini gözlerime çıkardı ve gülümseyip yeniden işine döndü. Hayırdır, ağabey? Doktor manit istemiyorum uzak dur.

Kan almak için iğneyi getirdi ve içindeki havayı sıfırladıktan sonra ucunu damarın üstüne getirdi. Yeniden gülümsedi ve konuştu. "Biraz canını yakabilir, kolumu sıkabilirsin." Pardon?

"Benimkini sıkar." Büyük biyo abi gelip kolunu tabiri caizse gözüme sokra gibi önüne getirdi ve bıraktı. 

Göz devirdim. "Çocuk muyum, doktor abi ben? Sabahtan beri bi iğne yapacaksın diye geldik, sabahtan belli oyalanıyorsun. Yap da gidelim artık!"

Biyo abinin dudaklarının kenarı hafifçe kıvrılırken kolunu önümden çekti ama yerinde durmaya devam etti. Doktor kan almaya başlarken kafasına takılan bir şey varmış gibiydi ancak çok üstünde durmadım. 

"Abi demene gerek yoktu." Şaka mıydı bu adam?

Akif beyden büyük bir öksürük yükselirken ciğerlerini bıraktığına emindim. 

Doktor kolumdaki iğneyi çekerken ben hızla sedyeden yere zıpladım. Şaka şaka söylemesi ayıp boyum 1.75 ve sedyeden inerken zıplamama gerek yok. Ben kapıdan çıkacakken arkamı döndüm ve hala odada duran biyo abilere baktım. Neden duruyorlardı?

Siktir edip çıkacakken doktor tarafından durdurulmuştum. Hala koluma pamuğu bastırırken baygınca bakışlar atıyordum. "İnstagram hesabını istememde bir sakınca var mı?" dedi, kibarca. Hadi kız böyle bir durumdayken hesabını istemeye utanmıyorsun onu anladım. Gerçek ailesinden olduğu düşünülen kazık gibi heriflerden de mi utanmıyorsun?

Abiler arkasında yerlerini koruyup bana psikolojik baskı yaparken onları önemsemedim ve doktora odaklandım. Karşımdaki keltoş sarının bir şey söylediğini duysam da ne dediğini duyamamıştım.

"Yaşlı sevmiyorum." Yalan vallahi çarpılcam şimdi.

Anlamazca kaşları çatılırken sarının az öncekinin aksine güldüğünü görebiliyordum.

"Anlamadım?" dedi, yakışıklı doktor bey yine.

"Abim neyi anlamadın yaşlısın işte." dedim, yine tekrarlayarak. Bugün çarpılma hakkımı 2 defa kullandım Allah'ım ne olur çarpma yine. 

Doktorun arkasından bir kıkırdama duymam ile gözlerimi oraya çevirmemek için zor bir savaş verdim ve sonuç olarak doktorun yüzüne bakmaya devam ettim. Alay, sinir karışımı bir 'hah' ortaya bırakırken gülmemek için zor tutuyordum kendimi.

"25 yaşındayım."

Tam konuşacakken Doruk abim içeri girmişti. Girdiği gibi koluna yapıştım. "A-haha sevgilim hoş geldin!" Abim kaşlarını çatıp bana bakarken aynı zamanda biyoların da kaşları çatılmıştı.

"Bana yaşlı olduğumu söylemiştiniz, sevgiliniz kaç yaşında acaba?"

Abim olayı çaktığı gibi kolunu belime sarıp beni kendine çekmişti. "27 yaşındayım, doktor bey. Sevgilim olduğu için söylemiyorum ama normalde dilf aşığıdır ve bu" sır verecekmiş gibi doktora eğilmişti ama hepimizin duyabileceği bir ses tonuyla "Bazen onu herkesten kıskanmama neden oluyor. Herhalde siz hoşuna gitmemişsiniz." dedi ve belimi sıkarak odadan çıktı.

"Neydi bu?"

"Ya ne bileyim doktor doktor değil esra erolla evleneceksen gel bi şeysi." 

Herkesin bulunduğu alana geldik ve doktorun gelmesini beklemeye başladık. Ailem. Galiba artık Fulya'nın ailesiydi. Babam ve annem delicesine onunla ilgileniyor, üstüne titriyorlardı. İstedikleri prensesi bulmuşlardı sonunda. Benim aksime, gerçekten prenses.

Abimle sessiz sessiz oturup ileriyi izlerken, sarışın kadın ve eşi de beni izliyordu. Kadın ağlıyordu. Muhtemelen Fulya gibi sıcak olmadığım için yanıma yaklaşmaktan çekiniyordu. Başımı abimin omzuna yaslamış düşünürken genç ama yaşlı doktor odaya girmişti. Ama fazlası vardı. Kaşı mı patlamıştı bunun? Arkasından bio abiler de gelirken hızla odanın ortasına geçti.

"Normalde DNA testleri ortalama olarak 5-7 gün arasında belli olur lakin Akif beyin ricası üzerine 3 saate sonuçlanacak. Sonuç çıktığında arayacağız, iyi günler." Konuşmasını hızla yapıp kimseye bakmadan odadan çıkmıştı. 

Akif bey ayağı kalktı ve babamın karşısına geçti. "Bu sürede bizler de konuşmak için bir yere geçelim, Kahraman bey."

Babam yalnızca başını sallayıp onay verirken, annem kızının elini tuttu ve ayaklandı. 




.

.

12.08.2023 Yazış tarihim.

DNA sonucunun 3 saatte çıkması bir mantık hatası lakin 3 saatte çıkmasaydı kurgum istediğim gibi ilerlemeyecekti. 

Continue Reading

You'll Also Like

301K 13.5K 32
Alexandra ailesi tarafından bile önemsenmeyecek kadar önemsiz birisi olduğunu düşünüyordu. Oysa o, insanların arasında olmasa bile fantastik yaratıkl...
102K 6.8K 54
KİTAPTA REKLAMLARA YER VERİLMEYECEKTİR! ♪ ♪ ♪ Ben: Yok ben gelemem Kulağımın Pası: Neden gelemezmişsin Kulağımın Pası: Niloya bile sahurd...
1K 123 10
Şeytan Aradia, dünyaya indiğinde henüz ne büyü vardı ne de sihir. İnsanlık elementleri kontrol ediyor ve bununla gurur duyuyordu. Yalnız bir gurup va...
83.7K 3.5K 37
-Tamamlandı- "Ineffable;kelimelerle tarif edilemeyen,tarifsiz,tanımlanamayan demek. Seni seviyorum Ineffable..." #bjk 1. #beşiktaşk 1. #dorukhantokoz...