Aşiret Paket

By icheisseniss

1.8M 107K 56.6K

Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz... More

DUYURU
2-karakter Tanıtımı-
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
FİNAL

1

112K 3.5K 1.5K
By icheisseniss


"Koş oğlum koş! Yakalanacağız amına koyayım! Lan ayağımı bırak!" Ağzımdan çıkan randomumsu daha çok ağağağa benzeri sesler ile tabanlarımı götüme vurarak koşmaya devam ettim. Aynı zamanda kafamı hızla yanıma çevirmiş, arkadaşlarımın yediği boklardan dolayı hesap soruyordum.

"Yiğiiiit, Yiiiğiiiit! Seninle tanıştığım gün bana oksijen üreten çiçeğin yapraklarının üzerindeki kloroplastın amına koyayım!" Eda'nın saçma küfrü ile çığlık ile karışık bir kahkaha patlattım.

Ne mi yapıyorduk? 

Flashback

Yiğit'in bıkmışçasına göz devirmesiyle ben de göz devirdim. Ortamda dönen saçma sessizliği Eda sonlandırmıştı.

"Yiğido, bak eminsin değil mi sen? Sakata gelmeyek?" dedi, doğu ağzıyla birlikte.

Yiğit, ağzından koca bir nefes dışarı üflemişti. "Yav yok diyorum, kızım, yok yok! Köpeklerini veterinere götürmüşler." İki elini önüne açtı. "Yani temiz diyorum, hadi diyorum, erikler diyorum ya!"

Gözlerimi kıstım ve ona doğru baktım. O köpek bile diyemeyeceğim kurt, ki kurtları severdim ama bundan günahım kadar haz etmiyordum! 

"Yiğit, götümün kuduz bir köpkeye öğle yemeği olmasını istemiyorum. Eminsin di mi?" dedim, son kez kontrol etmek amacı ile.

"Yav eminim diyorum, hadi zaman kaybediyoruz!" İkna olmuştum.

Hızla Nurhak Amca'nın bahçesine adımlamış ve kapıyı sessizce açarak içeri girmiştik. Kafamı kaldırıp kocaman olan erik ağacına baktığımda ağzımın suları yerlerdeydi resmen! Adamın onca eriği vardı ama bize yedirmezdi, bahçeye girdiğimiz an bastonla peşimize verirdi yaşlı kurt. Bir de şu son senede, kendisi peşimizden koşamadığı için bir köpek almıştı ve bizim yıllık erik zevkimiz puf olup uçmuştu. 

"Ben ağaca tırmanıyorum, siz t-shirtlerinizin önünü getirin ağacın altına. Toplayıp aşağı atarım." dedi, Yiğit, sessizce. 

Bir süre öyle de olmuştu. Erikleri toplamış, ceplerimizi full cephane yapmıştık. O sırada duymak isteyeceğimiz en son şey olan sesi duyduk.

"Haav! Hav!" Havlamaları bu şekilde devam ediyor, salyalı hırlamalara dönüşüyordu.

Pamuk'u gördüğüm gibi küfrü basmış ve hızla elimi Yiğit'e atmıştım beni tutması için ancak vücudumuzda gezen ani adrenalinle birlikte o da yere düşmüştü. Sonrası ise karanlıktı. 

Flashback end

"Tamam buldum buldum! Koşun Cahit Amca'nın kahvesine gidelim, Doruk abi sakinleştirir bu kuduzu!" dedim, koşmaktan nefes nefese kalmış olan sesimle.

"Hay yaşa be!" Tam anlamadım ama Eda galiba sevinmişti.

Yavaş yavaş-

Pardon hızlı hızlı mahallenin merkezine, peşimizde yarın yokmuş gibi havlayan köpekle birlikte geldiğimizde herkesin bakışları bize dönmüş, bu bakışlar kısa bir süre sonra kahkahalara dönmüştü. Ya canım ne demezsin, benim de mahalleli çok sever beni.

Konuşmak için ağzımı açtım ve resmen çığlık attım. "Doruğ ağabey! Doruk ağabey! Allah'ın adını verdim gel al şunuuuğ!"

Tam bu sırada Yiğit'e yaklaşmış olacak ki okkalı bir küfür savurmuştu. "Ananı si- Öpeyim oğlum Allah aşkına sal bizi vallahi gelmiyoruz artık bahçenize! Cümle alem tüm camiler çarpsın ki gelmicez lan!" Ağlaya ağlaya bağırıyordu salak. Sanki başımıza o sarmamıştı!

Eda tam olarak aklımdaki cümleleri dile getirmişti. "Geri zekalı! Sanki sen sarmadın başımıza bu kuduzu! Bi de diyor ki yemin billah, lan çarpacak bi gün seni eğv eğv diye kalacaksın! Hata da bende ya, daha ne kadar çarpabilir ki kurban olduğum yaradan!"

Son kurduğu cümleye kahkaha atacak mecali bile bulamazken kahvenin girişinde siyah siyah araçlar fark etmemle kaşlarım hızla çatıldı ancak peşimdeki köpeği hatırlayınca hızla taradım kahveyi. Ve bum! Doruk ağabey, birkaç adam ve bir kadınla hararetli bir şekilde, kahvenin girişinde konuşuyordu.

Koşarken aynı zamanda bağırdım. "Doruk ağabey!" 

Bakışları, yardım çığlığı ile yardım dilenen bana doğru dönmüştü. Pe-ka-la. Sadece onun değil, yanındakilerin de bakışları dönmüştü ancak hiç onlarla ilgilenecek durumda değildim. Götüm gidecekti lan. Göt bu oğlum, boru mu?

Pamuk denen ancak pamukla uzaktan yakından alakası olmayan köpkenin nefesini götümde hissedince çığlığı bastım ve sanki daha fazla hızlanabilecekmiş gibi hızlanıp, kendimi Doruk ağabeyin kucağına attım. Kolları ile beni sararken ben, kendimi daha fazla yukarı kaldırmaya çalışıyor, götümü kurtarıyordum. Başımı boynuna gömdüm ve arkadaşlarımın da kahveye girdiğine ve köpeğin de gittiğine emin olduğum bir an kafamı yavaşça kaldırdım. Doruk ağabeyin Pamuk'u kovma seslerini duymuştum.

"Selin." dedi, sonunu uzatarak. Sıçtık bismillah.

Tek gözümü açtım ve başımı boynundan çıkardım. Korka korka gözlerine baktım. Benimkilerin aksine kahverenginin en koyu tonu olan gözleri, sanki olabilecekmiş gibi daha bi koyulaşmıştı.  

"Selin İran'a gitti, on gün yok." deyip, hızla kafamı boynuna gömdüm yeniden. Etraftan birkaç kıkırdama gelirken, bunun Doruk ağabeyden değil, karşısındakilerden birinden geldiğini biliyordum. Bizimkiler olamazdı çünkü Doruk ağabeyin birazdan anamızı ağlatacağını biliyorlardı.

"Kaldır kafanı, hadi güzelim." Heh biraz yumuşadığına göre,

Hızla kucağından yere bıraktım kendimi ve karşısında geçtim. Acındırma işlemi loading...

"Ağabey, bak vallahi de bu defa benim suçum yok!" Ellerimi önüne açmış, kendimi gösteriyordum. Devam ettim, ara verirsem kendi kendini gaza getirip kızardı filan hiç uğraşamam. " Ya hem... Hem bu adamın erikleri niye var ya! Çok güzel görünüyolardı gittik aldık üç beş tane, sonra bi baktık kuduz köpke peşimize vermiş. Hiç de demesin mahallenin gençleri iki üç erik yesin diye!" dedim, hem kendimi hem de arkadaşlarımı savunmak amacıyla. Eğer abim ikna olmazsa, Eda ve Yiğit'in abilerine de söylerdi çünkü.

Eda'da boşluk bulduğu gibi atlamıştı ortaya. "Ya Nurhak Amca da bi fiyat verse çıkartıp, " derken, elini cebine koymuş ve 25kr çıkartmıştı. "Ahan da böyle çıkartıp vurcaz masaya da, adamın bize garezi var valla, Doruk ağabey!" demişti. Ve sıra Yiğit'teydi.

"Üç beş erik be abim, ölüür müsün be?" dedi, Güldür Güldür'deki İsmail'i taklit ederek. Ağzımdan ufak bir kıkırdama kaçarken bu kıkırdamayı hızla hıçkırığa çevirdim ve ağlıyormuş imajı verip abimin yanına ilerledim ve ona sokuldum. 

"Ağabeey! Çok korktum ben bu kudu- Yani sevgili Pamukcuğum peşime verince." dedim, duygu sömürüsü yaparak.

Kafamı kaldırıp, bunca tiyatro işe yaramış mı diye bakacaktım ki, bakmaz olaydım! Gözlerini kısmış bize bakıyordu.

"Geç kızım arkadaşlarının yanına, hadi." demişti. Anında diğerlerine göre daha yaşlı olan ancak yakışıklı diyebileceğim sugar daddym olsa' okay daddy' diyeceğim adamdan bir öksürük yükselmişti.

Lan harbiden he, diğerlerini de incelemeye başlamıştım şimdi. Hepsi manken gibi daaşş gibi delikanlılardı. Allah'ım yaratıyorsun bari uzağa koyma ya! Az biraz gözümüz gönlümüz açılırdı şunlara bakarkene. Ne Ken mi? Saka saka.

Abim onlara baktığımı anlamış olacak ki sertçe adımı söylemişti bu defa. Üçümüz de aynı hizada Daltonlar gibi dizilirken karşımıza geçti ve baştan aşağı süzdü bizi. Dudaklarının kenarında hafif bir kıvrılma görür gibi olmuştum ama hızla toparlamıştı.

"Üç beş erikti değil mi topladığınız?" dedi, sakince.

Yiğit onun aksine heyecanla cevap vermişti. "Evvet, ağabey! Üç beş erik için ne hallere düştük! Benim manita izliyodu koşarken ya, valla rezil rüsva olduk mahalleye!" dedi.

Abim ilk önce bana yaklaştı ve elini torba misali olan kocaman ceplerime soktu. İçini dışına çıkartırken topladığım -yaklaşık yarım kilo eden- erikler hızla yere düşmüşlerdi. Ben başımı yere eğerken Eda'nın yanına ilerlemiş ve onun da ceplerine aynı tarifeyi uygulamıştı. Yiğit de dahil toplam çıkartılan erik miktarı bir buçuk kiloyu bulurken her şeye rağmen gülümsedim ve abime baktım.

"Şey, ağabey, erik ye'n mi?" deyip, t-shirtimin cebindeki diğer eriklerinden bir tane uzattım. Abimle konuşan gençlerden biri kahkaha atarken elim hala havadaydı.

"Abim, güzel kardeşim." deyip durdu. Canım ağabeyim ya, nasıl da aşık.

"Efendim, canım abim." dedim ben de onun gibi. 

Sağ elini burun kemerine getirdi ve kısa bir anlığına gözlerini yumdu. "Ne zaman istedin de sana erik almadım, Selin?" Anlamıyordu ki! Markettekiler, kendi yetiştirdiklerimiz kadar güzel olmuyordu!

"Ya ağabey, anlamıyorsun!-" Tam açıklama yapacağım sırada sugar daddy bey konuşmamı bölmüştü.

"Kızım, seninle bir şey konuşmamız gerekiyor." dedi, gözümün içine bakarak. Hayırdır bey amca demek geçse de içimden, kaşlarımı çatarak vermiştim cevabımı.

"Hayırdır, Akif Bey? Kardeşime abisi olarak ben söylerim." demişti abim de. Tam olarak neyin soğuk savaşıydı bu? Hayırdır yani, ne söyleyeceklerdi böyle?

"Abisi?" deyip güldü diğerlerinden daha kalıplı olan adam. Valla maşallahı vardı he. Neyse zaman bunu düşünme zamanı mı Selin? Hayır, değil.

Abim, konuşan adamı takmamış ve bana dönüp elimi tutmuştu. Erik konusu kapandığı için rahattım ulan sonunda!

"Selin," dedi. Duraksadı hemen. Ne söyleyecekse ağzından çıkmıyordu kelimeler. 17 yıllık yaşamımda her şeyini çözmüştüm biricik abimin.

"Sen... Öz kardeşim olmayabilirmişsin." Ağzından zorlukla çıkan kelimeler, beynimin bir an için gerçekten durmasına neden olmuştu. Hiçbir şey düşünemiyor, bu üç kelime aklımın içinde dönüyordu. 'Öz kardeşim olmayabilirmişsin.' 

Durumun gerçekliğini sorgular gibi abime bakıp gülerek konuşmuştum. "Yine yaptın şakanı, şakacı seni." dedim, gülerek. Gülüşüm yüzümde solarken yavaşça kahkahaya dönmüştü. " Bu en iyisiydi, ağabey! Hani, Birol ağabeyler nerde, onlar da bu şakanın içinde mi?" dedim, kahkahalarımın arasından zorlukla.

Ellerini hızla başımın arkasına attı ve beni kendine çekip sarıldı. "Test yapmaya gideceğiz şimdi." 

Sarılışına karşılık verdim ve yavaşça geri çekildim. Çekilen yalnızca ben değildim, bütün kanım çekilmişti vücudumdan, bu duyduklarımdan sonra.

Mimik oynamayan yüzümde başımı Akif Bey olarak öğrendiğim adama doğru çevirdim. Önce baştan aşağı süzdüm. Varlıklı görünüyorlardı ama bu varlıkları benim zerre kadar umurumda değildi. "Ben hiçbir yere gitmiyorum. Test sonucunu da merak etmiyorum." dedim.

Kadının gözleri dolarken, eşinden destek almak istermişçesine yaslandı ona. Gençlerin yüzlerinde alay bariz belli olurken, yalnızca birinin yüzünde üzüntüyü seçebiliyordum. O sırada mavi gözlü adam konuşmuştu. "İstesen de istemesen de gelmek zorundasın, küçük hanım. Reşit değilsin." 

Sesindeki alay, sinirlerimi bozarken 'hah' diye bir nida kaçtı ağzımdan. "Selin." dedim sertçe.

"Anlamadım?" 

"Adım küçük hanım değil, Selin. Ayrıca sizi istemiyorum, beyefendi. Bu 17 yıl boyunca nasıl yaşadıysanız, o şekilde devam edin hayatınıza lütfen." deyip, abimin elini sıkı sıkıya kavradım. O da aynı şekilde elimi hafifçe sıkıyordu. Neydi bu? Kaybetme korkusu mu?

"Eğer gelmezsen kapına polis gönderip seni buradan zorla hastaneye getirmek zorunda kalacağız, Selin. " dedi, büyük olan. 

"Beni tehdit mi ediyorsun sen?!" diye tısladım adamın üzerine. Böyle deyince de tısss filan yanisi. Neyse kendi kendimi sakinleştirdim yine iyi mi.

Adam sinirime karşılık alayla gülümserken, kadın Akif Bey'e dönüp 'ona ne kadar benziyor' diye fısıldamıştı. Aloo abla birbirimizi yiyeceğiz sen neyin derdindesin ya!

"Tehdit değil, Selin. Yalnızca olacakları söylüyorum. Ayrıca bunun olması bizim için de iyi olmaz, emin olabilirsin. Medyaya rezil oluruz ve inan bana bunu hiç istemiyorum. Bu yüzden arabaya bin." dedi.

Derince nefeslendim ve kafamı ağabeyime doğru çevirdim. Onaylar anlamda başını sallamasıyla, Doruk ağabeyimin arabasına doğru ilerledim ve ön kapı kolunu tuttum.

"Nereye gidiyorsun? Araba o değil," deyip, karşıdaki siyah passatları gösterdi. Aşiret paket çıkıyolarmış bi de.

"Kendi ağabeyimin arabası ile geliyorum. Hastanenin konumunu abime atarsınız." deyip, bu sırada arabayı açan abim sağ olsun, arabaya hawli bir giriş yapıp oturdum. Başımı torpidoya deli gibi vururken aynı zamanda dolu gözlerimle birlikte ne yapacağımı tartıyordum. Kısa bir süre sonra abim de arabaya binmişti.





⩤⩥

Çok fazla böyle kurgu vardı ve baktığımda 'düzgün' diyebileceğim şekilde yazılanların sayısı iki elin parmağını geçmezdi. Bundan dolayı kalemime güvenmeyerek ancak imla ve noktalamalarıma güvenerek bir 'Aşiret Aile' kurgusu yazamaya karar verdim. Ne kadar olmuş yahut olmamış orası okuyucunun takdirinde. 

Birçok aile kurgusu aynı doğrultuda ilerliyor, zaten kendi üzerimden gidecek olursam bizlerin istediği de biraz klişe.

1. bölümü paylaştıktan hemen sonra karakter tanıtımı gelecek ve ondan sonra uzunca bir süre bölüm gelmeyecek. Bunun nedeni bölüm yazmamış olmam değil, yazmakta olmam.

Aile kurgusu okuduğumda bölüm beklemekten nefret ediyorum ve bir aile kurgusuna başlayacaksam kurgu kesinlikle 25 yahut 30 bölümden oluşmalı -en az- şu an 8 bölüm var taslağımda. 10 gün yahut 15 gün gibi kısa bir süre sonra 30 bölüm olacağına inanıyorum.

Kapakla dalga geçmeyin lütfen, içeriğe çok ters biliyorum ama kitap kapağı yapamıyorum. Kitlem genişledikçe bir okuyucumdan isteyeceğimi düşünüyorum.

Burası safe zone. Eğlencenize bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

727 86 12
Kurt uluduğu vakit, sefer vakti demektir. Ataları kurt olan yüce soy ve en güçlü Kurt Adam kavimi olan Türkler, bozkıra yeni bir huzur getirmek için...
83.6K 3.5K 37
-Tamamlandı- "Ineffable;kelimelerle tarif edilemeyen,tarifsiz,tanımlanamayan demek. Seni seviyorum Ineffable..." #bjk 1. #beşiktaşk 1. #dorukhantokoz...
4.5M 336K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
22.6K 1.8K 47
Artık bambaşka bir dünyadaydım. Bu zamana kadar yaşadığım her şey, burda çok farklıydı. Yeni bir ailem ve hiç bilmediğim daha önce adını bile duymadı...