Belki Bir Gün || Berna Aslıhan

By VisneCurugumm

62.3K 5.5K 7.8K

Leyla ve Oğuz, henüz iki küçük çocukken sevmişlerdi birbirlerini. Kader onları bir araya getirdiği gibi her d... More

Tanıtım
-İlk Aşk, İlk Öpücük-
-Avuçlarımda Hayal Kırıklığı Var-
-İlkler Kalır, İliklere Kadar-
-Yarım Kalan Bir Hikâyeyiz Seninle-
-Bu Yıkıntıları Onaramazsın-
-Kaçıncı Kor Bu Söndürdüğüm?-
-Kaldı Çocukluğum Sende-
-Nefes Gibi Muhtacım Sana-
-Aşktır Ölümden Güzel Olan-
-Senden Bana Hatıra Şimdi-
-Unutmayı Öğrenemedim-
-Ayrılıklar Sevgiyle Beraber-
-Unutulan Sevgi Tohumları-
-Aşk Eski Bir Şarkı-
-Geçmiş Değil Bugün Gibi-
-Özlemekmiş Oysa Sevmek-
-Sen Güzel Seversin-
-Sen Beni Unutamazsın-
-Yine Kendini Çok Özletti-
-Öyle Bir Gel ki Bana Nefes Nefese-
-Sevdalı Bir Yağmur Gibisin-
-Yüreğini Yasla Bana-
-Eskimeyen Bir Resim Gibi-
-Sesinde Kuşlar Yaşıyor-
-Bunlar Hep O İhtiyar Dünyanın Yalanları-
-Gözümün Gördüğü Göğsümün Bildiğiyle Bir Değil-

-Her Nefeste Sonsuzluk ve Aşk-

1.1K 119 48
By VisneCurugumm

Bölüm şarkımız
Can Ozan - Toprak Yağmura
Keyifli okumalar dilerim :)

☘️

Günümüz...

Oğuz'un kravatını düzeltirken gülümsüyordum. Telaşından içini dışına çevirmeyi nasıl başarmıştı bilmiyordum ancak kısa taraf üstte kalmıştı.

"Ben yeteri kadar heyecanlıyım zaten. Sen bari biraz sakin ol."

Heyecandan yerinde duramıyor gibiydi. "Kızım nasıl sakin olayım. Birazdan baban gelecek. Sen üç aylık hamilesin ve biz daha evli bile değiliz."

Kahkaha sesim evin içinde çınladı. "Yaparken düşünecektin onu."

Bu kadar rahat olmama bir anlam veremiyormuş gibi bakıyordu. "Farkındaysan senin babandan bahsediyoruz. Hani emekli başkomiser Fatih Altun... Hatırladın mı?"

Gülümserken yine başımı olumlu yönde salladım. "Senin baban da emekli polis. Korur o seni merak etme. Ayrıca ben anneme söyledim."

Şok olmuş bir ifadeyle yüzüme baktı. "Ne yaptın?"

"Anneme hamile olduğumu ve evlenmeye karar verdiğimizi söyledim."

Arkasındaki duvardan destek almaya çalışırken olduğu yere yığılacak gibi bir hâli vardı.

"Fatih amca beni öldürecek. Çocuğumuz babasız kalacak demedi deme!"

"Hiçbir şey olmaz. Sakin ol. Annem onunla konuşacak."

"Çok güzel. Gerçekten harika..."

Kendi kendine söylenerek içeri gitti. Ben de masadaki peçetelerin yönlerini düzelttim. Fırındaki yemeği kontrol ettim. Her şey hazırdı.

Hem Oğuz'un ailesi hem de benim ailem bu akşam bize geleceklerdi. Annem hariç kimse hamile olduğumu bilmiyordu.

Aslında babamın vereceği tepkiden korkmasam anneme de söylemez herkese sürpriz yapardım ancak bu gecenin kanlı sonlanmasını istemiyorsam, ya da babama inme inmesini, önceden annem, babama söylemeli ve onu sakinleştirmeliydi.

Bütün hazırlıkların tamamlandığına ikna olmak için her şeyi tekrar kontrol ettim. Hiçbir eksik yoktu. Bugünün kusursuz olması benim için çok önemliydi.

Hem bebeğim anneannesiyle, babaannesiyle ve dedeleriyle tanışacaktı hem de biz evleneceğimizi söyleyecektik.

Üç ay, ailelere haber vermek için geç bir zamandı ancak bebeğimin ve benim sağlık problemlerimiz daha öncelikliydi. İlk önce her şeyi kontrol altına almalıydık.

Bulantılarım biraz olsun azalmıştı. Şekerim kontrol altındaydı, değerlerim son derece iyiydi. O yüzden artık onlara söylemenin zamanı gelmişti.

Zil çalmadan birkaç dakika önce Oğuz heyecanını bastırmaya çalışır bir hâlde yanıma döndü.

"Sevgilim sakin olur musun? Şu an benim senden daha heyecanlı olmam gerekiyor ama sen daha heyecanlısın."

"Sen de fazla sakinsin. Korkuyorum kızım. Baban bir pislik çıkarmaz değil mi?"

"Atı alan Üsküdar'ı geçmiş. Ne yapabilir ki?"

Salonda dolaşmaya devam etti. "Ne bileyim? Çeker vurur belki."

"E, yok artık. Ayrıca emekli olurken silahını teslim etti. Bireysel silahlanmaya da son derece karşı biri o. Yani kesin bilgi vurmaz seni."

"Öyle diyorsan..."

"Diyorum."

Oğuz'un sakinleşmesine fırsat kalmadan zil çaldı.

"Geldiler!"

Yüzümüze birer gülümseme ekleyip kapıyı birlikte açtık. Dördü birden karşımızdaydı. Muhtemelen buluşup öyle gelmişlerdi. Zaten aynı otelde kalıyorlardı.

"Hoş geldiniz!"

İkimiz bir ağızdan onları karşılamıştık. Sırayla içeri girerlerken öpüşüp sarılıyorduk. Annemi görünce daha da sıkı sarıldım. Onu çok özlemiştim. Belki de ona olan özlemimin hamile olmamla da bir ilgisi vardı, bilmiyordum.

Herkes içeri girdikten sonra yemek masasına oturduk. Babam kızgın gibi görünmüyordu. Arada bir bakışları karnıma iniyordu. Ancak çok fazla oyalanmadan bakışlarını kaçırıyordu.

Yemekleri servis etmek için sofradan kalktığımda annem hemen arkamdan geldi. Sanırım babamla yaptıkları konuşmanın ayrıntılarını önden bana anlatmak istiyordu.

Mutfağa girdiğimizde hemen kapıyı kapattı. Heyecanla ona baktım.

"Söyleyebildin mi?"

"Söyledim güzel kızım."

Karnıma elini uzatıp okşadı. "Büyümeye başlamış."

Bakışlarım karnımı buldu. "3 ay oldu neredeyse."

Annem gülümseyerek karnımı okşarken merakla sordum.

"Babam çok kızdı mı?"

Bakışları beni buldu. "Eh, tabii başta bayağı bir tepki gösterdi. Aynı evde yaşadığınızdan haberi yoktu. Onun için biraz sürpriz oldu."

İçimi çektim. "Bana kızacak değil mi?"

Annem başını iki yana salladı. "Kızmayacak."

Verdiği cevaba şaşırmıştım. Tepki göstermişti ancak
kızmayacaktı. Pek mantıklı değildi.

"O nasıl olacak?"

Annemin gözlerindeki ifade ona güvenmem gerektiğini söylese de duymak istiyordum. Onu nasıl yumuşatmıştı acaba?

"Şöyle olacak tatlım; baban ve ben evlendiğimiz zaman sana hamileydim. Ancak kimsenin haberi yoktu. Zaten hamileliğim de yeni olduğu için doğumum çok dikkat çekmedi."

Duyduklarım beni şaşırtmaya yetmişti.

"Sen ciddi misin?"

Başını olumlu yönde salladı. "Ona biraz geçmişi hatırlatınca yumuşadı. Ayrıca dede olmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyor ve sabırsızlanıyor. O yüzden sen bunları kafana takma. Sanki bizim haberimiz yokmuş gibi söyleyin bebeğiniz olacağını."

İşte bunu duyduğuma sevinmiştim. Artık içim daha rahattı. Tabakları doldurup iki tepsiye dizdikten sonra masaya dönüp servisi yaptık ve güzel bir sohbet eşliğinde yemeğimize başladık. Aslında onları kaç saatlik yoldan sadece yemek için çağırmadığımızı tahmin ediyorlardı. Ancak biz konusunu açmadan kimse bir şey sormadı.

Meltem teyze yanımda oturuyordu. Diğerlerine belli etmeden elimi tuttu ve karnıma dokundu. Sonra göz göze geldik ve gülümsedik. Anlamıştı. Mutluluk gözlerimizden taşıyordu. Artık durumdan haberdar olmayan tek kişi Mithat amca kalmıştı.

Çatalımı yavaşça tabağımın yanına bıraktım. Oğuz'a baktım ve gülümsedim.

"Bizim size söylemek istediğimiz bir şey var," dedim.

Oğuz gergin bir ifadeyle babamdan gözlerini kaçırdı. Hatta özellikle ona bakmıyordu. Devam ettirmesi için kolumla dürttüm.

"Sizin de mutlu olacağınızı düşündüğümüz bir karar aldık."

Bu kez gülümseyerek bana baktı. Elimi tuttu ve dudaklarına götürüp öptü.

"Hepinizin bildiği hikâyeyi tekrar anlatmaya niyetim yok. Ailem zaten biliyor ancak..." Annemle babama baktı ve devam etti. "Yıllar önce yaşananlar sadece acı bir tecrübeydi ve yanlış anlaşılmadan ibaretti."

Annemle babama da durumu anlatmıştım. O yüzden tepkisiz kaldılar.

"On yıl boyunca birbirimize hasret kaldık. Ancak aşkımız o kadar büyüktü ki günü gelince birbirimizi bulacağımıza olan inancımızı hiç kaybetmedik."
Kısa bir ara verip devam etti. "Leyla'yla ben evlenmeye karar verdik."

Meltem teyze ellerini çırparak sevinci belli etti.

"Çocuklar sizin adınıza çok sevindim."

Mithat amca da tıpkı karısı gibi gülümsüyordu. "Hak ettiniz bu mutluluğu."

Annemle babama baktım. Annem benimle göz göze gelince, "Mutluluğunuz daim olsun kızım. Bir daha birbirinizi sakın üzmeyin. Bir ilişkide güven her şey demektir."

"Haklısın anneciğim."

Şimdi ikimiz de babama bakıyorduk. Sanırım tepkisini göstermek için diğer haberi bekliyordu.

"Baba, bir şey demeyecek misin?"

Yüzündeki ciddi ifadeyi fazla koruyamadı ve gülümsedi. "Hayırlı olsun kızım. Sizin adınıza çok mutlu oluyorum. Ömür boyu ilk günkü gibi sevin birbirinizi."

Uzanıp eline dokundum. "Teşekkür ederiz. Desteğin bizim için çok önemli."

Aynı samimiyetle karşılık verip tekrar gülümsedi.
Herkesin tebriklerini kabul ettikten sonra asıl haberi vermek için hazırlandık. Aslında bu habere daha çok sevineceklerini biliyordum.

Ayağa kalktım ve elimi karnımın üstüne koyarak, "Size vermek istediğim bir haber daha var," dedim.
Zaten anlamışlardı ama bu haberi verirken nedense gözlerim dolmuştu. "Ailemize yeni biri katılıyor, üç aylık hamileyim."

Babamdan her ne kadar ters bir tepki beklesem de öyle olmadı. Annemin söylediği gibi dede olmaya gerçekten hevesliydi. Hepsi birden ayaklanıp yanıma geldiler. Sırayla bana sarılıp tebrik ettiler. Bana son sarılan babam olmuştu.

Alnımdan öperken, "Sıralama yanlış oldu ama vardır bir bildiğiniz." dedi sadece.

Ben de diğerlerine belli etmeden, "Sizin gibi..." dedim.

Babam şaşırsa da gülümsedi. Sanırım annemin bana anlatacağını düşünmemişti. Ters bir tepki göstermemesi beni mutlu etmişti. Bu akşam hayal ettiğimden de güzel geçiyordu. Artık bizim için son bir adım kalmıştı. O da evlenmek...

☘️

Evimizin eşyaları birkaç ay önce yenilendiği için yeni eşya almayacaktım. Ancak bebeğimiz için yapmamız gereken bir alışveriş vardı. Tabii annem ve Meltem teyze nişan bohçası, çeyiz gibi âdetleri yerine getirme konusunda çok hevesliydiler.

Hep birlikte alışverişe çıktığımızda gerçekten dediklerini yapıp altından tutun da makyaj malzemelerine, iç çamaşırından nevresim takımına kadar her şeyi aldılar. Her ne kadar gerek olmadığını söylesek de elbette bizi dinlemediler.

Eve geri döndüğümüzde gerçekten yorgundum. Ailelerimizin yanımızda olmasından son derece mutlu olsak da sanırım eski, sakin hayatımızı biraz da olsa özlüyordum.

Yorgunluktan yatağa uzandığımızda Oğuz beni göğsüne çekip sarıldı.

"Düğünden sonra sakin günlerimiz geri gelecek." O sırada odanın kapısı çalınca ekledi. "Ve baş başa kalabildiğimiz günler..."

Ayağa kalkıp kapıyı açtı. Meltem teyze, beni merak ettiğini söyleyerek annemle birlikte içeri girdi. Tabii kapıdan girer girmez odaya geçtiğimiz için sanırım endişelenmişlerdi.

Annem yanıma yaklaşıp şefkatle saçlarımı okşadı. "Kızım, iyi misin?"

"İyiyim anneciğim. Merak etmeyin, bir sorun yok. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacımız var."

Çoğul konuşurken hem bebeğimi hem de Oğuz'u ima etmiştim. Çünkü annemler bir haftadır buradaydı. Otele sadece uyumaya gidiyorlardı. Eminim evimizde yeterli oda olsa burada kalırlardı. Ancak son bir haftadır bizim mahremiyet alanımız fazlasıyla kısıtlanmıştı. Elbette onlara bir şey belli etmemeye çalışıyorduk.

Yıllardır zaten onlardan uzakta yaşadığımız için bu kadarını görmezden gelmek zorundaydık. Hamile olmam beni biraz hassas yapsa da onlara yansıtmamak için elimden geleni yapıyordum.

Meltem teyze de yanıma gelip gözleriyle beni gördükten sonra ikisinin de içi rahatlamış olacak ki iyice dinlenmemi tembihleyip odadan çıktılar.

Onlara evlenmek istediğimizi söyledikten sonra ertesi gün gidip işlemleri halletmiş, düğün tarihimizi almıştık. Olabilen en yakın zamana... Hazırlıkların ne zamana yetişeceği konusunda annemlerin tereddütleri vardı. En az bir ay sonra olmalı diyordu annem. Ancak benim o kadar çok bekleyecek vaktim yoktu.

Karnım daha fazla belli olmadan evlenmek istiyordum. Yoksa gelinlik bulamama ihtimalim çok yüksekti.

O yüzden onlara iki haftalık sürenin yeteceğini söyleyip düğün tarihimizi almıştık. Aslında büyük bir düğün yapmayı düşünmüyorduk. Küçük bir davetli listesi bizi daha memnun edecekti.

Öyle de yaptık. Davetli listemiz o kadar kısaydı ki annem ve Meltem teyze çağırmazlarsa ayıp olacak kişileri listeye eklemek için ciddi bir çaba sarf etmişti. Ancak Oğuz, düğünün yapılacağı yerin kapasitesinin seksen kişi olduğunu söyleyince bütün çabalarını boşa çıkarmayı başarmıştı.

Sadece ailemiz ve dostlarımız yanımızda olacaktı. Annem ve Meltem teyze bu duruma hiç mutlu olmadı. Zamanında taktıkları altınların hiçbiri geri dönmeyeceği için yas tuttukları bile söylenebilirdi.

Düğüne sadece bir gün kaldığında heyecandan uyuyamaz hâle gelmiştim. Ertesi gün evlenecektim. Âşık olduğum adamla, çocuğumun babasıyla...

Tüm hazırlıklar tamamdı. Ömer bizim için öyle çok şey yapmıştı ki düğünümüz tam zamanında oluyorsa onun sayesinde bile denilebilirdi.

Ertesi sabah uyandığımda Oğuz yanımda uzanmış beni izliyordu. Arada bir karnımı okşuyor bir şeyler söylüyordu.

"Kiminle konuşuyorsun hayatım?"

"Minik Bademimle elbette..."

Badem mi? Yok kaju!

"Çocuğumuza neden çerez muamelesi yaptığını öğrenebilir miyim?"

"Cinsiyetini henüz bilmiyoruz. Ben de cinsiyet belirtmeden ona hitap etmenin bir yolunu ararken aklıma badem geldi."

Elini tekrar karnımda gezdirdi. "Sen de sevdin bu ismi değil mi Minik Badem'im?"

Çocuğumuz biraz daha büyük olsa belki tekme atarak ona tepki verebilirdi. Ancak şu an için mümkün değildi. O yüzden bu isimden hoşlanıp hoşlanmadığını asla öğrenemeyecektik.

"Aşkım?"

Oğuz merakla yüzüme bakıyordu. "Efendim hayatım?"

Sanki aklını kurcalayan bir soruyu sormak üzere gibiydi, nitekim öyle de oldu.

"Kaşındığımdan değil ama sen neden aşermiyorsun?"

Bu soru kahkaha atmama neden oldu. Aslında başlarda sırf ona eziyet olsun diye canım bir şeyleri çekti deyip manav manav gezdiresim vardı ancak sonra kıyamadım.

Hem canım ne çekecekti? Çilek mi? Yoksa şeftali mi? Canım gerçekten bunları çekse bile yiyemezdim.
Bebeğimin sağlıklı olmasına öylesine dikkat ediyordum ki herhalde canım istese bile söylemezdim.

"Aşermek falan hikâye hayatım onlar. Kadınlar sırf kocalarına eziyet olsun diye uydurmuş bunu."

Oğuz hiç sorgulamadan inanmıştı bana. Aslında bir makalede okumuştum. Aşermek tamamen hormonlarla ilgili bir durummuş. Yani kadınlar bunu kasıtlı mı yapıyor onu bilemem ancak aşerme durumu tıbbi olarak açıklanabilen bir şey değilmiş.

"Her hamile aşerecek diye bir şey yok hayatım. Canımın ne zaman saçma sapan bir şey aşereceğini hiçbirimiz bilemeyiz."

İmalı bakışlarımdan mesajımı almıştı. "Yani bana eziyet etmek istediğin zaman bebeğimizi kullanarak canın garip şeyler aşerecek öyle mi?"

Omuzlarımı kaldırıp dudağımı büktüm. "Bilmiyorum. Bir evlenelim de ona bakacağız."

Duvardaki saati kontrol ettiğimde henüz dokuza geliyordu. Ev fazla sessizdi ve hâlâ zil çalmamıştı.

"Sence de annemler biraz geç kalmadı mı?"

"Ben de hayret ettim. Bu saate kadar kapıya dayanıp bizi uyandırmaları gerekiyordu."

Onlar bizden daha telaşlıydı. Meltem teyze ilk defa bir çocuğunu evlendirmiyordu ancak annem bu hissi ilk ve son defa yaşadığı için onun heyecanı sanırım Meltem teyzeye de geçmişti.

"Artık kalkmamız lazım. Kuaför saat onda gelecek."

Oğuz'un yardımıyla yataktan kalktım ve yine onun yardımıyla üzerimi giyindim. Aslında yardım etmesine gerek yoktu ancak sanırım bu onu daha iyi hissettiriyordu. O yüzden ben de karışmıyordum.

Saçlarımı taramaya başladığında içeriden zil sesi duyuldu.

"Sanırım annemler geldi."

Oğuz kapıyı açmaya gitti ve çok geçmeden annem ve Meltem teyzeyle odaya geri döndü.

"Gelin hanım günaydın."

Meltem teyzeye gülümseyip, "Günaydın sevgili
kayınvalideciğim." dedim.

Yüzünü buruşturdu. Sanırım ona böyle hitap etmem hoşuna gitmemişti.

"Kızım, illa bir şey diyeceksen anne de ya da Meltem teyze demeye devam et. Ben kaynana değilim."

Benim kaynanam da böyle farklı biriydi işte. "Peki, anne."

Bunu söyler söylemez annemin tepkisini ölçtüm. Acaba başkasına anne demem onu rahatsız eder miydi? Ancak annem gülümsüyordu. Rahatsız olmak bir yana bu durum hoşuna gitmişti.

Kısa bir süre sonra kuaför de gelmişti ve bizim hazırlıklarımız tam gaz başlamıştı. Meltem anne, masanın üzerine takılarımı dizerken merakla Oğuz'a döndü.

"Sen bu kıza düğün hediyesi almadın mı?"

Bir de bana düğün hediyesi mi alması gerekiyordu? Bu âdetler artık fazla olmaya başlamıştı. Gerçi bir hediyeye hayır demezdim. O yüzden Oğuz'la uğraşmaya karar verdim.

"Evet Oğuz, hediyemi alayım?"

Hiç duraksamadan cevap verdi. "Hediyen yolda hayatım. Birkaç saate gelmiş olur."

Bu cevabı beklemiyordum. Ben sadece onu kızdırmak istemiştim ancak Oğuz'un gerçekten bana bir hediyesi vardı.

Meltem anne oğlunun sırtını sıvazladı. "Aferin sana, düşünceli oğlum benim."

Oğuz, annesinin övgüsüyle kabarırken ben, hediyenin ne olduğunu merak ediyordum. Acaba ne almıştı? Yolda dediğine göre bir yerden sipariş etmiş olmalıydı.

İnşallah mutlu olacağım bir hediyedir diyerek daha fazla düşünmeyi reddettim. Çünkü meşgul olmam gereken başka şeyler vardı. Duvağımın nereye takılacağı gibi... Saçımın altına mı yoksa üstüne mi? Nikâh kıyılırken uzun duvak mı takmalıydım kısa duvak mı?

Of! Evlenmek ne zor şeydi böyle... Hazırlıklar bitene kadar gerçekten yorulmuştum. Aslında ben sadece oturuyordum ancak sürekli birileri bir şey soruyordu bana. Bir an önce akşam olması için dua ederken sonunda zaman gelip çatmıştı.

Oğuz'un bahse konu hediyesi de gecikmişti. Düğünün yapılacağı yere yola çıkmıştık ancak hediyem hâlâ gelmemişti. Düğünden sonra ancak elimize ulaşacaktı sanırım.

Ömer arabayı kullanmaya devam ederken biz Oğuz'la arka koltuktaydık.

"Hangi yoldan gidelim?"

Bir soru daha...

"Sahilden gitsek önümüzü keserler. Otobandan mı gitsek acaba?"

Ömer, gidebileceğimiz yol alternatiflerini bize sunmaya devam ederken artık beynim yanmaya başlamıştı.

"Bugün bana bir kişi daha soru sorarsa şuraya doğruveririm!" diye bağırınca korkup sustu.

Garibim, bugünkü stresimden nasibini alan talihli kişiydi.

"Tamam yenge kızma. Sormadım varsay."

Yenge... Ağzına yakışmadı ya!

"Leyla'ya ne oldu Ömer? Hemen yenge demeye başladın."

Gözlerini yoldan ayırmadan cevap verdi. "Artık resmi olarak Leyla Sancar oluyorsun. Ben de kocanın en yakın arkadaşı kontenjanından sana yenge deme hakkına sahip olan kişi oluyorum."

Yüzümü ekşittim. "Şeyma zaten görümce kontenjanından yenge diyor bana. Sen bari eksik kalsaydın."

Ömer, beni kızdırmış olmanın verdiği hazla gülümseyip arabayı kullanmaya devam etti. Sonunda düğünün yapılacağı yere varmıştık.

İçeride bizi ağırlayacakları gelin ve damat odaları vardı. Bizi o kadar kusursuz ağırlamak istiyorlardı ki odalarda dinlenmemiz için yatak bile vardı. Gerçi karnım belli olmasın diye alt tarafı kabarık bir gelinlik tercih etmiştim. Bununla uzanabilir miydim bilmiyordum ancak düğüne kadar dinlenmezsen ayağa kalkamayacağım kesin bir gerçekti.

Merdivenlerden çıktığımızda sol tarafta üzerinde gelin odası yazan kapıya ilerledik. Oğuz bana yardımcı olduktan sonra odanın kapısını açtı ve içeri girmem için bekledi. Gelinliğimi sürüyerek içeri girdim.

Yatıp uzanacağım diye hayalini kurduğum yatağı görmeyi beklerken karşımda asla görmeyi tahmin etmediğim son kişiyi gördüm.

Zeynep...

Üzerindeki pudra rengi elbisesiyle kuğu gibiydi. O kadar güzel olmuştu ki...

O da beni görünce gülümsedi. Aylar önce benimle konuşmak bile istemeyen arkadaşım bugün karşımdaydı, düğünüme gelmişti ve bana gülümsüyordu.

"Sen..."

Cümlemi tamamlayamadım. Oğuz'a baktım ve dolu dolu olmuş gözlerimi silmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. Hiçbirimiz makyajımın mahvolmasını istemeyiz değil mi?

Oğuz, Zeynep'i işaret ederek, "Düğün hediyen... Umarım mutlu olmuşsundur." dedi.

Zeynep'in yanına gitmeden önce Oğuz'u öptüm. "Sen harika bir kocasın."

Birkaç adımda Zeynep'in yanına ulaştım. O bana kollarını açtığındaysa ikiletmeden sarıldım. Onu görmeyi o kadar beklemiyordum ki... Beni affetmediğinden ve affetmeyeceğinden neredeyse adım gibi emindim.

Son konuşmamız aklıma gelince başımı önüme eğdim. "Beni affetmeyeceğini sanıyordum."

Zeynep biraz kırgın biraz da muzip bir ifadeyle gülümsedi. "Affetmeyecektim."

"Neden buradasın o zaman?"

"Kocan çok yalvardı. Leyla sensiz yapamıyor dedi. Sen onu affetmezsen çok üzülecek dedi. Bir de..."
Elini karnıma koydu. "Arada bebek olmasa daha çok beklerdiniz ama onun üzülmesine dayanamam."

Bir kez daha birbirimize sarıldık. "Çok özür dilerim."

Bu geç kalmış özrüm sanırım kabul görmüştü. "Beni her gün arayacaksın."

Başımı olumlu yönde sallayınca Zeynep artırdı. "Bir sabah bir akşam. Hem de görüntülü..."

Bu biraz fazla olmuştu ancak kabul etmeye razıydım. Sonra Zeynep birden kahkaha attı. "Tamam, tamam. Arada bir Ankara'ya gelin yeter."

Ankara'ya taşındığını bile şu an öğreniyordum.

"Tamam. Sen ne zaman istersen. Ama bana bir söz ver."

"Ne istersen."

"Doğumumda yanımda olacaksın. Oğuz bayılırsa onu birinin tutması gerekiyor."

Zeynep bir kez daha kahkaha attı. "Söz veriyorum. Sen doğurmadan geleceğim yanına ve o doğuma birlikte gireceğiz."

Artık kendimi tamamlanmış hissediyordum. Oğuz benimleydi, bebeğimiz altı ay sonra kucağımızda olacaktı. Ailemiz arkamızdaydı ve dostlarımız...

Hiçbir eksiğimiz kalmamıştı. Artık gönül rahatlığıyla evlenebilirim.

Bir saat sonra tüm hazırlıklar tamamdı. Bütün konuklar gelmişti ve nikâh memuru bizi bekliyordu.
Oğuz elimi sıkıca tuttu ve kapıya doğru ilerledi.

"Hazır mısın?"

Gözlerine bakıp gülümsedim. "Fazlasıyla... Ama sanki bir eksiğimiz var gibi."

Oğuz neyin eksik olduğunu anlamaya çalışırken Meltem anne kucağında Rex'le yanımıza geldi. Boynuna takılmış olan papyon onu son derece sevimli gösteriyordu.

"İşte şimdi hazırız."

Oğuz, Rex'i annesinden alıp tek eliyle kucakladı ve tuttuğu elimi öpüp beni merdivenlere yönlendirdi. Aşağı inerken herkesi rahatlıkla görebiliyordum. Ailemiz ve dostlarımız mutlulukla bizi izliyorlardı.

Aşağı indik ve bizim için hazırlanan nikâh masasına geçtik. Nikâh memuru bilindik konuşmaları yaptıktan sonra o meşhur soruyu sordu.
Elbette beklemeden cevap verdim.

"Evet!"

Ardından aynı soruyu Oğuz'a da sordu ve benden daha kuvvetli bir sesle bağırdı.

"Sonsuza kadar evet!"

Alkışlar ikinci kez yükselirken arkadaşlarımızın olduğu masadan bir ses yükseldi.

"Ayağına bas!"

Bu kabarık gelinliğin altından ayağımı çıkartıp nasıl Oğuz'un ayağını bulacaktım ki?

Birkaç denemeden sonra başaramayınca Oğuz devreye girdi. Ayağını gelinliğimin altına soktuğunda hafifçe bastım.

Davetliler kahkahalar eşliğinde bizi alkışladı. İmzalar da atıldıktan sonra nikâh defteri şahitlerimiz olan Ömer ve Zeynep'e uzatıldı. Onlar da imzalarını attığında her şey son bulmuştu. Elimdeki bordo renkli defteri sallarken fotoğrafçıya kaç poz verdim hatırlamıyordum bile...

Oğuz beni belimden sarıp kendine çektikten sonra dudaklarıma bir öpücük bıraktı.

Romantik kısımları bitirdikten sonrası tam bir curcunaydı. Mithat babayla karşılıklı çifte telli oynayan babam mı dersiniz, yoksa Meltem teyzeyle gerdan kıran annem mi?

Hatta bir ara herkes halaya katıldı ve halayın sonu bir türlü görünmedi. Hayatımın en eğlenceli günlerinden biri olabilirdi. Ben çok fazla oynayamamıştım ancak onları oynarken izlemek bile benim için yetmişti.

Düğün bittiğinde sonunda Oğuz'la baş başaydık. Uzun bir konvoyla bizi eve bıraktıktan sonra herkes dağılmıştı. Oğuz inatla beni kucağından indirmeyip evin kapısına kadar kucağında taşımış, kısa süreli anahtar arama maceramızdan sonraysa kapıyı açıp tekrar kucağına almıştı.

Rex peşimizden eve girip kendini koltuğa attıktan sonra kısa süre içinde horlamaya başladı. O da bizimle birlikte yorulmuştu. İçeri girdiğimizde sanki evimiz bir farklı görünmüştü gözüme. Bu evin içinde kahkaha seslerimizden başka bir ses duyulmaması için elimden geleni yapacaktım. Biz artık tam anlamıyla bir aile olmuştuk.

Hayat bize her türlü sınavı sunmuştu. Acıların belki de en büyüğünü yaşamıştık. İkimiz de hayattaydık ancak ölüden farkımız yoktu. Eğer bana gelen iş teklifini kabul etmeseydim ömrüm boyunca böyle bir mutluluktan mahrum kalacaktım.

Ancak tüm diyetler ödenmiş, belki bir gün kader bizden yana olur dediğimiz kader bu defa gerçekten yüzümüze gülmüştü. Artık bize de her nefeste sonsuzluk ve aşk dolu bir hayat yaşamak düşüyordu.

Her nefeste sonsuzluk ve aşk...

-SON-

Ve sonuna geldik finaleee!

Bu kitabın benim için yeri çok başka. Yıllar önce hayali kurulan bir çocukluk aşkının yıllanmış hâlini sunmaya çalıştım size.

Umarım beğenmişsinizdir. Güzel yorumlarınızı bekliyorum.

Bir sonraki kurguda görüşmek dileğiyle...

Seviliyorsunuz,
Berna...

Continue Reading

You'll Also Like

287K 23.6K 31
Yarkıyısı'ndan tanıdığımız Memed'in hikâyesidir 🌿 Kara Memed'di o, bileği bir kütük kadar kuvvetli, bakışı bir demir kadar sert, sözü hükümdü. Memed...
1.6M 12.1K 13
Icindeki alev alev yanan ateşle atıldığı savaşta tüm değerleri yerle bir olan kara gözlü bir adamdı Savaş. Ve o savaşın ortasında kalan , en büyük...
5.1M 280K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
590K 24.8K 44
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...