SİYAHIM

By vavelolas

1.3M 48.8K 4.3K

Ruhumda dolaşan, bir günlük kelebeğin cesedini ellerimle taşıdım kalbime. Parmak uçlarımla son kez okşayıp ko... More

TANITIM
*1*
*2*
*3*
*4*
*5*
*6*
*7*
*8*
*10*
*11*
*12*
*13*
*14*
*15*
*16*
*17*
*18*
*19*
*20*
*21*
Çok mu Çok Önemli Duyuru
*22*
* Önemli *
MÜJDE!!!!
*23*
*24*
*Baran Andaç Özel*
*25*
1 MİLYON!
*26*
Siyahım: Playlist
*27*
*28*
*29*
*30*

*9*

41.8K 1.7K 94
By vavelolas

Kelimeler anlam kazanıp dudaklarımdan dökülmüyordu. Daha doğrusu o gücü kendimde bulamıyordum. Araba taşlı yolda sarsılarak ilerliyordu. Uyanıktım ama gözlerimi açmak istemiyordum. Eğer gözlerimi açarsam kehribar saçlara direnemezdim ve ihanetini sineye çekerdim. Bunu istemiyordum. Annemle birlik olup beni cehennemime geri göndermeye çalışan birini hayatımda istemiyordum. Gerekeni yapacaktım.


Araba bir süre sonra durdu. Baran arabadan inerken vücuduma temas eden soğuk ile irkildim. Koltukta doğrulup ben de indim. Ona bakmadan hızlı adımlarla apartmana girdim. Peşimden geldiğini biliyordum. Aldırış etmedim. Kırgınlığım toz gibi üflendiğinde yok olacak türden değildi. Ya da bir iki sözüyle onu affetmeyecektim. Aslında ölene kadar onu affetmeyecektim. Asansöre binip o gelmeden düğmelere bastım. Asansör kapanırken kelebeğim, kapıda hareketsiz duran çatık kaşlı Baran ile kalmayı tercih etmişti. Bir yanım peşimden gelmesini ve bu zifiri karanlık zindandan beni kurtarmasını bekliyordu. Diğer yanım ise defolup gitmesini istiyordu. Kapılar ardına kadar açıldığında yere bakarak daireme yürüdüm. Cebimden anahtarı çıkarırken büyük bir hayal kırıklığı hissettim. Gelmemişti. Gelmeyecekti. Ben neden her seferinde onu bekliyordum? Gelse ne fark edecekti? İçimde bir ses "Kendini kandırma Asya." diyordu. O gelseydi kesinlikle dayanamaz affederdim. Hayır, bu kadar kolay olmamalıydı. Para için her şeyi yapacak biriydi o. Belki de etrafımdaki çoğu kişi gibi para için yanımdaydı. Söylediklerim bana bile inandırıcı gelmiyordu. Onu tam tanımamama rağmen öyle biri olduğunu düşünmüyordum. İnanmak gelmiyordu içimden, hem de ona garip hisler beslerken...


İçeri girip doğrudan odama yürüdüm. Aynadaki yansımama kısa bir bakış attığımda gördüğüm berbat durumdaki kızı inceledim. Birbirine girmiş saçlar, ıslandığı için vücuduma yapışan kıyafetler, yüzüme çöken "Ben aslında öldüm." ifadesi... Baran'dan önceki hayatıma dönmüştüm sanki. Aynı bitmişlik hissi dolaşıyordu vücudumda. Zihnimin en ücra köşelerinde yatan intihara meyilli kişilik uykusundan uyanmıştı. Ama hayır, ben yaşadığım onca karanlık ve acı dolu zamanlarda bile intihara saklanan biri değildim. Baran beni parçalara ayırmış olabilirdi, parçalarımı birleştirebilirdim. Sadece yorgundum. Uyursam geçerdi acısı. Kanamazdı ruhum hatta merhem olurdu rüyalarım. Ağlayarak uyuduğum geceler çok güzel rüyalar görürdüm.


Üzerimi çıkarmaya bile tenezzül etmeden yatağa girdim. Üşüyordum ama bunu dert etmeyecek kadar düşüncelerim arasında kaybolmuştum. Güvenmiştim ve yine kimseye güvenmemem konusununda dersimi almıştım. En ağır şekilde.

Sabah uyandığımda her yanım ağrıyordu. Hastalık hissi tüm vücudumu ele geçirmişti. Yataktan kalkasım yoktu ama okulda bir saat dersim vardı. Oflayarak yorganı ayaklarımla ittim. Banyoya girip kısa bir duş aldım. Sonra tekrar odaya dönüp ıslak saçlarımı taradım. Dün gece de saçlarım böyle ıslaktı. Tek fark hıçkırıklarımla sarsılan bedenimin bugün hareketsiz olmasıydı. Onun kehribar saçlarını hatırladım. O an söylediklerimi... Sahiden "Yağmur gibisin." demiştim. Bu çok utanç vericiydi. Romantik bir filmin final sahnesini aratmazdı. Zaten benim için romantik kısa bir filmdi. SON yazısı da kulaklarımda çınlayan sözleri olmuştu.

Düşünceleri uzaklaştırmak için silkelendim. Her gün değişkenlik gösteren havayı dikkate alarak siyah kot pantolon ve siyah kareli gömlek giydim. Saçlarım kuruduğunda dalgalar halinde belime iniyordu.

Çanta takmaktan hayatım boyunca nefret etmiştim. Gerekmediği sürece kullanmamaya çalışıyordum. Bir dersim olduğu için defterimi almadım. Telefonumu komidinin üstünden aldım. Kotumun dar cebine zorlukla yerleştirirken gözlerimle arabanın anahtarlarını aradım. Lanet olası hiçbir yerde yoktu. Aklıma gelen şey ile o isim dudaklarımdan fısıltı gibi çıktı.


"Baran..."

***


Sinirle söylenirken kırmızı spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlıyordum. Evde yiyecek bir şey olmadığı için yolda simit alacaktım. Hah, bir de taksiye binecektim. Arkamdan kapıyı çarparak merdivenleri indim. Esendal sokaktan tek bir taksi geçmezken son çare caddeye çıktım. O sırada köşe başındaki pastahaneden simit almayı da unutmadım. Sonunda bir taksi durağa yanaşınca rahatladım. Arka koltuğa oturup İstanbul Üniversitesi'ne gideceğimi söyledim. Araba harekete geçerken telefonumu çıkarıp Esma'yı aradım.


"Alo?"

"Esma okulda mısın?"

"Evet, az önce dersten çıktım. Sen evde misin?" dediğinde sesinde anlam veremediğim bir coşku vardı.

"Okula geliyorum. Bir şey olmuş sanki. Hadi anlat."

Bir süre karşı taraftan ses gelmedi.

"Esma orada mısın?"

"Asya okula gelme sakın."

Kaşlarımı çattım. Bir şey olmuştu.

"Neden?" Lütfen kötü bir haber olmasın.

"Selim ve sevgilisi kampüste."

Elimi kalbimin üstüne koyup derin bir nefes aldım.

"Önemli değil Esma. Biz arkadaşız artık. Her neyse sana ne olduğunu ben gelince konuşuruz. Kapatıyorum."


Yarım saat sonra taksi üniversitenin önünde durdu. Parayı ödeyip indim. Tembel tembel yürüyerek kampüse girdim. Bir yandan Esma'ya bakınıyordum. Bir ağacın altında oturmuş telefonuyla oynuyordu. Yanına gidip ben de çimlerin üzerine oturdum. Yanağına sulu bir öpücük kondurdum. Başını bana çevirip gülümsedi.

"Dökül bakalım Esmacık." Oturuşunu düzeltip derin bir nefes aldı.

"Galiba birinden fena halde hoşlanıyorum. İngiliz Edebiyatı dersinde aynı sınıftayız. Tanırsın belki, adı Egemen. Siyah saçlı, mavi gözleri var. Büyük ihtimalle o da benden hoşlanıyor. Yani davranışları o yönde."

Şaşkınlıkla söylediklerini dinliyordum. Esma, en yakın arkadaşım, erkekleri görünce yüz buruşturan kız birinden mi hoşlanıyordu?

Omzuna yumruğumu geçirip "Hayırlı olsun deli kız." dedim. Utanmış gibi elleriyle yüzünü kapadı.

"Sıra sende. Yeni ev, Selim'le arkadaş olmalar, Baran'la takılmaların da gözümden kaçmadı."

En iyisi her şeyi anlatmaktı. Belki beni bu garip histen kurtarırdı. Nereden başlamam gerektiğini bilemediğimden başından itibaren tüm olanları anlattım. Sonunda geldiğim noktayı anlatınca dudaklarını birbirine bastırdı.

"Sence ona karşı bir şey mi hissediyorum? Üstelik annemle yaptığı anlaşma da aklımdan çıkmıyor." dediğimde çimlerle oynadı.

"Bence sadece güvendiğin için ona aşık olduğunu sanıyorsun. Yani Baran'a karşı hislerin olduğunu sanmıyorum."

Tekrar çimlere döndü. Sıkıntıyla nefes verdim. Haklıydı. Bu kadar çabuk ona kapılmam imkansızdı. Aşkı unutmuş biri nasıl olur da hemen birine tutulurdu ki? Sadece güvendim, diye geçirdim içimden.

"Pekala, ben derse giriyorum. Sonra görüşürüz." dedim ayağa kalkarken. Onunla vedalaştıktan sonra üniversite binasına girdim. Türk Halk Şiiri dersini seviyordum. Çoğu öğrenci ders esnasında uyuklasa da ben canla başla dinliyordum. Yan sınıfta seçmeli Tanzimat Edebiyatı dersi vardı. Kapısı açık olan sınıfa göz ucuyla baktım. Kelebeğim, özlem dolu kanat çırpışlarıyla karşısındaki adama baktı. Heyecanımı bastırmak için kısa nefesler aldım. Ayaklarım yere mühürlenmişti. Eminim ki bitip tükenmek bilmeyen heyecanım hızlı bir ritimle yüzümde dans ediyordu. Onu Begüm ile gülüşürken görmek ruhuma yakıcı bıçak darbeleri atıyordu. Ama onu görmek diğer yanımı varlığının huzuruyla doldurmuştu ve o huzurlu his bedenimi terk etmiyordu. Aptal kelebek ruhumun her yerinde uçarken onun ismini anıyordu. Kalbimin sesiyle duymuştum.


Gözlerimi sımsıkı yumdum. Geri dönüp kendi sınıfıma doğru ilerledim. Şimdi vücudumu müthiş bir sinir kaplamıştı. Onu görünce yelkenleri suya indiriyordum. Ona aşık olduğumu kabul etmiyordum, etmeyecektim. Sınıfa girip arkalarda bir yere oturdum. Nebahat Hoca gelince kısa bir süreliğine de olsa derse odaklanmaya karar verdim. Nebahat Hoca tahtaya Avşar Elleri şiirinin ilk dörtlüğünü yazarken sessizce yan sıradaki çifte baktım. Elleri birbirine kenetlenmiş fısıltıyla konuşuyorlardı. Kız, gencin kulağına bir şeyler söylüyor, genç de kızın saçlarından öpüyordu. Yutkundum. Birbirlerine aşık oldukları çok belliydi. Ben birine aşık olsam bile karşılık alamazdım. Asya Toprak'ın yanında kim varsa parası için vardı. Bu inkar edilemez bir gerçekti. Sadece Esma beni ben olduğum için seviyordu. Baran dahil herkes tarafından çıkarları için kullanılmıştım.

Ders bitince yapacağım şeyi hatırlayıp hemen yan sınıfa koştum. Begüm ve Baran hariç kimse yoktu. Neden acaba? diye kinayeli bir tonda konuştu içimdeki ses. Yapmacık bir öksürükle dikkatlerini üzerime çektim. Begüm rahatsız bir şekilde homurdandı. Direk Baran'ın ela gözlerine bakarak "Arabanın anahtarları sende mi?" diye sordum. Ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. Önümde durunca yüzüne bakmak için kafamı kaldırmak zorunda kaldım. Kararlı bir ifadeyle öylece baktım. Elini kotunun cebine sokup anahtarı çıkardı. Elinden sertçe çekip sınıftan çıktım. Gözlerim dolmamalıydı. Kahretsin, gözlerim dolmamalıydı!


Peşimden geldiğini anladığımda hızla arkamı döndüm.

"Peşimden gelmeyi bırak!"

"Asya beni dinlemeden yargılıyorsun." Alayla güldüm.

"Neyi dinleyeceğim Baran? Annemle oturup nasıl anlaşma yaptığınızı mı? Ya da konuşurken sana ne kadar para teklif ettiğini mi?"

"Asya." dedi uyarır gibi.

"Ne var? Ne?"

Bir adım yaklaşarak "Sinirli halimi görmek istemezsin." dedi. Bir de tehdit mi ediyordu? Yanaklarım ıslanırken talihime sövdüm.

"Ben sana güvenmiştim. Yağmurun kötü şeylerin habercisi olduğunu bildiğim halde o yağmurlu günde sana güvenmeyi seçmiştim. Ya sen ne yaptın? Beni yok sayıp annemle..."

Sözlerime devam edemedim. O gücü kendimde bulamıyordum.

Kafasını iki yana salladı. Ela gözlerini gözlerime dikerek "Annenin teklifini kabul etmedim. Para için arkadaşına ihanet edecek biri değilim. Beni tanımıyorsun. Hakkımda bileceğin ilk şey bana güvenmeyenlerle işim olmadığı olsun." dedi.

Hızlı adımlarla yanımdan geçerken sert bedenini omzuma çarpmayı da ihmal etmedi. Söylediklerinin etkisinden çıkamadığım için tek yapabildiğim gidişini izlemek oldu. Doğru muydu? Ah, tabii ki doğruydu. Ya son sözü? Bir daha konuşmayacak mıydık? Bu kısa sürede ona bu denli alışmışken varlığını yoksayabilir miydim? İç geçirdim. Yavaş adımlarla dışarı çıkarken düşünceler beni rahat bırakmıyordu. Kampüsten çıktığımda nerede olsa tanıyacağım o siyah arabayı gördüm.Çatık kaşlarımla birlikte arabaya yönelirken aklımdan türlü senaryolar geçiyordu. Şirket batmış olabilir miydi? Annem holdingdeki hisselerini bana mı bırakmıştı?

Adnan Bey arka kapıdan inip iki metre boyuyla önümde durdu. Takım elbisesinin içinde en fazla otuz gösteriyordu. Ceketinin düğmelerini ilikleyip "Asya Hanım." diyerek beni selamladı.

"Bir sorun mu var Adnan Bey?" diye sordum merakım sesime yansırken.

"Hayır şirkette her şey yolunda. Ancak üç aydır uğramıyorsunuz. İmzalamanız gereken dosyalar var. Ben de size o dosyaları getirdim."

Elindeki klasörü aldım ve ayak üstü inceledim. Uzun zamandır şirkete gitmiyordum. Annemin tüm işleri idare edemeyeceğini biliyordum. Ben dosyaları incelemeye devam ederken Adnan Bey "Ayrıca," diyerek sözlerine devam etti.

"Holdinge ortak olmak isteyen bir şirket var. Biliyorsunuz ki yüzde altmış beş hisseye sahipsiniz. Teklifi sunan şirket holdingten yüzde yirmilik bir hisse istiyor. Hatta teklif ettikleri fiyat da oldukça yüksek. Anneniz bu duruma pek sıcak bakmıyor. Ne yapmamızı istersiniz?"

Şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim. Resmi işlerle aramın pek iyi olduğu söylenemezdi. Ama eğer annemin huzurunu bozacaksa neden olmasın? Kabul edebilirdim! Yanaklarımın içini dişledikten sonra cevap verdim.

"Yarın şirkete geleceğim."

Adnan Bey kafasını sallayıp arabasına bindi. Duyduğum sorumluluk hissini karanlığa gömdüm ve bir taksi bulabilmek umuduyla durağa doğru yürüdüm.


Hava sıcaktı, yine de üşüyordum. Baran'la arama mesafe girdikçe, ondan uzaklaştıkça üşüyordum. Sanki bilmediğim bir şehrin sokaklarında elinde pamuk şekeriyle kaybolmuş bir çocuktum. Tanıdığım bir yüz arar gibi avare avare dolanıyor gibiydim. Oysa durakta bekleyen kalabalığın arasına karışmıştım sadece. Hayır, Baran yüzünden bu halde olamazdım. Yıkılmış ruhuma bir çizik daha atan kehribar saçlar değildi. Sorun bendim. Bu kadar kolay çözülebilir olmamdı. Sıradan olduğumun farkındaydım ama sığındığım ilk insana aşık olacak kadar basitleşmemeliydim. Yoksa ucuz bir karakterim mi vardı? Hayır! Eğer ucuz bir karaktere sahip olsaydım bunları dert etmezdim. Kendime gelmek için kafamı iki yana salladım. Önümde duran taksiye binip Esendal sokağın adresini verdim. Tek istediğim eve gidip kitaplarımın arasında kaybolmaktı.

Kısa yolculuğun ardından taksiye ücretini ödeyip arabadan indim. Kendi arabam binanın önünde duruyordu. Onu görünce ister istemez ela gözler aklıma üşüştü. Umursamazlığın kitabını yazdıracak ela gözler, güz güneşini utandıracak gözler, insanın sebepsiz yere ağlamasını sağlayacak gözler, neden bu kadar güzel ki o gözler?

Belli etmemeye çalışsam da nereye baksam o gözleri görür olmuştum. Apartmana girerken acı bir çığlık atmak istedim. Bu karmaşık histen nefret ediyordum.

Asansöre binmek yerine merdivenleri kullandım. Böylece basamaklara odaklanırsam az da olsa her şeyi unutabilirdim.


Dairenin önüne geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Kendimi ahşap zemine atma dürtümü bastırarak ayakkabılarımı çıkardım. Odama girdiğimde kitap okumayı sonraya bırakmaya karar verdim çünkü kendimi direk yatağa attım. Akşama kadar uyumalıydım. Uyuyunca düşünmekten kurtuluyordum. Uyku güzeldi.


Kapı zilinin çalmasıyla gördüğüm rüya yarıda kesildi. Uykulu gözlerimi açmaya çalışarak yavaşça yataktan kalktım. Saatin kaç olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama hava kararmıştı. Kapıyı açtığımda gördüğüm kişiyle birlikte kelebeğim kanat çırpma maratonuna başladı. Kehribar saçları ruhum kadar dağınık olan adam şimdi tam gözlerimin içine bakıyordu.


Merhaba :) Umarım bölümü beğenirsiniz. Bir de facebook grubumuzu kurduk. Katılmak isteyen olursa grubun adı SİYAHIM -Wattpad Hikayesi . Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Görüşmek üzere :)


Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 43.2K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
1.1M 69.9K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
269K 22.4K 23
"Kalmam için bir sebep olması lazım." dediğinde, Leyla'nın sesi titriyordu. O Leyla'ydı, başka kimse değil. Daha on sekizinde tazeyken, Kınalıtepe'ye...
196K 3.6K 20
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...