KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

36.7K 7.2K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri

375 84 135
By tknmz39




Arryn, evinden gelen mektubu okuduktan sonra parşömeni kıvırdı kıvırdı ve hırsla dişleyip tiz bir çığlık kopardı. Annesi ve babasının ortak kaleme aldığı mektup kısa, resmi, emrivaki ve sitem doluydu.

'Senden beklenen görevi yerine getirmedin Arryn, aileni incittin, Doğu karayı incittin. 17 yıllık sevgi ve emeğimiz bir hiç uğranaymış. Vazifen olan evliliğin Prens Ken Lionell ile gerçekleşmesin senin için en münasibi olduğunu, her ne kadar şimdiki yaşının verdiği toylukla anlayamasan da, vazifeni hatırlatır, gözlerinden öperiz... Annen ve baban'

Sözleriyle tamamlanıyordu. Ne ablalarından ne evinden bahsedilmiş ne hatırı sorulmuştu. Çığlığını ve çalışma masasını tekmelediğini duyan muhafızı kapıyı çalıp iyi olup olmadığını sordu. Yok bir şey deyip kapıyı adamın yüzüne çarptı.

Kriz geçirerek yere attığı mektubun üstünde tepindi ve biraz sakinleşince eline tekrar kâğıt kalem alıp cevap yazdı. Aynı babasının yaptığı gibi hatır sormadan, selam göndermeden, hiçbir duygusal söz geçirmeden kısacık yazdı.

'Bana verilen görevi ailem ve hanem adına yerine getireceğimden şüpheniz olmasın. Sizden turnuvaya gelişinize kadar evlilik konusunu bana ve Kral Ramsey'e tekrar dile getirmemenizi buradaki saygınlığımı koruyabilmem adına istirham eder, başkente geldiğinizde hanemi ziyadesiyle memnun edecek kararımı yüz yüze açıklayacağımı bildiririm. Saygı ve sevgilerimle...

Arryn Fergo'

Bu ailesine son mektubuydu, bir daha yazmayacaktı. Ablalarına da aşk olsundu, biri bile ne halde olduğunu merak etmiyor muydu? Ufaklıklar ne durumdaydı bari onlardan bahseden iki satır geçirselerdi... Kaderine terk edilmiş, kalbi kırık, yalnız ve zavallı hissediyordu. Ailesinin desteğini alamadığı güneyde duyulursa itibarı yerle bir olur, bu yaban ellerde hor görülürdü, ailesi bunu bilmiyor muydu?

Uyku tutmayınca bitişikteki, kız kardeşi Armina için hazırlanan ve o gidince sonradan çalışma odasına çevirdiği odaya geçip kitaplarına gömüldü. Biraz Yakut Name çalıştı. Metni kadim dilden çevirirken okuduğu iki yüzyıllık bir anekdot ilgisini çekti. Toplu bir zehirlenme vakasını iyileştiren bir Şifacının hikâyesi anlatılıyordu. Bahsi geçen zehri hiç duymamıştı, Amryn ablasının nişanlısı Tyrio'nun kendisine 16.yaş günü için Batı karadan hediye getirdiği Zehir Nameyi hatırladı ve evinden gelen büyük sandığın dibinden bulup o kara kaplı kitabı açtı. Okuyarak sabahladı. Ertesi gün doğum günüydü.

...

Arryn, 18 yaşına ilk kez ailesinden ayrı ve buruk bir halde bastı. Doğum günü için bir parti istemediğini ısrarla belirtmesine rağmen direten Lessey ile neredeyse tartışacaktı.

Lessey, "Ben her şeyi ayarlarım, çok eğleniriz! Hadi ama bir dahaki yaş gününde evli hatta muhtemelen gebe bir kadın olacaksın, son bekar yaşın, bunu delice eğlenerek kutlamalısın!" diyordu.

Arryn eğlenecek hali olmadığı konusunda Lessey'i ikna edemeyince biraz hasta olduğunu söyleyip prensesi parti yapmamaya ikna etmeyi başardı. Ailesinden hiç kimse yanında değilken, yabancı bir diyarda partiler düzenleyip eğlenmeyi gururuna yediremiyordu. Piratesli büyükelçinin onuruna verilen ziyafetteki neşesi de çok çabuk sönmüştü, Jasper'a gösterdiği ilgi de yapmacık olduğundan hevesi geçmişti. Bir geceliğine rol yapmak neyseydi de bunu bir ömür sürdürmeye yetecek riyakârlık, Arryn'de yoktu.

Arryn, reşit oluşunun getirdiği sorumlulukları düşündükçe midesine kramplar giriyor, aynı çiçek açışı gibi bunda da kutlanacak bir şey göremiyordu. O, çocukluğunu özlüyordu. Yetişkinler dünyasına attığı ilk adımları sevememişti.

Akşam yemeğinde, büyük salonda önüne kocaman bir pasta getirildi. Mumları beyaz zambaklar şeklinde zarifçe işlenmiş, dört katlı çok güzel bir pastaydı. Kaşlarını çatarak Lessey'e sitem dolu gözlerle baktı. Ayağa kalkarken yanakları pembeleşti.

Kral Ramsey kadeh kaldırarak masanın başından yüksek sesle konuştu, "18 yaş, ömrün en güzel yaşıdır. Sevgiyle kutluyorum çocuğum. Nice sağlıklı, mutlu ve gönlünce yıllar geçirmeni Gök Tanrıdan dilerim."

Arryn, kralı selamlayıp "Teşekkür ederim efendim." Dedi, ellerini çenesinin altında birleştirdi ve gözleri doldu.

Lessey seslendi, "Haydi dilek tut ve üfle mumlarını!"

Arryn pastadaki mumlara eğilip gözlerini kapamadan önce kralın sol yanında oturan Leo ile göz göze geldi. Her zamanki gibi ruhunu delip geçerek bakıyordu. Hemen gözlerini kapattı.

'Gök Tanrım... Bana... Kabul etmeyeceğin bir duayı ettirme...'

Derin bir nefes alıp mumları üfledi. Gözlerini açtığında herkes onu alkışlayıp kutlarken onun gözyaşları yanaklarına süzüldü. Topluluk içinde ağlamamakla ilgili tüm iradesi de terbiyesi de o mumlara üflediği nefesle içinden sökülüp havaya karışmıştı. Salondaki yabancı yüzlere göz gezdirirken hıçkırığını güçlükle yutkundu. Lessey gelip sıkıca sarılmasa olduğu yere yığılacaktı.

"Kız kardeşim! Ağlama lütfen, sen üzül diye yapmadık. Doğum günün kutlu olsun, nice mutlu senelere! Hep birlikte neşe dolu yıllara bitanem, iyi ki geldin, iyi ki tanıdım seni!"

Lessey öyle sıcak ve içtendi ki Arryn onun ellerine tutunup gözyaşlarının arasından güçlükle gülümsedi.

"Çıkar beni buradan..." diye yalvarır gibi fısıldadı.

Lessey onun isteğini yerine getirmek için beline sarıldı ve salona arkasını çevirip hızlıca salondan dışarıya, açık havaya çıkardı. Arryn, ablalarının ve kız kardeşlerinin özlemiyle Lessey'e sıkıca sarılıp omzunda hıçkıra hıçkıra, dakikalarca ağladı.

Lessey de onunla birlikte ağladı ve bir yandan da avutmaya uğraştı, "Şşşt... Ağlama bebeğim, Ah, çok üzülüyorum, Arryn nolur?" diyordu.

Az sonra genç kızı bir çeşmeye götürüp elini yüzünü yıkadı ve biraz şaka yapıp güldürdü, Arryn sakinleştiğinde onu elinden tutup yeniden yemek salonuna götürdü. Salondakilere dönüp,

"Leydi Arryn bugün çok duygusal bir gününde ve daha fazla tebrik istemiyor, herkese minnettar olduğunu söylememi istedi. Hediyelerinizi odasına gönderebilirsiniz." Diye açıklama yaptı.

Arryn utançtan kıpkırmızı halde yerine oturup başını önüne eğdi, yemeğini didikleyip durdu. Ken'in ısrarıyla pastasından iki çatal aldı. Yaşadığı duygusal anlardan sonra yanına oturup kendisiyle ilgilenmeye çalışan genç adama boş gözlerle baktı ve yemesi için uzattığı pasta dolu çatalı kati bir baş sallamayla reddetti.

Yemekten sonra hemen odasına çekildi. Yeni oda hizmetkârı Purina neşeyle, "Leydim sizin için bir sürü hediyeler geldi!" dedi.

"Hı-hı sonra bakarım."

"Açmanıza yardım etmemi isterseniz..."

"Gerekmez, Purina çıkabilirsin, dinleneceğim."

"Banyonuz?"

"Kendim hallederim tatlım, sağ ol."

"Nice mutlu yıllara leydim, iyi geceler."

Arryn teşekkür edip genç kıza sarıldı ve gönderdi. Odasında yalnız kalınca rahat bir nefes alıp soyundu. Önce uzun uzun yıkandı ve başından aşağı akıttığı sularla birlikte biraz daha gözyaşı döktü. Giyindikten sonra masasının üzerine yığılı duran hediyelerine şöyle bir göz attı. Lessey, çok güzel bir tuvalet diktirmişti, zümrüt yeşili şahane elbiseyi kaldırıp bakarken güldü, 'Deli şey! Tam benim tarzım, ne zevkli ve nasıl melek bir kız...'

Kral Ramsey çok değerli zümrüt bir gerdanlık, Kraliçe Silver ise zümrüt bir yüzük gönderdiğine göre hediye planlama işini de Lessey üstlenmiş demekti. Ken'den altın kakmalı süslemeleri göz kamaştıran, el yazması, ünlü bir felsefe kitabı gelmişti. Jasper'dan gümüş bir ayna ile dünyadaki en güzel şeye bakmasını ve bakarken kendisini hatırlamasını rica eden zarif bir not vardı. Aden'den bile hediye vardı, inci bir kolye göndermişti. Diğerlerine de göz atıp hepsinin çok hoş şeyler olduğunu düşündü.

Gülümseyip mutlu olmaya çalıştı. Hissettiği aidiyetsizlikten, yabancılıktan, kararsızlıktan çok sıkılmıştı. Durumunu kabullenmeye çabaladıkça narin omuzları gün be gün daha çok ağrıyordu. Yatağa girmeye karar vermişken yatağının başındaki sehpanın üstünde duran kristal vazoyu ve içindeki koca bir buket, koyu mürdüm renginde, tomurcuk halindeki yaban güllerini fark etti. Odadaki yaban gülü kokusu girer girmez burnunu cezbetmişti ama parfüm şişesinin kapağını açık unuttuğunu sanmıştı. Şaşırarak buketi kucakladı. Güney karada yaban güllerinin bu tür mürdüm renkli, küçük kafalı, bol katmerli ve yoğun kokulu türünden bulunmadığını sanıyordu. Ken ile kırsala çıktıklarında onca arayıp bulamamıştı.

'Demek Ken unutmamış!' tomurcukların arasındaki not kartını fark etti.

<Kötüler büyür, sen çocuk kal.>

Notta isim yoktu ama çok güzel bir el yazısıyla, en kalitelisinden koyu kırmızı mürekkeple yazılmıştı. Buketten en küçük tomurcuğu koparıp avcunun içinde sıktı, kokuyu içine çekti ve gözlerini yumdu. İsterse Ken ile çok mutlu olabileceğini düşünmeye başladı. Şımarıklık ediyordu. Bir genç kız daha ne isterdi?

'Aptalın tekiyim! Yarın gidip çocuğa samimi bir teşekkür edecek ve artık ona daha sıcak davranacağım. Ken gerçekten altın kalpli... Yakışıklı... Kültürlü... Nazik... Zengin... O bir prens! Gerçekten unvanını hak eden bilge ve iyi kalpli bir adam. Masallardaki gibi...'

Ertesi sabah kahvaltıdan önce Ken'i akademiye gitmek üzereyken avluda durdurdu. Uzanıp yanağından öptü.

Ken çok şaşırdı ve biraz utanarak bir başını eğdi.

"Merhaba Arryn. Bu? Bu neydi?"

Arryn hevesle kocaman gülümsedi, "Bu yürekten bir teşekkürdü Ken!"

"Şey. Kitap içinse..."

Arryn heyecanla onun sözünü kesti, "Aslında her şey için. Bana karşı tüm sabrın, iyi niyetin, nezaketin, o değerli el yazması ve... En çok da yaban gülleri! Çok incesin, çok teşekkür ederim, bayıldım!"

"Yaban gülleri mi?"

"Unutmamışsın!"

"Ben..." diyen genç adamın yüzü soru işareti halini almış, allak bullak olmuştu. Arryn'e şaşkın ve kırgın bir ifadeyle bakarken Arryn çok fena bir pot kırmış olduğunu anlayarak dudaklarını ısırdı.

Ken gergin bir tavırla kızdan iki adım geri çekildi ve dikkatle kelimelerini seçerek konuştu,

"Arryn? Biri sana yaban gülleri hediye etmiş sanırım. Ve sen ben olduğumu sanıyorsun ama ben yollamadım."

"Ahh!" deyip Arryn yüzünü elleriyle kapattı.

Ken, "Ben... Bunu düşünebilmiş olmayı çok isterdim."

"Ken, affedersin."

Ken bu duruma epey bozulmuştu, yanağında Arryn'in öptüğü yeri parmaklarının tersiyle sıvazlayarak sağa sola bakındı.

"Eğer Lionell 'deki hayranlarından biriyse bu işe çok bozulacak. Tüh!" dedi.

"Yook! Yani ben bilmiyorum. İsimsizdi. Hayranım filan yok benim! Neyse sana iyi günler!" deyip hışımla prensin yanından ayrıldı.

Ken, onun ardından düşünceli halde bakakaldı. Gününün geri kalanı hiç iyi geçmedi, Arryn'in Jasper ile yakınlaşmasının ardından bir de bu gül meselesi çıkmıştı. Arryn'i bu kadar sevindiren o gülleri kimin yollayabileceğini esefle düşündü durdu. Doğrusu çok ince düşünülmüş bir jestti, Jasper kızın yaban güllerini sevdiğini biliyor olabilir miydi? Jasper çok sıkı bir rakipti ve Ken daha savaşmadan mağlubiyeti kabullenmiş durumdaydı. Arryn'e memleketinin o çok değerli ve mis kokulu güllerini getirtebilmek olsa olsa eli kolu uzun, becerikli birinin işiydi. Acaba kim yollamıştı?

Arryn ise utanç ve öfkeden kulaklarına kadar kızararak odasına koştu. Ken'i öptüğünü kimse görmemiş olsaydı bari! Oda hizmetkârlarını çağırıp sorguya çekti.

"Bu güller kimden? Hepsinde isim var bunda niye yok?"

Cevap alamadı. Kızlar şaşkınca birbirlerine bakıştı, "Bilmiyoruz. Buradaydılar." Dediler. Sinirleri tepesine çıktı ve hizmetkârlarını azarladı, kapı muhafızlarına sordu, onlar da bilmediklerini söylediler. Hizmetkârların ve muhafızların niye bu hediyeye bu kadar kafayı taktığına anlam veremeyen bakışları altında gülleri vazosuyla kapının önüne koyarken yüksek sesle söylendi,

"Hayranmış! Kim bu ahmak? Kendini çok mu gizemli sanıyor, budala! Gizli hayran falan istemiyorum! Kahretsin!"

Tüm öğleden sonra odasında kapalı kalıp düşündü, not içeride masasının üstünde kalmıştı, evirip çevirdi. Çok düzgün bir el yazısıyla yazıldığı için Ken'den geldiğine inanmıştı, Ken çok iyi yazı yazardı. 'Aden geri zekalısının yazısını o aptalca şiirinde görmüştüm, okumayı yeni öğrenen çocuklarınki gibi eğri büğrüydü! Jasper'ın yazısı da değil, üstelik ona gülleri sevdiğimden hiç söz etmedim! Jasper olsa bunun ondan geldiğini mutlaka abartılı bir şekilde gözüme sokardı, kendini beğenmiş şey! Ah, rezil oldum!'

...

Jasper, kendi muhafız birliğindeki elit subaylarının arasındaki popülerliğinin keyfini çıkardığı bir öğleden sonra adamlarla şakalaşıp gülüşürken Leo tarafından çalışma odasına çağırıldığını duyunca keyfi kaçtı. Leo ile araları ilk gençlik dönemlerinden beri pek iyi olmamıştı, sebepsiz yere anlaşamıyorlardı ve hep tatlı tatlı rekabet içindeydiler.

Jasper'ın görüşüne göre Leo, kuzenine nispet yaparcasına kendine Aden'i sırdaş ve sonunda yaver seçmiş, Jasper'ın da Aden ile aynı taht sırasında bulunduğunu yok sayıp başarılarını çoğunlukla görmezden gelmişti. Jasper, adamın onu kendisine rakip gördüğünü ve çekemediğini düşünüyordu. Leo vurdumduymaz görüntüsünün altında hırslı biriydi ve tek adam olmayı seviyor, şanına biraz bile yaklaşabilecek çaptaki kimseyi yanında yöresinde tutmuyordu.

Jasper, bir yakut savaşçı olmamasına rağmen bir nişancı kadar iyi bir okçuydu, Aden ise bebekliğinden beri deliler gibi çalışmasa bir hiç olacak kadar şapşaldı. Aden'i yıllar süren ağır talimler ve dünyanın en iyi dövüş ustaları sayesinde iyi bir kılıç eli yapmayı başarsalar da Aden mankafanın tekiydi. Oysa Jasper, en az Leo kadar hatta ondan daha akıllı üstelik iki popüler kuzeninin aksine sabırlı ve sağduyuluydu. Kendisine haksızlık edildiğini düşünüyor, Leo ve Aden'in gölgesinde bir yaşam sürmektense başkentten uzakta kendi yıldızını parlatıyordu.

"Seninle de görüşemedik kuzen..." deyip selam verdi prensin çalışma odasına girişte.

Leo çalışma masasına yaslandığı halde ayakta duruyordu.
"Bana selam vermeye pek fırsatın olmadı kuzen." Dedi imalı bir tonda.

Jasper tek kaşını kaldırarak alaycı bir gülüş attı.
"Sen de selamlaşmak için ikinci yaverin aracılığıyla beni resmi makamına mı çağırttın yani?"

"Kusura bakma karşılama töreni için bando takımı yok Jas."

"Ee Leo, ne var ne yok görüşmeyeli?"

"Hiç. Boktan."

"Yakında sağlıklı bir oğula kavuşacağın için seviniyorum kuzen. Gök Tanrının izniyle nihayet hak ettiğin aile saadetine ermeni diliyorum."

"Sağ ol. Aile saadeti, hah!"

"Ciddiyim, bebekler neşe getirir. Yeniden iyi olursunuz Adriana ile."

"Her neyse. Sana söylemek istediğim bir şey var kuzen. Daha doğrusu seni Arryn Fergo konusunda uyarmak için çağırdım."

"Ne uyarısıymış bu?"

"Lord Fergo, biliyorsun kızının kardeşimle evlenip prenses unvanı alması konusunda ısrar ediyor ve babam anlaşmaya uymaya kararlı. Kız buraya ilk geldiğinde tüm kuzenlere, evlilik hakkının Ken'e verildiğini ve o kızdan uzak durmanızı söylemiştim."

Jasper kayıtsız bir tavırla bir koltuğa oturup bacak bacak üstüne atarak arkasına yaslandı. Sehpanın üzerindeki karafa uzanıp kendine bir kadeh şarap doldurdu, büyük bir yudum alıp yüzünü kırıştırdı.
"Bu şeyi nasıl içiyorsun Leo? Bozuk sirke gibi! Burnun mu koku almıyor bu ne acayip şey? Aman Tanrım midemi dağladı resmen! Ha o konuyu diyorsan ben kalede yoktum, uyarını duymadım."

"Şimdi duydun işte."

"Evet ama niye uymak zorunda olayım?"

"Anlamadım?"

"Kız istediğini seçmekte özgür olduğunu söylerken niye babasının arzusu umurumda olsun? Bu diyarı Lord Turi mi yönetiyor? Hayır, taht biz aslanların kıçının altında ve Lord koca göbeklinin istekleri umurumda değil. Arryn'e talibim."

"Ondan hoşlandığını mı söylüyorsun?"

"İyi bir gelin adayı olduğunu söylüyorum. Evlilik yaşım geldi, iyi bir konumdayım ve Doğu lorduna damat olarak daha fazla saygınlık ve elbette zenginlik elde etmek elbette her akıllı Lionell varisi gibi benim de hakkım."

"Ken ile nişanlanmaları an meselesiyken ikinizin flört etmesi yakışıksız."

"Hayırdır Ken bunca aydır senin direktiflerinle mi kıza yürüyor? Öyleyse durum sandığımdan daha vahim Leo."

"Anlaşamayacağımız belli Jas. Sana kızdan uzak durmanı söylüyorum, bu kadar."

"Bu bir emir mi yoksa rica mı? Ricaysa üzülerek seni kırmak durumundayım kuzen. Yok eğer emirse bana bunun yasal dayanağını açıklamak zorundasın." Deyip Jasper ayağa kalktı. Leo yanına gelmişti, karşısına dikilip gözünün içine baktı, "Bildiğim kadarıyla hangi kıza evlilik teklifi edip etmeyeceğimi senin belirleyebildiğin bir anayasa yok. Arryn Fergo'ya talibim. Son sözüm."

Leo dişlerini sıktı, sinirden güldü, dudaklarını dişledi.
"Emrini de ricanı da siker, anayasanı bi tarafına sokar, seni bi güzel pataklayıp çıktığın deliğe geri teperim o zaman anlarsın!"

"Bunu şahsileştirme Leo, derdin ne?"

"Derdim, kardeşimin onuru geri zekâlı, kafan niye almıyor, sarhoş falan mısın?"

"Hayır, aşığım."

Leo gözlerini devirdi, "Az önce Arryn Fergo ile evliliğin siyasi çıkarlarını sıralıyordun, bana pek aşk gibi gelmedi."

"Beni engelleyemezsin. Kız beni seçerse benim olur. Hodri meydan."

Leo tehditkâr bir gülüş attı. "Siktir git, göt herif." Dedi.

Jasper güldü. "Beni seçecek. Ken'i arkadaş olarak görüyor, kendisi söyledi. Aden ahmağını zaten madara etmiş. Birinci kuşak Lionell varislerinden bildiğim başka bekar delikanlı yok. İkinci kuşak varisler ise Arryn Fergo gibi kıymetli bir gelin için vasat... Ben, onun için iyi bir koca olacağım. Beni isteyecek çünkü akıllı bir kız; içkim yok, kumarım yok, hovardalığım yok, saygın bir birliğin kumandanıyım, ortak ilgi alanlarımız var..."

Leo, hu sözlerin altındaki iğnelemeyi anladı, burnunu kırıştırarak nefretle soludu.
"Birliğinin başına dön Jasper. Son sözüm!"

"Turnuva için buradayım. Sonrasında elbette döneceğim ama herhalde gelinimi de beraberimde götürürüm."

"Her zamanki gibi domuzun tekisin Jas, çık dışarı!"

"Sen de her zamanki gibi zorbasın Leo. Bu kez sana boyun eğmeyeceğim. Ülkeyi yönetebilirsin fakat insanların hayatlarına karışamazsın."

"Eğilmeyen boyunları kestiğimi iyi bilirsin. Şimdi dik kafan hala yerindeyken yıkıl karşımdan, lanet piç. Amcamın hatırı olmasa çoktan parçalamıştım seni."

"Ben de size karşı boş değilim majesteleri prens..." Jasper dişlerini gacırdatıp pis pis sırıtarak selam vermeden geri geri adımlarla odadan çıktı.

Ardından Leo bir tekme savurduğu sehpayı kırdı.
'Hodri meydanmış! İt herif... Kız onu seçer-sey-miş... Maalesef ben ganimetini alelade adamlarla paylaşacak bir adam değilim kuzen. Sen beni hiç tanımamışsın! Sana da yuh be oğlum, yuh be Ken! Şu düştüğümüz hale bak!'

Leo, duvarların içine "Gel!" diye seslendi.

Arryn gizli bölmeden çıktı. Leo yüzü öfkeden kaskatı kesilen kıza baktı, "Duydun."

Arryn düşünceleri zihninin kalıplarına sığmaz halde yanına geldi.
"Bunu neden yaptınız?"

"Seçmek üzere olduğun adamı tanı diye."

"İyi de neden umurunuzda olsun ki?"

Leo dudaklarını büzerek tebessüm etti, "Neden olmasın ki?"

"Ben sordum."

"Ben de Jasper'a söyledim, sen de duydun, kardeşimin onuru için."

"Kardeşiniz sandığınız kadar onurlu biri değil. Benden hoşlanmıyor fakat nişanımızın olmayacağını söyleyip başkasıyla olmama da yol vermiyor. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım ama Ken bir yalancı."

"Bana kardeşimi kötülemeyi kes."

"Ken ile değil, Jasper ile evleneceğim. Turnuvada babama kararımı bildireceğim."

"Senden bir terfi ilanıymışsın gibi bahseden ruhsuz bir adamla, evlen tabi! Pişman olduğun gün karşına geçip zevkle, ben sana demiştim, diyeceğim!"

"Ben o aptalı yola getirmesini bilirim hiç merak etmeyin. Kibirli suratını eğip bana kul köle olduğunu gördüğünüzde asıl ben zevkle size demiştim diyeceğim."

Leo öfkeden kudurdu, kızın kendi dengi olduğunu düşünmeden onu arzulamadan edemiyordu... Elinin tersiyle kovar gibi bir hareket yapıp arkasını döndü. Arryn kapıyı çarparak odadan çıktı.

...

Batı Kara, Mysa

Devrik Kral Adrianus Minas'ın büyük kızı Arven Minas Eretra, Batıkara Lordu ve Elmas Lord, yakut savaşçı Zed Eretra ile 15 yıldır evliydi. Zed'in babası Peter Eretra, Batıkara lordu olduğu dönemde kral mührünü elinde tutan, kıtanın en önemli adamlarından biriyken krala dünür olmayı oğlu Zed sayesinde başarmıştı. Diplomatik anlaşma usulüyle yapılan evlilik, aralarındaki güçlü çekim ve karı kocanın ikisinin de güce olan tutkusu sayesinde yıllara meydan okuyan bağımlı bir birlikteliğe dönmüştü. Savaşçı, büyük prensesten ikisi oğlan biri kız, üç çocuk sahibi olmuştu ve Minas krallığı, Lioneller tarafından devrildiğinden beri büyük oğlu Lucian'ı, Minas'ın tek meşru varis olarak gösteriyordu.

Arven, kocasının demir yumruk olduğu siyasi arenada ve kan göllerinin nadiren kuruduğu Orta Hantes coğrafyasında akıl olmayı başarmış kurnaz bir kadındı. Siyasetten ve diplomasiden kendi ataları kadar iyi anlıyor, hin fikirleriyle kocasını etkileyip ülke yönetiminde söz sahibi olmayı başarıyordu. Zed gibi egosu ve kibri yüksek, dediğim dedik, astığı astık, vahşi tabiatlı bir adamı tatlı dil ve sözde uysallık gösterisiyle parmağında oynatırken, aldırdığı kararların adamın kendi fikirleriymiş gibi yansıtmasına ses çıkarmıyordu. Arven, ataları gibi politik olmayı bilse de tahtın el değiştirdiği son savaşta basiretsizlik gösteren kendi babası gibi çılgın biri değildi. Ne istediğini bilen ve istekleri doğrultusunda sabırla ağlarını örerken düşmanına zayıf taklidi yapacak kadar iyi oyuncuydu.

Lionell kalesinde esir tutulan kız kardeşi Adriana ile cani aslanların tüm önleme çabalarına karşın haberleşmeyi sürdürmenin bir yolunu bulmayı başarmıştı.

Adriana'ya ulaştırdığı son mektupta,
"İçlerinde bir hain olduğunu öğrenmek üzereler. Şimdi aslanın önüne bir av atmanın vakti. Batı ordularının toplandığı haberlerinden başka yöne dikkatlerini çekmek için aslanları birbirine kırdıracağız. İçlerinden birini seç ve bana bildir. Aslanın inindeki ilk hain olarak yaftalanacak kişi kim olsun? Canın kimi istiyorsa söyle de kellesini alması için kocanın önüne atayım. Lionell kalesindeki muhbirimiz, düzmece mektupları kocanın muhafızlarına yakalatacak ve sorgulama sürecinde yalancı şahitler, öne süreceğimiz avın iki taraflı çalıştığına yemin edecek.

Lordumun, Lioneller'i gafil avlayacağı büyük güne hazır ol. O güne dek seni ve oğlunu, o lanet şehirden kaçıracak yandaşın hazır olsun. Canım pahasına seni orada bırakmayacağım. Ailemizi katleden o alçaklardan intikam alacağımız gün çok yakında. Babamın yaktığı küçük kıyamet ateşinin çok daha dehşetlisi olacak büyük kıyamet günü geldiğinde gaspçı saltanatlarını onların başına yıkacağız.
Sevgilerle, Arven Minas Eretra.
Hantes Kraliçesi, Minas tahtı meşru varisi ve Batıkaranın leydisi..."

Mektubu koklayıp göğsüne bastıran Adriana gülümseyerek düşündü. Bir kurban seçmekte fazla tereddüt etmedi. Altın aslanların güçlerini dayandırdığı en önemli şey, iyi şövalyeleriydi. Dört karanın kıskandığı emsalsiz kılıç elleri vardı ve bunlardan başlıcası Aden Lionell'den başkası değildi. Oldu olası o oğlandan hoşlanmamıştı, kocasının alemci kuzeni, çöpçatanı, yardakçısı, ayakçısı, zibidinin tekiydi ona göre. İtinayla kaleme aldığı mektubunda ablasına, Aden gitsin demekten çekinmedi.

Arven ise mektubu aldığında kocasına gösterdi. Zed, bileylediği hanedan kılıcından başını kaldırıp hayretle karısının yüzüne baktı. Arven omuz silkti. Bir süre bakışıp kaldılar, ikisi de bu ismi beklemiyordu.

Zed başını sağa sola salladı.
"Aden Lionell'i günahım kadar sevmem ama ah... Şimdi değil. O havalı piçi Lionell surlarının önünde kendi ellerimle biçeceğim!"

Arven gözlerini devirdi. "O sümsüğün canını kurtaracağın hiç aklıma gelmezdi lordum."

"Kardeşin tam bir geri zekâlı."

Arven gözlerini kısarak adama öfkeyle baktı.

Zed, bronz teninde inci gibi parlayan iri dişleriyle göz alıcı bir gülüş atıp karısının gönlünü aldı,
"Hiç sana benzememiş. Saf bir kız..."

"Ben onu iyice eğitirim, yıllardır o kâbus kalede esir, ama sonuçta Minas kanını taşıyor. Kurtulduğunda hanedanının tüm soyluları gibi ışıl ışıl parladığı günlerine dönecek."

Zed umursamaz bir baş sallamayla bileyleme işine döndü. "Avı sen seç. Minas kanı taşıdığın kadar yılanın zehrine de sahipsin. 15 yıldır benimle berabersin karıcığım... İyi bir av bulacağına şüphem yok."

"Madem kız kardeşim Aden gibi büyük bir kozla oyunu açtı, görüyor ve arttırıyorum. Bana aslanın üç
başından birinin, General Ress'in kellesini ver. Ailemi, daha bebek yaştaki yeğenlerimi katleden Lionell kolordusunun güney kanadının başında o alçak vardı! Aldığı her nefes kanıma dokunuyor!"

Zed bir kahkaha attı. "Emriniz olur kraliçem..."

Zed, karısının isteklerine ve fikirlerine önem verse de mevzu güneylilerle kan davası olunca Arven'in güttüğü siyaseti umursamazdı, onun kendi yöntemleri geleneksel Batı tarzındaydı. Sabırlı, gizli, tehlikeli hatta akla hayale sığmayacak kadar dehşetengiz zehirli ve karanlık yöntemlerdi bunlar.

Zed'e göre şimdi sıra Doğu lordunun kızı Amryn'i batıya getirtecek bir yol bulmaktaydı. Kardeşinin evliliği daha fazla bekleyemezdi. Gelinini almak üzere karayolu üzerinden yola çıkması kardeşi için tehlikeliydi, Lioneller'in her kasabada casusları vardı ve Tyrio'nun başına 30 bin altın ödül koymuşlardı. Deniz yolunu tercih ederse yine Lionell hâkimiyetindeki Kızıldeniz'i geçmek mecburiyetindeydi ki Leo Lionell'in korkunç savaş kalyonları düşünüldüğünde bu karayolundan bile daha riskliydi.

Tyrio, nişanlısını almaya gidemedikçe nişanlılık süresi uzuyor, uzadıkça Lord Zed'in, müstakbel dünüründen talep ettiği tarafsızlık anlaşması imzalanamıyordu. Aylar süren resmi yazışmalarında Lord Turi'den kızını yollamasını istediyse de temkinli adam bunu kabul etmiyordu. Zed, kardeşini doğu yoluna çıkarmanın bir yolunu bulmak zorundaydı. Kılık değiştirmesi giderken mümkün olsa da dönüş yolunda bir gelin kafilesi, dört karada hemen duyulurdu.

O sırada odaya gülüşüp güreşerek Tyrio ve Lucian girdi. Avdan dönen iki delikanlı, hala kan ve toprak içindeki kıyafetleriyle yarı sarhoş fakat çok eğlenmişti.

Batıkara Lordu, genç adamlara gururla baktı,
"Siz burada aylaklık edip dururken biz savaş hazırlığındayız beyler, ilginizi çekecek haberlerim var. Babamdan boşalan Elmas Lord makamını doldurmak için aslanın ininde bir turnuva düzenlenecekmiş."

Tyrio omuzlarını gererek, "Bizsiz bir turnuva meşru sayılmaz."

Zed, "Siktir et onu, neleri meşru ki?"

"Doğru... Ya diğer haneler? Kayınbabam katılacak mıymış?"

"Ben de senden bunu engellemeni istiyorum ya sevgili kardeşim. Kız kurusuna kaçmış nişanlına yaz ve onu Lionell 'deki sözde turnuvaya katılmaktan men ettiğini bildir. Elbette Lord kayınbabanın da katılmasının sizin nişanlılığınıza zarar vereceğini bilsinler. Lord Turi, oraya gitmemeli."

"Ben Amryn'e yazarım, gitmez. Sözümden çıkamaz. Babasını da lehimize ikna edeceğine şüphem yok. Fergo kızlarının içinde en dişlisi benimki."

Lucian gözlerini devirerek amcasına baktı ve annesiyle göz göze geldiler. Genç veliaht dudaklarını büzerek sordu, "Ya kuzey lordunun varisleri? Onlar bu turnuvaya katılacak mı?"

"Kuzeyli bozkurtlar, turnuvalarda dövüşmeyi hep küçümsemiştir. Minas krallarının turnuvalarına 60 yıldır hiç teşrif etmediler." Deyip Zed ayağa kalktı.

İki metrelik boyu ve neredeyse karısının beli kalınlığındaki şişkin pazularıyla dev gibi bir adamdı. Eline bir kadeh alıp ağzına kadar rom doldurup içkiyi başına dikti.

"O turnuvada boy gösterecek kim varsa hışmımdan kurtulamayacak. Eğlencelerini kursaklarına dizeceğim!" diye yemin etti.

...

Ertesi gün, öğlen yemeğinden sonra avluda Arryn'i gören Ken, herkesin içinde genç kıza dimdik bakarak sordu,
"Gülleri yollayan gizli hayranın kimmiş, öğrenebildin mi Arryn?"

Arryn, Lessey ve eşlikçi kibar leydilerinin arasında münakaşa etmemek ve konuyu kapatmak için aklına gelen ilk yalanı ortaya atıverdi, yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle,

"Abimmiş." Dedi.

O sırada Lessey'in arkasından kendilerine katılan Leo konuşmayı duydu, tek kaşını kaldırıp
"Öyle miymiş?" dedi, durdu, sırıttı. "Ne şeker!"

Arryn göğsünün üstüne yumruk yemiş gibi sarsıldı. Leo'nun tuhaf bakışları gözbebeklerine dikiliyken anladı:

Oydu!

Alkaz vadisinde, neredeyse iki yıl önce çantasına topladığı yaban güllerinin aynılarıydı. Onca zaman geçmesine rağmen her anı, dün gibi aklındayken nasıl Leo olabileceğini düşünememişti! Kahrolası yalancı çoban, yine kendine yakışanı yapıyor, kızı darmadağın ediyordu. Üstelik esmer yüzünde kahrolası çekici ve hin bir sırıtışla işte karşısındaydı...

Ne yazıyordu notta, 'Kötüler büyür, sen çocuk kal.' Tam onun tarzı ve tavrıydı bu!

'Leo, ahh!..'

Feci bir çarpıntı tutmuş, göğüs kafesinin dışından fark edilecek diye korktu Arryn. Herkes kendisine bakarken dişlerini sıkarak gülümsedi.
"Ya! Çok tatlıdır Arro..."

Ken dünden beri moralini bozan bu hususta rahatlayıp bir kahkaha attı,
"Aa çok hoş bir jest doğrusu, seni böyle mutlu ettiği için Arro'yu kutlarım."

Arryn yutkundu, içine içine çirkefleşti, 'Bence de kutlamalısın ahmak! Ağabeyini!'

Lessey merakla "Kimden? Ne gülü?" diye sorup duruyordu. Ken, ablasına öpücük hadisesini atlayıp durumu özetlerken Arryn, sıkmaktan kasılan çenesini mağrur bir tavırla kaldırıp Leo'ya onu öldürecek gibi bakıyordu.

Leo ise kızın aklını daha da başından alan nefis çarpık bir gülümsemeyle alt dudağını ısırıp belli belirsiz göz kırptı ve gitti.

Arryn, o günün geri kalanında da kendi kendini yiyip bitirdi. Kapının dışına koyduğu vazo ve güller yerinde duruyordu, onları odaya aldı. Kokladı, düşündü...

'Ne yapmaya çalışıyor? Ah, Gök Annemiz bana bunu yapma? Ben çok aptal, zavallı, budala bir kızım!'

Lessey'in doğum gününde sahilde dans ettikleri geceyi ve adamın saçlarından yayılan parfümünü koklayıp çok hoş diye mırıldandığını anımsadı. Ellerini göğsüne bastırdı.

'Aman Tanrım, yaban gülleri sonum olacak. Kokumu unutmamış...'

*****

Continue Reading

You'll Also Like

333K 5K 27
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
445K 26.6K 34
O aldatıcı mutlu son gerçeklerine yeterince inanılmıştı. Muhteşem tanışma, sevimli birliktelik, mükemmel bir düğün ve son yazısı yazılırken, çiftin a...
45.9K 5.8K 31
Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yer...
9.2M 4.5K 18
Hayatı, işleri ve kendisi böylesine karmaşık bir adamdan kaçması gerekirken, Armağan tam tersini yapıp adama koşuyordu. Ateşe koşuyordu. Onu yakıp kü...