KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

38.3K 7.3K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları

454 87 38
By tknmz39



Lionell kalesinin hekimbaşı, Prenses Adriana'ya haftalık muayenesini yaparken her seferinde olduğu gibi Leo da odadaydı, dikkatle muayeneyi izliyordu.

Bir çocukları olması için ikisinin de son şansıydı. Son düşüğünden sonra kadını muayene eden tüm hekimler 'Prensesin artık tek bir gebelik şansı var. Düşükler ve kürtajlardan dolayı rahmi yaralanmış. Muhtemelen doğum sırasında prensesin rahmini ameliyatla çıkarmak zorunda kalacağız, yoksa ölür.' Demişlerdi.

Bu gebeliği bile sağlığı için oldukça riskliyken Adriana son kez denemeyi çok istemişti.

Leo, ailesi ve geçmişi yok olan kadının yeniden bir aile kurmak, anne olmak, kocasının hanesine kan bağıyla bağlanmak konusundaki yalvarmalarına sadece bir geceliğine boyun eğmişti, o gecenin meyvesi de kadının karnındaydı.

"Her şey yolunda majesteleri. Gebelik tam yedinci ay, yirmi birinci gününde ve beklediğimiz gibi sıhhatli ilerliyor. Bebeğin gelişimi çok iyi. Sabah idrarı ile yaptığımız arpa ve buğday tahlillerinden 20 tanesinden yirmisi de bebeğin erkek olduğunu gösteriyor. Kâhinlerin dediği gibi majesteleri, tahtın varisini artık Gök Tanrının izniyle erken doğum olsa dahi yaşatabiliriz. Yine de anne karnındaki miadını doldurması için gereken tedaviyi yapıyoruz. Prensese artık yatak istirahati öneriyorum. Tuvalet hariç yürümemeli."

"Duydun mu Adriana?" dedi Leo.

"Sanki yatmaktan başka ne yapıyorum ki!"

Leo, hekimbaşını kapıya kadar geçirirken, "Siz de artık bitişikteki odaya taşının. Yardımcılarınız için de bu katta odalar hazırlanacak. Gözünüzü karımdan ve oğlumdan ayırmayın. Eğer bu kez de bebeği kaybedecek olursanız hepinizin kellesi gider, anlaşıldı mı?"

"Emredersiniz majesteleri prens, ben ve ekibim doğum için 24 saat hazır bulunacağız."

Adriana, hekim ve ebeler çıktıktan sonra elbisesini giyinmeden şişkin göbeği açıkta durduğu halde uzandığı yerden Leo'ya seslendi.

"Bak oğlum tekme atıyor. Ay! Leo bak ayağı burada, poposu da şurada."

Leo karşıdan bakıp başını sallarken bebeğe fazla bağlanmasının iyi olmayacağını düşünüyor hala ne kadar büyüdüğüne, şekillendiğine, canlandığına inanamıyordu. İlk kayıpları hariç diğerleri hepsi çok daha küçüktü.

"Gel Leo, dokun ona, seni duyar. Oğluna seslen."

Adriana'nın iyi gününde olması artık hiçbir anlam ifade etmese de ağır adımlarla yatağına gitti. Sağ eliyle kadının göbeğine usulca dokundu. Bebek bir uzvuyla gerdiği deriyi hemen geri çekti. Kadının karnı şekil değiştirdi, Adriana şaşkın bir çığlık attı.

"Kaçtı yaramaz! Ah ah dönerken çok acıtıyor..."

"İyi misin?" Derken kadının göbeğini usulca okşayıp elini geriye çekti.

Elinin altında hissettiği şey hayatta en çok istediği, ondan başka bir şey düşünemediği, düşünmekten uyuyamadığı, uykusuzluktan delirmek üzere olduğu, delilikten kendini içkiye vurduğu şeydi. Her yolun sonuydu ve tüm iyi ihtimallerin kapısıydı.

Bir oğul... Hak ettiğine inandığı ve Gök Tanrının sevgili kulu olduğuna dair bir kanıt...

"Senin gibi güçlü bir erkek. Bir savaşçı olacak, hissediyorum."

"Belki kızdır."

"Kâhinlere inanmıyor musun?"

"Kâhinler daha önceki kayıpları görmedi."

"İşlerine gelmeyen görüleri söylemez o şarlatanlar! Söyleseler kafalarını keserdin."

"Doğru. Ya oğlumuz doğduğunda ne olacak Adriana? Bana ve evliliğimize bir şans daha verecek misin?"

"Sen, kusursuz Leo Lionell, benden şans mı istiyorsun? Af da dilersen şokumdan şurada bayılırım!"

Leo kaşlarını çattı. "Şans da af da dilemiyorum. Sadece bebeği sağ salim doğur, onu kollarıma ver, senden tek isteğim bu. Onu yaşatmak istiyorum, yeniden yaşamak için bir sebep istiyorum, bana bunu ver."

Adriana, "Hekimbaşını duymadın mı artık yaşayacak. Sen oğluna isim düşünmeye başla."

"Doğduğunda düşüneceğim."

"Şans dedin, beni yeniden isteyecek misin? Karın olarak, yatağımı, aşkımı, bağlılığımı..."

"Bana bunları verecek misin?"

"Ben sordum Leo. Unutma prens unvanını sana babandan önce ben verdim."

Leo bu konuşmanın nereye gideceğini biliyor ve gittiği yerden nefret ediyordu. Neredeyse dokuz yıllık evliliğinde, karısının ailesinin kendisininkinden üstün konumda olmasıyla ilgili sayısız laf işitmiş ve baskı görmüştü. Tartışmaktan çekinmiyordu artık kaşarlanmışlardı.

"Sen prens unvanının Leo Lionell olmaktan daha az şey olduğunu hiç anlamamışsın. Ben Savaş lorduyum ki bu çoğu zaman bütün unvanlardan değerlidir."

"Savaşçı dediğin nedir ki kanlı bir katil ve kasap, hah!"

"Sen bana evlenme teklif ederken ne olduğumu çok iyi biliyordun, sonradan yanımda sönük kaldığın için benim değerimi göz ardı etmeyi seçtin."

"Tanrı aşkına ben doğuştan prensesim, yeryüzündeki en asil kana mensubum, benim atalarım Gök Tanrının öz oğulları!"

"Doğuştan prenses olsan ne olur, sen elinden hiçbir iş gelmeyen zavallının tekisin, ailen beş parasızdı, kendini bi bok sanan beceriksiz ve yozlaşmış zavallılardan ibaretti. "

"Kendini çok önemsiyorsun, benden önce adını bilen yoktu, benimle evliliğin sana büyük bir ün getirdi."

Leo başını hızlıca iki yana salladı. "Sen kendini bu aptalca inkârlarla tatmin et Adriana, gerçek şu ki... Senin aşkın tükendi ve geri kalanın da, aşkın olmadan benim işime yaramaz. Seninle yaşadığım en kötü şey neydi biliyor musun? Kendime olan saygımı yitirdim! Beni kahrolası bir berduşa çevirdin. Seni yeniden istemiyorum. Bebek doğsa da doğmasa da..."

"En sevdiğim yanın gerçekçi olman Leo, ben de seni asla istemiyorum! Senden kurtulmanın yolunu bulacağım."

"Bu bebeği istemeseydin çoktan kurtulmuştun, niye sürtük ablanın dolduruşuyla koynuma girdin ki... Bak şimdi seni kollayan kimse yok!"

Adriana onu hiç dinlemiyormuş gibi dalgın halde ayna karşısında saçlarını taramakla meşguldü. Kocasının feci ithamları karşısında susuyordu çünkü güvendiği dağın hala arkasında olduğuna inanıyor, gizli yazışmalarla oğlunun ve kendisinin güneyden baba evine kaçacağı günü sabırla beklerken ağlarını örüyordu.

Adam odadan çıkmadan sakince seslendi. "İsmi Raul olsun mu?"

Leo durup kaşlarını kaldırarak bir an baktı, dudak büktü. "Olur." Dedi ağız ucuyla. "Dinlen. Az kaldı." deyip odadan çıktı.

Hekimbaşından duydukları bile keyfini yerine getirmemişti, biraz dua etmek ve tütsü yakıp gevşemek için şehrin en yüksek tepesindeki büyük şaman evine gitti. Yalnız başına dua edip tütsülerini yaktıktan sonra yanına gelip hal hatır soran Baş Şaman ile konuştu.

"Gök Tanrı benim yanımda değil mi şaman? Neden benim çocuğum olmuyor, neden yaşamıyorlar?"

"Siz seçilmiş kana mensupsunuz prens Leo, haneniz tüm halkların koruyucusudur. Siz de Gök Tanrı'nın öz oğullarından yakutların soyundan gelen bilge kişisiniz. Ellerinize insanüstü bir güç bahşedildi, varlığınız halklar üzerinde şanstır."

"Ya benim şansım? Hiçbir yakutun lanetlendiğini duydunuz mu? Bana doğru düzgün cevap ver! Benim çocuklarım neden yaşamadı?"

Şaman yutkundu, savaşçının gözlerinin derininde ruhunda alev alan deli fırtınayı gördü.
"Kadın zayıf, bebekleri taşıyamıyor. Rahmi doğurgan fakat ruhu, sizin kanınızdan bir can getirmek için zayıf, isteksiz."

Leo yüzünü kırıştırdı. "Bu saçmalık. Hep böyle değildi Adriana iyiydi, sevecendi... Beni severdi, bebekleri olmasını o da çok istedi. Şimdi istemiyor, savaştan sonra... Haksız sayılmaz!"

"Siz artık Hantes'in istikbalisiniz, çocuğunuz olacak. Birden fazla oğullar size müjdelendi, yazgınız doğumunuzdaki yıldızlara mühürlendi. Merak buyurmayın, prenses size varisler verecek. Güneyin tahtına büyük savaşçının varisleri geçecek. Oğullardan biri yakut kanıyla doğacak."

Leo doğduğundan beri kulağına fısıldanan her şeye inancını yavaş yavaş yitirmeye başlamıştı. Her zaman inançlı, Gök Tanrıya güvenen ve yolunu gökteki pusulası olan yıldızlar ve dualarla bulan biri olsa da son yıllar, genç adamın toy kalbini öyle ezip geçmişti ki Leo artık yönünü kaybetmek üzere olduğunu hissediyordu.

"Saltanat nikâhına leke sürdük biz. Ben tövbe ettim ama karım etmedi. Bana kendi elleriyle metres tuttuğunu inkâr ediyor. Ona göre ben zaten günahkârın biriydim. Ben kendi payıma, evliliğimde kocalık hakkımdan fiilen mahrum olsam da, zinaya tövbe ettim. Günahlarımın bedelini çok ağır kayıplarla ödedim. Hekimbaşı, Adriana'nın tekrar çocuk sahibi olamayacağını söylüyor. Bunu da kaybederse ne olacak?"

Şaman çekinerek de olsa bir inanç adamının mağrur kararlılığı ile ağır ağır konuştu.
"Gök Tanrımızın hükmüne boyun eğecek ve yeryüzündeki saltanatınızdan feragat edeceksiniz. Otuz yaşından önce varis vermeyen erkek, hükümdarlıktan çekilir."

Leo bu söze güldü. Omuz silkti, "Bana uyar dostum hatta belki de işime gelir. Doğrusu bir tahtta götüm uyuşana kadar oturup devlet terbiyesi sınırları içinde sözüm ona bilgece ahkâm kesmek hiç bana göre değil. Ama atladığın bir şey var, ben vaat edilen o savaşçıysam! Dünyanın merkezindeki o taht benim hakkımsa, ki babam buna inanıyor! Benim için düşlediği şeyi söke söke sizden de lordlarından da alacaktır. Leslie'nin anısına ve dört karayı yeniden kana bulamak pahasına! Yok değilsem zaten yüzyıllardır halkımıza masal anlatıyorsunuzdur..."

Şaman evinden burnundan soluyarak çıktığında gün ağarıyordu. Tan kızıllığında ormanın içinde yürüdü. Atını bıraktığı su kenarına dek başı öne eğik ve gözleri yerde dalgın dalgın yürüdü. O kadar gergindi ki bir türlü sakinleşmiyordu. Yılların yükü kalbini eziyorken çocukluğundan beri öğretildiği gibi ezberden değil yürekten dua etti.

Kâhinlerin öngördüğü o oğula sağ salim kavuşmak için göklerin sahibine yakardı. İçindeki korkuyu savuşturmak istedi. Daha önce doğum odasında defalarca gördüğü kan pıhtısı, gözsüz, kulaksız, parmaksız saydam derili et parçası gibi cenin ölülerini tekrar görmemek için dua etti.

Tanıdığı canlı bebeklerin sevimli pembe yüzlerini zihninde imgelemeye çalıştı. Gerçek olması için gereken tüm zihinsel hazırlığı yaptığına emin olarak uzun yürüyüşünün sonunda kalbinden geçeni evrenin yaratıcısının merhametine teslim etti. Dere kenarında niyetini suya fısıldadı ve o sularla ellerini yüzünü yıkayıp avuçlarını doldurup sudan içti.

...

Arryn, çalışma odasının düzenini birkaç kez bozup yaptıktan sonra nihayet istediği biçime kavuşturmuştu. Son ilaç şişelerini, duvara astırdığı yüksek raflara dizerken içerik listelerini ve elindeki miktarları not aldığı büyük ajandasını dizinin üstüne koydu ve şişelerle, sayıları karşılaştırdı.

Sayılarda tutmayan bir kısım vardı. Tekrar saydı, birkaç ilaç eksikti. Yerinden kalkıp diğer rafları ve kasaları kontrol etti. Eksikleri bulamayınca birisine kullanıp kullanmadığını hatırlamaya çalıştı. İlgilendiği tüm hastalara yaptığı ilaçların listesini de başka bir defterde kayıt altında tutuyordu. O defteri kalenin hekimbaşı ile çalıştıkları laboratuvarda bırakmıştı, odasındaki işi bitirip defteri almak için çıktı.

Elinde defterle odasına dönerken iç avluda Ken ve Lessey ile karşılaştı. Neşeli görünen iki kardeşe selam verdi. Ken kızı baştan ayağı süzdü, çiçek açtıktan sonra ince örgülerle bezenen yeni saç modeline iltifat etti. Arryn kızardı, Lessey ikisinin acemice flörtünü memnuniyetle izledi.

"Ee akşam bir sahil gezintisine ne dersiniz? Ateş yaktırır, müzisyenleri çağırırız." Diye arabuluculuğa soyundu.

"Ben meşgulüm!" diye Arryn hemen reddetmeye koyuldu.

Ken bozuldu, iki gündür kıza kahvaltı, öğlen yemeği, beş çayı, akşam yemeği davetleri göndermişti fakat Arryn nedense sürekli çok meşguldü. Annesi ve babası Ken'e her gün, sabah akşam, nasıl gidiyor diye sorup duruyor, Lord Turi'ye cevap vermek için aralarında bir ilerleme olmasını bekliyordu.

"Çok çalışıyorsun güzelim biraz ara ver de nişanımız ilan edilmeden önce seni göreyim." Dedi.

Arryn ağzı açık bakakaldı, yanakları o kadar kızardı ki öfkeden mi utançtan mı olduğunu kestiremiyordu hatta boynu ve gerdanı da kıpkırmızı kesildi, cevap veremedi.

Lessey kıkırdadı. "Kötü görümce olmak istemem ama kardeşim haklı Arryn, ona biraz zaman ayır... Müstakbel nişanlına?"

Arryn, Lionell varislerini terslememek için dudaklarını içerden ısırıp sustu, boğazına dizilen hakaretleri yutkundu. Lessey ve Ken'in yüzüne bakmadan,

"İşlerimi bitirdiğimde ben size haber veririm Prens Ken!" deyip hışımla yanlarından geçti. O kadar hızlı geçmişti ki az daha Ken'in omzuna çarpacaktı.

Genç prens, kızın arkasından dişlerini sıkıp homurdanarak baktı, yine sizli bizli resmi hitapla konuşmaya dönmüştü.

Lessey kardeşinin koluna girdi, "Naz yapıyor canım alınma. Daha yaşı küçük ve durumu kolay değil. Anlayışlı ol ve şahsi algılama nolur..."

"Bunu annemle babama anlatmayı denesene Less? Burama kadar, Arryn ile ne oldu, sorularıyla doluyum!" deyip boynunu gösterdi.

"Ona güzelim demen çok hoştu, nasıl kızardı ama!"

"Süreci istediğim gibi yönetemiyorum, Arryn sadece nazlı değil inatçı, alıngan, değişken... Bu gidişle ben de, Leo gibi sabahtan içkiye başlayacağım! Kadınların erkekleri nasıl çileden çıkarabildiğini sanırım anlıyorum."

"Saçmalama... Sahi Leo'yu bugün hiç gördün mü?"

Ken onaylamaz bir ifadeyle başını salladı. "Sabah, kapı muhafızlarının onu kaleye sedyeyle taşıdığını gördüm. Görmez olaydım. Bir yerde sızmış, hali berbat. Ayyaşın teki gibi göründüğünün farkında değil, askerler ve halk memnuniyetsiz fısıltılara başladı..."

Lessey üzgünce yanaklarını havayla şişirip düşündü. "Bu hiç iyi değil."

"Sahi gel gidip bakalım, belki de hastadır. Yani babam dedikodu çıkmasın diye Rassmond amcaya Leo'nun midesinden hasta olduğunu söylettiriyor, inanmadım ama biz yine de kontrol edelim."

"Olur."

Arryn, çalışma odasına döndüğünde sinirden kapıyı çarptı ve odanın ortasında ayağını yere vurarak çığlık attı. Ken'in ablasının yanındaki çıkışına çok bozulmuştu, Lessey'den cesaret alıyorsa ona bunu fena ödetecekti. Ne olacaktı bu iş böyle...

Zoraki bir ittifak evliliği yapacak olmaktaki ilk ve en büyük kaygısı korkunç çirkin, sapık, manyak, bedensel özre veya eksikliğe sahip, şiddete meyilli, ucube biriyle karşılaşmaktı. O ihtimaller geride kalmıştı, bu kez de sevmediği birine mahkûm olmaya içerler haldeydi. En korkunç ihtimaller elendikçe daha fazlası için direttiğini biliyordu.

Annesinin ve babasının sözleri kulaklarındaydı, gül gibi prens, kibar, yakışıklı, iyi eğitimli, asil...

'Evet! Evet! Kahretsin öyle! Kahretsin Ken şahane biri! Onu reddetmekte bu kadar haksız olmaya dayanamıyorum!'

Fakat daha korkunç ve daha haksız bir engelle karşı karşıyaydı; koca adayının ağabeyinden hoşlanıyordu!..

Kendi kendini sertçe tokatladı. İlk kez bunu böylesine kendine itiraf ediyordu. Hemen tövbe etti ve Gök Tanrıçaya aklını başına, kalbini ve tenini de hizaya getirmesi için yakarmaya başladı.

Düşüncelerinin korkunç labirentinden kurtulmak için tekrar ilaçlarının başına geçti. Defterindeki kayıtları kontrol ederken eksik ilaçlardan birinin etkileri üzerine zihninde bir ışık yandı. Bir tanesi normalde migren tedavisinde kullanılan bir ağrı kesiciydi fakat doz aşımında ciltte alerjik kabarcıklara yol açıyordu. Doz aşımı iki günden fazla devam ederse alerji, vücutta yüksek ateşe de sebep olabiliyordu.

Acıyla inleyerek defteri kucağından yere attı. "Armina..." dedi ve gözlerini sıkı sıkıya yumdu.

Bir şekilde ilaçların yan etkileri hakkında bilgi edinip kasalarından aşırmış olmalıydı! Arryn bu fikrin doğruluğuna derhal inandı fakat kız kardeşinin kendisine nasıl böyle bir oyun oynayabildiğine inanamadı. Karnına sert bir tekme yemiş gibi olduğu yerde iki büklüm kaldı, dakikalarca boş duvara baktı.

Ağlamak istedi, ağlayamadı, bağırmak istedi sesi çıkmadı. İhtiyacı olan ilacın eksikliği kolay anlaşılmasın diye yanında başka dört şişeyi daha almış olmalıydı. Diğer ilaçları da bu şekilde kötü amaçla kullanmaya kalkışmasın diye annesine yazmayı düşündü, vaz geçti. Bebekler için kullanılan basit merhemler ve ağrı kesicilerle hiçbir şey yapamazdı.

Başını ellerinin arasına alıp kaderine, yalnızlığına, saflığına ve çaresizliğine yandı. 'Kendini kurtardı bücür! Beni düşünmedi. Ezdi geçti üstelik beni kullandı. Bu anlaşılsaydı ceza alabilirdim, kardeşimi eve göndermek için bu numarayı benim hazırladığım bile düşünülürdü. Ah Armina! İstesen canımı verirdim, bana bunu nasıl yapabildin...

Öte yandan demek buradaki hayata uyum sağlayamadı, yalnız kalsam da benim başımın çaresine bakabileceğime inandı. Öyle de oldu, idare ediyorum. Armina benim kadar güçlü değilmiş...'

Boşluğa bakarken kapısı çalındı. Lessey gelmişti. Kızı reddedecekken onun ağlamış olduğunu fark etti.

"Neyin var Lessey?"

"Arryn, abim çok hasta. Biraz gelir misin?"

"Ne? Leo mu?"

Yine o kalp atışlarının tek vuruş atlarcasına sekmesi... Basit bir hoşlantı insanın kalbinin ölecek kadar çarpıntıya girmesine sebep olur muydu? Yutkunarak başını eğdi, yine neler düşünüyordu, bir daha tövbe etti.

Lessey hüzünle başını salladı. "Sabaha kadar içki içmiş. Söylediklerine göre arak ve şarap karıştırmış, onu sabah baygın bulmuşlar. Yeşil safra kusmuş. Şimdi de gözünü açamıyor, ateşi de yükseldi."

"Şifacı Sir Glory yanında değil mi?"

"Sir Glory, Karasu'daki bir generalin ameliyatı için gitmiş. Hekimbaşı ilaç hazırladı ama sen de bir baksan?"

"Tabi..."

Birlikte veliaht dairesine çıktılar. Kral ve kraliçe de odaya, Leo'yu görmeye gelmişlerdi. Leo'nun fazla alkolden sızıp kaldığını düşünmüşlerdi o saate kadar. Sabah odasına getirildiğinde epey kustuktan sonra derin bir uykuya dalmıştı. Ken ve Lessey onu görmeye gittiğinde genç adamın ateşler içinde olduğunu fark etmişlerdi. Odanın bir köşesinde Prenses Adriana gözleri korkuyla açılmış tırnak etlerini kemirerek bekliyor, diğer eliyle şiş karnını tutuyordu.

Az önce Lessey'den fena halde azar işitmişti, "Bu adam ateşler içinde yanarken sen hiç mi görmedin, niye kimseyi çağırmadın!" diyerek yengesine sesini yükseltmişti.

Adriana kayıtsız bir sırıtmayla, "Onun öldüğünü görmek hayattaki en büyük arzum!" diye karşılık vermişti ve Lessey kadını boğmamak için derhal kendini veliaht dairesinden dışarıya atmış ve Arryn'i çağırmayı akıl etmişti.

Arryn, içeridekileri hızlıca selamlayıp prensin yattığı kanepeye gitti. Hekimbaşı ile konuştu, hazırladığı ateş düşürücü şurubu Leo'nun içmediğini öğrendi.

"Bilinci açık değil mi?"

"Emin değilim. Reddediyor ama bilinçli mi yoksa inadından mı bilemiyorum. Prens aksi biri..."

Arryn yere, adamın başucuna çöktü. Ateşini kontrol etti, alnına dokunur dokunmaz eli ateşe değmişçesine yandı.

"Aman Tanrım ateşi çok yüksek!"

Ramsey yanına geldi ve sakin bir sesle, "Onun cildi normalde de bizden biraz daha sıcak, bunu biliyorsun değil mi? Savaşçı kanı..."

Arryn bunu bilmiyordu ve bu yeni bilgi bazı şeyleri açıklardı. Daha önce ellerine temas ettiğinde duyduğu sıcaklığı, teninden tüttüğüne emin olduğu görünmez sıcak dumanı...

"Kan alın hekimbaşı, zehirlenmediğine emin olalım."

"Baktım Leydi Arryn, zehir şüphesi yok. Prens her zaman içtiği, kalede kendisi için özel olarak saklanan içkilerinden tüketmiş."

"Ben de test edebilir miyim müsaade ederseniz, kralım?"

"Evet, et tabi, bir de sen bak."

Arryn, Leo'nun cildine baktı, dudaklarının renginin çekilmiş olduğuna, gözaltlarının karardığını, damarlarının incelip morararak derisinin saydamlaştığını gördü.

Seslendi, "Prens Leo? Beni duyuyor musunuz? Ben Arryn Fergo, şimdi sizi tedavi etmek istiyorum. Kabul edin. Şifa tılsımına rıza gösterin prens..."

Cevap yerine huzursuz bir iniltiyle genç adam gözlerini aralamadan yüzünü kırıştırdı, tüm uzuvlarında çok ciddi ağrı çekiyordu. Arryn onun ellerini avuçları karşı karşıya gelecek şekilde tuttu. Gözlerini yumup bildiği tılsımlı sözleri tekrarladı. Bekledi.

Birkaç dakika sonra usulca, "Prens... Leo?" dedi.

"Git... Bırak... İt beni bu uçurumdan... Geri dönmek istemiyorum. Şifacı kız git!"

Ramsey atıldı, "Leo!" dedi.

Arryn ellerini bırakıp yumruklarını sıkarak kapatan adama hayretle bakakaldı.

"Beni reddediyor! Böyle şifa sağlayamam Kral Ramsey." Dedi.

Ramsey, güçlü veliahdının bu hale düştüğüne mi yoksa onun doğulu kız tarafından bu halde görüldüğüne mi yansın şaşırmış çaresiz haldeydi. Arryn'e güveniyordu ama aile sırlarının aile arasında kalması önemliydi. Evliliği hızlandırmak için bir şeyler yapacaktı Leo iyileşir iyileşmez ki kızdan dışarıya sır çıkmasındı.

Oğlunun başucuna oturup tedaviyi kabul etmesi için dil döktü, Leo şurup içmeyi de Şifacıyı da reddetti fakat biraz sonra gözlerini araladı, acıyla etrafa baktı.

"Manyak mısınız be, ne toplandınız başıma!" diye söylendi.

Adriana güldü, "Ayıldı bakın! Ben size dedim! Al işte her zamanki ayyaş Leo..."

Leo ağır ağır doğrulup oturur pozisyon alırken herkes rahat bir nefes aldı, Lessey sevinçle el çırptı ve şükretti, Ken ağabeyine yardım etti ve yanına oturup kolunu omzuna attı.

"İyi misin abi?"

Leo, kardeşine değil doğrudan karısına baktı. "Bugün de geberemedim Adriana! Baba, sana vasiyetimi bildiriyorum, ben geberince şu kadına on kilo kına alın da her yerine yaksın... Ah başım! Çıkın dışarı. Yeter bu kadar seyirlik!"

Ramsey, "Ateşin yüksek."

"Biraz yüzerim geçer."

"Senin için çok endişelendik."

"Niye göt olana kadar içtiğim için mi? Rahat bırak beni... Şifacı cadı, sen burada ne yapıyorsun, içki komasına girenler için tılsımlarını harcama boşa, sonra Gök Tanrı gocunur ha!"

Arryn "Geçmiş olsun!" deyip hışımla odadan çıktı.

Ramsey de karısına ve diğer çocuklarına odadan çıkmalarını başıyla işaret etti.

"Bir saat sonra hekimbaşı tekrar muayene için gelecek, burada ol." Dedi büyük oğluna.

Leo cevap vermedi. Adriana dik ve yusyuvarlak kocaman karnını okşayarak krala gözlerini süzerek baktı.

"Çok güvendiğin Savaşçı veliahdın sana da fayda sağlamayacak, o artık sefil ayyaşın biri! İşine yarayacak tek veliaht burada Ramsey Lionell, benim karnımda. Güçlü olan ve saltanat sürebilecek tek oğul o."

Genç kadının ısıran sözlerine küçümser bir ifadeyle bakarken göz kapağı seğirdi, "Doğur madem..." deyip odadan ayrıldı Ramsey.

Kadını görmeye tahammül edemiyordu, nefret ettiği hanenin son mensubu hem de karnında kendi kanıyla evinde, oğlunun odasında, nikâhındaydı. Hiç hak etmediği konumda üstelik hala kendisine meydan okuma cüretine sahip oluşundan Ramsey artık öfkelenmeyi bırakmış tiksinti duyuyordu.

Adriana'dan kendisine geçen hisler, adamı hasta edecek kadar nefret yüklüydü. Oğlunun her gün maruz kaldığı bu derin kini, soluduğu nefret dolu havayı, işittiği intikam yeminlerini dayanılmaz buluyor fakat elinden bir şey gelmiyordu.

Arryn, laboratuvarda Leo'dan alınan kan örneğini birkaç farklı panzehire batırıp sonuçları beklerken saat gece yarısını geçmesine rağmen uyumadı. Lessey elinde atıştırmalık tepsisi ve iki soğuk içecekle yanına gelip arkadaşlık etti. Leo ayaklandığı için morali düzelmişti.

Arryn sonuçları alınca Lessey'e, "Zehir değil. Fazla alkolden fenalaşmış, basit bir metabolik asidoz. Bol su tüketmeli."

"Zehir olamaz Arryn, başta Adriana ve Leo olmak üzere hepimiz bilinen zehir türlerine karşı aşılıyız. Bebeklerini kaybettiği ilk yıllarda tüm zehirlenme olasılıklarına karşı uzamanlar getirildi, babam bütün önlemleri hayatımızın her anına uyarladı. Yemek yediğimiz tabaklar, kadehler, karaflar sırlı porselenden imal ediliyor. Kalenin mutfağındaki beş çeşnicibaşı, kraliyet ailesinden önce her şeyi tadıyor. Yani zehirlenmediğini biliyorduk."

"Anladım."

"Uykun var mı?"

Arryn sırf odasında yalnız kalabilmek için evet dedi ama düşünmekten uyuyamayacağını çok iyi biliyordu. İlk kez kalbi kırılıyordu hem de en ummadığı en yakını en kıyamadığı tarafından... Öz kardeşi ona bu ihaneti reva görmüşken başkaları demek hiç acımazdı. Güneyin bunaltıcı ikliminde ilk kez üşüdü. Lessey'e iyi geceler dileyip yatak odasına geçti. Yatağına uzanıp kollarını kendi bedenine sardı, Armina'yı düşündü, sonra annesini, sonra yine Armina'yı sonra ablası Amryn'i...

'Amryn olsa yapmazdı, beni yalnız bırakıp gitmezdi...' dedi.

Sonra Leo ve Adriana'yı düşündü. İlişkilerinin bu çıkmazdan nasıl kurtulacağına kafa yordu. Bebek doğunca herhalde iyi olurlardı. Oğlan olacağı neredeyse şimdiden dört diyara ilan edilmişti. Kâhinlerin de hekimlerinde tahminlerini büyük ihtimalle tutturduklarını biliyordu ama yine de doğmaması bebekten prens olarak bahsetmek Arryn'e kibir gibi geliyordu. Tanrılar kibri sevmezdi. Ama ona neydi ki...

Armina'yı düşündü, gemi yolculuğunda iyileşmeye başlamışsa da yataktan ve kamaradan hiç çıkmayıp sürekli nazlanmıştı. Arryn üşüyordu. Tekrar Leo'yu düşündü, onun ellerinin sıcaklığını... Gözlerini sıkıca yumarak göğsünü şişiren güçlü bir nefes aldı, nefesini tuttu.

Kralın sözlerini anımsadı, Savaşçının kanı normal insanlardan daha sıcak akıyordu demek? Bunu çok ilginç buldu ve kalkıp kitaplığının karşısına geçti, akademiden ödünç aldığı Yakut Name'yi en üst raftan indirip kilitli kapağını açarak sayfalarda gezinmeye başladı.

Kadim dili çok iyi bilmediği için ileri düzey metinleri okuyup anlamakta zorlanıyordu. Lionell'e geldiğinden beri, şifacılıkla ilgili bilgisinin aslında ne kadar yüzeysel olduğunu fark etmişti, ezberletilmiş sözlerden çok daha ötesinde yeni ve kadim bir dünya vardı.

Savaşçı ile ilgili sayfalarda elinde sözlükle birkaç saat mesai harcadı. Okudukça bazı satırlardaki şiddet tarifinden dehşete düştü, yaşanmış bazı anekdotlarla ilgili satırlara güldü, bazı fiziksel güç tanımlarından şaşkına döndü, dudaklarını ısırdı.

'Vay Tanrıça, hadi be!'

Bazı satırlara ise üzüldü, Savaşçıların ömürlerinin kısa olduğu ve her bir savaşçı dünyaya geldiğinde karanlık kapının ardındaki ifrit ordusunun yeryüzüne yaklaştığını okudu. Neyse ki savaşçıların sayısı çok azdı.

Gün aydınlanırken gözlerine o kadar uyku çökmüştü ki hayal ile yazılar birbirine geçmiş, Arryn uyanıkken rüya veya halüsinasyonlar görmeye başlamıştı. Kitap kucağında olduğu halde divanında yan döndü ve uyuyakaldı.

...

Hantes Yakın tarihi dersinde canı sıkılan Arryn, pencereden dışarı bakarken koluyla ağzını kapatarak esnedi, sabaha karşı uykuya dalmış olmasına rağmen erken saatte ders için uyandırılmıştı. Uyku mahmurluğundan kahvaltı edecek iştahı bile kendinde bulamamışken hele sıkıcı dersi dinlemek hiç işine gelmiyordu. Er meydanını açıkça gören sırasından bakışlarını ayırmadan, 'Yine talimdeler.' Diye düşündü.

'Keşke erkek olsaydım, meydanın tozunu attırırdım! Can sıkıntısı nedir bilmiyorlar, ellerinde kılıç veya mızrakla sabah akşam talim...'

Az sonra genç leydinin dikkatsizliğini fark eden üstat, dersi erken bitirdiğinde Arryn, hevesle birinci avluya indi. Kılıç talimi yapan erkekleri izleyen Lessey'in grubuna katıldı. Genç Leydilerin hepsi birden nefeslerini tutmuş ilgiyle meydanı seyrediyordu, kimse selamına bile cevap vermedi.

Dün hasta yatan kendisi değilmiş gibi bugün oldukça iyi ve dinç görünen Leo, Aden ile kıyasıya bir mücadeleye henüz başlamıştı. Genç şövalyeler ellerinde köreltilmiş çelikten uzun kılıçları ve çıplak haldeki üst bedenlerine sürdükleri kırmızı boyalar ile oldukça belalı görünüyordu.

Arryn, Gök kalesindeki talimlerden bu kırmızı boyanın sebebini biliyordu, talim kılıçları bu boyayla her lekelenişinde, vücuduna darbe alan taraf puan kaybediyordu. Arryn, yıllarca ağabeyini, kılıç ustasını, kuzenlerini hatta amcaları ve babasını da kırmızı boyalar içinde talim yaparken izlemişti.

Şimdiyse Leo kılıcına ikinci kez bulaşan kırmızı boyayı temiz bir bezle sildirdi ve Aden'e laf attı.

"Aybaşı kanın mı bu?"

"Evet içer misin?"

Gözlerini devirerek başını öte yana çevirdi. Lessey ve diğer kızlar kıkır kıkır gülüştü.

Leo bariz şekilde üstün olduğu mücadelede epey eğleniyor gibiydi. Aden'in amansız hamlelerine karşı o kadar çevikti ki kolunun çizdiği haleleri takip etmek çok zordu. Leo, iki metreye yakın boyu ve doksan kiloluk cüssesi, boynundan ayak bileğine kadar güçlü pazılarla bezenmiş kusursuz vücuduyla oldukça iri bir adamdı ve Arryn onun gibi iri yapılı bir adamın öyle hızlı oluşuna şaşırdı.

Aden, şimdiye dek gördüklerinin içinde inanılmaz maharetli bir kılıç olmasına rağmen Leo genç adamı, rüzgâr gibi önünde sürüyordu. Aden, Leo'nun tepesinden indirdiği yay şeklinde bir kılıç darbesinden geriye sıçrayarak kurtuldu, ikili arasındaki tek taraflı kovalamaca dakikalarca sürdü, bu kovalamacada dünyada bilinen en iyi teknikler peş peşe denendi. Leo kılıcını yıldırım gibi darbelerle sağlı sollu indirerek Aden'i köşeye sıkıştırdı ve iki omzunun üstünden yaralayıp, köreltilmiş metali hasmının boğazına dayayıverdiğinde Aden yorgunluktan bayılmak üzereydi.

Şövalyelerin ikisi de o kadar iyiydi ki Arryn hayranlıktan büyüyen gözleriyle olduğu yerde çakılıp kalmıştı. Yakut savaşçıya dizecek övgü cümleleri hali hazırda yetersizdi, Aden de o güne dek gördüğü en çevik, en kabiliyetli ve en iyi eğitilmiş şövalyeydi. Arryn, Aden'in solak olduğunu ve sol kılıç elinin meydanlarda çok değerli olduğunu biliyordu. Leo ise talimin sonunda eline aldığı iki kör kılıcı iki eliyle hokkabaz gibi havayı kesen savuruşlarından anladığı kadarıyla iki elini de aynı inanılmaz ustalıkla kullanabiliyordu.

'Yok artık... Çok iyi!'

Lionell hanesinin ordulara bedel bu yaman kılıç ellerine sahip olduğu için çok şanslı olduğunu düşündü ve onlara kibirli diyenlerin halt ettiğini, azimle elde edilmiş yeteneklerin yüceliğine kibir demekle leke sürülemeyeceğine kanaat getirdi.

'Peki ya niye sürekli talimdeler? Üstelik niye kışlada değil, kalenin içinde? Savaş hazırlığı mı?'

Merdivenlerin başında gençleri izlemekte olan kral Ramsey'in alkış sesiyle o yöne döndü.

"Bravo çocuklarım! Aden! Daha sıkı çalışmalısın oğlum. Uyumak ve yemek yemek haricinde seni er meydanından başka bir yerde görmeyeceğim. Favorim sensin ve yeni Elmas Lord unvanını hanemize getirmeni istiyorum!"

"Çalışıyorum amca."

"Sana güveniyorum."

"Sana layık olacağım amca."

Arryn o sırada neredeyse çığlık atarak Lessey'in koluna yapıştı.
"Ne? Yeni Elmas Lord mu? Yani turnuva mı? Burada, Lionell'de?"

"Artık Hantes'in başkenti burası ve babam kral olduğuna göre..." deyip gururla gülümsedi Lessey.

Arryn el çırparak yerinde zıpladı. Lessey de gülerek ona katıldı, sabah turnuva haberini aldığından beri öyle mutluydu ki...

"Ölen Peter Eretra'dan boşalan yeri doldurmak için biri seçilecek. Babam kış gelmeden turnuvanın yapılmasını duyurdu."

"İnanamıyorum! Ne zaman?"

"Gelecek ay."

"Bu muhteşem!"

"Evet canım muhteşem! Düşünsene dört karanın tüm asil şövalyeleri burada olacak. Böyle bir şan ve şöhret gösterisini hiç görmediğine eminim Arryn. Ben, Leo'nun elmas seçildiği son turnuvada 9 yaşındaydım ama her şeyi hatırlıyorum. Olağanüstüydü! Misafirler, eğlenceler, ziyafetler, dövüşler, hele şövalyeler..."

Arryn sevinçten ne diyeceğini şaşırdı, gülüp duruyordu. "Babam ve abim de gelir, hatta belki annem ve kız kardeşlerim de..."

"Davetiye yazma görevi bana verildi ve sen de bana yardım ediyorsun sevgili kız kardeşim, senin hanene mensup asil şövalyelerin listesini bana vermekle başlayabiliriz... Bu turnuvanın dehşet dedikodulara ev sahibi olacağına bahse girerim."

*****

Continue Reading

You'll Also Like

11.1K 969 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
6.8K 612 8
facts ¡Semekook¡
9.1K 1.3K 22
Bu hikayede anlatılan olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi bulunmamaktadır. Dolunay adamı gözündeki güneş gözlüklerine rağmen tanıdı. Dikkat çe...
15.1K 369 5
ESİR YÜREK | JENNIFER ROYCE - Jennifer Royce Hikayeleri Aynı kadere mahkûm olmaları bir tesadüf müydü? Fahid, korsan gemilerinde köle olarak büyümüşt...