KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

36.7K 7.2K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI

376 87 54
By tknmz39

Misafirliğinin ikinci gününde Lord Turi'nin emriyle, Prens Leo'ya şehir surlarını ve tahkimatları gezdirdiler. Uzun yürüyüşleri sevmeyen Lord Turi, prense mihmandarlık etme işini oğluna ve erkek kardeşi General Tunn'a bırakmıştı.

Leo şehrin doğu kapısının üstünde uzanan duvarların tepesinde keçi gibi oradan oraya atlayıp her detayı merakla incelerken içinden
'Aptallar! Umarım bu şirin yeşil yere bir gün saldırmam gerekmez.' Diye geçiriyordu.

Surların onarımının yüksek maliyetinden ve kaç bin taş işçisiyle sürdürüldüğünden bahseden Sir Tunn, genç adamın buraların yerlisiymiş gibi rahat adımlarla duvarların üstündeki cambazlığını takip etmekte zorlanırken Arro hemen Leo'nun önündeydi.

Leo, "Okçu birliklerinize çok güveniyorsanız onarımdan önce okçu deliklerini çoğaltın, bence yetersiz." Dedi.

"Öyle mi diyorsunuz?" diye tekrarlayan Sir Tunn Fergo, arkasından nefes nefese takip eden yaverine not almasını işaret etti.

"Öyle. Gerçi bizim toplarımız gelse en uzun menzilli okçu bile işe yaramaz. Artık yelkenlerimizi yanmayan bir malzemeyle kaplıyoruz."

"Doğru, şeyden sonra..."

Leo, adama döndü ters bir bakışla, "Evet, şeyden sonra!" dedi.

"Affedersiniz o elim faciayı hatırlatmak istemezdim Prens. Neyse ki güneyli komşumuz olan sizinle barış anlaşması yaptığımız için şanslıyız."

"Yine de tedbir, güvenliğin en ön koşuludur Sir Tunn. Ben olsam 20 milyon altını taşa değil gemilere yatırırdım. Dalga boyu bir hayli yüksek. Duvarlarda kullandığınız taşlar, dalgaların aşındırması ve tuzun etkisiyle her çeyrek asırda bir çürüyecek. Liman surları yerine iyi bir donanma yaptırıp körfez muhafazasını Gök Deniz'e çekerdim. Hem gemiler, altının karşılığını her zaman öder, taşlar ödemez."

Sir Tunn yaverine "Yaz bunları." Dedi ve Prense cevap verdi, "Tam bir güneyli bakış açısı, altını altınla çoğaltmak sizin işiniz. Biz yine de geleneksel olanı ordumuza uygun buluyoruz."

Leo omuz silkti ve yoluna devam etti. Eve dönünce babasının çizdiği eski haritalardan Gök Körfezini gösterenin kuzey kıyısında ufak bir düzeltme yapmayı aklına kazıdı.

Az önceki konuşmaya içerleyen Arro sordu,

"Biz şehir savunmamıza daima güveniriz. Ya siz en çok neye güvenirsiniz Prens Leo?"

Leo bu çıkışı bekliyormuş gibi yürürken durdu, Arro 'ya tebessümle baktı, iç geçirdi,

"Ben en çok... Hasımlarımın yüzüme karşı ben sadece donanmasız, muhafızsız ve silahsızken cesaretten bahsedebiliyor oluşuna güvenirim Sir."

Arro bu sözlerle kızardı.

Leo, "Tabi bahsedebilmekle yapabilmek arasında da çok fark vardır. Dimi Sir Tunn?"

"Elbette majesteleri, bu genç yaşınızda böyle bir ün Fatih Leonis'e bile nasip olmadı doğrusu."

...

Gök kalesinde Lord Turi ile başlayan sorgulamalarda annesi de, büyük ablaları da, Amryn de hatta eniştesi Lance bile şansını denemişi fakat evlilikle ilgili Arryn'in ağzından kimse laf alamamıştı. Herkes ısrarla ona Prens Ken'i soruyordu. Arryn inatla 'Beğenmedim! Onunla evlenmem, hoşlanmadım!' diyordu. Lord Turi kızının bir prensi reddettiğini duydukça öfkeden küplere biniyor, Leydi Verona da -Biraz hasret giderelim gitmeden yine konuşuruz, diyerek kocasını sakinleştiriyordu.

Akşam çayı saatinde kadınların hep birlikte oturduğu salonda anneannesi Arryn'e, "Gök Tanrıça kalbine göre versin kızım." Diye dua edince Leydi Verona elindeki nakışı indirip kirpiklerinin altından baktı,

"Öyle dua etme anne, onun kalbi biraz şaşkın!" dedi.

Armina, Amryn ve Arryn kahkahalarla güldüler.

Aynı saatlerde surları ve kışlaları gezmekten dönen Prens Leo, Lord Turi'ye ertesi gün yola çıkacaklarını bildirdi. Lord bu söz üzerine uyumadan önce kızını karşısına aldı.

"Ken Lionell ile neden evlenmeyecekmişsin söyle bakalım?"

"Çünkü ahmağın teki!"

"Kral öyle demiyor ama! Oğlan 4 dili akıcı konuşabilen, akademi mezunu, saygıdeğer bir bilim adamıymış. Üstelik kardeşine de sordum çok nazik ve hoş biriymiş. Görünüşünün gayet iyi olduğunu hizmetkârların ve dadın bile onayladı, sen nesini beğenmiyorsun?"

Arryn omuz silkti yüzünü asarak.

Lord Turi sinirlenmeye başlamıştı, sesini yükseltti,

"Neden Arryn? Ben, senin prensle evlenmeni istiyorum! Senin için en iyisini istiyorum! Hanemiz için en iyisini istiyorum! En iyisi o! Ken Lionell!"

Arryn az daha ağlayacaktı. 'O değil... Ağabeyi... Cız!' dedi içinden yine de eğlenerek.

Lord Turi yerinden kalkıp odanın içini adımlamaya başladı, iki elini arkasında belinde birbirine bağlayıp hafifçe öne eğilmişti. Kendi kendine konuşur gibi,

"Şansın varmış ki o boşta! Bir prens?" dedi.

"Onunla anlaşamıyorum."

"Anlaşırsın. Evlenince..."

"Kılıç bile tutamıyor o şapşal!"

"Bir şövalye değilse de abartma. Pekala temel seviyede askeri eğitim almıştır."

Arryn yüzünü kırıştırdı.

Lord Turi işaret parmağını kıza doğrulttu, kan şekeri yükseldiğinde hep olduğu gibi ansızın parladı, "Aklında başkası varsa ya derhal söyle! Ya da sonsuza kadar sus Arryn!"

Arryn buz kesti, kekeledi, "Yo- yok! Hepsi çok sevimsiz!"

Lord sabırla sesli bir nefes alıp verdi ve baştan başlamaya karar verdi,

"Ya Aden Lionell? Ona güneyin en yaman ikinci kılıcı diyorlar, sordum epey de yakışıklıymış oğlan? Ne dersin iyi bir koca adayı sayılmaz mı?"

"Aden zevzeğin teki üstelik hovarda!"

"Ya Jasper Lionell?"

"Onu bir kez gördüm sonra ortadan kayboldu, sevgilisi mi vardır nedir..."

"Leto Lionell?"

"Baba Leto vasıfsız biri! Ayrıca aptal!"

"Eeh! O aptal bu salak, sen kiminle evleneceksin kızım? Sana diyeceğim her şeyi dedim Arryn! Çiçek açana kadar birini seçmek için şansın var sonra beni ve haneni bir evlilikle onurlandıracaksın. Aksi halde seni evlatlıktan reddederim! Yarım düzine altın arslan arasından birini seçmekte hiçbir genç kız zorlanmamalı bence. Aklını başına topla!"

Arryn hıçkırarak önce odadan sonra kaleden dışarı fırladı. Kalenin bitişiğindeki koruya dek koştu. Amryn kapıda onu bekliyordu ve görür görmez arkasından fırlamıştı. Ağaçlığın altında kardeşini yakaladı.

"Nefes nefese kaldım sana yetişeyim diye! Ne oldu?"

Arryn, gözyaşlarını elinin tersiyle yanaklarından süpürerek işaret parmağını havaya dikti, sesini kalınlaştırarak babasını taklit etti.

"Yarım düzine altın arslan arasından birini seçmekte hiçbir genç kız zorlanmamalı! Öööf!"

Amryn bir kahkaha attı. "Anlatsana şunları?"

Arryn takdim edildikleri günü abartarak anlattı ve gen adamları komik kılıklarda taklit etti. Amryn kahkahalarla güldü ve kendisini Arryn'in yerine koyup sözde koca adaylarına abuk sabuk sorular sordu. Boyun kaç, kilon kaç, ayak numaran kaç, diş taşın var mı, horlar mısın, uykunda konuşur musun, kaç günde bir tıraş olursun, ayak mantarın var mı gibi sorular Amryn'e göre hayati olsa da Arryn'e göre iğrenç ve saçmaydı.

Aden'in yazdığı şiiri bile hatırladığı kadarıyla tekrar eden kıza ablası kahkahalarla güldü.

"Ne salakça sözler! Budala mı bu adam?"

"Kendine çok güveniyordu ağzının payını verdim."

"Kendine düşman edinmeyesin? Aden Lionell nüfuslu biri olmalı."

"Öyle ama düşmanlık gütmedi aslına bakarsan takmadı sanırım, işin eğlencesinde gibi."

"Lionellerin kılıçta iki numarasıymış, birinci kim?"

"Saf mısın Amryn bir de soruyor musun? Neyse bir de altın pelerinli Leto Lionell var yani Kral muhafızı ve ikinci göbek kuzen..."

Arryn anlattı, Amryn güldü ve dalga geçti. Sonra da ağzındaki baklayı nihayet çıkardı.

"Ne renkli bir yer! Ben burada sıkıntıdan patladım. Bekar bir aslancık sürüsü, ben olsam hepsine ümit verip alay ederdim!"

"Bok ederdin! O zorba var ya hani çok beğendiğin kara kule! Gözü her an üstümde! Adam veliaht, abi, oğul, amiral, general, elmas, altın, her şey! Namus bekçisi, ahlak zabıtası korkarım yakında nikah memuru da o olur! Ayyaşlar kralı sevimsiz..."

"Ne Leo'ymuş arkadaş... Eee, karısı nasıl biri?"

"Hiç görmedik ki."

"Nasıl, iki buçuk ayda hiç mi?"

"Dairesinde kilitli, kaçmaya mı ne teşebbüs ettiği için kapalı tutuyorlarmış. Kocasıyla çok kavga ediyorlar, gün aşırı cam çerçeve aşağı iniyor."

"Hadi be?"

Arryn, Lessey 'den duyduklarını anlattı. Amryn savaş hakkında kardeşinin Güneykara yanlı konuşmalarına değil de kardeşinin prensesten övgüyle bahsedişine takılmıştı.

"Sen hayırdır bakalım Prenses Lessey ile öyle kız kardeş muhabbetti filan? Pabucum dama atıldı demek?" diye sataştı.

"Yoo ama prenses çok tatlı ve nazik biri, çok iyi anlaşıyoruz. Beni destekliyor."

Amryn surat asarak ayağa kalktı.

"Aman anladık tamam! Sen daha çiçek açmadın mı sahi? Memelerin büyümüş ve boyun da uzamış, beni geçmişsin!"

"Yoo yok. Yani olsa duyardın herhalde."

"Bekle bekle belki o seksi kara kule bir şekilde karısından kurtulur da ona gelin olursun. Son Savaşçı ooyy! Gök Tanrıça aşkına, o seni ne yapar biliyor musun, çiğ çiğ yer ha!" deyip bir kahkaha attı.

Arryn kulaklarına kadar kızardı, yerden bir taş alıp ablasına fırlattı, Amryn ondan kaçarken tam da poposuna isabet edince çığlık atarak sıçradı.

"İğrençsin Amryn! Umarım Tyrio kuduzuyla biran önce evlenirsin de o seni çiğ çiğ yer!"

Eski günlerdeki gibi tatlı başlayan sohbetleri yine kavgayla son buldu. Bir elmanın iki yarısı kardeşler, ertesi gün yeniden belki bir daha hiç görüşmemecesine vedalaşmanın hüznünü göstermeye utandıklarından huysuzlukla duygularını örtbas etmeyi seçmişti.

Arryn, eve gelmeden önce Armina'yı tembihleyerek, doğu ormanlarında gördüğünü söylediği o yalancı çobanın, Prens Leo olduğunu kimseye söylememesini istemişti. Şimdi bunu Amryn'in bilmiyor oluşuna seviniyordu, bilse kim bilir nasıl diline dolardı...

...

Ayrılık saati gelip çatmıştı. İlkinden tecrübeli olan ve artık gittiği yerde kendisini neyin beklediğini az çok bilen leydi Arryn bu kez de gözyaşı dökmedi. Herkesle sarıldı, babasının tembihlerini kulak ardı etti, Arro ile soğukça tokalaştı ve geminin güvertesine çıktı. İskeleden el ve mendil sallayan sevdikleri, kıyıdan uzaklaştıkça küçüldü, birer nokta halini aldı sonra noktalar gri bir çizgiye döndü, en sonunda kayboldu.

Arryn o an az ilerisinde dikilmekte olan Prens Leo'ya döndü,

"Haydi eve gidelim prens."

Leo'nun gözlerinde bir ışık yanıp söndü, kendisine ilk kez alaycı veya küçümser gözlerle değil de hayranlıkla baktığını fark etti genç kız. Haklıydı, Leo karısının onca yıl içinde bir kez bile ev demeye dilinin varmadığı evinden, evi olarak söz ediyordu. Bu ilk bakışta cüretkâr bir duruştu ama çok da manalıydı.

"Hay hay leydim..." dedi ve nazikçe selam verdi.

Arryn onun bakışlarının hizasından süzülerek geçip gitti. Amryn ile sabahladığı için bitkindi, odasına kapanıp hemen uykuya daldı. Akşam yemek saatinde uyandırıldı fakat yemek salonuna gitmedi, hizmetkârları odasına tepsi getirdiler. Biraz meyve atıştırıp tekrar uyudu. Ertesi sabah çok erken saatte, odasında şömine yanıyor zannedeceği kadar yoğun bir sıcaklıkta uykusundan uyandı. Fena halde terlemişti, güverteye çıktığında Kızıl Deniz'e inen burnu dönmekte olduklarını gördü.

Hizmetkârlarından yıkanmak için tekne hazırlamalarını istedi. Güneyin bunaltıcı havasını özlemediğini anlamıştı. Serin sularla kendi kendini yıkadıktan sonra banyosunu tamamlamışken aybaşı olduğunu fark etti.

"Ah! Kahretsin yine mi!" diye söylendi ve bacaklarının arasından süzülen kanı temizledi, bu kez de teknedeki su kirlenmişti. Çıkıp çabucak kurulandı ve giyindi. Kirli suya sıvı şampuanından döküp köpürttü ve biraz daha temiz suyla seyreltti.  Bu arada günlerini saydı, Armina ilk hastalandığında aybaşılı olduğunu ve üzerinden 26 gün geçtiğini hesapladı. Tam zamanıydı ve bunu hesaba katmamıştı.

Gemide işi çok zor olacaktı, kamarasındaki tuvaletin gideri kaledekiler gibi ortak kanalizasyona bağlı değildi. Portatif tuvaletler kullanıldıkça hizmetkârları tarafından boşaltılıyordu. Kendi başına giyinmek, kendi başına yıkanmak neyseydi de, lazımlığını kendi başına boşaltmak için nasıl bir gerekçe üretecekti. Aklına ilk gelen çözüm işememek oldu, bunun için de su içmemekle başladı. Daha sağlıklı bir çözüm bulana dek en azından gündüz vakti tuvaleti kullanmamaya çalışacaktı.

O kadar stresliydi ki yerinde duramıyordu, onu eğlendirmek isteyen ve kitap okumak, kâğıt oynamak gibi teklifler sunan oda hizmetçisini de yok yere azarladı.

Güverteye çıkıp dolaştı. Leo'yu bir hamakta uyurken gördü. Yerdeki boş şarap şişesi durumu açıklıyordu. Aklında bir ışık parladı. Odasına şarap götürüp içiyor numarası yapsa ve sonra beğenmediğini söyleyip tuvalete dökseydi, o aptal kız bu numarayı çözemeyebilirdi.

Arryn mutfağa gidip kendine kırmızı meyve şarabı istedi. Hizmetçisine göstere göstere şişe kolunun altında olduğu halde odasına gitti. İlk tuvalet ihtiyacını bu şekilde kamufle etti.

Kıza, "Şarabın tadı berbattı içemedim, ben de tuvalete döktüm." Dedi.

Ertesi gün hava yine çok sıcaktı ve öğleden sonra geminin Kızıl Deniz'de küçük bir adanın açıklarında durduğunu fark etti. Leo ve denizciler, güvertede sulara atlayıp serinlemek için epey yüzdüler. Arryn, somurtmuş bir halde bir gölgelikte kale hekimiyle sohbet ediyordu. Leo sırılsıklam halde biraz sonra yanlarına geldi.

"Sıra sizde Leydi Arryn."

"Efendim?"

"Yüzme sırası sizde, adamlarımı sudan çıkardım ve hizmetkârlarınızla beraber serinlemeniz için size fırsat veriyorum."

"Aa! Teşekkür ederiz, açık deniz bana göre değil. Mersi."

"Tekneyle adaya çıkın? Kumsal tertemizdir."

"Çok nazik teklifinizi reddetmek zorundayım prens, gerçekten çok teşekkür ederim fakat biz... Yani ben, yüzmeye uygun giysiler getirmedim. Tüh!"

"Öyle mi? Pekâlâ." Deyip gitti Leo. Arryn ardından rahat bir nefes aldı.

Akşam yemeğini birlikte yediler. Arryn havadan sudan konuştu laf olsun diye. Leo ise direkt konuyu açtı.

"Babanla konuştuk. Ken ile evlenmende ısrar ediyor. Prenses unvanı alman için malum."

"Umurumda değil."

"Doğrusu işime gelir. Babam diplomasiye güvenir ama ben güvenmem. Sonra savaş çıkınca bu evlilikler sıkıntı oluyor."

Arryn'in yüzüne karşı hanesiyle savaşmaktan bahsedilmesi kanını dondurdu adeta.

"Ha yani kendinizden biliyorsunuz!" diye çıkıştı.

"İyi biliyorum hem de."

"Öyleyse hanenizden kimseyi bizden biriyle evlendirmeyin."

"Cık. O geçti. Sen de hayal gücünü babanın buyruklarına uydursan iyi olur, Lionell erkeklerinden biriyle evlenmek zorundasın."

Arryn nefretle yüzünü kırıştırdı.

Leo üstüne gitti, "Aden'i de küstürdün? Sen neden en gözde veliahtlar dururken kendine daha geri plandaki birini eş seçesin ki? Aklından zorun mu var?"

"Bilakis akıllı olduğum içindir belki."

"Olabilir aslında. Saltanat kime saadet getirmiş ki."

"Onca şanınıza rağmen size getirmediyse!"

"Kendi hayatımı seninle tartışacak değilim, bana laf yöneltmeyi kes!"

"Ben kendikimi niye seninle tartışıyorum affedersin?"

"Siz diyeceksin!"

"Sen de siz diyeceksin."

"Çok beklersin! Sen benim ganimetimsin, benim rehinemsin. Kendini benimle denk mi görüyorsun, gülünç olma."

"Hah şöyle açık konuş..."

"Çok dik başlısın!"

"O yüzden mi kardeşimden uzak dur dedin?"

Leo duraksadı, o günü anımsayınca zihni karıncalanıyordu, sırıttı, "Evet, gayet..." dedi.

Arryn dişlerini sıkarak gülümsedi,

"Jasper'a ne dersin? Senin için uygun mu?"

"Jasper'dan mı hoşlandın?"

"Belki. O bir okçu, iyi anlaşabiliriz. Onu da engellemeyeceksen?"

"Varmaya çalıştığın yol yol değil Arryn." Dedi Leo acı bir tebessümle.

Arryn masadan kalktı. "Ya da sen o kadar kibirlisin ki!"

"Umarım ben yanılıyorumdur."

"Neden söz ediyoruz biz?"

Leo içini çekerek kıza baktı, "Senin cadılığından."

"Senin zorbalığına ne oldu?"

Leo da ayağa kalktı ve cevap vermeden gitti.

Arryn de ardından söylene söylene kamarasına indi. Gidip oda hizmetkârını odasında köşeye sıkıştırdı ve çiçek açtığını, yolculuk bitince bunu gidip bizzat kraliçeye kendisi söyleyene kadar ağzını sıkı tutmasını tembihledi. Hatta birine söylemesin diye tehdit etti ve korkuttu. Kaleye gidince gerçeği açıklamak dahil yeni çözüm düşünecekti fakat deniz yolculuğu boyunca Leo'dan saklanmayı garantilediğine emindi.

...

Ertesi gün Leo daha kahvaltı saatinde karşısındaydı. Sanki biraz güneş yanığı olmuş bronz cildi ve pırıl pırıl parlayan yeşil gözleriyle ihtişam saçıyordu. Üstelik neşeliydi de, ıslık çala çala kahvaltısını etti, Arryn'e nazik davrandı hatta güvertede müzik çaldırdı. Kahvaltıdan sonra ise kıza tekrar yüzmeyi teklif etti.

Arryn yine kıyafetim yok gerekçesiyle teklifi geri çevirdi fakat bir anda Leo tepesine dikildi ve onu kucaklayıverdi.

"Bence giysin gayet uygun! Bakalım insan açık denizde mi boğulur yoksa kendi yalanlarında mı görelim!"

Arryn'i daha ne olduğunu anlayamadan, geminin bordasından indirilen merdivenlerin yarısına kadar indirip beş altı metre yükseklikten giysileriyle suya attı.

Arryn, şok halinde suya batıp güçlükle yüzeye çıktı. Suyun yüzeyine yükselen eteklerine dolaşmadan yüzmeyi başarıp geminin merdivenine yanaştı. Basamakları teker teker çıkıp ıslak giysilerini toparlayıp bacaklarını örttü. Bedenine yapışan elbisesiyle görünmemek için muhafızına seslendi ve ondan pelerinini omzuna atmasını istedi.

Leo, merdiven çıkışında adamdan aldığı pelerinle onu karşıladı. Kızı kabaca suya atan kendisi değilmiş gibi pelerini omzuna sarıp güverteye çıkması için elinden tuttu. Etraftaki şaşkın kalabalığa bağırdı,

"Dağılın! Bizi yalnız bırakın!"

Arryn ıslak bir sıçan gibi sırılsıklam vaziyette pelerinin yakalarına asılmış kaskatı durmuş utanç ve öfkeyle yere bakıyordu.

Leo karşısında ileri geri sert adımlarla ahşap zemini arşınladı.

"Konuş!" diye bağırdı.

Arryn yerinden sıçradı.

Leo karşısına geldi, çenesinden tutup yüzünü kendine çevirdi,
"Konuş dedim sana! Bana laf yetiştirirken susmuyordun ya şimdi dilini mi yuttun, konuş!"

Arryn hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle sordu,

"Gretha mı ispiyonladı size?"

"Kızı korkutmuşsun ama bilgin olsun, benden daha çok korktu. Seni zaten takip ediyordum, gözüm üstünde demiştim! Böyle bir şeyi saklayamazsın!"

"Fakat işte sakladım. Yeni değil bu."

"Ne zamandan beri?"

"Dört ay."

"Dört ay?" diye tekrarladı Leo. İleri geri birkaç adım daha attı sonra bağırdı, "Siktiğimin dört ayında peki ailen ne biliyordu?"

"Yemin ederim onların haberi yok." Derken gözyaşları beyaz yüzünde iki yol olup hızla göğsüne süzüldü. Kızıl saçlarının her buklesinden ve kıyafetinin her kıvrımından sular süzülüyordu, gözyaşları görünmez sanmıştı fakat sadece gözleriyle değil kalbiyle de ağlıyordu.

Leo inanmadı, burnundan soluyordu, keskin bir el hareketiyle kamaraları gösterdi,

"Git kurulan da gel. Çabuk ol burada bekliyorum, ifadeni önce bana vereceksin."

"Emredersiniz majesteleri." Deyip yere bakmayı sürdürerek kamarasına gitti, kapıda kendisini bekleyen ve özür dilemek için ellerine sarılan hizmetçisini itip geçti ve kapıyı kızın yüzüne kapatırken

"Kovuldun!" dedi.

Odada çabucak kurulanıp üstüne yeni bir elbise geçirdi, saçlarının suyunu havluyla sıkıp kuruması için açık bıraktı ve oyalanmadan tekrar baş güverteye döndü. Leo, yemek masasının başında içmeye başlamıştı. Karşısına oturmasını işaret etti.

Arryn otururken Leo söylendi, "Gök Tanrı aşkına hep bana bana bana! Neden bütün manyaklıklar beni bulur? Sen! Gurur abidesi! Güzellik kraliçesi, ahlak timsali! Yüzüme bak, konuş!"

Leo konuştukça sesini o kadar yükseltti ki, Arryn yerinden sıçradı, dişlerini sıkı sıkı kenetlemekten çenesi kasılarak yere bakmayı sürdürdü. Bekledi adamın ilk öfkesi geçsin, içindeki öfkeyi kussun ve sakinleşsin...

"Yeni değil ha? Bana bak, yüzüme bak! Gök Tanrım ne kadar ulu ve adil değil mi? Sen aptal bir kız değilsin, çocuk hiç değilsin. Sen zehir zemberek bir şeysin! Tuvaletini nasıl saklıyordun? Biz kendimizi dünyanın efendisi zanneden ahmaklar da sana çocuk diyoruz, hah! Ailenden kim biliyor? Kaçı bu rezalete dahil?"

Ailesinin dahil edilmesi kızın dilinin bağını nihayet çözdü.

"Kimsenin bilgisi yok, yemin ederim!" diye haykırdı.

Leo inanmaz bakışlarla başını iki yana salladı.

Arryn ağlamaya başladı, "Kimse bilmiyor, tek benim suçum yemin ederim."

"Baştan anlat."

Arryn burnunu çekti ve telaşla kesik kesik konuşmaya başladı,

"Şeyden beri... İlk kez kanadığımda... Abim elinizdeydi. O gece ilk kez oldu. Korktum. Anneme bile söylemedim. Kimse de fark etmedi, benimle ilgilenen yoktu, kale abim için ayağa kalkmıştı. O arada sakladım."

"Nasıl saklayabildin?"

"Hekimim ben, yöntemlerim var. Kendime ait banyom, çalışma odam, sargı bezlerim, makaslarım, ilaç çantalarım var."

"Kimsenin haberi yok yani?"

"Evet, tanrı felaketimi versin ki kimsenin haberi yok. Benim ailem dürüst ve onurlu insanlardır, böyle şeyler yapmazlar."

"Yani böyle entrikalar mı çevirmezler? Ama sen çevirirsin öyle mi, senin onurun bu kadar mı?"

"Korktum dedim size! Bilmediğim bir hane ile pazarlık konusu olmuştum, bu sizin de suçunuz."

Leo duraksadı ve dişlerini gıcırdattı, kız kısmen haklıydı. Sakallarını sıvazlayarak bir süre boşluğa baktı. Arryn sessiz sessiz gözyaşı döktü. Hışır hışır burnunu çekti.

"Çok utanıyorum. Özür dilerim. Kötü bir niyetim yoktu. Kendimi korumaktan başka kimseye bir zararım dokunmadı. Söyleyecektim..." dedi.

Leo kalkıp yanına geldi, masanın üzerinden bir kadehi kızın önüne sürüdü.

"Tamam ağlama. Topla kendini. Anladım. İnandım sana."

Arryn başını sallayarak kadehe uzandı, titreyen parmaklarıyla ve bir yudum içti,

"Teşekkür ederim."

"Başlamışken, sakladığın başka sırlar da varsa dökül bakalım."

Arryn utançla başını sağa sola salladı.

Leo kendi kadehini doldurup söylendi yine,

"Baş belasısın! Seni ilk gördüğümde anlamıştım! Sende bela mıknatısı gibi bir şey var! Neyse utanma tamam. Bu anlaşılabilir. Yani kadınlar her ay kanar bunu bilmeyen yoktur. Bana rast gelmen... Kader diyelim? Ve ben kaderin her türlü cilvesine de şerrine de inanırım Arryn Fergo. İç."

Arryn biraz sakinlemişti. Başını kaldırıp hayretle adamın yüzüne baktı.

"Anlıyor musunuz?"

Leo masanın üstünden eğilerek kızın gözünün içine dimdik sordu,

"En çok kimden korktun?"

"Kimden olacak... Senden!"

Leo dişlerini göstererek güldü ve arkasına yaslanıp şarabını başına dikti, sonra sesli güldü ve boş kadehi kaldırdı.

"İyi." Dedi.

Az sonra Arryn sordu,

"Hemen mi evlendirilirim? Kiminle?"

"Bilmem. Muhtemelen Ken ile."

Arryn elinin birini boğazına bastırdı sanki tıkanan nefes yolunu parmaklarıyla açmak ister gibiydi.

"Hayır." Dedi acıyla.

"Çok kesin konuşuyorsun?"

"İstemiyorum."

"Belli. Kendine, onuruna, gururuna leke sürmeyi göze alacak kadar evlilikten kaçışından belli. Hem sen üzersin kardeşimi."

"Kesinlikle üzerim."

"Ben de seni keserim, benim kıymetlilerimi kimse üzemez."

"Anlasana üzmek istemesem de! Zorla sevemeyeceksem eğer Ken veya bir başkası eninde sonunda üzülmeyecek mi? Hak ettiği mutluluk sence bu mu?"

Leo dişlerinin arasından cık diye bir ses çıkarıp bu kez kadeh doldurmakla uğraşmadı ve şişeyi başına dikti, su içer gibi lıkır lıkır içti. Elinin tersiyle sakallarına akan koyu sıvıyı silip ciddiyetle,

"Gerçekten akıllı bir kızsın! Hımm ama bakalım bu akıl oyunları Lionell hanesinin işine yarayacak mı? Yoksa... Her neyse be! Ne yaparsanız yapın. Sırrını tutacağım Arryn Fergo."

"Ne?"

"Duydun."

"Yani çiçek açtığımı saklayacak mısın? Neden bana bu iyiliği yapasın ki?"

"İyilik olsun diye değil. Bir süre kendini topla. Kendine uygun birini seç, sev veya sevme, zorundasın! Anlaşma yerine gelecek! Kısa bir süre veriyorum sana. Gözüm üstünde! Sana daha ilk günden söyledim ve bak ne oldu? Beni atlatamazsın. Ben senin eline su bile dökemeyeceğin ne entrikacı dilberlerle düşüp kalktım. Ben İhanetini görmediğim bir tek kendi sol elim kaldı, o da bir gün kendi hançerimi kendi boğazıma saplarsa şaşırmam, anladın mı? Küçük oyunlar benim diyarımda işe yaramaz."

Arryn başıyla onayladı, biraz şarap içti, içeceğin acılığından hala dili kamaşsa da alışmaya başlamıştı.

"Tamam." Dedi.

"Kardeşimin istikbalini düşünüyorum elbette. Ken, senin için iyi bir kısmet olduğu kadar sen de onun için iyi bir aday olabilirsin. Hislerim aksini söylese de, karışmayacağım. Bu, talihe çomak sokmak olur. Son kez söylüyorum ki unutma, Ken'i üzersen ben seni daha çok üzerim. En çok benden korkmuşsun ya, sen daha hiçbir fenalığımı görmedin. Hakkımda duydukların yetmez, görmen de lazım..."

"Ken'e değer veriyorum Prens Leo. İnanmasan da! Onun hak ettiği gibi bir aşk evliliği yapmasını isterim. Gerçekten, o iyi biri. Onu sevecek birine layık."

"Ben de onu diyorum."

"Nihayet düzgünce yüzleşebildiğimize memnunum. Ve ah... Hafifledim."

Leo güldü, kıza ilgiyle bakmaya başladı, omuzlarına dökülen ıslak saçlarının yüzünü çevreleyen bukleleri, teninin sıcak temasıyla kurumaya başlamıştı. Kızıl çerçevesi içinde beyaz, lekesiz bir kağıt gibiydi yüzü. Bakışlarını kaçırdı.

"Niye sevmiyorsun ki? Gül gibi oğlan! Senin yerinde olmak isteyen o kadar çok genç kız var ki!"

"Her gül herkese aynı kokmaz, prens. Anneannemin lafıydı."

"Hı? Peki eğer dürüst kalmaya söz verirsen sana yardım ederim."

"Ne gibi bir yardım?"

"Evliliğin yaza kadar ertelenmesi gibi."

"Nasıl?"

"Savaş hallerinde Şamanlar düğünleri erteler bilirsin. Ben savaş lorduyum."

Arryn gülümsedi, bu kadar iyilik beklemediği için şaşkın ve mahcuptu. Yine teşekkür edecekken vazgeçti başını sallamakla yetindi. Evlenmemek için savaş çıkarılmasını destekleyecek hali yoktu ve bu kulağa çılgınca geliyordu. Zaten Leo da kendi kendine gülüyordu.

Leo hizmetkârlardan ikinci şişeyi istedi. Şarapla birlikte masaya meyveler, peynirler, yemişler ve krakerler de geldi. Arryn'e yemesini işaret etti. Kız eline bir parça tuzlu kraker alıp kemirmeye başladı. Leo'nun karnı acıkmıştı ve eline iri bir kırmızı elma alıp dişledi. Arkasına yaslanıp ufku seyretti.

Arryn ise onun şimdi çok daha yabancı olan profilini seyretti. Tanıdığından başka birine dönmüştü sanki baktıkça kusursuz ifadesi gözünde ilahlaşıyordu. Kalkıp gidesi yoktu, şarabın etkisiyle epey gevşemişti.

"Evlilik nasıl bir şey Prens?" diye sordu.

"Boktan."

"Anlatır mısın? Eskiden prensesle birbirinize aşık olduğunuzu söylüyorlar."

Leo ters ters baktı, "Her aşk biter leydi. Çok gençtik. 18 yaş, son kararı vermek için ideal sayılmaz."

"Ve benden daha 18'ime girmeden nihai kararı vermem isteniyor."

"Erkekler için erken! Siz kadınlar ne istediğinizi bizden çok daha iyi bilirsiniz. Yeter ki çıkarlarınız değişmesin."

Arryn yanağını eline yaslayıp dalgınca bakmaya başladı Leo'nun yüzüne, dudaklarında muzip bir ifade vardı ama son cümlesine yorum yaparak daha fazla şansını zorlamayı düşünmüyordu. Hazır akıllı bir kız olduğunda hemfikir olmuşlarken!..

Leo her zerresinden taşan adeta kirpiğinin telinden akan bir pişmanlıkla yarı sarhoş mırıldandı.

"Kafam bi milyon... Senden yarın bir daha hesap soracağım. Emin ol! Oda hapsi vermem gerekse de seni kendinden korumak şart Doğunun kızı. Gerçi benim de büyükbabamın bir lafı vardı: Kimseyi kendinden koruyamazsın. Ben bunu karımla her gün yaşıyorum."

"Korkunç kötü biri olduğunu sanıyordum. Sen sadece çok mutsuzsun."

Leo bir kahkahayla beraber kadeh kaldırır gibi şişeyi kaldırdı ve onayladı.

"Biri fark etti şükür! Eee teşhisi koydun Şifacı, tedavin de var mı?" diye alay etti.

Arryn onun elindeki şişeye uzandı, bir yudum alıp geri verdi.

"Olsa önce kendime uygulardım. "

Leo gözlerini devirdi, "Ama tedaviyi bulursan fesatlık edip kendine saklama ha? Paylaş. Sevaptır..."

Gülüştüler.

Arryn karşısındaki yarı sarhoş, fikrince yarı deli, oldukça mutsuz, epey akıllı ama bir o kadar tehlikeli ve huysuz adamın şarap şişesini az önce dudaklarına götürdüğü yerden içerken kendisine yönelttiği bakışlarında ruhunu çırılçıplak bırakan arzuyu duyumsadı.

Dudaklarının ucunda şaraptan bile daha keskin bir tat, benliğini ele geçirmeye talipti. Bedenine dokunmadan dokunan, öpmeden öpebilen, okşamadan okşayan şey, ihtirasın eliydi.

'Ne kadar siyah saçları... Simsiyah, gece gibi. Hiç bu kadar siyah saçlar görmemiştim. Acaba dokunsam nasıldır? İpek gibi görünüyor.'

'Bakma öyle kız çocuğu bakma... Ölüm kadar tatsız ve gençliğine düşmanım ben. Aradığın bende değil, arama...'

Arryn merak ve başka birçok duygu yüklü bakışlarını Leo'nun yüzünden ayırmadan tatlılıkla konuştu,

"İlaç değil de bir tavsiyem olabilir. Anlat. İçini dök, bazen bir yabancıya açılmak rahatlatır. En koyu kâbuslarından başla, yapabilirsen. Yüklerinden kurtulmayı dene."

Leo önce başıyla bu öneriyi reddeder hatta bu ihtimalden nefret eder gibi kati bir hareket yaptı. Gözlerini yumup başını arkasındaki duvara yaslayıp bir süre öyle kaldı. Arryn onu uyuyacak sandı.

"En koyu kâbusum..." dedi sayıklar gibi.

Arryn oturduğu yerde sırtını dikleştirdi ve dikkat kesildi. Leo devam etmeyince sordu,

"Evet?"

"Hangisini sayayım... Çok..."

"Annenin ölümü mü?"

"Hatırlamaz oldum onu. Sesini ve yüzünü kaybediyorum. Buna kâbus demek yetmez, cehennem sayılır."

"Ne zamandan beri hatırlamaz oldun?"

Leo gözlerini yorgunca araladı ve öne eğildi.

"O gün. Gökçe açıklarında Pirates'li korsan amiraline 30 milyon Lionell altını ödemeyi ben yaptım. Üç kadırga yeni ve sağlamdı. Güney denizdeki korsan çatışmalarına destek kuvvet olması için satın alındılar. Tersanelerimiz yeni savaş kalyonları inşa ediyordu elbette ama bu tarz satın almaları hep yaparız. Onların küçük ve hızlı gemilerine aynı manevra kabiliyetiyle karşılık vermek ve bazen korsan içlerine casusluk yapabilmek için."

Arryn ilgiyle gözleri büyüyerek dinlemeye başladı. O kadar şaşırmıştı ki sırtından soğuk bir ürperme geçtiğini hissetti.

'O gemiler? Yoksa? Krallık savaşını mı anlatıyor? Bana? Leo Lionell! Aman Tanrım, yakın tarihin en büyük savaşını birinci ağızdan dinleyeceğim!'

*****

Continue Reading

You'll Also Like

45.9K 5.8K 31
Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yer...
10.9K 1.4K 8
Güzel bir banyonun zeminine yüz üstü düşen her insan gibi bende şans üzerine düşünmeye başladım. Beni buraya getirip, ayağımı kaydıran şeyin kader de...
445K 26.6K 34
O aldatıcı mutlu son gerçeklerine yeterince inanılmıştı. Muhteşem tanışma, sevimli birliktelik, mükemmel bir düğün ve son yazısı yazılırken, çiftin a...
234K 51.7K 40
KARA KİRAZ SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. ∆∆∆ ~ Kadın bir okyanustu. Adam ise ona muhtaç kuru bir toprak. Toprak okyanusuna küstü. Okyanus, güneşin ke...