Kayıp Dudaklar

By gokadan

779K 37.3K 12.5K

"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açm... More

Kayıp Dudaklar Hakkında
1. Bölüm: "Önyargı."
2. Bölüm: "Sarhoş."
3. Bölüm: "Kimse beni aslen tanımıyor."
4. Bölüm: "Tatlı Laden."
5. Bölüm: "Saklı kalan."
7. Bölüm: "Sanal arkadaş."
8. Bölüm: "Sana ihtiyacım yok."
9. Bölüm: "Korumak."
10. Bölüm: "Korku."
11. Bölüm: "Tanıdık."
12. Bölüm: "Kardeş."
13. Bölüm: "Maskeli."
14. Bölüm: "Hissetmek."
15. Bölüm: "Sevgili."
16. Bölüm: "İlk öpücük."
17. Bölüm: "Boşlukta."
18. Bölüm: "Pişman Prens."
19. Bölüm: "Şaşırtıcı bir çift söz."
20. Bölüm: "İçindeki İyi."
21. Bölüm: "Yardım."
22. Bölüm: "Yalan."
23. Bölüm: "Taciz."
24. Bölüm: "Öldürmeyen Acı."
25. Bölüm: "Eray'dan"
26. Bölüm: "Lütfen..."
27. Bölüm: "Gerçekler."
28. Bölüm: "Platonik."
29. Bölüm: "Yalancı."
30. Bölüm: "Git."
31. Bölüm: "Yeniden."
32. Bölüm: "Takip."
33. Bölüm: "Ateş."
34. Bölüm: "Gözyaşı."
35. Bölüm: "Karşılama."
36. Bölüm: "Dilek."
37. Bölüm: "Karanlık."
38. Bölüm: "Özlem."
39. Bölüm: "Kırık."
40. Bölüm: "Gülümseme!"
41. Bölüm: "Arkadaş."
42. Bölüm: "Af."
43. Bölüm: "Teşekkür."
44. Bölüm: "Gül güzeli."
SON: "beni böyle bırakma."
EPİLOG: "masal."

6. Bölüm: "Özlemek?"

20.7K 870 356
By gokadan

Bölümler yeteri kadar uzun diye düşünüyorum.

Bölüm şarkısı; The Neighbourhood - Warm

**

Sıranın üstündeki ödevlerimi hızlıca sıraya sokmaya çalışırken elim ayağım birbirine dolanmıştı. Hocayı öğretmenler odasına girmeden yakalamam gerekiyordu çünkü garip kimya hocamız öğretmenler odasına girdi mi deprem olsa çıkmayacak bir tipti. Rahatına düşkün bir adamdı ve teneffüsünü bizim gibi mal öğrencilerle geçirmek istemiyor, seçimini öğretmenler odasında sıcak çayını yudumlamaktan yana kullanıyordu.

Performans ödevini neden dönemin başında vermişti hiç anlamamıştım. Süresi bugün doluyordu ve ben hocaya bir an önce bu gereksiz ödevi verip kurtulmak istiyordum. Ödevimin sayfalarını sıraya koyup zımbaladıktan sonra hızlıca poşet dosyaya soktum. Hoca çoktan sınıftan çıkmış ve öğretmenler odasına yaklaşmıştı. Aceleyle koridorda koştururken elimdeki poşet dosya bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Dışarıdan daldan dala zıplayan maymun gibi göründüğüme neredeyse emindim.

Duvarın sağından dönerken çarptığım bedene bakmadım bile. Heyecanla, "Özür dilerim!" diye bağırdım arkama doğru. Omzum yarılmıştı ama bunu şuan dert etmemiştim. Ercan hocayı tam kapıdan girerken yakalayıp önüne geçtiğimde bana kaşlarını çatarak baktı. Hızlı nefeslerimin arasından konuşmaya çalışmak bir hayli zordu ama sonunda, "Hocam, ödev." Demeyi başarabilmiş ve ödevimi ona uzatmıştım.

Poşet dosyayı aldıktan sonra beni kenara çekti ve gözlerini devirerek içeri girdi. Ben şok olmuş bir halde egoist hocamın arkasından bakarken, "De siktir lo!" dememek için kendimi zor tuttum. O göt kimdi ki ödevimi bir hiç sayıp, beni itip ve aynı zamanda gözlerini devirip öğretmenler odasına girerdi?

Piç Ercan!

Omzumu silkip sınıfıma çıkan merdivenlere yöneldim. Sonra birden bire karnımın derinliklerinden gelen dinozor çığlığını duyduğumda şaşkınca etrafıma, içimdeki dinozorun sesini biri duymuş mu diye bakındım. Ah, herkes kendi işiyle meşguldü Allah'tan.

Cebimdeki acil durum bozukluklarını sayarak yeterli miktarda paramın olup olmadığına baktım. Beni doyurmaya yetecek miktarda vardı...

Merdivenlerin son iki basamağı kaldığında zemine doğru zıpladım. Bu her zaman eğlenerek yaptığım bir aktiviteydi. Benim hayatımın tek aksiyon dolu bölümü, merdivenlerin son iki basamağında zemine atlamaktı.

Hey, gerçekten eğlenceli!

Kantindeki yaşlı teyzeye kibar bir şekilde istediklerimi dile getirirken yanıma sıkışmaya ve benden önce almaya çalışan kişiyi omzumla yana doğru iterken oldukça sinirlerim bozulmuştu. Yanımdaki her kimse öküzün tekiydi. Milim kıpırdamamıştı ve hala dibimdeydi. Bu sıkışıklıktan bir an önce kurtulmak için teyzenin elime tutuşturduğu kaşarlı tostu ve portakal suyunu sıkıca tutup, sıradan, "Çekilin!" diye haykırarak kendime bir çıkış yolu açtım.

Tabii, çıkmadan önce ve hala sıradayken yanımdaki kişiye dirsek atmayı unutmamıştım. Bana şaşkınca baktığını hissetsem de ona dönüp bakmadım bile. Gıcık kaptığım birilerinin yüzlerini görmesem daha iyi olurdu. Sonra bütün okul zamanımı ondan gıcık olarak geçiriyordum ve çoğu zaman rüyalarımda o kişiyi tavana asıp dövüyordum.

Bir boks torbası gibi!

Sınıfıma çıkıp tıkınırken Ahsen ve Yeşim tostumdan tırtıklamayı unutmamışlardı.

Kanka kuralı 1-)

Kankanın yediği her şeyden bir miktar al ve onu gıcık et.

Yeşim hala saçma ve salak olan planını düşünüp duruyordu. Neymiş efendim, o çocuğun üstüne düşmezsem içi rahat etmezmiş.

Beni kötü yollara düşürmek istiyordu anlaşılan...

Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi-

Yeşim, "Laden!" diye bağırdı kulağımın dibinde. Bitmiş portakal suyumu içime vakumlarken çıkan sesi duyup içime çekmeyi bıraktım.

"Ha?" dedim. Ona baktığımda bana pis pis sırıtıyordu.

"Kimi düşünüyorsun gülüm, yoksa sevdiceğin Çağlar aklını başından mı aldı?" Kaşlarını yukarı aşağı oynattı. Aynı zamanda da sırıtıyordu.

"Ay saçmalama! Kimi düşüncem, tabii ki de sevdiceğimi düşünüyorum." Alayla baktım. "Sevdiceğim Gökhan çok yakışıklı değil mi?"

Bana suratını asıp baktı. Sonra kafama bir şaplak yedim. "Yeter ya, vura vura mal ettiniz beni!"

"Sende benimkine yakışıklı deme! Çok çirkin o size göre." Dediğinde Ahsen'le beraber güldük. "Sadece bana göre yakışıklı olmalı." Hüzünle baktı kapıya. Belki önünden geçer de onu görebilirim umuduyla belki de.

Ahsen Yeşim'in yanağından makas aldı. "Sana erkek mi yok gülüm?" sesini kalınlaştırıp konuşuyordu ve bu onun için fazla zor olmuyordu. "Ben varım ya."

Yeşim Ahsen'in eline vurdu. "Ben Gökhan'ı istiyorum." Deyip başını omzuna koyarken ona üzülerek baktım. Yeşim burada o Gökhan piçi yüzünden ağlasın, kesin Gökhan bey kızlarla fingirdeşiyordu. Buna adım gibi emindim.

"Çikolata alayım mı sana?" diye sordum ona gülümseyerek bakarken. Yeşim'i şuan iyi yapacak bir şey varsa o da, Eti Karam Gurme'ydi.

Kafasını aşağı yukarı salladığında paramı alıp kantine indim. Ahsen Yeşim'in yanındaydı, onu teselli etmek amaçlı öptüğüne emindim. Ve Ahsen öpüşmekten nefret eder...

Aldığım Karam'ı cebime koydum. Merdivenlere yürürken bir ayakkabıyla göz göze geldim.

Biliyorum, biliyorum. Ayakkabıların gözleri olmaz.

Kafamı kaldırıp önümdeki kişiye baktığımda kalbim tekledi. bu şaheseri ölünceye kadar izleyebilirdim. Ama şuan mal gibi bakmayı bırakıp Yeşim'in yanına çıkmalıydım.

Geçmek için sağa kaydığımda o da sola kaydı ve yine önümde belirdi. Bu sefer sola kaydım. Ama o da benimle aynı zamanda sağa kaymıştı ve yine bir mantar gibi önümde bitmişti. Zoraki bir şekilde gülümsedim.

Gözlerime bir süre baktı. Omuzlarımı tutup beni kenara çekti ve kendisi yanımdan çekip gitti. Şaşkınlıkla arkadaşlarının yanına oturmasını izlerken göz göze geldik bir kez daha. Bu sefer kibarlık yapmaktan vazgeçtim ve sinirle gözlerimi devirdim.

O kadar sinirlerimi bozmuştu ki!

Merdivenlerden zemini döve döve çıkarken dışımdan söyleniyordum. "Odun varlık. Puding kafalı ornitorenk. Ananas suratlı manda yavrusu..."

Sınıfa sertçe daldığımda bütün, sınıfta olan, sınıf arkadaşlarım şaşkınca bana baktı. Yeşim ve Ahsen'de şaşkın görünüyordu. Demek o kadar sert girmişim...

Gülümsemeye çalıştım. "Al bi' tanem." Elimdeki karamı ona uzatıp almasını bekledim.

Aklıma gelen fikirle Ahsen'e bakıp haince sırıttım. Ne yapacağımı anlamış olacak ki o da sırıttı.

Yeşim ısırmadan elindeki karamı kaptım. Koca bir ısırık alırken, "Yaa..." diye sızlandı Yeşim. Ahsen'de bir parça ısırdı. Sonra kalan parçayı Yeşim'e uzattı. İkimizde gülerken Yeşim homurdana homurdana çikolatasını yedi.

Gökhan'la aralarını yapma fikri mantıklı görünmüyordu. Her ne kadar Yeşim güzel bir kız olsa da masumdu ve çocuksuydu. O piçin yanındaki sürtük kızlara göre oldukça küçük kalıyordu. Gökhan'ın karakteri bile iyi değildi üstelik. Yeşim'i mutlu edemezdi, üzerdi.

Son teneffüse girdiğimizde Yeşim'in yoğun isteği üzerine bahçeye çıktık. Havalar daha bozmamıştı ve güneş gökyüzünde parlak bir şekilde bize göz kırpıyordu.

Boşuna yavşaklık yapma güneş, senden nefret ediyorum.

Çoğu insanın aksine sıcak değil soğuk severdim. Güneşten, sıcaklıktan nefret ederdim ama denize girmeyi severdim. Yaz ayında doğmuştum. O kadar ironik bir kişiliğim vardı ki...

Güneş yüzüme bana inat ışınlarını tutarken elimi gözlerime siper ettim. Bu sırada önüme falan da bakmıyordum tabii. Birden Yeşim tarafından öküz gibi itilmem ve sert bir bedene çarpmam bir olmuştu. Ben elimi gözümden hızlıca çekerken Yeşim'e "Ne oluyor lan?" dercesine baktım. Bana ufaktan sırıttı ve Ahsen'i de yanına alarak uzaklaşmaya başladı.

"Has... Yine mi sen lan?" Hala önümde olan, çarptığım çocuğa döndüğümde küçük dilimi yutacaktım. Yeşim'in ne yaptığını yeni anlamıştım. "Kantin sırasında dirsek at, koridorda çocuk gibi koşarken çarp, kantinde önümü kes. Şimdi de üstüme çıkmaya çalışıyorsun." Dedi sinirle.

Onun güneşte parlayan sarı saçlarına bakmayı bırakarak yüzüne çevirdim gözlerimi. Pantolonunun ayakkabımın yaptığını düşündüğüm tozlu kısmını silkerken bana gözlerini kısmış bakıyordu. Ona bağırmayı dilerdim. Çünkü normal biri bana bu kadar sert çıkışsa bağırır ve onunla kavga ederdim ama bu çocuk normal biri değildi. Benim yeni keşfetmiş olduğum, ismi güzel, sarışın yarimdi...

Dilim tutulduğu için bir şey demeden arkamı döndüm. Yeşim'i bulup bir güzel pataklayacaktım. Ama bu hayallerim kolumdan sertçe tutulmam tarafından dağıldı.

Kolumu acıtan öküze, pardon ama sevdiceğim olsa bile öküz yani, kaşlarımı çatarak baktım.

Ne istiyordu bu be?! Kolumu koparmak falan mı?

"Özür dilemeyecek misin?" diye sorduğunda kaşlarım havaya kalktı. Ona komik bir şekilde bakıyordum buna eminim. Benim her mimiğim komikti...

"Neden?" Saçma bir soru sorarak bir kez daha rezil oldum.

"Neden mi? Salak mısın, rol mü yapıyorsun?" diye sordu.

"Rol." Dedim tedirgince gülerek ve kolumu ondan kurtarıp, ayaklarımı popoma vura vura ondan uzaklaşıp okula girdim.

Bunun hesabını Yeşim'e çok fena ödetecektim!

-

Kapıyı açıp eve girerken evdeki konuşma seslerini duyarak dikkat kesildim. Köpek olsam kulaklarım havaya kalkardı herhalde.

Babam ve annemin sesini duyunca şaşırdım. Bu saatte ikisinin de işte olması gerekiyordu.

"Ah, Laden geldin mi?" Ona bu tuhaf sorusu üzerine bir bakış attım. O da bana bir bakış attı.

İçimden, "Hayır, gelmedim." Dedim ve kendi kendime güldüm. İçimden güldüm.

"Evet, buradayım gördüğün üzere."

Ayakkabılarıma doğru eğildim. Çıkaracağım sırada beni durdurdu. "Ayakkabılarını çıkarma."

"Bizim evde ayakkabıyla gezinmiyor anne?"

Gözlerini devirdi. "Eve girmeyeceksin zaten."

"Beni evden mi kovuyorsun?" diye sordum. Bir an eski Laden'deki heyecanımı ve şaşkınlığımı göstermiştim.

"Saçmalama. Bir yere gideceğiz." Babam ayakkabılarını yanıma koydu ve hızlıca giyinip asansörü çağırdı. Ben anneme bakarken babam gelen asansöre binip gitti.

"Nereye?" Sırf meraktan soruyordum.

Ayakkabılarını zor bela giydi ve kapıyı kapatıp kilitledi. "Babanın arkadaşına." Dedi normal bir şeymiş gibi.

"Ne demek babamın arkadaşına? Deli doktoru olan arkadaşına mı?" diye sordum sinirle. O her kimse, ona psikolog demek gelmemişti içimden.

"Sen deli değilsin Laden." Annem onaylamazca konuşurken asansörün düğmesine bastı. "O kadın da deli doktoru değil. Bir psikolog."

"Her neyse." Sesim artık yavaşça yükselmeye başlıyordu. Bu durumdan hoşnut değildim. Daha önce de psikologlara gitmiştim ve sonuç iyi olmamıştı. Kendimi ağlamamak için sıkmak zorunda kalmıştım. Yaklaşık iki gün boyunca her tarafım ağrımıştı. Onlarla konuşurken kendimi rahat hissetmiyordum, daha çok geriliyordum.

Ellerindeki kalemi gözlerimin içine rahatsızca bakarak çevirirlerken bana sordukları saçma soruları cevaplamak kolay olmuyordu benim açımdan. Ve şimdi de yaşayacaktım aynı şeyleri. Bana soracağı saçma soruları dinlememek için kulak tıkacım olsun isterdim. Beni tümden deli sanmasını...

"Gitmek istemiyorum!" Asansör otoparkta durup annem içinden inerken lastik kokan otoparkta gözlerimi gezdirdim. Babam arabayı çalıştırmıştı. Bizi bekliyordu ama ben gitmek istemiyordum.

"Zorundasın. Senin iyiliğin için." Ayakkabılarının tıkırtısı boş otoparkta yankılanırken arkasından ufak adımlar atıyordum. Bir çocuk gibi davranıp kaçamazdım. Çocukken benden kan almaya çalıştıkları zamanki gibi hastanede kaçıp hemşirelerle saklambaç oynayamazdım.

"Benim iyiliğimi istiyorsanız beni rahat bırakın!"

"Psikolog şart." Kapısını açtı ve bana baktı. "Bin arabaya. Çocuk gibi davranma."

Ofladım. Arabaya binerken babamın sinirli bakışlarını görmezden gelmeye çalıştım ama bu zordu. Moralimi sikmişlerdi.

Sessiz ve rahatsız edici bir araba yolculuğundan sonra araba bir kliniğin önünde durdu. Resmen beni buraya getirmişlerdi!

Yeniden!

Sıkıntıyla gözlerimi pencereye çevirdim. Sesli bir şekilde of çekerken kadının bakışlarını üzerimde hissediyordum. Tuhaftır ki odaya girdiğimden beri bana gülümsemekten başka bir şey yapmamıştı. Sesini bile duymamıştım ama böylesi daha iyiydi. Bu kadınla konuşmak istemiyordum.

Kadın annem yaşında falandı. Saçları benim saçlarımın rengine benziyordu. Gözleri maviydi ve sert bir yüz yapısı vardı. Çekici denilebilecek kadar... Bu kadın babamın arkadaşıydı ama neden? Neden babamın böyle bir arkadaşı vardı, nerden tanışıyorlardı, annem babamı kıskanmıyor muydu, bu kadını öldürmek istemiyor muydu?

Kafamda o kadar soru vardı ki...

Hepsini şimdilik bir kenara ittim.

Pencereden ağaçlarda duran kuşlara baktım. Hava güzeldi ama hepsi ağacın tepesine tünemiş, boş boş etrafa bakınıyorlardı.

Belki de üşeniyorlardı uçmaya.

Ah, ben kuş olsam...

Dur durak demeden, sabah akşam gökyüzündeki beyaz bulutların altında, onlara arkadaş olurcasına uçardım. Üşenmeden...

Allah beni insan yapmıştı.

Aslında hiç gerek yokmuş, kuş olsam da olurdu.

Böcek yemeye bile razı olurdum, gökyüzünde uçarken özgürlüğümü hissetmek için.

Bir güvercin benim ona baktığımı fark etmişçesine kafasını yana çevirip tek gözüyle bana baktı. Komik görünüyordu.

Gülemedim.

Daha sonra tüylerini kabarttı ve kendini gökyüzüne bıraktı.

Kuşu delicesine kıskandım.

Kanatlarını çırparak benden uzaklaşırken arkasından baktım, gözden kayboluncaya dek.

Kadın boğazını temizleyene kadar pencereden bakmaya devam ettim, ki bu uzun bir süre oluyor. Yaklaşık beş dakika falan...

Sabırlı bir kadın olduğunu düşündüm.

"Merhaba Laden." Dedi kısık sesiyle. Sonra boğazını temizledi ve daha yüksek çıkan sesiyle konuştu. "Ben Nazlı Şentürk. Nasılsın?"

"Bunu sırf sormak olmuş için soruyorsunuz, değil mi?"

Kaşlarını çattı. "Hayı-"

Kafamı iki yana salladım. "Nasıl olduğum aslında umurunuzda bile değil." Gülümsedim. "Değil mi?"

"Nasıl olduğun umurumda." Dedi. Bana pek öyle gelmiyordu.

Dudaklarımı büzdüm. "Peki öyleyse, iyiyim. Çok iyiyim."

Tebessüm etti. "Buna sevindim." Eline bir kalem alırken iç çektim.

İşte başlıyoruz.

"Bu sıralar canını sıkan bir şeyler var mı?" İlgili sesiyle gözlerime bakarak sordu. Merak ettiği ortadaydı.

"Yok. Bu sıralar her şey yolunda."

"Seni üzen birileri var mı?"

Kendimi sıkarken, "Yok." Diye cevapladım Nazlı'yı.

"Yok mu, artık yok, mu?" Tek kaşını kaldırdı ve bilekliklerle dolu bileğime baktı. Sonra da makyaj dolu suratıma. Bileklerimi bilekliklerle gizlemeye çalışmıştım ama yine de bir şeyler olduğunu anlamıştı. Sanırım bu kadın benim gibi çok hastayla karşılaşmıştı.

Bir süre sanki soru sormamış gibi yüzüne baktım. Sorunun cevabını biliyor muydu emin değilim. "Artık yok." Diye mırıldandım koltukta arkama yaslanırken.

"Bu değişimine..." söyleyeceği şeye karar veremiyordu sanki. "Seni üzen kişi mi neden oldu?"

Bunu niye soruyordu? Saçmalık.

"Hayır." Dedim kendimden emin. "Salak hallerim sinirlerimi bozmaya başlamıştı."

"Kendini sevmiyor musun?"

"Pek değil."

"Neden?"

Omuz silktim. "İşte."

Kısa cevaplar veriyordum ve karşımda kim olsa buna sinir olurdu. "Kendimi eskisi gibi sevmiyorum." demek isterdim. "Kendimi sevemiyorum." Ama hiçbir şey demedim ve kadının kalemi tutan eline baktım. Sol elinin üstünde, baş parmağının yakınlarında bir doğum lekesi vardı. Büyüktü ve belli oluyordu ama bu doğum lekesi bile kadının ellerinin güzelliğini kapatmamıştı.

"Neyini sevmiyorsun?" diye değiştirdi sorusunu. Güldüm.

"Bana ait olan her şeyi." Amacına ulaşamamıştı ama yine de defterine bir şeyler yazdı. O defterde neler bulunduğunu bilmek isterdim. Kim bilir kimlerin sırları vardı o deri kaplı defterde.

"Eski halini özlüyor musun?" Bana bakıp anlayışla gülümsedi. "Eski Laden'i?"

Benim sırlarımla bu kadının derdi neydi? Sır bir tek kendin bilirsen bir sır olurdu.

"Ondan nefret ediyorum."

" O zamanlar... Eğlenceli miydin?"

"Ben hala eğlenmeyi bilirim."

"Eğlenmeyi bilirsin ama bunu yapabilir misin, eğlenebilir misin?" Kadının sorduğu sorular karşısında afalladım. O kadar akıllıca sorulardı ki...

Bir an ona karşı büyük bir hayranlık duydum. İşini severek yaptığı belliydi ve bu işte profesyonel gibiydi.

"Artık değil." Dürüstlükle cevapladım bana sorduğu soruyu. Yalan söylemek saçma olurdu.

"Neden eğlenemezsin?"

"Çünkü artık eski Laden değilim." Verdiğim üstü kapalı cevaplar kadını sinir etmiş gibi değil de eğlendirmiş gibiydi.

Güldü. "Eğlenmeyi özlüyor musun peki?" Yeni sorusunun cevabı kesinlikle olumluydu. Kesinlikle eğlenmeyi özlüyordum.

"Evet, özlüyorum."

Dudaklarını birbirine bastırdı ve bana baktı. Gözleri parlıyordu. "Eski Laden'i de özlüyorsun o zaman." Dedi. "Asıl sen olan Laden'i."

Şaşkınca ona bakarken beni nasıl tuzağa düşürdüğünü anlamamıştım. Verdiğim cevaplar uzun ve anlaşılır bile değildi.

"Asıl ben olan Laden, eskisi değil. Şuan tam karşınızda duruyor."

"Ah, hayır." Onaylamazca kafasını iki yana salladı. "Bu sadece... senin savunman Laden." Kalemi elinden bıraktı. "Sadece eski Laden'i cezalandırıyorsun. Kişiliğini cezalandırıyorsun sen. Kendini korumaya çalışıyorsun ama başarılı olamıyorsun. Çünkü gerçek seni, kapalı bir kutuya hapsetmişsin."

Yorum yapamadım. Ne diyebilirdim ki? Bu kadına ne desem boştu çünkü kendini savunmayı bir avukat gibi öğrenmişti.

Bana gözlerinin derinliklerinden gelen bir parıltıyla baktı. Ne olduğunu anlamadığım bir parıltı. Belki de bu, zaferin parıltısıydı. Beni yendiğini düşünüyordu.

"Bugünlük bu kadar." Dedi ayağa kalkarken. "Bir daha gelmeni istiyorum Laden. Seninle sohbet etmeyi sevdim."

Eminim tüm hastalarına bunu diyordu.

"Ben deli değilim." Ayağa kalktım.

Kapıya doğru yürüdüm. "Ben de deli doktoru değilim." Benim için kapıyı açtı. Yanağımı tutup yüzüme bakarken gözlerine baktım.

Yanağımı uzunca öpüp geri çekildi. "Eski Laden'i sakladığın yerden geri çıkaracağız." Dedi.

Bunu kesinlikle istemiyordum. Neden kimse fikirlerime saygı duymuyordu? Neden herkes Laden ne ister diye düşünmüyordu?

"Bunu istemiyorum."

"Annen ve baban..." boğazını temizledi. "Eski kızlarını geri istiyor ama."

-

Bölüm sonuna gelmiş bulunmaktasınız... Herkes iyidir umarım.

Kurgu aklımda oturdu gibi ve ona göre şekilleniyor bölümler. Laden karakterini yazarken gerçekten eğleniyorum. Umarım sizde okurken eğleniyorsunuzdur.

*Kurgu tamamen bana özgüdür.*

Okuyan herkes fikirlerini belirtirse çok çok sevinirim.

Öpüldünüz.

Bölüm sorusu *Sizce Laden eski Laden'i özlüyor mu? Neden değişti? Laden sığ düşünceli bir kız değil, ona göre cevaplarsanız sevinirim*

Continue Reading

You'll Also Like

2M 127K 67
Aşk insanı henüz kaçındayken bulur? Aşk ilk görüşte mi olmalıdır yoksa her görüşte mi? Peki ya bir insan yıllar sonra birine aşık olur mu? Leyla illa...
1.2M 83.4K 85
Her Değişim bir Dönüşüm değil. Ama her Dönüşüm bir Değişimdir... Ben İzel, İki çocuklu dağılmış bir ailenin hayatta kalan tek evladı, Hüzün bu hayat...
DÜZENBAZ By Nisa

Teen Fiction

134K 5.3K 102
"Aşk mı? Ölüm mü?" dedi gözlerimin içerisine derin derin bakarken. Elimdeki silah tam kalbine doğru bakıyordu. Gözlerim yavaş yavaş dolarken hırsla...