KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

36.7K 7.2K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI

403 90 74
By tknmz39




Prenses Lessey'in 20. Yaş günü kutlamasında, Lionell kalesinin büyük ziyafet salonunda aile ve kale halkı arasında bir ziyafet verildi. Genç prenses, gece için kendisine altın rengi, göğüs kısmı sırmalarla bezeli bir korse üst ve eteği altın rengi kristal boncuklarla süslü göz alıcı bir tuvalet diktirmişti. Uzun boyu ve düzgün biçimli vücuduyla, sırtı ve göğsü epey dekolteli elbisesinin içinde göz kamaştırıyordu. Uzun siyah saçlarını ensesinde toplatıp kuyruğuna su dalgası maşa yaptırmış ve başının üstüne taktığı zarif bir altın taç ile süslenmişti. Tacından başka hiçbir mücevheri yoktu zira pasta kestikten sonra ailesi tarafından hediye mücevherlere boğulmuştu.

Pastasını annesi ve babasıyla birlikte kesip konuklarına tek tek içtenlikle sarılmış, tebrikler esnasında kocasının kız kardeşleriyle rastlaşınca onlarla birlikte genç adamın acı kaybına ağlaşmış fakat etrafındakilerin uyarması ile çabuk toparlanmıştı. Jon'u kaybettiğinden beri hep yaptığı gibi o gece de kendini avutmanın bir yolunu bulmayı başarmıştı.

Prensesin giyim kuşamına ve kendisine oldukça hayranlık duyan Armina, o geceki elbisenin ihtişamın bakıp bakıp iç geçiriyordu.

Arryn ise tebrik sırası kendisine geldiğinde genç kadına dostça sarıldı,

"Nice sağlıklı mutlu yıllar diliyorum prenses. Şey, ben nelerden hoşlandığınızı bilmediğim ve siz zaten her şeye sahip olduğunuz için... Size yakışacağını düşündüğüm bir parfüm hazırladım. Umarım beğenirsiniz."

Gerçekten de doğum günü davetini aldığından beri hediye konusunda kafa yormuş ve sonunda Gök'ten, sandığındaki birçok ilaçlık bitki ile gelen özlerden yeni bir koku karışımı üretmeyi akıl etmiş, sonuçtan kendisi epey memnun olmuştu.

"Bana özel bir koku mu hazırladınız Leydi Arryn? Ne kadar zarifsiniz çok teşekkür ederim! Immm... Bu harika bir koku..."

Prenses, genç leydiyi sevecenlikle tekrar sıkı sıkı kucakladı, kokusunu bileklerinin içine sürüp kokladı ve annesine göstermek için gitti. Daha sonra doğulu leydileri, sahilde gençler arasında devam edecek partiye davet etti.

Arryn, "Ben ayıp olmazsa eğlencenin devamına katılmayacağım, size tekrar nice..."

Derken Lessey bozularak sözünü kesti, "Çok ayıp olur Leydi Arryn! Neden gelmiyorsunuz?"

"Ben... Akademideki dersler için çok erken uyanıyorum da."

"Ben yarın sabahki dersler için tüm arkadaşlarım adına üstatlardan izin aldım bile! Gördünüz ya bahaneniz kalmadı. Hadi ama içki, müzik ve dansçılar da var ve elbette kumsal ateşi! Güneykara sahillerindeki gece eğlenceleri gibisini eminim görmemişsinizdir."

"Ben içmiyorum zaten. Beni bağışlayın."

"Bağışlayamam! Üstelik de çok kırılırım, canım bari bir saat gelin, nolur? Siz de aramıza karışın, kendinizi rahat hissedin, keyiflenin istiyorum..."

Arryn içinden 'Sanki ben eğlenecek durumda mıyım? Sen de ölmüş kocanı mı biraz hatırlasan!' diye geçirdiyse de ses çıkarmadı.

"Sizi kırmayı asla istemem ama ben... Biliyorsunuz tüm oğlanların gözü üstümde ve bundan çok sıkılıyorum."

Lessey, Arryn'in koluna girdi, "Aman canım sıkılacak olan siz değilsiniz, onları kafaya takmayın! Bence siz tüm ışığınızla ortalarda salınıp keyfinize bakarken ailemin gözde bekarları ümitsizce iç çekip sizi seyrededursun ve inim inim inlesin! Hem her şey olacağına varır."

Arryn bu sözlere güldü. Lessey de "Bekliyorum!" diye emrivaki yapıp yanından ayrıldı.

Prensesin ardından Armina ablasına "Niye gitmek istemedin, ne güzel eğlenceyi kaçıracaktık!" diye sitem etti.

"Sus sen de başlama bücür."

Lionell kalesinin ve şehrin tüm asil gençleri yarım saat sonra batı kapısı tarafındaki sahildeki ateşlerin etrafında toplanmıştı. Kırk kişi kadar vardı kalabalık ve Arryn pek çoğunu o gece ilk kez görüyordu. Kralın ailesine mensup olmayan yüksek rütbeli askerlerin ve bürokratların da çocukları eğlenceye dahildi.

Arryn, Prens Leo'nun sahile yalnız başına gelişini ve kız kardeşini ilk kez orada kucaklayıp kutlayışını göz ucuyla izledi. İki gün önce öldürülmekten kıl payı kurtulan bir adam gibi değil de niye ölmediğine dertlenen bir berduş gibiydi hali. Leo, aile ziyafetine katılmamıştı, karısı da ortalarda yoktu. Doğulu leydiler çok merak ettikleri Minas Prensesi Adriana'yı hala hiç görmemişlerdi. Kadın vardı ama yok gibiydi, sohbetlerde adı bile geçmiyordu, konuşulan varsa yoksa Leo ve bebekti, Adriana sanki kapatıldığı odalarda yaşarken unutulmuş gibiydi.

Leo sıkıntılı bir yüz ifadesiyle kalabalığın biraz uzağında, kumların üstünde bir yere bağdaş kurarak oturdu. Az sonra etrafı sarılana dek birkaç dakika yalnız başına içmeyi umuyordu. Elinde taşıdığı siyah cam şişeyi başına dikip sert şaraptan büyük bir yudum aldı.

Gökçe eyaletinin kurak kumullarındaki asmaların kırmızı ve mürdüm üzümlerinin karışımından üretilen bu şarabı kendi zevki için özel olarak daima odasında bulunduruyordu. İçimi sert, tam gövdeli, koyu kıvamlı ve Hantes'te üretilen şarapların en ağır olanı Leo'nun tek tercihiydi. Evindeyken ondan başka şarap içmezdi. Her gün bir litre ve daha fazla tükettiği bu şarap, kalenin mahzeninde özel bir odada sadece Leo için fıçılar dolusu dinlendirilirdi.

Kendisinden başka pek az kişinin yanında atıştırmalık olmaksızın sek içebileceği bu koyu kıvamlı içkiyle arası, bir bebeğin anne sütüyle olduğu kadar iyiydi. Şişeyi başına ikinci ve üçüncü dikişinde yarılamış ve sağ elini yumruk yapıp açtıktan sonra kan oturmuş parmak boğumlarını incelemeye dalmıştı. Bu derileri açılmış parmaklar iki gün, gece gündüz süren bir işkencenin sorumlusuydu. Kendisini öldürmeye gelen Nişancıyı döve döve sorgulamış, azmettirenin Zed Eretra olduğu çok açık olmasına rağmen daha fazla bilgi için adamı konuşturmak istemişti. Fakat orta yaşlı adam ya dahasını bilmiyordu ya da söylemeden Leo'nun elinde kan ve kemik yığını halinde cansız kalmıştı.

Öte yanda Ken, Lessey'i çekiştiriyordu.

"Abla gelsene Arryn'in yanına gidelim."

Lessey kız arkadaşlarıyla çok derin bir sohbetteydi, "Sen git ben gelirim canım." Diye geçiştirmek istedi.

"Gitmek için bahane bulamıyorum."

"Bahaneye ihtiyacın yok Ken. Hem Arryn sahteliği hemen anlar, git ve sadece nasılsın de."

Lessey arkadaşlarına döndü, Ken surat asarak kalabalıktan çıkıp Leo'nun yanına çöktü. Elinde gezdirdiği boş kadehi abisine uzattı. Leo kendi şişesinden oğlanın kadehine şarap döktü. Ken şarabı başına dikti ve yüzünü kırıştırdı.

"Of çok acı!"

Leo ona gülerek bir elini omzuna attı.

"Naber arslan parçası?"

"Kararsız..."

"Ne için?"

"Abi sence Arryn'in yanına gideyim mi gitmeyeyim mi?"

Leo, oğlanın halini anladı ve biraz düşünür gibi yaptı.

"Yani ağırdan mı satayım yoksa peşinden mi koşayım, diye mi soruyorsun?"

Ken omuz silkti. "Yok, öyle değil... Şey, bilmiyorum."

"Neyi oğlum?"

"Onunla evlenmek isteyip istemediğimi."

"Biraz vakit geçirmeden anlayamazsın. Git konuş."

Bu aralar herkesten aynı şeyi duyuyordu Ken. 'Git konuş, git de Arryn ile konuş...'

Sıkılmıştı.

"Ne konuşacağım abi biraz tüyo versene?" dedi. Çekinmeden danışacağı tek kişi olan ağabeyinin tecrübesine güveniyordu.

Leo gülümsedi ve gözlerini ileride çaprazında dikilip durduğu yerde somurtan Arryn'e çevirdi, dalgın bir ifadeyle,

"Macera sevip sevmediğini sor." Dedi.

Ken şaşırdı, "İlginç bir konu, işe yarar mı yani sence?"

"Bana güven. Sonra mesela ona atla şehrin civarında gezintiye çıkmayı teklif et. Hatta ava! Onu ava götüreceğini söylersen belki sevinçten boynuna atlar. Okçuymuş biliyorsun."

"Hım? Ama ben avda pek yetenekli değilim ki! Hem bu direkt flört gibi olmaz mı?"

Leo gözlerini devirdi, "O muhtemelen senin karın olacak Ken, bir yerden başlaman lazım!"

"Doğru ama..."

Oğlanın kararsız ve çekingen hali ağabeyini öfkelendirmeye başlamıştı. Nasıl olur da bu kadar kendine güvensiz olabilirdi anlamıyordu, onun konumunda ve yaşında bir erkek ne istediğini bilmeli ve elde etmek için savaşmalıydı. Oysa Ken daha cepheye çıkmadan kendini mağlup ilan ediyordu.

"Sen yeterince iyi bir binicisin ve bildiğim kadarıyla attığını da vurabiliyorsun. Dahası olmadığın için kendini eksik hissetme. Başka birçok üstün yeteneğe sahipsin ve inan bana sen o kız için bile fazla iyisin! Kendine güven, haydi!"

Leo'nun yüreklendirmesiyle Ken ayağa kalktı ve pantolonundaki tozları silkeledi, derin bir nefes alıp doğulu genç kızların olduğu yöne seğirtti. Selamlaştılar ve hal hatır sorma faslından sonra Armina, "Uykum geldi." Bahanesiyle Arryn ile Ken'i yalnız bırakıp gitti.

Arryn onun ardından 'Saçını başını yolacağım bücür!' diye geçirirken çok huzursuz olmuştu.

Ken, "Arryn bir şey soracağım, macera sever misin?" diye konuya hızlıca girdi.

Arryn önce bu soruyu anlamadığını zannetti çünkü çok abes bir şekilde sorulmuştu. Sonra tam sol yönünde, yirmi metre kadar uzağında kumlarda tek başına oturmuş içmekte olan veliaht prensle göz göze geldi. Leo, dirseğini dizine, çenesini de eline dayamış kendilerini dikkatle izliyordu. Yani basbayağı orada durmuş onları seyrediyordu. Baktı, gözlerini kırpıştırdı. Ken, tam da onun yanından gelmişti.

"Macera?" diye tekrarladı zaman kazanmak için. Leo dudaklarında çarpık bir tebessümle dimdik bakıyordu.

'Bu beni salak mı sanıyor? Bana karşı kardeşini mi tembihliyor? Ya da bunlar benimle alay ediyor? Ya da hepsi birden! Küstah!'

Öfkeyle dudaklarını ısırıp yere bakarak düşündü, az daha Ken'e, yaşadığı en şok edici macerayı sayıp dökecekti. Abisiyle doğu ormanlarında geçeni... Sonra kendini dizginledi, bakışlarını yerden kaldırıp oğlanın yüzüne tatlı bir gülüş attı ve uzun kıvırcık kirpiklerini süzerek küçük prensin yüzüne döndü,

"Çok severim Ken! Özellikle sonu ters köşe olanları!"

"Şey öyleyse? Bir gün kalenin dışına at binmeye çıkarız belki... Hatta istersen ava?"

Arryn cıvıldamaya benzer bir kahkaha attı ve yine Leo'ya baktı. Şimdi Leo da oturduğu yerde gülüyordu. Arryn imalı şekilde tek kaşını kaldırdı, Leo elindeki şişeyi doğrultarak belli belirsiz bir selam verdi. Arryn nefesini tuttu. 'Kiminle konuşuyorum esasen? Küçük olan masum prensçikle mi? Büyük olan şeytanın Güneykara temsilcisiyle mi?'

"Yakınlarda avlak var mı?" diye sordu.

Avdan ve civardaki avlaklardan bahsedip ertesi gün için sözleştiler. Arryn, Ken ile sohbetin ardından tekrar dönüp Leo'ya baktığında adamın gitmiş olduğunu gördü. Bir süre de Lessey ve arkadaşlarına katılıp sohbet ettiler, ikram edilen şarapların hepsinden içen güneylilerin yavaş yavaş sarhoş olamaya başladığı gece yarısı dolaylarında Arryn partiden ayrılmak için uygun anı kollamaya başladı.

Her şey kusursuz, eğlence bol, herkes nazikti ama genç kız yine de sıkılıyordu. Kendini oraya ait hissetmemek için aklını bin türlü nefret söylemiyle dolduran yine kendisi olsa da kararlı duruşundan yana gururluydu. Onlara bayıldığından değil orada zorla bulunduğundan böyle olduğunu anlasınlardı. Başta şımarık prenses sonra da kahrolası koca adayı lanet kibarcık prens!

Değişen müziğin ve kendilerinin ortaya alındığı çemberin dahi farkında olmayacak kadar dalgındı.

Lessey'in Ken ile ikisine, "Dans etsenize!" diyen çıkışıyla kendine geldi.

İtiraz dahi edemeden Ken elini uzattı, tutmak ve dansa çıkmak zorunda kaldı. Öfkeden köpürüp heyecandan titreyerek oğlanın omzuna tutundu ve elini avcuna ürkekçe bıraktı. Birbirlerine dönük bedenleri arasında adım atmayı mümkün kılan en uzak mesafeyle kaskatı halde dansa başladı. Narin parmakları, oğlanın soğuk ve kuru avcunda, yüzüne bakmadan, adımları ileri geri, sağa sola hareket etti. Bu kadar yakınındayken onun yüzüne bakmak istemiyordu. Dahası onu tanımak, anlamak, belki hoşlanmak... Düzgün biriydi ama teslim olamazdı, buraya aşık olmaya gelmemişti, onların hilebazlığıyla zorla getirilmiş olduğunu unutmayacaktı.

Ken de sıkıntıyla etrafına bakınıyordu, Lessey'in iteklemesine çok kızmıştı, herkesin gözü üstlerindeyken hislerinin de mantığının da perdelendiğini düşünüyordu. Böyle baskı altındayken nasıl sahici olunurdu? Arkalarında Leo ile dans eden Lessey'e dişlerini sıkarak gülümsedi ve başıyla nazikçe selam verdi.

Arryn ürkek ve kaçamak bir bakış attı oğlana. 'O da benim kadar heyecanlı, yine de iyi idare ediyor. Ben kim bilir nasıl kızarmışımdır? Esmer yüzü pürüzsüz, sakalsız. Burnunun çizgisi güzelmiş, kirpikleri de uzun. Dudaklarını büzüşündeki düşünceli ifade, Kral Ramsey'e ne kadar çok benziyor...'

Ken 'in omzundaki parmakları uyuşmuştu, elini açıp kapattı.

"Yeter bence." Deyip durdu.

Tam o sırada hafif kafası güzel halde Leo'nun kollarında uçarcasına salınan Lessey,

"Hey, eş değişelim mi? Biraz da küçük yakışıklımla dans edeyim bu gece? Ken bana sözün vardı! Leo, sen de Leydi Arryn'i dansa kaldır da yalnız kalmasın, kız kardeşi de gitmiş." Dedi ve kimse ağzını bile açamadan daha Lessey kollarını Ken'in boynuna sarıp ortaya çekiverdi.

Arryn dehşet içinde kalakaldı. Leo karşısında, iki adım mesafede kalın kaşlarını çattı ve Lessey'in münasebetsiz tavrına homurdandı.

Arryn gitmek ister gibi sağa sola bakındı, etraf kalabalıktı, herkes çakırkeyifti ve o ikisi hariç herkes dans ediyordu. O ortamın ve coşkulu müziğin içinde dans etmemeleri, etmelerinden daha tuhaf olacaktı. Leo elini uzattı.

Arryn kulakları uğuldayarak uzandı onun eline ve parmakları avcuna değdiği anda bir kor parçası tuttuğunu sandı. Leo diğer elini kızın beline sıkıca bastırıp kendine çekerken Arryn yutkundu. Çalan keman sesiyle kendi etraflarında dönmeye başladılar. Arryn sanki yer ayaklarının altından kayıyormuş gibi güçlükle ayak uydurdu adamın kıvrak adımlarına. Bu valsı biliyordu ama ya unutmuştu ya o anda unutmak üzereydi ya bu daha hızlı icra edilen bir güney versiyonuydu. Arryn kulaklarındaki uğultudan müziği bile anlamıyor, adeta sürükleniyordu.

Ken gibi değildi Leo ile dans. Nasıl değildi bilmiyordu ama buz ile ateş kadar farklı iki kardeşten birinden, diğerinin kollarındaki hisleri bambaşkaydı.

Anlamaya çalışarak düşündü, Leo çok uzundu ve elleri ateş gibiydi üstelik duruşu, adımları, kendi etrafında döndürüşü keskindi. Ötekine bakmamak için kendisiyle sözleşmişken bundan gözünü alamıyordu. Hiç görmediği bir şekil, şemal, yeni bir tür, tanımsız bir varlık gibi ilginçti. Yörüngesinde savrulurken biraz sağa biraz sola adımlarla ritmi yakaladı.

Leo, notaların yükseldiği dumanlı yaz akşamında kızı parmaklarının ucundan tutup döndürdüğü bir figürden sonra yeniden gövdesine çekerken savrulan kızıl buklelerinden havalanan yaban güllerinin mayhoş kokusunu duydu.

"Mmm çok hoş..." dedi.

"Efendim?" dedi Arryn kirpiklerini kırpıştırarak.

"Hiç. Kardeşimle iyi anlaşıyorsun ha?"

"Evet. Öyle."

"Ken harika bir çocuk. Günahsız! Benim aksime! Saf, tertemiz. Onu istiyorsan hak etmen lazım."

Arryn turkuaz iri hareli gözlerinde şaşkın bir bakışla baktı, Leo üsteledi,

"Benden günahın kadar hazzetmediğini biliyorum. Dahası bunu... Tenimde hissediyorum. Senden yayılan o iğneleyici enerjiyi! Ama sen de haklısın! Zaten tüm kadınlar her zaman haklıdır! Dimi?"

Arryn gülümsedi ve adamın sarhoş olduğunu anladı.

Leo da güldü, kendi kendini onaylar gibi başını salladı.

"Haklısın de, konu kapansın. Kavga sevmem, kadınlarla yapılacak en iyi şey kavga değil..."

Arryn dudağını ısırdı ve bakışlarını kaçırdı. O kadar heyecanlıydı ki cümle kuracak kadar toparlayamamıştı kendini. Tam toparlayacakken Leo acayip bir laf edip dünyasını allak bullak ediyordu.

"Anlamıyorum." Diye mırıldanırken genç adamın yüzüne ve gözlerine dalgınca yakından baktı. Biraz solgun olsa da dolunaydan bir parça gibiydi, ışıl ışıl, büyüleyici... Gözlerinin yeşilindeki tonun değiştiğini veya yakından bakınca grileştiğini düşündü.

Leo, kızı parmak uçlarından tutup kendi etrafında şöyle bir çevirdikten sonra arkasından omuzlarını kavrayıp tuttu, kulağına eğildi,

"Neyse... Kardeşime karşı nazik ol. Onu üzersen seni çok fena yaparım."

Arryn sinirlendi, "Neden üzeyim? Ken çok nazik, sizin aksinize!"

Leo, Arryn'in yüzünü kendine çevirdi ve iki elinden tutup son figür için başının üzerinde kaldırdı, alaycı bir gülüş attı,

"Sana karşı nazik olmak için hiçbir sebebim yok. Yine de tuhaf bir şekilde seni korumam gerektiğini düşünüyorum."

"Beni korumak mı? Neden?"

"Kendinden Arryn Fergo..."

Kız buz kesti, güçlükle yutkundu, bu feci ima karşısında tüyleri ürperdi.

Leo kulağına eğildi, "Bana... Öyle... Bakma..." diye fısıldarken nefes nefese ve sözlerindeki anlamın aksine çekim yüklüydü. Arryn onun yanağını okşayan sıcak nefesin ve sözlerin tesiriyle bayılacağını zannetti. Leo kızın çiçek kokulu saçlarındaki rüzgârı bir daha içine çekip yüzüne döndü,

"Seni uyarıyorum! Ben tekin biri değilim."

Arryn dansı bıraktı. Yanakları pembeleşmiş, sırtından soğuk terler dökmüş adım atacak takati kalmamıştı. Hışımla,

"Sen galiba sarhoşsun!" diye çıkıştı.

Leo kıkırdadı, "Evet ama ayıkken de tekin değilim. Ama... Kardeşim iyidir. Sevilmeyi hak ediyor, çok sevilmeyi..."

"İyi! Sevsinler o zaman! Kim severse sevsin bana ne!"

Arryn elleriyle eteklerini toplayıp kumda yürüyebildiği kadar hızlı, koşar adımlarla uzaklaştı. Lessey'e iyi geceler demeyi bile düşünmedi. Parti ışıklarından uzaklaşınca hatta koştu, nefes nefese taş merdivenlere kendini atıp bir duvara tutunarak soluklandı. Terleyen avuçlarını eteğine sildi. Kendisine böyle ne olduğunu anlayamadı, hasta hissediyordu. O lanet, küstah zorbaya haddini bildiremediği için pişmandı.

Arkada, Arryn'in kaçar gibi gidişini gören Ken, Leo'nun yanına geldi.

"Abi ne oldu?"

"Ne olmuş?

"Arryn niye öyle apar topar uzaklaştı?"

"Ha, onu uyardım da! Seni kırarsa onu pataklayacağımı söyledim, hoşuna gitmedi galiba?"

"Abi niye öyle söyledin?"

Leo gülerek Ken'in saçlarını karıştırdı.

"Söylemem gerekiyordu. Ee at binmek için randevulaştınız mı?"

Ken memnuniyetle gülümsedi,

"Ya evet! Sağ ol! Arryn çok sevindi gerçekten. Sahi sen nerden bildin?"

"Tecrübe oğlum..." deyip gitti Leo.

Kendine dolu bir şişe şarap alıp içe içe sahilde tek başına yürüdü. Yaşam sevincinin şimdikinden kat be kat fazla olduğu zamanları düşündü... Her zaman enerjik, deli dolu, kafasına koyduğunu hemen yapan, içmeyi, eğlenmeyi, partileri, dans etmeyi ve kızları seven bir genç olmuştu. Onun hane ismini bile gölgede bırakan yüz güzelliği, Leo henüz küçük bir çocukken çoğu kızdan bile güzel olmasıyla dedesini endişeye düşürüyordu, oğlan fazlasıyla atak ve şiddet meraklısı olmasına rağmen yine de ileride kızlara ilgi duymayacak diye ödü kopuyordu. Fakat Leo, Lord Ramos'un endişelerini erken yaşta boşa çıkarmıştı.

Yaşıtlarından bir iki yıl önce serpilip boy atmıştı ve bir savaşçı tılsımına sahip olduğu henüz 10 yaşındayken anlaşılmıştı. Üç dört yıl sonra da kızların göz bebeği haline gelmişti. Neşeli ve hızlı bir çapkın olarak kızlara istediği ilgiyi sunuyordu. Lordun biricik torunu ve geleceğin Lionell varisi olmasa, annesinden aldığı söylenen güzelliği de olmasa Leo, doğal olarak çekici biriydi. Onda kadınları kendine çeken alev alev bir kan vardı, şiir yazıyordu, hoş sohbetti, hazırcevaptı, kurnazdı ve derin duyguları olan biriydi. Kızlar ona eş olmasa bile azıcık flört veya tek bir gece yatağından geçmek veya kısacık bir dans için deli oluyordu.

'Ne zamandan beri kızlarla flört etmek varken uzak durmalarını öğütleyen biri oldum? Neye dönüştüm ben böyle, kahretsin!'

İlk flörtü Tilya isimli kız, ilk ciddi sevgilisi sayılırdı. İkisi de on yedi yaşındaydı. Aylarca buluşup konuşmuşlardı, tüm partilerde ilk dans eşi oydu, herkes onları konuşuyor ve birbirine yakıştırıyordu. Tilya, Leo'ya deliler gibi aşıktı, Leo da bütün şehir de, kızın ailesi de bunu biliyordu. Akademi üstatlarından saygın ve sevilen birinin kızıydı, kendisiyle evliliğe uygundu zaten o zaman ne bir prensti ne de bir lordun oğluydu, babası halen Kral başkentinde Minas Kralına sadıktı, Leo'yu dedesi Lord Ramos yetiştirmek üzere yanına almıştı.

Minas'ta ölen Elmas Lordlardan birinin yerine yeni elmas Lord belirlemek için turnuva duyurulduğunda başkente gitti. Giderken Tilya'ya, bir elmas lord olarak döndüğünde nişanlanacakları sözünü verdi, Tilya da ona hasretle bekleyeceğine dair söz verdi. Fakat Minas'ta Leo'yu bekleyen daha cazip bir kısmet, kralın kızı Prenses Adriana vardı. Tam dedesinin gelin almayı istediği gibi en yüksek soydan bir kızdı.

Zafer çelengini başına takarken kulağına 'seninle evleneceğiz Leo!' diye fısıldamıştı. Leo, gençliğin, gücün, cazibenin en parlak çağında güneş gibi parlıyordu. Tüm genç kızlar ona hayrandı onunla konuşmak için adeta birbirlerini eziyorlardı. Adriana, en arzu edilen genç adamı tavlamakla kendi zaferini ilan etmek istemişti.

Leo'ya aşık olmuştu ama sahip olma hırsı aşkından büyüktü. Onu ikna etmek kolaydı, genç adam cayır cayır yanıyordu ve duydukları doğruysa amansız bir şehvete sahipti. Adriana on sekiz yaşına gelmesine rağmen kendisine hala koca bulunamamasına içerliyordu çünkü ablası daha 14 yaşındayken Batıkara varisiyle evlenmişti. Bir erkeğe karşı duyduğu arzu taşmak üzere bir halde, Leo'yu baştan çıkardı veya kendisi çabucak baştan çıkarıldı, burası muammaydı. Gizli saklı buluşmalar, her kapının arkasında ayaküstü sevişmeler, dahası için doyumsuz istekler, vaatler...

Bütün nişan ve düğün törenleri başkent Minas'ta yapıldı. Adriana çocukken hiç geçinemediği ablasının yüksek soylardan birinden erken yaşta koca bulmaktaki başarısını da böylece kendi başarısı ile ezmişti. Leo hem daha yakışıklıydı, hem hanesi daha zengindi, hem de turnuvada eniştesi Zed'i alt etmişti. O zamanlar nefret ettiği ablası ile rakip kocalar bulmak Adriana'ya iyi bir fikir gibi gelmişti.

Leo, Minas'tan Lionell'e altı ay sonra döndüğünde prenses ile evliydi, Tilya ise ölesiye kırılmıştı. Yaşadığı hazin kalp kırıklığı ile hastalanıp aylarca yataklara düşmüştü. Ailesi kızı alıp şehirden uzaklaşmış ve taşraya götürmüştü iyileşmesi için. Leo uzun yıllar boyunca o genç kızın kalbini kırıp ahını aldığı için mutlu olamadığını düşünüp durmuştu. Nerede olduğunu bilse gidip af dilerdi. İstese arar bulurdu gerçi ama kuruntusunun saçmalığından çekiniyordu. Son halinin perişanlığı karşısında bu özrün değeri olmayacağına emindi üstelik...

Adriana ile savaştan çok önce tükenmişlerdi. Leo, ilk bebeğin düşmesinden bile önce prenses karısıyla güneyin başkentine geldikleri zamanları anımsıyordu. İlk anlaşmazlıkları şuydu, Adriana, güneyde yaşamayı hiç istememişti. Kocasına yanında saygın bir mevki vermesi için babasına ne diller dökmüştü de, Kral Adrianus da Lord Ramos da bunu kabul etmemişlerdi. Bir veliahdın yeri, hanesinin başkentiydi. Adriana ise Lionell'de ne kaleyi ne odaları ne banyoları ne bahçeleri beğeniyor, ne kimseyle arkadaş olmak istiyordu. Hizmetkârlara kusur buluyor, her gün bir sorunla kocasının başını ağrıtıyor, baba evine dönmek için Leo'yu yatakta türlü oyunlarla ikna etmeye çalışıyordu.

Leo, güzelim şehri karısının niye sevmediğini hiç anlayamamıştı, kendisi ise şehrin sahibi olmasa dahi havasına, suyuna, kızıl kumullarına dahi ölecek kadar tapıyordu. Kökten bir güney aşığıydı. 'Keşke bunları evlenmeden pardon sikişmeden önce konuşsaydım onunla! Lanet rahmine lanet tohumlarımı ekmeden önce! Benimle gelmeyeceğini söylese onunla evlenmezdim! Bir kadının evi kocasının yanı değil mi? Değilse şu leş gibi gelenekler kalksın ve hanedan evlilikleri olmasın!'

Böylelikle erkek kardeşinin saadetinden de büyük kuşku duyuyordu. Arryn Fergo, siyaseten iyi avdı, Lord Turi'ye büyük yaptırımları, kendilerineyse kazancı olmuştu. Ama Ken'e mutluluk vermeyecekti. O kız veya herhangi bir başkası, bu haneye ne koşullarda getirildiğini asla unutmayacak ve zamanla unu kocasının burnundan getirecekti. Evliliğin ne menem şey olduğunu Leo çok iyi biliyordu. O ilk tutku sönünce geriye kafese kapatılmış bir arslan ve bir ayı kalacaktı. Çift olması imkânsız iki farklı tür, iki vahşi yaratık...

O sırada parmaklarına gözü ilişti, eklemlerindeki açılan ve kan toplayan deriler kısmen iyileşmişti. Arkasını dönüp Arryn ile dans ettiği yere bakarken ensesinden tatlı bir serinlik geçti. Gülümsedi.

*****

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 98.1K 50
Zengin, şımarık ve akıl almayacak derecede çılgın olan Pera verdiği büyük parti sonucu kendini dedesi ve babaannesinin yaşadığı köyde, çiftlik evinde...
234K 51.7K 40
KARA KİRAZ SERİSİNİN İKİNCİ KİTABIDIR. ∆∆∆ ~ Kadın bir okyanustu. Adam ise ona muhtaç kuru bir toprak. Toprak okyanusuna küstü. Okyanus, güneşin ke...
331K 4.4K 24
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
297K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...