KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

36.7K 7.2K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI

448 97 84
By tknmz39

Lionell

"Prenses sizi işlerinizden alıkoymuyorum ya?"

Genç kadın utangaç bir gülümsemeyle başını iki yana salladı.
"İşim o kadar önemli değil, bekleyebilir. Size eşlik etmekten memnunum."

Genç adam kumral, sık ve kıvırcık kirpiklerle çevrili iri lacivert gözlerinde şaşkınlığa düşmüş bir ifadeyle bakakalınca Lessey omuz silkti,

"Sonuçta her gün Doğukaralı misafirlerimiz olmuyor."

Arro memnuniyetle gülümseyip Lessey'e önden yürümesi için yol verirken ilk kez bu şehirde bulunuşuyla alakalı olarak kendisine misafir kelimesi edilmesine kızmadı. Lessey'in kalçasına dek uzanan gür ve dalgalı koyu kumral saçlarından yayılan buram buram çiçek kokusuyla mest olarak esmer güzelini takip etti.

Lessey güzel ve zarif olduğu kadar güler yüzlü, içten ve tatlıydı. Arro önce ailenin erkekleri hakkında hiç anlatıldıkları gibi olmadıkları şokunu üstünden atmış sonra da hayatında gördüğü en hoş genç kadının cazibesine hayran kalakalmıştı.

Yürürlerken hiç konuşmamalarının kabalık olacağından çekinerek genç kadına günlerini nasıl geçirdiğini sordu. Lessey, Akademide aldığı eğitimden, heykel merakından ve el becerisinden bahsetti. Sonra Lessey, Arro'ya aynı şeyi sordu. Arro kendisiyle alay eden samimi sözlerle Lord veliahdı olarak üstüne düşen bir sürü görevden kısaca söz etti, şakacı konuşması hem komik hem çok dozundaydı.

Lessey ona kıkır kıkır güldü. "Yapmayın Sir, duyan da sizi zorla çalıştırıyorlar sanacak."

"Ama neredeyse öyle! Zorlama söz konusu olmasa hangi aklı başında erkek, her sabah yığınla dosyanın başına oturur? Lordluk harcırahı diyorum, yüksek olsa bari!"

Lessey yine güldü. Gülmekten yanakları kızarmış gözleri ışıl ışıl olmuştu. Köprünün ortasında durdu. Arro'nun yüzüne, genç adamı beğendiğini gizlemeden dimdik bir hayranlıkla baktı.

Oysa aşağıdan, kalenin güney cephesine bakan veliaht dairesinin terasından kendilerine bakan meraklı bir çift yeşil göz tarafından izleniyordu.

"Tanrı sizi de güldürsün Sir, çok eğlendirdiniz beni. İlahi!"

"Dilerim güldürenleriniz çok olsun. Gülmek size fevkalade yakışıyor."

Lessey çok utandı, genelde iltifat duymaya alışıktı ama Arro'nun beklenmedik samimiyeti karşısında donup kaldı, mahcup bir tavırla ince yüzünü eğdi ve mırıltıyla teşekkür etti. Bir süre sessizce yürüdüler.

Sahil tarafındaki Şaman evinde Arro tütsülerini yaktıktan ve duasını ettikten sonra dönüş yolunda Lessey durgundu. Arro çok merak ettiği şeyi çekine çekine sordu.

"Ya evliliğiniz? Hadsizliğimi bağışlayın çok gençsiniz, acınızı hatırlatmak istemezdim ama merakımı daha fazla dizginleyemedim Prenses, eşinizi nasıl kaybettiniz?"

Lessey dalgınca Kızıldeniz'e baktı ve kısa bir yutkunmanın ardından cevap erdi. "Son savaşta şehit oldu. Dedem Lord Ramos'un, Dar Deniz'de katledildiği gemide kocam da vardı. Jon, dedemin yaveriydi."

"O patlamada... Ooo!.. Çok üzgünüm, kaybınız için çok üzgünüm Prenses Lessey. Gök Tanrı cennetinde merhametle muamele etsin."

"Umarım. Biz yeni evliydik. Üç ay olmamıştı. Gitmesini istemedim ama her asil kadın bir şövalyeyi evde tutamayacağını bilir."

"Üç ay..." dedi ve güçlükle yutkundu Arro. Kendini toparlayıp tekrar sordu, "Aşk evliliği miydi?"

"Evet, birbirimize aşıktık. Akademiden arkadaşımdı ayrıca uzun yıllardır tanışıyorduk. Çok nazik, iyi huylu, düzgün bir insandı. Hem ağabeyim zaten benim sevmediğim biriyle siyaseten evlenmeme izin vermezdi. Leo sevdiklerine karşı çok korumacıdır. Hep gözünün önünde olmamı ister, başka bir diyara gelin edilmeme razı gelmezdi. O yüzden severek evlenme şansına sahip oldum. Ama o şehit oldu malesef."

"Size sabırlar ve iyilikler dilerim. Çok gençsiniz tekrar mutlu olursunuz umarım. Bir gün."

Lessey acı tebessümüyle genç adama kaçamak bir bakış attı, Arro nazik konuşmasının aksine allak bullaktı. Lessey yürüyüşünü hızlandırırken konuyu değiştirdi.
...

Küçük Prens, veliaht dairesinin etrafındaki kalabalığı görünce abisinin eve döndüğünü kesin olarak anladı. En güzel elbiselerini giyip saçlarına en yakıştığını düşündüğü şekli vermiş hizmetkârlar, soylu hanımlar, bekar ve özellikle dulların çoğu bir bahaneyle veliahdın kabul gününe gelmiş, koridordan merdivenlere ve zemin kata kadar üç kat uzanan bir kuyruk oluşturmuştu.

Ken, şaşkın bir kahkaha attı. "Aden şuna bak dostum! Ricacıların çoğu kadın!"

"Hey Prens Ken! Sir Aden!" Diye seslenen şehirli bir terzi kadına dönüp baktılar. Genç ve alımlı kadın, asil delikanlılara cilveli bir öpücük yolladı.

Ken alnına ve kulaklarına dek kızarırken Aden, genç dula, akşam görüşelim diye işaret etti. Kalabalık gülüştü.

Kapıya gelince içeriden gel, sesini duyana kadar dakikalarca beklediler.
Ken kızarıp bozararak, "Yürü gidelim sonra geliriz, müsait değil galiba." derken ağabeyinin içeride bir kadınla birlikte olduğundan emindi.

Aden, "Karısı doğurana kadar zinaya tövbe etti."

"Hadi canım, Leo mu? Bozar o tövbeyi, kadınları kendinden çok sever o..."

"Üç aydır bozmadı."

"Lionell 'deki Leo hayranlarını tanımıyormuş gibi konuşma. Bak işte kapı açılmıyor, içeride kesin eski metreslerinden biriyle beraber!"

"Lionell 'deki Leo hayranlarını iyi biliyorum, ağabeyinin yetişemediklerini memnun etmek benim görevimdi."

"Görevin mi, hah! Delisiniz siz!"

Kapı açıldı ve içeriden Leo'nun gelin diyen neşeli sesi duyuldu. Aden ve Ken içeri girdiklerinde Leo çalışma masasının arkasında oturuyordu, karşısında ise henüz kıyafetinin sırt kopçalarını bağlamaya uğraşan genç kızı görünce bıyık altından güldüler.

Genç leydi odadan çıkarken Aden'e bakıp göz kırptı.

Aden Leo'ya çıkıştı, "Yeminini mi bozdun? Zaten çok saçmaydı, ee akşam hangi partiye gidiyoruz? Tabi bugünden geriye gücün kalırsa, gerçi sanmam... Ken, ikimiz takılalım en iyisi..." deyip aklı hala az önceki kumral güzelde olduğu halde bir koltuğa oturdu.

Leo ona kahkahalarla güldü. "Bozmadım tabi ki sersem! Sen beni ne sandın o kadar iradesiz miyim? Baş şaman huzurunda doğacak çocuğum için yemin ettim!"

"Ama... O kız? Soyunmuştu?"

"Sandığın gibi değil seni sapık! Kızcağız beline bir dövme yaptırmak istemiş ama dövmeci istediği melek kanadı yerine çirkin bir kanat çizimi yapmış. Şikâyet etmek için bana gelmiş, tabi çizimi görmem gerekti. Hakikaten çok çirkin bir şey... Öyle güzel ve gamzeli bir bel çukuruna karşı işlenmiş feci bir suç. Böyle dövmecilerin elini kesmek gerek! Kahretsin medeni hukuk!"

Leo'nun ricacı kabul günlerinde kuyruğa girenlerin çoğu kadın olduğu gibi o kadınların vücutlarında mutlaka prense gösterecekleri bir yara, leke veya iz oluyordu.

Aden, o güzeli reddettiği için kuzenini kınadı. Ken, onların atışmasına güldü fakat katılmadı. Henüz erkeklerin seksle ilgili şakalarına dahil olacak tecrübesi de yoktu hevesi de. Diğerlerinin aksine Ken, utangaç bir oğlandı.

Konuya döndü. "Doğu Lordu babamın teklifine cevap verdi. İki kızını da gönderecek. Büyük olanın, çiçek açınca benimle evlenmesini istiyor. Prenses unvanını ailesinden biri alsın diye... Bunu bekliyordum doğrusu ama yine de biraz sarsıldım. Kız 17 yaşındaymış, bir yıla kalmaz evlendiriliriz sanırım."

Leo, alaycı tavrını bırakıp kardeşine dalgın dalgın bakmaya başladı. Ken daha 18 yaşındaydı, kendisinin evlendiği ve Elmas Lord seçildiği yaştan birkaç ay büyüktü ama Ken, Leo gibi değildi. Naifti, ince ruhluydu, düşünceli ve sakindi. Tabiatı annesine benziyordu, ailenin tek bilim adamıydı. Çok çok zekiydi, belki babasından bile ama siyaset ve savaş becerilerinden yoksundu. O matematiği, astrolojiyi, gökyüzünü ve yıldızları seviyordu.

Leo düşünceli halde alnını ovuşturdu, Ken'in ürkek ifadesinden telaşa kapıldı, sebep olduğu şeye ilk kez hayıflandı. 'Ya mutsuz olursa? Kardeşim ya benim gibi mutsuz olursa?' Yutkundu.

"İyi olacak. Arkanda ben varım, aksine izin vermem merak etme. Ben, dedem gibi bir adam olmayacağım. Hanedan yasaları uğruna ailemi mutsuzluğa mahkûm etmeyeceğim. Ken? Kızı istemezsen evlenmezsin, sana bunu ben garanti ediyorum tamam mı oğlum? Gevşe. Sen de Aden. İstediğiniz zaman ve istediğiniz kızlarla evleneceksiniz."

"Ben evlenirim. Kızıl saç meselesini çözdüm, bizim soyumuzda esmerlik baskın olduğu için doğacak çocuklar bize benziyormuş. Ben kızıl kadınları severim."

Gülüştüler. Ken rahatlamıştı.
"Teşekkür ederim abi. Yine de hanemizi onurlandırmak için elimden geleni yapacağım. Hem, Fergolar bizden sonraki en güçlü hane sayılır. Kuzey de var ama Kuzeyin Lordu zaten dedem. Doğu Lordu da kayınpederim olsa hiç fena olmaz."

"Aferin oğlum, tarihin en güçlü veliahdı olursun."

"Ben taht sırasında senden ve doğacak oğlundan gerideyim."

"Kim bilir belki de ben sıramı sana bırakırım."

"Ne saçmalıyorsunuz kesin şunu hemen! Bütün neşemi sömürdünüz!" diye haykırdı ciddi konulardan çok çabuk sıkılan Aden.

...

Gök

Lord Turi, tatsız geçen son toplantının ardından epeyce şarap içmiş, sarhoş olmaya çalışmış, çok ihtiyacı olduğu halde kafasını dağıtamamıştı. Yorgun, bezgin fakat kararlı adımlarla kalenin hanımlara ait oturma odasına gitti. Annelerinin iki yanında oturan iki küçüğünü ayağa kaldırdı, saçlarını okşadı.

"Benim güneş kokulu güzellerim, kıymetli kızlarım. Bana küsmeyin. Sizi gözden çıkardığımı düşünmeyin. Ağabeyinizi savaşsız geri almaya mecburum. Güzel kızlarım, siz hanemizin istikbalisiniz. Hepimiz bu haneye hizmet için doğduk, bu onur için eğitildik, sizin gününüz geldi. Soylu Fergo kanınız, size saltanat evliliği görevini yerine getirmenizi emreder."

Arryn dişlerinin arasından, "Kral Ramsey'in emirleri..." diye nefretle tısladı.

Haberi ilk duyduğunda öfkeden çılgına dönmüş, evi ve eşyaları yıkıp dökmüş, bağıra çağıra isyan etmişti. Ne çare...

"Arryn, benim cesur kızıl gülüm? Eninde sonunda asil bir evlilik yapmak görevin şimdi böyle karşına çıktı, kısmet böyleymiş. Kaderine rıza göster ve haneni onurlandır."

"O zalimlerden biriyle evlenmektense ölmeyi tercih ederim baba!"

"Sakın böyle konuşma hatta düşünme. Görevin kutsaldır, en zengin ve soylu haneye gelin oluyorsun. Hem, evliliğine daha vakit var, Krala henüz çocuk olduğunuzu yazdım, bekleyeceklerini söyledi. Bu sırada Kraliyet Akademisinde eğitimlerinize devam edeceksiniz. Çiçek açtığınızda, bekar Lionell erkeklerinden birini kendiniz seçeceksiniz. Hepsinden namlı şövalyeler ve hoş adamlar olarak söz ediliyor, hepsi zengin hepsi görgülü, bazıları hatta savaşta kahramanlık göstermiş şövalyeler. Gönlüne yatan hangisiyse onu eşin olarak seçmeni onaylayacağım. Annem ve ben, prenses unvanı alman için Prens Ken ile gönül bağı kurmanı yürekten diliyoruz ama kararın başka bir oğlandan yana olursa kabul edeceğim."

Arryn tiksintiyle yüzünü ekşitti ve haykırdı, "Asla! Asla o aşağılıklardan birine gönlümü vermem!"

"Ah Arryn... Anlayacaksın."

"Lütfen bizi gönderme lütfen boyun eğme baba! Sen Doğukara lordusun ordularımız senden savaşmayı emretmeni bekler! Halkımızın ve hanemizin gururu için savaşalım baba, onlara boyun eğme nolur."

"Karar verildi Arryn, savaş olmayacak. Savaşırsak kazanır mıyız, kuvvetle muhtemel olsa da ağabeyini sağ ele geçiremeyiz. Hanemiz, veliahtsız güvende olmaz, dağılırız."

"Ablamın oğlu var?"

"Yani Arro'yu feda mı edelim, bunu mu istiyorsun?"

"Hayır, hayır öyle demek istemedim baba, belki Kralla yeniden pazarlık..."

Annesi perişan halde ayağa kalktı ve günlerdir oldukça bozuk haldeki siniriyle kızına çıkıştı,
"Arryn yeter, tartışma artık babanla! Saygısızlık ediyorsun."

"Anne evlenemem!"

"Ne demek evlenemem? Soylu bir leydi olarak yaşın geldiğinde elbette sen de hepimiz gibi münasip koca adayınla evlenip yuvanı kuracak ve haneni onurlandıracaksın. Kaidemiz bu!"

"Anne böyle değil, bu şekilde olmaz... Nolur? Onlar kana susamış canavarlar..."

Genç kız tek damla gözyaşı dökmemiş olmasına rağmen sesi kısılmış her an bayılmak üzereydi.

Lord sabırla açıkladı. "Onlar dediğin senin yeni hanen... Lionell hanesi artık Hantes diyarının koruyucusudur ve oğulları aslına bakarsan Dört Kara üzerinde var olan en parlak kısmetlerdir. Lioneller çok zengindir. Kralın küçük oğlu için iyi huylu bir oğlan diyorlar, bilge ve çalışkan bir genç adammış, görünüşü gayet düzgünmüş. Düşünsene bir Prense eş olabilirsin? Çocuğun anne soyu da Kuzeykaranın sahibi Tolonlara dayanıyor, dedesi Lord Damon Tolon! Hantes üzerinde daha asil ve parlak bir genç adam daha yok. Hem Leo Lionell'in aklını kaçırmaya başladığı, alkolik olduğu, asabının çok bozuk olduğu fısıltıları dolaşıyor, henüz çocuğu da olmadığına göre belki taht Ken Lionell'e kalır ve sen de güzel kızım, bir gün Dört Karaya Kraliçe olursun. Ne büyük şan ve şeref düşünsene Arryn, bir hayal etsene?"

Arryn, saltanat makamı hayal edebilecek iyimserlikten çok uzaktı. Babasına inanamaz bir dehşet ifadesiyle baktı. Onun kendini gördüğü konum ancak çok düşkün ve zavallı bir makamdı. Kendine acıyarak karşı koymayı bıraktı. Onaylamadı ama sustu. Daha fazla Lionell övgüsü işitmemek için sustu. Az daha dinlerse kendi ailesinden iğrenecekti, o güne kadar komşuları hakkında duyduğu her şeye tezat şeyler biranda önüne sunulmuşsa da Arryn, bu riyakarlığa tahammül edecek değildi.

Abisinin başına gelen felaketin, kendi felaketi olacağını işittiği ve isyanının fayda etmeyeceğini anladığı andan sonra uzun saatlerce hiçbir şey yapmadan ve söylemeden boşluğa bakıyordu ki kızın aklını yitirdiğini zannettiler. Seslenmelere, dürtülmelere bir türlü tepki vermedi. Ağla dediler, ağlamadı.

Arryn içine kapanmış halde evden gideceği günü beklerken bir sabah annesi onu uyandırdı, gecesinin nasıl geçtiğini ve kahvaltıda ne yemek istediğini sorduğunda kızın kanı dondu. O gün gelmiş miydi?
Herkes çok nazikti, üstüne eğilip ona hiç olmadığı kadar sevgiyle bakıyorlardı. Bir tek babasının gözleri vedayı ele veriyordu. Kan çanağı gözler...

Anladı! O gün gelmişti.

"Ne zaman gidiyoruz?" Diye sordu.

Sanki gezmeye gitmekten söz eder gibiydi, ne korku ne sitem ne suçlama vardı ses tonunda. Hiç ağlamadı.

Veda sözleri kılıçtan keskin ve oktan deliciydi.

"Evlilik zamanınıza daha var güzel kızlarım. Güçlü ve mağrur olun. Sizleri cesur ve bilge leydiler olarak hanenize hizmet etmeniz için yetiştirdim. Gününüz geldiğinde, beni utandırmayacağınıza hiç şüphem yok."

...

Arro Fergo, kendisine verilen iyi cins süvari atına binerken etrafta dolaşan iri arslana bakıp Leo'ya, "Bu yaratık bizimle gelmek zorunda mı?" diye sordu.

"Korkuyor musun?"

Arro burnunu kırıştırdı. 'Ruh hastası! Mahsus yapıyor. Ödümü patlatacağını sanıyor ama hayır... Onun kem gözlü yaratığından da kendisinden de korkmuyorum!'

Leo, kendisini uğurlamak için limana gelen kadınların arasından güzeller güzeli Lessey'i elinden tutarak Arro'ya işaret etti.

"Ne kaybettiğine son kez bak istedim."

'Bu kadarı fazla! Soylu bir adam mısın yoksa onursuz bir çöpçatan mı lanet zorba!' diye düşünen Arro tedirgin bir bakışla prensese baktı.

Birkaç kez sohbet etme imkânı bulduğu genç kadının tatlı dilli nezaketinden, neşesinden ve hoş sohbetinden etkilendiği aşikârdı ama dahası değil. Lessey tam karşısında güzel dudaklarını büzerek işveyle gülümserken içi acıdı. 'Öyle güzel ki! Keşke... Keşke onu alıp gidebilsem...'

Her zamanki gibi açık sözlü olmayı tercih edip başıyla prensesi nazikçe selamladı. "Nezaketinizden ve misafirperverliğinizden çok etkilendim Prenses Lessey. Tekrar görüşmek ümidiyle... Sağlıcakla kalın." Dedi.

"Tekrar görüşmekten zevk duyarım Sir Arro. İyi yolculuklar..."

Leo kız kardeşini yanaklarından öperek veda ederken kulağına eğildi, "İstiyorsan al senin olsun. Onu göndermem?"

Lessey tatlı bir gülüş attı, "Hoş çocuk ama beni istemeyeni istemiyorum. Kaybettiğine yansın sersem, onu evine götür!"

"Akıllı bebeğim!"

"Seni seviyorum ağabey, dikkatli ol."

Güneykara ile Doğukara arasındaki sınırda bulunan Liman eyaletinin hudut kalesinde Arro Fergo ile söz verilen iki kız kardeşini değiş tokuş etmek için görevli kafile, gemilerle denize açıldı. Doğu tarafından Lord Turi de değiş tokuşa bizzat katılacaktı. Yol uzundu ve Leo düşünceliydi.

'Babam yine fazla tavizde bulundu. Lord Turi tahmin ettiğim gibi oğlunu, Lessey ile evlendirmeye razı olmadı. Oğlanın kız kardeşime ağzının suyu akmasına ve mektubunda -siz bilirsiniz babacığım, demesine rağmen! Kızıl kafalı sümsük oğluna daha iyisini bulsun da görelim, neyse canıma minnet, Lessey gözümün önünde kalmalı. Daha fenası Lord, üçüncü kızı olan Amryn Fergo ile Tyrio Eretra arasındaki nişanı bozmayı reddetti. Tarafsızlığını korumanın faziletlerinden uzun uzun dem vurdu. Barış politikasını sürdürürken bize asker vermek hariç her türlü maddi destekte bulunacağına söz verdi. Babam da peki dedi.

İki kız? İki çocuk? Ünlü hane adlarından ve zengin çeyizlerinden başka neleri var? Bana asker lazım, binlercesi! Siyaset boktan bir şey! Lanet olsun...'

...

Geminin orta güvertesinde, gölgelikteki bir sedirde, evcil hayvanına sarılıp uyuklayan Leo'ya göz ucuyla bakıp yolunu değiştiren Arro, hayvandan uzak durmayı tercih ediyordu. Liman sınırındaki sınır kalesinin doğal koyunun açıklarına ilk demirleyen Leo'nun Kraliçe'si oldu. Sığ sulardan kıyıya yanaşamayan devasa kalyondan sandallarla kıyıya çıktılar.

Leo, şehrin garnizon komutanı olan Ress amcasıyla şehrin durumu hakkında konuştu ve onayını bekleyen üst düzey rütbeli subayların atamalarını imzaladı. İşleri bitince kale burçlarından denizi sabırsızca seyreden Arro ile sohbet etmeye karar verdi. Babası, oğlana ters davranmaması için tembihlemişti. 'İleride emrine sadık bir lordun olacak Arro Fergo ile doğru düzgün vedalaş!' tam Ramsey'e yakışır sözlerdi...

"Bize dargın gitmeyeceksiniz değil mi Sir?"

"Kırgın fakat dargın değil..."

"Aksi için fazlaca uğraşmanıza rağmen size esir gibi davranmadık."

"Hak veriyorum."

"Dostane ilişkiler içinde kalmayı isteriz."

Arro tek kaşını kaldırıp bezgin bir ifadeyle baktı. Başını ağır ağır salladı. "Sanki iki kız kardeşim elinizdeyken başka şansımız varmış gibi?"

"Yine yapıyorsunuz. Elimizde falan olmayacaklar, biz akraba olacağız."

Arro sinirli bir gülüş attı. Artık tartışmak istemiyordu, faydası yoktu. "Evet evet." Dedi.

Leo tepeden bir bakışla kadeh kaldırdı. "Kadehimi, iki hanenin istikbali olan evliliklere kaldırıyorum. Gök Tanrıça, evlenecek gençlerimizi merhametiyle kutsasın."

"Amin."

"Peki, kız kardeşlerinizden söz edin?"

"Kız kardeşlerim iyi huyludur, iyi eğitilmiş pırıl pırıl kızlardır."

"En güzel hangisi?"

Arro bu erkekçe soruya güldü, "En güzel... Mmm... Arryn."

"Arryn, hı?"

"Arryn, dördüncü kız, 17 yaşında, henüz çiçek açmadı ama son iki yıldır serpildi, göz kamaştıran bir peri kızı. Onu gelin alacak akrabanız çok şanslı, hem çok zeki hem de yeteneklidir. Arryn bir yakut, Şifacı. Aynı zamanda becerikli bir okçudur, attığını vurur."

"Ya? Okçu bir kız, ilginç..."

"İlginç sayılmaz aslında, bizde isteyen kızlar silah kullanmak için eğitilir."

"Peki şu Leydi Arryn? Uysal mıdır?"

"Pek sayılmaz."

Leo muzipçe gülümsedi. "Ya küçük olan?"

Arro dişlerini gacırdattı, gözleri daldı. "Armina 13 yaşında. Ona hiç kıyamıyorum. Çok nahif, hassas bir çocuk. Anneme de düşkündür, iyi ki yalnız değil. Arryn'in küçük kardeşimize cesaret vereceğine eminim. Yine de..."

Leo sıkıldığını belli eden bir tavırla Arro'nun sözünü kesti, "Yine de kısmet böyleymiş! Kız kardeşleriniz Hantes'in kraliyet hanesinde kendileri için en parlak evlilikleri yapacaklar. Sürecekleri refahtan şüpheniz olmasın."

"Zenginliğinize diyecek yok fakat aile saadeti, şöhret ve altınla satın alınmıyor. Sizin hanenizde azıcık bile aile saadeti gördüğümü sanmıyorum, affedersiniz. Müsaadenizle."

Arro gitti, Leo arkasından dudaklarını ısırarak bir küfür savurdu.

Aynı anda kulelerden Doğukara lordunun kalyonunun yaklaştığını bildiren düdükler çalındı. Yarım saat kadar sonra Lord ve maiyeti sandallarla limana yanaşıp karaya çıktı. Lord Turi Fergo karaya ayak basar basmaz kollarını açıp oğluna sarıldı.

"Gök Tanrı'ya şükürler olsun! Oğlum!"

"Babacığım!"

Leo, kavuşma sahnesinin duygusallığına yüzünü kırıştırarak bakışlarını geridekilere çevirdi merakla. Kızlar oldukça korkmuş görünüyordu, onlara acıdı. Bakışlarını yere eğip sıkıca el ele tutuşmuşlardı. Büyük olan gösterişli yeşil bir kaftan giydirilmiş ve özenle süslenmişti, onu görünce içinden muzip bir gülme isteği geçti ve kendisine dönüp baksın istedi, hemen baksın...

'Şu yaban gülü!' dedi.

Güneşten kopmuş bir ateş parçası gibi kızıl, gür bukleli saçları, bembeyaz teni ve alımlı küçücük yüzüyle nadir güzellikte bir manzaraydı.

Küçük olan ise çok zayıf, çok solgun ve ürkek görünüyordu. Çocuksu tozpembe bir tuvalet giydirilmiş küçük kız, ablasını bir gölge gibi takip ederken kendi varlığının fark edilmesinden endişe duyar gibiydi.

Arryn, dişlerini sıkmaktan çenesi kasılırken nihayet başını kaldırmaya cesaret etti. Dizlerindeki titremeye söz geçirmek, sandığı ve çabaladığı kadar kolay değildi, biraz su içebilmek isterdi, dili damağı kurumuştu ama az daha dayanması gerekliydi. Abisini tek parça ve gayet neşeli halde görmekten memnun oldu. Sonra etrafa bakındı.

Babasıyla el sıkışıp konuşmakta olan...

Kuruluktan acıyan boğazından "Hii!" Sesi çıktı. Gözlerini kırpıştırdı. Ağzı açık bakakaldı, adımı havada dondu, Armina'nın elini avcunda acıttığını fark etmeden sıktı, sıktı. Az daha çığlık atacaktı.

'O? O... Ama? Prens Leo gelecek denilmişti? Bu olamaz! Bu bir kabus olmalı! Stresten aklımı kaçırmış olmalıyım! Üzerinde nişanlar var! Çoban!!! O olamaz! Benziyor...'

Armina elini avcundan çekip ovuşturdu. "Ne oldu abla?"

Arryn yutkundu, şimdi kendilerine bakıyordu, sadece kendisinin fark edeceği belli belirsiz bir kaş selamıyla gülümsemişti o adam.

"O!" dedi.

"Kim?"

"Çoban!"

"Nerede?"

"Sus..."

Şişe çevirmece oyunu oynadıkları bir gece yarısı, kız kardeşlerine kırsaldaki macerasını, kendisine saldırmak üzere olan alfa kurdunu, ayağının yaralanmasını ve yalancı çobanını anlatmıştı. Hem de ballandıra ballandıra! Amryn alay etmişti, bir çobana vurulduğunu söyleyerek budala diye onu diline dolamıştı, Arryn hayranlığını inkar etmişti.

On ay aradan sonra bakışları tekrar aynı hizaya geldiğinde ikisi de hem o arayıştaki ruhlarıyla o günküyle aynıydı hem de üzerinden geçen aylarla olgunlaşmış halleriyle farklıydı.

Arryn, bu kez süslemeli siyah kadife bir ceket ve içine dik yakalı beyaz ipek gömlek giymiş, hanesinin koyu kırmızı pelerini geniş omuzlarından sarkan, ceketinin göğsünde birkaç altın nişan ve elmas asılı bulunan veliaht prense hayatındaki en büyük şaşkınlıkla bakıyordu.

Prens Leo, tüm kötü şöhretine, hakkında vahşi ve zorba denmesine karşın çok yakışıklı ve sevimli bir adamdı, o inanılmaz çehreyi o berbat şöhrete asla olduramazdı, hele doğunun en dibindeki o ücrada bir prens görmeyi nasıl umabilirdi?!

'Çavuş Lucas!' dedi içinden aptallığına kahrede ede...

Arro'nun kibarca takdim ettiği prens, dudaklarını büzerek muzipçe gülümsedi. Arryn olduğu yerde çakılıp kalmış selam vermeyi unutmuştu. Karşısında kara haberler gibi dikilip duran, bakan, sırıtan, nefes alan şey, adam, prens, çoban, ummadığı bir taş olup işte şimdi başını yarmıştı.

"Leydi Arryn, Leydi Armina? Hoş geldiniz."

Armina dizini kırarak prensi selamladı, sesinden o, çoban olduğuna bir kez daha emin olan Arryn hala boş gözlerle bakıyordu.

Babası yanlarında belirdi, "Kızlarım, Prens Leo'yu selamlayın."

Arryn'in güzel kaşları çatıldı, "Nasıl?" diye mırıldandı.

Karşısındaki, güya mahcup bir ifadeyle gülümsedi, "Doğukaralı asil leydilerle tanışmaktan onur duydum."

Arryn başıyla kısa, katı bir selam vermekle yetindi. Kesik kesik konuştu, "Bi-biz de! Onur duyduk! Prens?"

Leo, genç leydinin bakışlarındaki dehşetten öyle eğlenmişti ki kahkahasını güçlükle tutuyordu fakat daha da eğleneceğine emindi. Kızın bakışlarından o günkü karşılaşmanın aralarında sır olarak kalacağı mutabakatına sessizce vardıkları anlamını çıkarmıştı.

Leo, gemi ikmali için yanaştıkları limandan millerce uzakta, bir doğu kırsalında tebdili kıyafetle ne halt ettiğini Lorda açıklayamazdı. Olmaması gereken bir yerde dolaşan tek kişi o gün Arryn Fergo değildi, Leo Lionell casusluk peşindeyken lordun küçük kızına rastlamıştı.

*****

Continue Reading

You'll Also Like

7.7M 447K 83
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
330K 4.4K 24
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
259K 18.4K 101
"Ben seninle heba olmaya da razıyım." 🍀 HAYAL ÜRÜNÜDÜR Başlangıç Ekim/2019
45.8K 5.8K 31
Yıllardan 2008, Mayıs ayının sonu Fethiye'de Sımsıcak bir yaz gelmek üzere! Merih ve Venüs ikiz kardeşler, doğma büyüme Fethiyeliler. Büyüdükleri yer...