KILIÇ MAKAMI - Tamamlandı

By tknmz39

38.3K 7.3K 6.3K

Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, dü... More

İlk Yansıma
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. Bölüm
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
Ek/1 SAVAŞ MAKAMI - Harita ve Karakterler
10.1-SAVAŞ MAKAMI
12.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
Ek/2 Harita ve Soy Ağacı 🌟
14. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
15. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
16. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
17. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
18.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
19.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
20. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
21. BÖLÜM SAVAŞ MAKAMI
22. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
23.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
24. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
25.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
26. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
27.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
28.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI
29. Eve dönüş
30. BÖLÜM, Niyetler
31. BÖLÜM, Kalp Ağrıları
32. SAVAŞ MAKAMI, Kim Gitsin?
33. SAVAŞ MAKAMI, Herkes İçin En İyisi
34. BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI, Bulanık Sular...
35. SAVAŞ MAKAMI, Kalbindeki His
36. SAVAŞ MAKAMI, Yeni İhtimaller
37.SAVAŞ MAKAMI, Yaban Gülleri
38.SAVAŞ MAKAMI, Bir Macera Daha...
39.SAVAŞ MAKAMI, Sırlar
40. SAVAŞ MAKAMI, Ava Giden Avlanır!..
41.SAVAŞ MAKAMI, Dokuz Doğurmak
42. SAVAŞ MAKAMI, Zen'in İlmi
43. SAVAŞ MAKAMI, Hep Bir Yolu Bulunur...
44. SAVAŞ MAKAMI, Onun Kapısı...
45.SAVAŞ MAKAMI, Kalem ve Kağıdın Sesi
46.SAVAŞ MAKAMI, Bir Garip Protesto!
47. SAVAŞ MAKAMI, Nişan Al, Çek, Bırak!
48. SAVAŞ MAKAMI, İşaret
49. SAVAŞ MAKAMI, Avın Sahibi
50. SAVAŞ MAKAMI, Kızıl Gökler
51. SAVAŞ MAKAMI, Yüz Yüze...
52. SAVAŞ MAKAMI, Kral Konseyi
53.SAVAŞ MAKAMI, Altın Aslanlar
54. SAVAŞ MAKAMI, Mevsim Dönerken
55.SAVAŞ MAKAMI, Işıklı Bir Yol
56. SAVAŞ MAKAMI, Yılanın Kuyruğu
57. SAVAŞ MAKAMI, Meşk
58.SAVAŞ MAKAMI, Turnuva
59. SAVAŞ MAKAMI, Sabır Günleri
60. SAVAŞ MAKAMI, Turnuva/2
61.SAVAŞ MAKAMI, Kan Rüyası
62.SAVAŞ MAKAMI, Yeni Bir Savaşçı
63. TACIN SAHİBİ, Evlilikler ve İttifaklar
64. TACIN SAHİBİ, Elmas Lord
65. TACIN SAHİBİ, Onur dövüşü ve Kutlama
66. TACIN SAHİBİ, Saltanat Düğünü
67. TACIN SAHİBİ, Kılıç ve Zehir
68. TACIN SAHİBİ, Aslan Avı
69.TACIN SAHİBİ, Kral ve Kraliçe
70. TACIN SAHİBİ, Damy ve Amryn
71. TACIN SAHİBİ, Lessey ve Arro
72.TACIN SAHİBİ, Orman Kanunları
73. TACIN SAHİBİ, Üç Varis
74. TACIN SAHİBİ, Lades
75. TACIN SAHİBİ, Kuzey yolcuları
76. TACIN SAHİBİ, Yem
SON: SAVAŞ

13.BÖLÜM, SAVAŞ MAKAMI

472 99 43
By tknmz39




Gök Kalesi

Mektubu okur okumaz buruşturup duvara fırlatan Lord Turi Fergo, boğazı yırtılırcasına bağırdı.

"Bu akıl almaz! Bu, bu ne demek oluyor? Bunu onların yanına bırakmam! Lanet olası kibirli arslan müsveddeleri! Oğlumu, benim oğlumu alıkoymak ha? Bu savaş demek Kral Ramsey! Orduları toplayın! Kolordulara haber verin! Generallerimi derhal çağırın! Savaş ilan ediyorum!"

Derken öfkeden soluğu tıkandı ve durup soluklanarak biraz su içmeye çalıştı. Yaveri olan erkek kardeşi Sir Tunn durmadan soruyordu.

"Lordum, Lordum neyin var? Ağabey iyi misin?"

Oldukça iri cüsseli ve kilolu olan Lord, elinde bir bardak suyla koltuğuna ilişirken haberci kartal ile Kızıldeniz'den henüz ulaşan mektubu, okuması için kardeşine işaret etti. Sir Tunn da okudukları karşısında dehşete düşmüştü.

Lordun bağırışlarını duyan karısı Leydi Verona da telaşla çalışma odasına girdi, kaleye iki haberci kartalın aynı anda ulaşmasından sonra kocasının sesinin yükseldiğini fark etmişti.

"Lordum? Ne savaşı?" dedi bembeyaz bir yüzle.

Lord Turi kardeşinin elindeki kâğıt parçasını alıp paramparça ederek yerlere saçmaya başladı, karısının arkasından meraklı gözlerle kapıya dizilen üç kızını henüz fark etmemişti.

"O! O lanet Zorba! O zillet! O, o şöhretli piç! Oğlumuzu kaçırmış Verona! Biz onların hazine gemilerine muhafızlık edelim o aşağılık gelsin... Verona?"

Kadın olduğu yere yığılıverdi. Kızlar 'Anne!' Diye feryat ederek odaya doluştular. Lord, karısını kucaklayıp odadaki geniş kanepeye yatırdı. Kızlardan şifacı yeteneği olan ortanca, Arryn, annesinin başucunda yere çöktü ve kadına koklatmak için limon özütü istedi.

Lord Turi söylenmesini sürdürdü.

"Bunun hesabını soracağım! Canlarına okuyacağım! Bizi karşılarına almanın ne demek olduğunu görecek onlar! Demek kaderde arslan kanının tadına bakmak da varmış! Benim oğlumu? Benim?! Benim tek varisimi! Ne cüretle! O Leo Lionell denen arsızı kendi ellerimle geberteceğim!"

Arryn, kalenin hekim başı gelip annesiyle ilgilenince ağlamaya başlayan kız kardeşi Armina ve güneylilerle savaşma ihtimalini duyunca gözleri parlayan ablası Amryn'e şöyle bir bakıp babasına sokuldu.

"Ben de savaşa katılmak istiyorum baba. İyi bir okçuyum, işe yarayabilirim."

Amryn de hevesle atıldı. "Ben de, ben de savaşabilirim!"

Leydi Verona henüz ayılmışken tekrar gözleri karardı, kızlarının savaşmaktan söz edişine karşın inleyerek oturduğu kanepenin kolçaklarına tutundu. Lord Turi kızlarını duymazdan gelip karısının ellerini tuttu.

"Endişelenme leydim. Oğlumuzu o aşağılıkların elinden sağ salim alacağım. Neye mal olursa olsun... Arro eve dönecek."

Arryn sordu, "Baba, nasıl olmuş?"

Lord Turi artık olanı biteni ailesine açıklamak zorunda olduğunu anladı. Gelen mektuplardan birini Prens Leo Lionell, diplomatik bir dille kısaca durum tespiti şeklinde kaleme almıştı. Weres'li korsanlar tarafından saldırıya uğrayan oğlunun hayatını kurtardığını söylüyordu.

Diğer mektubu ise Arro, babasına yazmıştı. Korsanlarla girdiği mücadelede Prens tarafından kurtarıldığı kısmını o da aynen belirtiyordu ama Güneyin başkentine rızası dışında götürüldüğünü mektubuna ekliyor ve akıbetinden endişe duyduğunu söylüyordu.

...

Lionell

Kral Ramsey, her zamanki gibi mütevazı öğlen yemeğini çalışma odasındaki masasında yazışmalarıyla ilgilenirken aynı anda hallediyordu. Donanmasının başındaki oğlundan gelen mektubu okuyunca az kalsın içtiği suyla boğuluyordu. Öksürüp tıksırarak ayağa fırladı.

Kardeşinin karşısına dikildi.

"Ne zaman geldi bu mektup?"

"Bir saat önce. Yemekteydim, bekletmişler."

"Leo'dan gelen haberler bekletilmeyecek demedim mi Rassmond! Donanma nerede şimdi?"

"Sabah, Körfez'e girmiş olurlar, öğlende şehre varır."

Ramsey endişeli halde sakallarını sıvazladı, odanın içinde aşağı yukarı adımladı.

"Doğu sınırlarımızdaki garnizonlara haber ver, teyakkuz halinde olsunlar. Kızıldeniz'in doğusundaki tüm gemilerimizi de geri çağır. Lord Fergo bundan hoşlanmayacak. Ne yaptın sen Leo? Bir bu eksikti..."

Son yıllarda hekimlerinin söylediğinin aksine pek az uyku uyuduğu gibi o gece Ramsey sabaha kadar ne gözünü kırptı ne dinlendi ne de yemek yedi. Ertesi gün öğlen olmadan büyük oğlu Leo, beraberinde Kuzeykara Lordu Damon Tolon'a gönderdiği hazineyi taşıyan kalyon ve Doğukara Lordunun tek oğlu Arro Fergo ile limana yanaşana dek tüm olasılıklar üzerine planlar yaptı.

Haberi aldığından beri tuttuğu nefes sanki onun değilmiş gibi sarıldı oğluna.

"Hoş geldiniz kıymetlim."

Leo yüzünde kocaman ve ışıl ışıl bir gülüşle babasını selamladı.

"Hoş bulduk Kralım."

Ramsey, genç adamı kollarından bırakmadan dişlerini sıkarak kulağına fısıldadı.

"Ah Leo, cüretin beni bile şaşırtıyor!"

Böyle zamanlarda Leo babasına, 'Bir savaşçıdan daha azını beklemiyordun ya?' diye takılırdı ama o an sadece geniş geniş sırıtarak arkasındaki kafileyi işaret etti.

"Seninle tanışmak için sabırsızlanan konuklarımız var Kral Ramsey." Dedi ve kendisini karşılamak için kalenin selamlık avlusunda dizilen sıranın devamında ilerledi.

Arkasında bekleyen Aden, öfkesinden yerinde duramayan ve çizmesinin ucuyla toprağı eşeleyen Arro'yu sırtından hafifçe itekledi.

Genç varis, "Bana dokunma!" diye tısladı.

Leo ona dönüp baktı, sabrının son haddinde olduğunu belirten delici bir bakışla kralı selamlamasını Arro'ya işaret etti.

Arro, muhafızların arasında ilerledi, kıpkırmızı bir surat, öfkeli karanlık bakışlar ve ağır adımlarla, Krala iki adım kala durdu. Eğilmeden sadece başıyla küçük bir hareket yaparak,

"Kral Ramsey." Dedi.

Bu selamda ne bir saygı, ne bir iltifat veya memnuniyet ifadesi vardı.

Ramsey ise teamüle aldıracak bir adam değildi.

"Hoş geldiniz genç soylular. Geçmiş olsun. Oğlum yetişmese Gök Tanrı korusun, bugün Lord Turi'ye taziye mektubunu iletiyor olacaktı. Neyse ki altın arslanlar her yerde, tam zamanında! Buyurun, sizler için ziyafet masası hazırlandı."

Leo, Kralın karşısında şaşkın bakan ve rengi kırmızıdan bordoya dönen Arro'ya sırıtıp, iri yeşil gözlerini çocukça bir ifadeyle kırpıştırarak nispet yaptı. Yani ne zannetmişti o doğulu, Ramsey'in biricik veliahdını azarlayacağını mı?..

Böyle bir an, 27 yılda hiç olmadı. Leo, Ramsey için her zaman bir oğuldan fazlasıydı. Hele karısı gittikten sonra...

Leo, karşılama sırasında bekleyen kadınlara doğru yürüdü.

"Kraliçe Silver." Dedi nazikçe.

Babasının ikinci eşi ve kardeşlerinin annesi olan Kuzeyli Kraliçe, içtenlikle kollarını uzatıp genç adama sarıldı.

"Sefalar getirdiniz oğlum... Gök Tanrıçaya şükürler olsun, seni yeniden aramızda görmek çok güzel, kıymetlimiz."

Leo kadını tek yanağından öptü.

"Sizi iyi gördüm." Dedi ve kraliçenin yanında vakur bir ifadeyle başı dik, fındık burnunun ucu her zamanki gibi havada, bir yıldır sadece siyah giyinen ve topluluğa çıktığı nadir anlarda da başından, yüzüne dökülen siyah danteliyle siyah vualet şapkasını ayırmayan Prenses Adriana'nın önünde durdu.

Genç kadın, duvar gibi ifadesiz bakışlarla boşluğa bakıyordu. Prens Leo, iki karış mesafeden karşısında dikildi.

"Merhaba karıcım."

Prenses Adriana, hiç gülümsemeden ve mimik oynatmadan tek dizini zarifçe bükerek eşini selamladı.

"Hoş geldiniz Prens." Diye mırıldanırken sesi buz gibiydi ve hala boşluğa bakıyordu. Leo, neredeyse başını çevirip kadının baktığı yerde ne var diye bakacaktı.

Leo, bakışlarını eğip kadını süzdü, sol elinin işaret ve orta parmaklarının tersiyle, kadının henüz belirmekte olan dört aylık gebe karnına belli belirsiz dokundu.

"Sıhhatiniz nasıl?"

"İyidir."

Kocasının yüzüne bakmayan, gülümsemeyen, mırıltıyla zoraki konuşan kadının hali, orada bulunan herkes gibi Leo'yu da şaşırtmadı. Leo, her zaman ifade etmekten çekinmediği unvanına göre 'doğuştan Prensesle' daha fazla oyalanmadan yanındaki sıraya geçti.

Hasretle boynuna atılan esmer güzeli genç kız, kız kardeşi Prenses Lessey'den başkası değildi ve resmi bir karşılamada bile teamülleri umursamayacak kadar ağabeyini özlemişti.

"Hoş geldiniz Prens! Çok özledik, şükürler olsun sizi getirene!" diye neşeyle çınlayan sesiyle haykırdı.

"Hoş bulduk bir tanem." Deyip Leo, Lessey'i ince belinden sıkıca kavrayıp ayaklarını yerden kesti ve kendi etrafında bir tur döndürdü. Lessey, etrafta kimseler yokmuş gibi kıkırdayıp ağabeyine sarıldı ve yanaklarından öptü.

"Abim, abim, abim! Canım mm!"

Leo sıranın geri kalanındaki amcalarına ve akrabalarına başıyla selam verdi ve Lessey ile kol kola girip birlikte kaleye yürüdüler.

"Artık bir yere gitmeyeceksin değil mi Leo? Lütfen artık bu kışı da bizimle geçir."

"Konuşuruz güzelim." Deyip genç adam etrafa bakındı.

"Diğer kardeşim nerede? Geldiğimden haberi yok mu?"

"Gök Bilimleri Akademisinde üç gündür Jüpiter ve Venüs'ün birbirine yaklaşmasını gözlemleyip rapor hazırlıyorlar. Ken duyar duymaz koşup gelir merak etme."

"Öyle olsun."

"Eee, şu büyük avı anlatsana?"

"Şşşt, sonra."

"Abi lütfen, şu doğuluları nerede buldun Tanrı aşkına? Esir mi, misafir mi?"

"Sana hangisi lazım güzellik?"

"Abi!" dedi Lessey utanıp kızararak.

Leo bir kahkaha atıp genç kızı kolunun altında sıkıştırdı.

"Herkesle birlikte öğrenirsin acele etme."

Lionell kalesinin oldukça göz alıcı heykeller, tavan oymaları, devasa kristal avizeler ve şamdanlarla süslü büyük ziyafet salonuna geçtiler.

Kral, uzun oval masanın başındaki yerini alıp kadeh kaldırarak konuklarını selamlayıp yemeği başlattı. Fakat konuklar ellerine çatal bıçak veya kadeh almadılar. Bunu fark eden Leo ayağa kalktı ve Arro'ya döndü,

"Sir Arro, misafir hukukunu hiç duydunuz mu?"

Arro dişlerini sıka sıka, "Misafiriniz değilim. Buraya kendi arzumla gelmedim."

"Ama bir zindanda da gelmediniz değil mi dostum? Siz kendinize ısrarla esir dedikçe ben alınıyorum ama... Rica ederim?" deyip kadehini Arro'nun şerefine nazikçe kaldırdı.

Arro, kendi muhafızlarına ve subaylarına baktı. İçlerinde en yaşlı ve bilge olanı başını sallayarak şarap içmesini işaret etti. Arro ağır kristal kadehe uzanıp eline aldı, hala kadehi havada beklemekte olan Leo'ya kaldırdı ve şarabı yudumladı. Leo memnuniyetle şarabını başına dikip içindeki koyu bordo sıvıyı tek seferde mideye indirdi ve sakiye seslendi,

"Doldur!"

Geleneklere göre bir evin sofrasına oturmuş, yemeğini ve şarabını tatmış misafirler artık ev sahibinin himayesinde ve dokunulmaz sayılırdı. Aynı şekilde misafir olan kişiler de yemeğini yediği ve şarabını içtiği ev sahiplerine ihanet etmemekle yükümlüydü. Özellikle hanedan sofralarında, bu eski geleneğin sürdürülmesine önem verilirdi.

Kral Ramsey, alınan ilk lokmaların ardından sakince konuşmaya başladı.

"Sevgili Doğu karalılar, müttefiklerimiz, komşularımız... Öncelikle belirtmek isterim ki Lionell Kalesindeki misafirliğiniz boyunca can güvenliğinizden ve konforunuzdan kesinlikle endişe etmeyiniz. Asaletinize layık şekilde ağırlanacaksınız."

"Ne diyeceğimi bilemiyorum Kral Ramsey, öncelikle kılıç hakkıyla elde ettiğiniz saltanatınız kutlu olsun. Bilmenizi isterim ki Prens tarafından mecbur bırakıldığım bu yolculuktan çok müteessirim. Lakin yüce nezaketiniz için teşekkürlerimi sunuyorum."

"Müsterih olun çocuğum, mümkün olan en kısa sürede evinize döneceksiniz, söz veriyorum."

Leo ve Aden bakıştılar, Leo gözlerini devirdi. Yanında oturan ve elinde çatal bıçağıyla mermer bir heykel gibi cansız duran Prenses Adriana, dudağının köşesiyle alaycı bir gülüş attı. Hep öyle derlerdi...

"Bunu sizden duymak epey rahatlatıcı majesteleri fakat yine de... Olanlar Dört Karada duyulduğunda... Sizin misafirperverliğiniz de nezaketiniz de ikinci plana atılacak. Onuru kırılmış ve derdest edilmiş bir Lord namzedi olarak anılacağım."

Leo kadehini sertçe masaya bıraktı ve izin istemeden söze girdi,

"Katledilmiş bir Lord namzedi olarak anılmaktan iyidir bence!"

"Bir gün Doğu Kara Lordu olduğumda bu yaptığınızı unutmayacağım!"

"Sen bizi tehdit mi ediyorsun?" diyerek Leo ayağa fırladı.

Adriana'nın zaten beyaz olan benzi iyice beyazladı, ürpertiyle çatal bıçağını masaya bırakırken sözde misafirlerin haline acıdı. Yapmacık nezaketini bir kenara bıraktığında Leo, tanıdığı en tehlikeli adam oluyordu. "Zavallı Doğulu!" diye mırıldandı.

Leo ona döndü, "Kes sesini!" diye dişlerinin arasından tısladı.

Arro, prensesin varlığını henüz fark etmiş veya kim olduğunu henüz anımsamış gibi kaşlarını çatıp duraksadı. Tabi ya! Devrik Kralın kızı, Güneyliler ile Minas hanedanının savaşından yıllar önce evlenmişlerdi... Kadının oradaki varlığı, şimdi belki kendisininkinden bile zoraki idi?..

"Durumun vahametini açıklıyorum Prens."

"Senin çocukça açıklamana ihtiyacımız yok."

Ramsey araya girdi. "Leo, rica ederim?"

Leo, babasıyla tartışmamak ve misafirine kafa göz dalmamak için dişlerini sıktı, karısına dönüp bir kaş hareketiyle yerinden kalkmasını buyurdu. Leo önde, Adriana arkada izin istemeden salonu terk ettiler.

Az sonra, konuklarının da birer yudum şaraptan fazla ağzına lokma atmadığını gören Kral Ramsey de yerinden kalktı. Salondan ayrılmadan yaveri Sir Rassmond'a,

"Sir Arro ve beraberindeki şu en yaşlı şövalyeyi çalışma odama getir." Dedi.

Kralın çalışma odasında tekrar buluştuklarında, oldukça geniş meşe çalışma masasının üstünde, Lord Turi'den gelen öfke dolu, tehdit ve neredeyse savaş ilanı içeren mektup açık şekilde duruyordu. Kral, Arro'ya masanın yanındaki tekli koltuğa oturmasını işaret etti.

Oturmadan önce masadaki deri sümenin üstünde serili duran kâğıdın köşesindeki babasının mührüne gözü ilişti. Oturunca dudaklarını ısırıp başını ellerinin arasına alıp biraz ovuşturdu. Ramsey mektubu işaret etti.

"Lord Turi'ye kaçırıldığınızı ihbar ettiğiniz için, kendisi her babanın yazacağı türden öfkeli şeyler yazmış. Ben gereken açıklamayı yaptım. Artık sağduyulu olma vakti."

"Sizi anlamıyorum kusura bakmayın."

"Ancak ben sizin telaşınızı anlıyorum çocuğum. Sizi misafirimiz olduğunuza ikna etmek için ne yapabilirim?"

"Bana, istediğim zaman eve dönebileceğimi söyleyebilirsiniz. Mesela hemen!"

Ramsey kaşlarını kaldırarak tebessüm ettiğinde Arro, Prens Leo'nun babasına ne kadar benzediğini fark etti. Hiç anlatıldıkları gibi değillerdi baba oğul, hatta tüm güneyliler... Tüm dünyanın kafayı yediğini düşünüyordu. Krallık devirip tahtı gasp eden ve tüm Batıyı kana bulayan arslanlar, anlatıldıkları gibi kibirli görünmüyordu. Konuşmaları samimi ve nazikti ama bu, insanın tüylerini ürperten türden bir nezaketti, samimiyetleri ezici, ricaları buyurgandı.

Ramsey masasının arkasına geçip sandalyesine oturdu. Derin bir soluk alıp tavana baktı düşünceli halde ve parmak uçlarıyla masayı hafifçe tıkırdattı.

"En kısa sürede evinize döneceksiniz."

"Siz istediğinizde. Neden?"

"Siyaset çocuğum. Babanızla bazı pazarlıklar yapılacak."

"Elbette esirinizim! Bana karşılık babamdan istediğiniz her şeyi alabilecekken neden salıverileyim ki? Doğrusu Prens Leo çok sıkı bir avdan döndü! Merak ediyorum da acaba babamın gözünde ne kadar ederim? Kaç asker, ne kadar altın, ne şartnameler?.. Siz, korkunç yaratıklarsınız!"

Rassmond uyardı, "Kralınızla konuşma üslubunuzu derhal düzeltin."

Arro, başını tekrar iki kolunun arasına alıp derin enfesler alarak sakinleşmeye çalıştı. Ramsey genç adamın çıkışını umursamadığını belli eder şekilde sakince konuşmaya başladı.

"Korkunç... Kendinizi bizim yerimize koyun Sir Arro. Yıllardır savaştayız ve Doğu komşumuzdan, sadakat hariç çok şey istemedik. Doğu ise bize hiçbir şey vermedi. Bana göre korkunç olan şey ise, kız kardeşinizin şu nişan olayı! Sırtımıza saplanmış bir hançer değil de nedir sizce?"

Arro, bu nişan konusunun gündeme geleceğini biliyordu fakat verecek cevabı yoktu. Gök'te ailesiyle beraberken bu nişan gözüne bir sakıncası varmış gibi görünmemişti. Şimdi, kız kardeşinin nişanlısının hanesi ile karşılıklı olarak birbirlerinin eski lordları başta olmak üzere binlerce askerini katletmiş diğer hanenin hükümdarı varken, eh bir parça korkunç sayılırdı.

Beş kız kardeşinin içinde bekar ve yaşı en büyük olanı Amryn, Batı Karanın merhum Lordu Peter Eretra'nın küçük oğlu Tyrio ile nişanlanmıştı. Bu nişan, savaştan önceydi fakat savaş sırasında Lord Turi'nin tarafsızlığını koruması için dayanak olmuştu. Batı Kara lordu ise kendisiyle sınırı bulunmayan Doğu'dan, Güneylilere destek vermemesi dışında çok şey istemiyordu.

Ramsey, kendisi Kral topraklarında Batılılar ile savaştayken Doğu Karanın kendilerine arkadan saldırı düzenlemesi halinde mahvolacağını bildiği kadar, Turi'nin böyle bir deliliğe atılmayacağına da emindi. Kazanacak bir şeyi yoktu, belki birazcık şan şöhret ama Doğulular şöhret düşkünü soylular değildi, onlar daha çok ihtiyatlılığı ile ünlüydü.

Buna rağmen Amryn Fergo ile Tyrio Eretra arasındaki nişan, kendisine gösterilmiş bir sopaydı. Tarafsızlık içindeki bir taraf iması, birkaç yıl önce Leo'nun Kışla açıklarında, Doğu Kara donanmasını uğrattığı hezimete karşı verilmiş bir gözdağıydı. Leo ise siyasette babası kadar tecrübeli değilse de, bir savaşçı olarak eline geçen ilk fırsatta, aba altından gösterdikleri sopayı Doğuluların tarafsız kıçına sokmayı başarmıştı.

"Biz yine de komşuluk hukukumuzu koruduk, sabrettik. Anlayacağınızı umuyorum. Aksi sizin için sıkıntılı olurdu Sir Arro, buna gerek yok. Sizi ilk ve son defa uyarıyorum: Misafirliğinize yakışır şekilde davranın. Ben sabırlı bir adamım fakat oğlum bana benzemez, gemi yolculuğunuz süresince iki kez, ona hakaret etmenize rağmen sükûnet gösterdiğini söyledi. Üçüncüsünde Leo'yu ben bile durduramam."

Masada duran mektubu kaldırdı.

"Bakın, masamda hâlihazırda babanızdan gelen bir savaş ilanı var zaten. Ben bu mektubu öfkeli bir babanın anlık serzenişi olarak yorumlayıp size hala misafirim demekte ısrar ediyorum. Savaş esiri olmanın ne demek olduğunu tatmak istemezsiniz. Birbirimize karşı sabırlı ve anlayışlı olalım. Hatta sizin yerinizde olsam, oğluma biraz da müteşekkir olmayı düşünürdüm. Leo yetişmese, üç korsan gemisinin arasından sağ çıkamazdınız."

Leo'ya müteşekkir olmakla ilgili kısıma kadar Kral, aslında iyi gidiyordu fakat son cümle genç adamın öfkesini tekrar kabarttı. Diş sıkan bir gülüşle söylendi,

"Onlar da kim olduğumu öğrenince beni öldürmek yerine esir alıp babamdan fidye isterlerdi! Ben bir fark göremiyorum."

Ramsey bezgin bir ifadeyle genç veliahda kapıyı gösterdi.

"Farkları görmenizi sağlayacağım..."

*****

Continue Reading

You'll Also Like

71.3K 8.5K 35
Dört arkadaşın geçmişten günümüze uzanan hayatları Arkadaşlık onlar için seçimdi, aşksa onlar için bir tercih. Çocukluktan beri yakın arkadaş olan bu...
11.1K 1.5K 8
Güzel bir banyonun zeminine yüz üstü düşen her insan gibi bende şans üzerine düşünmeye başladım. Beni buraya getirip, ayağımı kaydıran şeyin kader de...
7K 625 8
facts ¡Semekook¡
15.1K 369 5
ESİR YÜREK | JENNIFER ROYCE - Jennifer Royce Hikayeleri Aynı kadere mahkûm olmaları bir tesadüf müydü? Fahid, korsan gemilerinde köle olarak büyümüşt...