Belki Bir Gün || Berna Aslıhan

By VisneCurugumm

62.3K 5.6K 7.8K

Leyla ve Oğuz, henüz iki küçük çocukken sevmişlerdi birbirlerini. Kader onları bir araya getirdiği gibi her d... More

Tanıtım
-İlk Aşk, İlk Öpücük-
-Avuçlarımda Hayal Kırıklığı Var-
-İlkler Kalır, İliklere Kadar-
-Yarım Kalan Bir Hikâyeyiz Seninle-
-Bu Yıkıntıları Onaramazsın-
-Kaçıncı Kor Bu Söndürdüğüm?-
-Kaldı Çocukluğum Sende-
-Nefes Gibi Muhtacım Sana-
-Aşktır Ölümden Güzel Olan-
-Senden Bana Hatıra Şimdi-
-Unutmayı Öğrenemedim-
-Ayrılıklar Sevgiyle Beraber-
-Unutulan Sevgi Tohumları-
-Aşk Eski Bir Şarkı-
-Geçmiş Değil Bugün Gibi-
-Özlemekmiş Oysa Sevmek-
-Sen Güzel Seversin-
-Sen Beni Unutamazsın-
-Yine Kendini Çok Özletti-
-Öyle Bir Gel ki Bana Nefes Nefese-
-Sevdalı Bir Yağmur Gibisin-
-Yüreğini Yasla Bana-
-Eskimeyen Bir Resim Gibi-
-Bunlar Hep O İhtiyar Dünyanın Yalanları-
-Gözümün Gördüğü Göğsümün Bildiğiyle Bir Değil-
-Her Nefeste Sonsuzluk ve Aşk-

-Sesinde Kuşlar Yaşıyor-

3.2K 215 215
By VisneCurugumm

Selaaam!
Evet, evet sonunda gelebildik.
Bölüme eşlik edecek olan şarkımız;
İkiye On Kala - Bütün İstanbul Biliyo
Herkese keyifli okumalar :)

☘️

Leyla

Sandalyemi geri ittirip son kez bilgisayara baktıktan sonra çalışmalarımı kaydedip kapattım. Saatlerdir oturmaktan ağrıyan belimi geriye esnetip ayağa kalktım.

Sanırım Oğuz'un işi henüz bitmemişti. Odadan çıkıp koridorda ilerlerken merdivenlerden çıkan tanıdık yüzü görünce şaşırmadım desem yalan olurdu.

Özgür Bey, merdivenin son basamağını çıkmış etrafına bakınıyordu. Beni görünce sanki aradığını bulmuş gibi gülümsedi. Aynı gülümsemeyle karşılık verip şaşkınlığımı saklamaya çalışarak yanına ilerledim.

"Özgür Bey?"

Nazik bir ifadeyle bir kez daha gülümsedi. "Ah, Leyla... Yine her zamanki gibi çok zarifsiniz."

Baştan ayağa beni inceliyordu. Zaten düzgün olan gömleğimin yakasını çekiştirdim. "Teşekkür ederim."

Elimi tutmak için uzandığında bakışlarım kısa bir an için koridorun ilerisine takıldı. İşte o an zaman yavaşladı. Özgür Bey elimi tutmuş kibarca dudaklarına götürürken bir şeyler söylüyordu ancak duymuyordum.

Oğuz, kırmızıyı bulmuş boğa misali üzerimize yürürken ne yapacağımı şaşırmıştım. Neden bu kadar sinirli olduğuyla ilgili bir tahminim vardı ancak şimdi sırası değildi.

Bir eli havaya kalkmış sanki adamı yumruklayarak öldürmek ister gibi bize doğru âdeta uçarken Ömer dumanların arasından çıkageldi. Tabii duman kısmını ben abartıyorum. Ancak şu anki durumun tek tanımı bu.

Kurtarıcım, Oğuz'un havaya kalkan yumruğunu yakalayıp onu tam aksi yöne çevirdiğinde Özgür Bey, neye baktığımı görmek için arkasına dönmek üzereydi.

Bu sahneyi görmesi şirketin bekâsı açısından hiç iyi şeylere yol açmayacağı için son anda verdiğim kararla koluna dokundum.

"İyi ki geldiniz. Biz de projeyi tamamlamak üzeriydik."

Koridoru kontrol ettiğimde Oğuz ve Ömer'in çoktan gittiğini gördüm.

"Odama geçelim mi? Size çalışmalarımızdan bazılarını göstermek istiyorum."

Sanırım durumu toparlamıştım. Kabul ettiğini belli edercesine kafasını sallayıp benimle birlikte yürümeye başladı. Bu sırada neden geldiğini anlatıyordu ancak aklım hâlâ Oğuz'da olduğu için onu duymuyordum.

Sadece başımı sallamakla yetiniyordum.

"Ben de hazır buraya kadar gelmişken size selam vermeden gitmek istemedim." dediğini duyduğumda odama ulaşmıştık.

Kapıyı açıp girmesi için bekledim.

"Buyurun."

Önden girdiğinde kapıyı bilerek açık bırakıp masama geçtim. Oğuz, tahminime göre birazdan gelirdi. O öfkesinin üzerine bir de kapıyı kapalı görürse daha fazla öfkeleneceğini biliyordum.

Bilgisayarı tekrar açıp Özgür Bey'i oyalamak için birkaç şey gösterdim. Aradan neredeyse on dakika geçmişti ki tahmin ettiğim gibi Oğuz, Ömer'le birlikte kapıda göründü.

Sanki kolunu Ömer'den kurtarmaya çalışıyor gibi bir hâli vardı. Bir sorun çıkarmaması için içimden bildiğim tüm duaları ettiğimde çoktan içeri girmişlerdi.

"Özgür Bey?"

Sesi sanki ne halt etmeye geldin, der gibi çıkıyordu. Tepkisi benim, Özgür Bey'i ilk gördüğümde verdiğim tepkiden çok uzaktı. Onun konuşmasına izin vermeden ayağa kalkıp Oğuz'un yanına ulaştım.

"Özgür Bey bir iş için gelmiş. Hazır gelmişken bizi görmeden gitmek istememiş." diye uydurdum. Çünkü Özgür Bey'in neden buraya geldiğini dinlememiştim. Ancak herhangi bir itiraz sesi çıkmayınca en azından tahminimde yanılmamak beni sevindirdi.

Oğuz, öfkeden alev saçan gözlerle bana baktı. "Öyle mi?"

"Hı, hı..."

Dudaklarımı ısırırken sesim fısıltıyla karışık çıktı. "Öyle olmuş."

Oğuz, dişlerini sıktığını saklamadı. "Ne iyi etmiş de gelmiş."

Özgür Bey ayağa kalkmış Oğuz'la tokalaşmak için elini uzatmıştı. Kısa bir an için hâlâ sağlam olan eline bakıp gözlerimi kapatmamaya çalıştım. Oğuz, beni yanıltmayıp adamın elini öyle bir sıktı ki Özgür Bey'in sarsıldığını gördüm.

Sanırım o da Oğuz'un bu hâline bir anlam vermemişti. Adamcağız nereden bilsin Ankara'ya iş için geldiğimizden beri beni ondan kıskandığı için nefret ettiğini?

Konuyu değiştirmek için hemen aralarına girip Özgür Bey'in elini Oğuz'dan kurtardım.

"Ben de projedeki çalışmalarımızı gösteriyordum." Ortamın nabzını kısa bir süre yokladıktan sonra ekledim. "Devam edelim mi?"

Arada bir Ömer'e beni kurtarması için kaçamak bakışlar atıyordum ancak onun da yapabileceği bir şey yoktu. Kısa bir süre odada bekleyip sorun çıkmayacağından emin olduktan sonra iznimizi isteyip gitmişti.

Oğuz, biraz daha sakin görünüyordu. Başıyla beni onayladıktan sonra masanın önündeki sandalyeye oturmak yerine yanıma geldi. O an gülmemek için kendimi tutmak zorunda kaldım. Onun bu kıskanç hâlleri elbette hoşuma gidiyordu ancak Özgür Bey ne olup bittiğinin farkında bile değildi. Hatta birlikte olduğumuzu dahi bilmiyordu. O yüzden onun suçsuz olduğunu kabul etmek gerekirdi.

Tabii Oğuz benim kadar sağduyulu davranamıyordu. Elimi fareye uzatmak üzereyken Oğuz benden önce davranıp fareyi kavradı. Tabii bu sırada da bana olabildiğince yaklaşmıştı.

Özgür Bey'e belli etmeden koluna dokunup sakin olmasını işaret ettim. Anlasa da anlamazdan gelip bana daha da yakın durdu.

Sanırım bu, erkeklerin dilinde o benim, demekti. Kızmam gerekiyordu ancak bu durum bana son derece komik ve eğlenceli geliyordu.

Oğuz'un hiç eğlenmediğine adım gibi emindim. Çünkü çalışmalarımızı gösterirken sunum yapıyor olmaktan ziyade adama küfür ediyor gibi konuşuyordu.

Rastgele birkaç çalışmayı açıp gösterdikten sonra geri çekildi.

"Böyle işte... Projeyi tamamlamamıza çok az kaldı. Sanıyorum birkaç gün içinde teslim etmiş oluruz."

Onaylamamı beklercesine bana baktığında hemen ona ayak uydurup başımı salladım. "En fazla bir hafta..."

Özgür Bey gördüklerinden memnun kalmış bir ifadeyle gülümsüyordu. "Elinize sağlık. Bizi bu kadar iyi anlayan bir şirketle çalışmaktan gerçekten çok memnunum."

"Şirketle mi Leyla'yla mı?"

Oğuz, bunu o kadar kısık bir sesle söylemişti ki sadece ben duyabilmiştim. Yalandan öksürerek Özgür Bey'in, bu soruyu duyma ihtimalini sıfıra indirdim.

Elbette Oğuz'un bir şey söylediğini fark etmiş ama duyamamıştı. "Efendim?"

Oğuz'un konuşmasına müsaade etmeden araya girdim. "Biz de sizinle çalışmaktan çok memnunuz."

Durumu kaçıncı kez toparladığımı saymayı bırakmıştım ancak herhangi bir sorun çıkmadan bu görüşmeyi sonlandırsak iyi olacaktı.

Duvardaki saate baktığımda mesainin çoktan bittiğini fark ettim. "Mesai de bittiğine göre ben artık izninizi isteyeyim. Yorucu bir gündü."

Bilgisayarı bir kez daha kapatıp eşyalarımı toparlamaya başlamıştım ki Özgür Bey, bugün rahat durmayacağını belirtircesine, "Aslında ben buraya projenin durumunu sormak için gelmedim." dedi. Arkasından ne geleceğini merak etmek bir yana duymak bile istemiyordum.

Elbette bu isteğim gerçekleşmedi ve Özgür Bey, konuşmasına devam etti. "Baş başa bir akşam yemeği yeriz diye düşünmüştüm."

Burada baş başa kelimesini kapsayan özne elbette Oğuz değil bendim. Oğuz'un ileri doğru uzanan bedenini hissetmemle koluna tutunmam bir oldu.

Bu defa durumun toparlanacak bir yanı kalmamıştı. Adamın karşısına geçip de ergen gibi, o benim sevgilim demek istemiyordum. Belki de öyle bir niyeti bile yoktu. Sadece Oğuz abartıyor olabilirdi.

"Iıı... Aslında bu akşam bizim Oğuz Bey'le proje üzerinde çalışmamız gerekiyor. Bazı kodların hatalı olduğunu fark ettik."

Aklıma ilk gelen bahaneyi söylemiştim. Elbette bu bahane Özgür Bey'i durdurmadı. "Akşam yemeği yiyeceksiniz ama değil mi?"

El mahkûm başımı salladım. İstediği cevabı vermişim gibi gülümsedi.

"Hep birlikte yemeğe gitmemizde bir sakınca görmüyorum."

Sanki Oğuz'un sinirlendiğini fark edip onu daha da kızdırmaya çalışır gibi konuşuyordu. Onları birbirinden uzak tutmam gerektiğini bilsem de ortaya atabileceğim başkaca bir bahanem kalmamıştı.

Oğuz'a kaçamak bir bakış atıp tepkisi ölçmeye çalıştığımda istemese de başıyla onayladı. Yine onun konuşmasına müsaade etmedim.

"Sekiz diyelim mi? Eve gidip üzerimi değiştirmek isterim."

Özgür Bey kibarlığı elden bırakmadı. "Her hâlinizle mükemmelsiniz Leyla. Bence hazırlanmaya hiç ihtiyacınız yok."

Oğuz'un tutuğum kolunu bırakmadan cevap verdim. "Yine de eve uğrasam iyi olacak."

Özgür Bey daha fazla ısrar etmeden ayağa kalktı. "Peki, dediğiniz gibi olsun. Nerede buluşacağımızı mesaj atarsınız bana."

Başımla onu onaylayıp kapıya kadar geçirdim. Adam gittiğinde kapıyı arkasından kapatıp kendimi koltuğa bıraktım.

"Adamı neredeyse dövecektin. Sana inanamıyorum."

Bunu gülümseyerek söylemiştim. Aslında Oğuz'un tepkisi normaldi. Kim olsa bu durumdan rahatsız olurdu. Ama adamı dövmeye kalkmak kaçıncı seviyeydi onu bilmiyordum.

Gözlerinden ateş saçarcasına bana baktı. "Bu adam kendinde bu cesareti nereden buluyor?"

Sesinde beni suçlar bir ifade yoktu. Sadece Özgür Bey'e sinirliydi. Yanıma oturup onu taklit etti. "Baş başa bir akşam yemeği yeriz diye düşünmüştüm." Sonra gözlerini devirip bana baktı. "Gerçekten çok sinirimi bozuyor."

Uzanıp elini tuttum. "Sevgilim, sakin ol. Uygun bir zamanda birlikte olduğumuzu söyleriz olur biter. Bu kadar gerilmene gerek yok."

Dokunuşum onu biraz olsun sakinleştirmiş gibiydi. İstemeyerek de olsa beni onayladı.

Oturduğum yerden kalkıp kucağına oturdum. "İki saatimiz var. Eve on dakikalık mesafede olduğumuzu düşünürsek..." Düşünüyormuş gibi yapıp devam ettim. "Yarım saati de hazırlanmaya harcasak..." Yine duraksayıp kafamdan kısa bir hesap yaptım. "Geriye kalan bir saat yirmi dakikayı surat asmakla mı geçirmek istersin?"

Kendimi iyice ona bastırdığımda neyi ima ettiğimi anlamıştı. Konuşmasına izin vermeden, "Bence istemezsin. Çünkü benim çok daha iyi bir fikrim var." dedim.

Tam kucağından kalkacağım sırada kolumdan çekip beni geri oturttu. Gözlerindeki ateş püsküren ifade yerini tamamen şehvete bırakmıştı. "Eve gitmek için on dakikamızı harcamaya gerek var mı gerçekten?"

Sorusuna karşılık kahkaha attım. "Şirket fantezisi diyorsun yani?"

Dudaklarını büküp, "Yani..." dedikten sonra itiraz etmeme izin vermeden dudaklarımı kendine esir etti. Mesai biteli uzun zaman olmuştu. Şu an şirkette güvenlik dışında kimse kalmadığına emindim. Ancak atladığımız bir kişi vardı.

Odanın kapısı hızla açıldığında Ömer içeri girdi ve bizi göremeden cümlelerini ardı ardına sıralamaya başladı. "Sana gerçekten inanmıyorum! Adamı dövmeye kalkmak ne demek! Şirket için ne kadar önemli bir gelir kaynağı olduğunun farkında değil misin? Ne olmuş olursa olsun her şeyden önce biz müşterilerimize böyle mi davranıyoruz!"

O kadar kızgındı ki bizim durumumuzu fark etmesi zaman aldı.

"Ya seni durdurmasaydım o zaman ne olac- Oha!"

Odadan çıkmakla çıkmamak arasında kaldığında ben hızla Oğuz'un kucağından kalkmıştım.

Oğuz bir elini alnına yaslamış gülümserken Ömer mahcup bakışlarını kaçırdı. "Kardeşim sizin eviniz yok mu?"

Hemen savunmaya geçtim. "Ben de dedim. Evimize gidelim dedim. On dakika sabredemedi."

Sesim sakin çıksa da telaşla kurmuştum cümlelerimi. Ne dediğimi fark edince elimi alnıma vurmamak için kendimi zor tuttum. Tamam, rahattık da o kadar da değildi yani. Toparlamaya çalışmadım. Zaten söyleyeceğimi söylemiştim.

Oğuz, hâlimi fark edip yanıma ulaştı. Elini belime sardıktan sonra Ömer'e döndü. "Haklısın. Evimize gidelim biz."

Ömer de tıpkı onun gibi gülümsüyordu. "Kendinize bir oda bulsanız iyi olacak derken bunu kastetmemiştim."

Bu cümle benim de gülümsetmişti. Haftalar öncesinden bahsediyordu. Oğuz'u şirketin önünde öptüğüm zaman Ömer yine aynı cümleyi kurmuştu.

Oğuz, etrafına bakıp dört duvarı işaret etti. "Bence oda tanımına uyuyor ama yine de sen bilirsin."

Ömer uzatmak istemediğini belli edercesine elini kapıya doğru salladı. "Hadi abicim, hadi. Gidin evinize, ne halt yiyorsanız orada yiyin."

Oğuz yine gülümsemekle yetinirken, ben bilerek gözlerimi kaçırdım. Çantamı ve ceketimi de elime alıp onlarla birlikte dışarı çıktım.

☘️

Kapıdan içeri girer girmez Rex ayaklarımıza dolanmaya başladı. Belli ki bizi özlemişti. Ancak Oğuz, anahtarı bir kenara fırlatıp beni çoktan kucağına almış odaya doğru ilerliyordu.

Rex, bizi bırakmaya niyetini olmadığını belli edercesine Oğuz'un ayaklarına dolanmaya devam ediyordu.

"Oğlum bir dur! Zaten trafik yüzünden beş dakika daha kaybettik!"

Rex, kapının önünde durup havladı. "Sanırım seni anladı." dedim kahkahalarımın arasından.

"O beni hep anladı zaten."

Oğuz da gülümsüyordu. Kapıyı kapatıp ikimizin de üzerindekilerden kurtulması birkaç saniyesini almıştı. Belimden kavrayıp beni altına çektiğinde itiraz etmedim.

Dudakları çok kısa bir zaman zarfı içinde bütün vücudumda gezinmeyi başarmıştı. Göğüs ucumu ağzına aldığında boynum bir yay misali gerildi. İçime germesi de yine aynı hızla olmuştu.

Bir eliyle yatak başlığından destek alırken ağırlığını üzerime vermeme konusunda gerçekten başarılıydı.

Diğer eli de elbette boş durmuyor değebildiği her santime ustalıkla dokunuyordu. Dudakları dudaklarımdan ayrılıp da başını boynuma sakladığında nefes nefese kalmıştım. Durmasını istemedim. Hatta benden uzaklaşması ihtimaline karşılık bacaklarımı beline doladım. Böylece içimden çıkmasını imkânsız hâle getirdim.

İçime her girip çıktığında dudaklarımdan kopan edepsiz inlemelere engel olamıyordum. Bacaklarımın sıkılığının izin verdiği kadarıyla kendini geriye çekip tekrar içime girdiğinde bu kez hareket etmeyi bıraktı.

Zaman kavramını yitirmiş, tüm bedenimle ona teslim olmuşken vücudum zevkin en üst doruklarına çoktan ulaşmıştı. Oğuz, birkaç saniye ağırlığını üzerime bırakıp kendine gelmeye çalıştıktan sonra bedenini yatağın diğer tarafına bıraktı.

Beni göğsüne çekip sarıldığında saçlarımdaki dudaklarını hissettim. Sağ kolunu havaya kaldırıp saatine baktıktan sonra, "Bir saat üç dakika..." dedi gurur dolu bir ses tonuyla.

Kahkahamı tutamayıp göğsüne vurdum. "Gerçekten saat mi tuttun?"

Hâlâ nefesi düzene girmemişti. "Zaman yok kızım. Ne yapsaydım?"

Bir kez daha güldüm. Ben gerçekten bu adamla yaşlanmazdım. Kaybolan on yılım bana yirmi yıl gibi gelse de sanırım bundan sonrası karınca adımlarıyla geçecekti. Çünkü Oğuz, benim hayatıma hayat, nefesime nefes katıyordu.

Bana bir kez daha sıkıca sarıldıktan sonra saçlarımı okşadı. "Geç kalacağız. Hazırlanalım mı?"

Sanırım Özgür Bey'e haddini bildirmek için fazlasıyla sabırsızlanıyordu. Bu akşam olacakları üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyordum.

Oğuz, her ne kadar ânın şokuyla sağduyusunu kaybetse de şimdi kendini toparlamıştı. Özgür Bey, karşısında son derece sakin ve zeki bir adamın, sevgilisini sahiplenişini izleyecekti. Bundan şüphem yoktu.

Yattığım yerden kalkıp hızlı davranmaya çalışarak odanın kapısını açtım.

Rex, iki ayağının üzerine oturmuş onu en son bıraktığımız yerde duruyordu. Elbette çıplaklık kavramından haberi yoktu ve bu benim işime gelmişti. Lavaboya doğru ilerlemeye başladığımda Rex, Oğuz'un yanına girmişti.

Sanırım yatağa hızlı bir zıplayış yapmıştı çünkü Oğuz'dan acı dolu bir ses geldi:

"Ah! Oğlum dur! Evdeki varlığını tek çocuk olarak mı sürdürmek istiyorsun sen?"

Sızlanma seslerinin yerini, Rex'in mutluluk sesleri almaya başladığında gülümseyip lavaboya girdim. Sıcak suyu açıp altında rahatlarken hâlâ gülümsüyordum. Sadece birkaç gün içinde hayatım nasıl da değişmişti.

Bir ay önce böyle bir mutluluğu hayal bile edemezken şimdi Oğuz ve Rex'le sonsuz bir mutluluğu yaşıyordum. Daha ne isteyebilirdim ki?

Onlar olmadan geçen yılların acısı belki sönüp gitmişti ama hissettirdikleri hâlâ hatıralarımda yaşıyordu. Ağlayacak, sızlanacak, derdimi anlatacak kimsem yoktu. Etrafımda insanlar vardı ama onlara olan özlemimi kendime bile itiraf edemezken kime anlatacaktım ki?

Annem, beni bu konuda anlayabilecek tek insanken ona bile yıllarca hislerimi anlatamamıştım. Belki de gururuma yedirememiştim. Sonuçta aldatılmıştım. Yani en azından ben öyle zannediyordum. Bunca yaşanmış acının üzerine Oğuz'un adını sayıklayarak ağlamayı kendime yasaklamıştım. Sahi, ben onsuz geçen yıllarımda acımı bile doğru düzgün yaşayamamıştım. Hep üstünü örtmüş, düşünmemek için kendimi zorlamıştım. Sadece rüyalarımda Oğuz'a ağlamış, her defasında onunla dertleşmiş, bana bunu neden yaptığının hesabını sormuştum. Elbette bunlar sadece birer rüyadan ibaret kalmıştı.

Uyandığım zaman aynı hayatı yaşamaya devam etmiş, kimseye bir şey belli etmemiştim. Benim en yakın arkadaşım bile yoktu. Belki yanlıştı ama sırf bana Oğuz'u hatırlattığı için Zeynep'ten bile uzaklaşmıştım. Oğuz'la yaşadığım her ne varsa biliyordu. Onu aradığım yıllarda bile yanımdaki tek kişi oydu. Oğuz'u bulduğum zaman ilk onunla paylaşmıştım. Sevgili olduğumuz zamanlarda tüm mutluluğumu ona anlatmış, Oğuz'u özlediğim günlerde onun omuzunda ağlamıştım.

Sonra Oğuz'un beni aldattığını sanıp herkesten kaçmış, onu bana hatırlatacak her türlü şeyden bilerek uzak durmuştum. Bu zaman zarfında Zeynep beni defalarca aramış, neler olduğunu öğrenmek istemişti. Belki de sadece bana bir omuz olmak istemişti ama ben Rex'i bile sırf Oğuz'u hatırlattığı için düşünmek istemezken Zeynep'e yaklaşamamıştım.

İsveç'e gittikten sonra da bir daha hiç konuşmamıştık. Hayatımdaki en büyük haksızlığı önce Oğuz'a sonra da Zeynep'e yapmıştım. Zaten sonra da kimsenin bana bu denli yakın olmasına izin vermemiştim.

Üzerimden akan su, tenimi rahatlatmak yerine yakmaya başladığında uzanıp kapattım. Bunları düşünmek Zeynep'e karşı olan mahcubiyetimi daha da hatırlatmıştı. Acaba şimdi neredeydi? Evlenmiş miydi? Belki de çocukları olmuştu. Ben hiçbirinde onun yanında olamamıştım.

Havluyu vücuduma sarıp lavabodan çıkarken içimdeki suçluluk duygusu daha da arttı. O an karar verdim; bir şekilde Zeynep'e ulaşmalıydım.

Eskisi gibi olamasak da en azından bir özrü hak ediyordu. Kararlılıkla yatak odasına ulaştığımda Oğuz hâlâ yatakta Rex'le oynuyordu.

Gözlerimiz buluşunca gülümsemeye çalıştım. Elbette bir şeyler olduğunu anlamıştı. Rex'i yatakta bırakıp ayağa kalktı. Üzerinde sadece boxerı vardı. Yanıma ulaşıp çenemden tuttu ve ona bakmamı sağladı.

"Ne oldu?"

Omuzumu silktim. Pes etmeden bir kez daha şansını denedi. "Altı üstü on dakikadır duştasın. Ne yaşamış olabilirsin ki orada?"

Sanırım içimdekini onunla da paylaşmalıydım. Sadece, "Zeynep..." dedim.

Kaşları çatıldı. Sanırım neyden bahsettiğimi anlayamamıştı. "Zeynep?" diye sordu.

"Hatırlamıyor musun?"

Başımı eğdiğim yerden kaldırıp gözlerine baktım. "Okuldan arkadaşım."

Çok sonradan hatırlamış gibi baktı. "Hatırladım. Ne olmuş ona?"

Bir kez daha omuzlarımı silktim. "Bilmiyorum ki... Seninle ayrıldıktan sonra yanımda olmasına hiç izin vermedim. İsveç'e gittikten sonra bir daha onunla hiç konuşmadım."

Beni anlıyordu ancak yine de onaylamıyormuş gibiydi. "En yakın arkadaşındı o senin."

Suçumu kabullenircesine başımı eğdim. "Öyleydi."

Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra yeniden ona bakmamı sağladı. Parmakları nazikçe çenemi kavradığında gözlerimiz buluştu yine.

"Onu bulmamızı ister misin?"

Gözlerim dolmuştu. Sadece başımı sallamakla yetindim. Bu hâlime daha fazla dayanamamış olacak ki bana sıkıca sarıldı.

"Tamam, sorun yok. Bulacağız onu."

Başımı omuzuna yaslarken, "Beni affetmeyecek." dedim. "On sene oldu Oğuz. Belki de beni çoktan unutmuştur bile."

"Unutmamıştır. Ancak biraz kızgın olabilir."

Umutla ona baktım. "Unutmamış mıdır?"

Başını iki yana sallarken gülümsedi. "Unutmamıştır."

Bana tekrar sarıldığında ona inanmaktan başka çarem yoktu. Zeynep neden bu kadar uzun zaman sonra aklıma gelmişti biliyordum. Belki de geçen yıllardaki yaşadığım acıların sızısı yok olma noktasına geldikçe o talihsiz günden öncesine dair olan anılarım zihnime dolmaya başlamıştı.

Yıllardır bunları düşünmeyi kendime öylesine yasaklamıştım ki şimdi her şey düzelmeye başlayınca öncesine ait ne kadar anı varsa aklıma üşüşüyordu.

Oğuz, geri çekilip alnımdan öptü. "Şimdilik bunu düşünmeyelim olur mu? Yetişmemiz gereken bir yemek var. Daha o Özgür denen adama haddini bildireceğim."

Geri çekilip gülümsedim. "Çok üstüne gitmesen mi? Sonuçta sevgilim olduğunu bilmiyor." Saçlarımı savurup ekledim. "Eh, ben de güzel ve alımlı bir kadın olduğum için hakkını vermek gerek... Benimle ilgilenmesi sence de normal değil mi?"

Canımı yakmadan kolumdan tuttu. "Beni delirtmeye çalışıyorsun değil mi?"

Elimi, elinin üzerine koyup kolumu kurtardım. "Belki birazcık."

Hızla ondan uzaklaşıp yatağın üzerine kaçtım. Çünkü onu delirtmeyi başardığıma adım gibi emindim.

Oğuz, beni yanıltmadan arkamdan koşturdu. Tek seferde yatağın üzerinde yakalayıp sırtımı yatakla buluşturduğunda o da üzerimdeydi. Bacaklarıyla tüm bedenimi hâkimiyeti altına almıştı.

Tek kolunun üzerinde yükselip önce kızgınlıkla baktı. Sonra bakışları dudaklarımı buldu. Bedenime sardığım havlu çoktan açılmış, aşağı doğru sıyrılmıştı. Havlunun açıkta bıraktığı göğüslerim, yüzüne çok yakındı.

Güçlükle yutkunup üzerimden kalktı. "Dua et, otuz iki dakikamız kaldı. Yoksa ben sana yapacağımı bilirdim."

Havluyu bilerek açıp kenara attıktan sonra ayağa kalktım. "Neyse artık, hevesini akşama saklarsın."

Bana bakmamaya özen göstererek odadan çıktığında hâlâ gülümsüyordum.

☘️

Arabadan inip anahtarı valeye verdikten sonra içeri girdik. Özgür Bey birkaç dakika önce arayıp vardığını haber vermişti. Masaların arasında ilerlerken üç masa ileride tanıdık bir yüz gördük. Gülümseyerek bize el sallıyordu.

Bizi ayakta karşılayıp, "Hoş geldiniz." dedi.

Oğuz, birkaç saat önceki hâlinden sıyrılmış gayet normal davranıyordu.

"Hoş bulduk."

Özgür Bey, öne atılıp elime uzandıktan sonra dudaklarına götürdü. "Yine baş döndürüyorsunuz Leyla."

Oğuz'un derin bir nefes aldığını duysam da Özgür Bey'e belli etmeden gülümsedim. "Teşekkür ederim."

İlk önce ben oturduktan sonra ikisi de sandalyelerine yerleşti. Elbette Özgür Bey, sandalyemi tutmamaya yeltenmişti ancak birkaç saniye farkla bu şerefi Oğuz'a kaptırmıştı.

Masaya yerleştikten birkaç dakika sonra menüler önümüze gelmişti. Karnım çok açtı. Hem günün stresinden hem de Özgür Bey ve Oğuz arasındaki gerginlikten dolayı ne bulsam yiyecek durumdaydım.

Birkaç şey sipariş ettikten sonra ikisinden de müsaade isteyip lavaboya gittim. Yemeğin gelme süresini hesaba katarsak insülinimi vurmam için ideal bir zamandı.

Lavaboya girip hızlıca şekerimi ölçtükten sonra eteğimi kaldırıp bacağıma iğneyi batırdım. Birkaç saniye bekleyip iğne ucunu çöpe attım. Makyajımı kontrol ettikten sonra masaya geri döndüm.

Özgür Bey ve Oğuz, derin bir sohbete başlamıştı. İşle ilgili konuştuklarını zannetsem de onları dinlemeye başladığımda projeyle hiç de ilgisi olmayan şeyler konuştuklarını anladım.

"Uzun zamandır yalnız yaşıyorum." diyordu Özgür Bey. "Ailemi kaybedeli çok oldu. Bir ablam vardı. O da benim gibi bekârdı." Bunları söylerken bakışları beni buldu. "Hiç evlenmedi. Çok söyledim; hayatını biriyle birleştirmelisin. Yalnız başına yaşlanacaksın diye. Ancak beni dinlemedi." Bir süre sustuktan sonra devam etti cümlesine. "İki sene kadar oluyor. Meme kanserinden kaybettik."

Oğuz'la aynı anda, "Başınız sağ olsun." dedik.

Baş sağlımızı kabul ettiğini belli eden bir hareket yapıp devam etti anlatmaya.

"Ben onun aksine bir defa evlendim. On iki yaşında bir kızım var."

"Öyle mi?"

İkizim de bunu duyduğumuza şaşırmıştık. Aslında Özgür Bey'i çok fazla tanımıyorduk. Özellikle ben, onu bir kez görmüştüm. Nedense bir çocuğu olabileceğini hiç düşünmemiştim.

"Annesi bizi terk edip başka bir adamla kaçtığında beş yaşındaydı."

İşte bunu duyduğuma üzülmüştüm. Boşanmış olabilirlerdi. Hatta kadın amansız bir hastalık yüzünden ölmüş bile olabilirdi. Ancak başka bir adamla kaçıp da çocuğunu arkasında bırakması anneliğe sığmazdı. Çocuk için gerçekten üzgündüm. Kim bilir bünyesinde ne gibi travmalara neden olmuştu bu durum.

"Çok üzüldüm."

Özgür Bey, önüne konan kadehten bir yudum alıp başını salladı. "O da üzüldü. Ancak neler olduğunu anlayamayacak kadar küçüktü."

İlgiyle bakıp sordum. "Annesiyle hiç görüşmüyorlar mı?"

Acı bir tebessümle cevap verdi. "Nerede olduğunu bile bilmiyoruz ki... Sadece evlendiğini duydum. Aslında nerede ve nasıl olduğu benim umurumda bile değil. Ama Seda hâlâ bana arada bir annesini soruyor."

Henüz on iki yaşındaydı. Bunu atlatamaması çok normaldi. Hatta bu, atlatılacak bir şey bile değildi. Onun adına daha da üzülmüştüm.

"Çok zor olmalı."

Özgür Bey yine başını olumlu yönde salladı. "Aslında bu aralar tekrar evlenmeyi düşünüyorum. Seda'ya anne olamaz belki ama en azından ona arkadaş olur."

Bu cümleleri kurarken bakışlarını benden uzaklaştırmadı. Oğuz, durumdan rahatsız olduğunu belli edercesine yerinde kıpırdanırken garson elindeki tabaklarla çıkageldi.

Konunun değişmesi için mükemmel bir fırsattı. Tabaklar önümüze konulduktan sonra sessizlik içinde yemeye başladık. Özgür Bey, masadaki şişeye uzanıp önümdeki boş bardağı doldurmaya kalkacağı sırada Oğuz onu durdurdu.

"Leyla Hanım alkol kullanmıyor."

"Aaa, öyle mi?" Şaşkınca bana baktıktan sonra ekledi. "Özel bir nedeni var mı?"

Hasta olabileceğim aklına bile gelmemişti anlaşılan. Bakışlarından sanki hamile olduğum için alkol almadığımı ima eder bir ifade vardı.

Oğuz benim yerime cevap verdi. "Evet var." Özgür Bey'in ilgisini çekmeyi başarmıştı. Bakışları Oğuz'u bulduğunda cevabını kısa bir süre sonra aldı.

"Leyla Hanım şeker hastası. O yüzden alkol kullanması yasak."

Özgür Bey, âdeta özür dileyen bakışlarını bana çevirdi. "Çok üzgünüm. Şeker hastası olmak için yaşınız çok genç."

"Tip1 diyabet." dedim ve anlamayacağını düşünerek açıkladım. "Yani doğuştan var."

"Çok zor bir çocukluk geçirmiş olmalısınız. Çikolata dahi yiyememek bir çocuk için çok zor olmalı."

Başımla onayladım onu. "Öyleydi."

Kısa süreli bir sessizlik daha olduktan sonra Özgür Bey merakla Oğuz'la baktı.

"Birbirinizi çok iyi tanıyorsunuz sanırım."

Oğuz'un, hastalığımı biliyor olması onu şüphelendirmiş olmalıydı. Aslında gerçekleri açıklamanın tam zamanıydı. Sorunun muhatabı Oğuz olduğundan ben sessiz kaldım.

"Öyle... Çocukluğumuzdan beri tanıyoruz birbirimizi."

Özgür Bey daha da şaşırmıştı. Elbette böyle bir cevap almayı beklemiyordu.

"Ben iş nedeniyle tanıştığınızı sanıyordum."

Oğuz başını iki yana salladı. "On yaşımızdaydık tanıştığımızda. İkimizin babası da polis. Sadece okulda değil, lojmanda da birlikteydik."

Özgür Bey sanki bozulmuş gibiydi. "Ne güzel. Birlikte büyümüşsünüz. Kardeş gibi olmalısınız."

Sorma! Hem de ne kardeş!

Biz ona bir şeyleri ima etmek istedikçe durumu anlamaktan epey uzaklaşıyordu.

"Maalesef..." dedi Oğuz. "Polis çocuklarını az çok bilirsiniz. Tayin çıktığı zaman mecburen arkadaşlarımızdan kopmak zorunda kalırız." Oğuz'un bakışları beni bulduğunda gülümsedi. "Ama Leyla inatçı çıktı. Yıllar sonra da olsa buldu beni."

Masanın altından uzanıp elimi tuttu. O günleri hatırladığını gözlerinden görebiliyordum. Özgür Bey artık soru sormuyor sadece Oğuz'u dinliyordu.

"Yıllarca yine birlikteydik. Ondan sonrasında..." Kısa bir an için duraksayınca Özgür Bey merakla Oğuz'a baktı. Oğuz'un başı önüne eğilmişti. "Neyse..." dedi hatırladıklarını unutmaya çalışarak. "Sonuç olarak bugündeyiz."

Ve konu böylelikle kapanmış oldu. Özgür Bey'e sevgili olduğumuzu neden söylemediğini anlamamıştım. Belki de eskiyi düşünmek onu andan koparmıştı.

Yemeğin kalan kısmında işle ilgili konuşmaya başlamıştık bile. Konu tamamen bizden uzaklaşmıştı. Özgür Bey arada bir yine bana iltifatlar yağdırıyordu. Oğuz, eminim ki sevgili olduğumuzu söylemediği için şu an çok pişmandı.

Bir yolunu bulmalıydım. Yoksa işler istemediğim yerlere gidecekti. Sonunda gece bitmişti. Hep beraber kapının önünde arabaların gelmesini beklerken Özgür Bey son hamlesini yaptı. Bana doğru dönüp son derece flörtöz bir ifadeyle baktıktan sonra, "Leyla, isterseniz sizi evinize kadar bırakabilirim," dedi.

Ya şimdi, ya hiç Leyla!

Doğal olmayan bir gülümseme yüzüme yerleşirken uzanıp Oğuz'un elini tuttum. Özgür Bey'in bakışları anında ellerimizi buldu.

Oğuz kendinden emin bir ifadeyle gülümserken bu yaptığımdan son derece memnun olduğunu anladım.

"Teşekkür ederim Özgür Bey. Ancak biz Oğuz'la zaten aynı yere gidiyoruz."

Anladığından iyice emin olmak için ekledim. "Birlikte yaşıyoruz biz."

O an gözlerindeki hayal kırıklığı öylesine barizdi ki bir an için onun adına üzülmedim desem yalan olurdu.

Buruk bir tebessümde bulundu. "Birliktesiniz yani... Nasıl anlamadım ki zaten onca anlattığınız şeyden sonra."

İkimiz de sessiz kalıp gülümsedik. Adama nispet yapar gibi daha da üstüne gidecek hâlim yoktu.

İki araba da kapının önüne gelmişti. Özgür Bey arabasına binmeden önce dönüp bize baktı. "Adınıza çok sevindim. Mutluluklar dilerim."

"Teşekkür ederiz." dedik ikimiz aynı anda.

Özgür Bey arabasına binip gittiğinde biz de kendi arabamıza bindik. Oğuz, motoru çalıştırmadan önce dönüp bana baktı.

"Bu işi bana bırakmadığına sevindim. Ona sevgili olduğumuzu daha kibar bir dille söyleyemezdin."

Kucağımda duran elimitutup öptü. "Âşığım sana kadın. Asaletine, zarafetine... Her zerrene âşığım."

"Sesinde kuşlar yaşıyor."

☘️

Bölüm sonu!

Bizi özlediniz di' mi? Valla ne yalan söyleyeyim ben de burayı ve sizleri çok özledim.

Çok ara verdim biliyorum ama yazmaya hiç vakit bulamadım. 2 aydır evde olduğum tek Pazar günüm diyebilirim. Tabii fırsatını bulmuşken hemen yazayım dedim. Umarım beğenmişsinizdir.

Bölüm hakkındaki yorumlarınıza geçelim.

Bölümü beğendiniz mi?

Özgür bence hâlâ tatlı ama siz çok sinir oldunuz değil mi?

Neyse ki Oğuz bir şey yapmadı. Onu döveceğini beklediniz mi gerçekten :)

Bu arada Zeynep'i bana niye kimse hatırlatmadı? İnsan bi demez mi bu kızın arkadaşı vardı noldu diye :)

Zeynep de gelir çok geçmeden. Ömer'le shipleyeni yakarım :) Kitabı siz sağ ben selamet bitirelim artık. İcat çıkarmayın başıma :)

Sonraki bölüme azıcık zaman atlaması yapalım. Anneler babalar bi gelsin. Ortalık karıştırasım var sayın okur :))

Uzattım yine :) Özlemişim ama napiyim 😍 Sonraki bölüme görüşürüz. İnşallah en kısa sürede olur bu. Bana kızmak yok tamam mı? On sene sürünen tek çift Leyla ve Oğuz değil. Evlenmeye çalışıyoz burda 😂

Kendinize iyi bakınız efendim.
Görüşmez üzere diyor ve gidiyorum.
Berna...

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 51.5K 37
Demokan Korkut... Karaları kuşanmış, zehir zemberek dili ve sert bakışları ile insanı intihara sürükleyen bir adam. Ermen Korkut... Nazik, tatlı sert...
52.3K 4.5K 44
Ayakta durmakta bile zorlanıyordu ama ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam karşımda durduğunda, odadan içeriye sızan ay ışığı sayesinde gözlerini...
287K 23.6K 31
Yarkıyısı'ndan tanıdığımız Memed'in hikâyesidir 🌿 Kara Memed'di o, bileği bir kütük kadar kuvvetli, bakışı bir demir kadar sert, sözü hükümdü. Memed...
162K 19.7K 55
Kaçınılmaz Aşklar Seri'sinin zıpır çocukları büyürse... AĞUSTOS 2021/ #romantikkomedi 1.'si ARALIK 2021/ #dostluk 1.'si