+28

785 65 219
                                    

Selamlar ben geldim

Bölüme şarkı bulamadım sabahtan beri mdşvğzşvög şarkısız kaldık :(

İyi okumalaaar

"Feza, koş! Siz çıktınız."

"Hala sıkılmadın mı ilk seferki gibi heyecanlanmaktan?"

"Sıkılmadım. Ünlü olmana alışamıyorum bir türlü." Gülerek bulunduğu koltuğun koluna oturdum. "Kendini ekranda görünce ne hissediyorsun?"

Bir gözü televizyonda, vücudunu hafifçe bana çevirdi. "Bilmem," dedim omuz silkerek. Bu açıdan bakmayı, bana yakışmayacak şekilde, hiç düşünmemiştim. "Aslında olayların içinde olunca dışarıdan bakmak aklına gelmiyor. Farkında olmuyorsun yani ünlü olduğunun, büyük işler yaptığının. Birisi burnunun dibine kamera sokmadıkça."

Elindeki kumandayla televizyonu işaret etti. "Şimdi şu klibi tüm dünya izliyor, bu senin için bir şey ifade etmiyor mu?"

Karnıma saniyelik giren soğuk dalgayla öne eğildim. "Öyle deme."

Gülerek "Gerçekten çok mütevazisin," dedi elini dizime koyup.

Ensemi kaşıdım çekingenliğim gün yüzüne çıkarken. "Teşekkür ederim." Yeniden klibi izlemeye döndü, ben de sürekli karşıma çıkmasına rağmen izlemeyi sevdiğimden ona ayak uydurdum. Pablo'yla benim olduğum kısım gelince Saner dirseğiyle bacağımı dürttü nazikçe. Elimi omzuna yerleştirdim tebessüm ederek. Fazla enerjikti, özellikle konu sevdiği insanlar olunca tam bir hayran çıkıyordu içinden.

Şarkının tüylerimi ilk dinlediğim andan beri diken diken eden "Gururluyuz," kısmında büyük bir gökkuşağı bayrağını iki ucundan tutan bedenlerimiz, kameraya şarkının ciddiyeti gereği duygusuzca bakan yüzlerimiz ekranda görününce ağzımdan ufak bir kıkırtı kaçtı. Yalnızca bir sahnemiz vardı, şiddetli dikkatten kaçmamız adına menajerlerimiz öyle uygun görmüştü, mümkünse el ele tutuşmamızı isteyen kameramanlar şöyle dursun.

"Pablo ciddi anlamda hoş birisi. Çok yakışırsınız aslında." Oflaz'ı son görüşümden, Saner'le hiçbir şey yaşanmamış gibi devam etmeye karar vermemizin üzerinden altı ay geçmişti. O günün devamında, dertleştiğimiz, düşüncelerimizi ve hislerimizi daha iyi anlamak adına konuştuğumuz sırada ekonominin, maddi gücün kişiden kişiye ne kadar değişkenlik gösterdiğinin afallatacak derecede farkına vardıracak bir cümle kurmuştu. "Senin hayatın gözümü korkutuyordu zaten," demişti buruk bir tebessümle. "İçinde sayılırım ama hala gözümü korkutuyor. Her geçen gün benim burada ne işim var diyorum. Ben İspanya'ya babaannenin evini temizlemeye geldim. Sense dünyanın en iyi takımında oynamaya," deyip histerik bir gülüş bırakmıştı dudakları arasından. "Sana Oflaz veya Pablo gibi birisi lazım." Hala arada bir Oflaz'ı ve Pablo'yu çıtlatıyordu, Oflaz'la olabilecek herhangi bir şeyin yakın zamanda olmasını reddettiğim için Pablo'yla denememi istiyordu. Pablo'nun hislere takılmayacağını düşünüyordu. Katılmıyor değildim. Hissiz diyemezdim tabii ancak herhangi bir hamlemin ters tepeceğini de sanmıyordum. Pablo ziyadesiyle anı yaşayan bir insandı. Yine de yalnızca cinsel dürtülerle birisine yönelmek, onu kullanıyor gibi hissetmeme sebep olacağından, Pablo'yu hiçbir şekilde üzmek istemediğimden bu ihtimali aklımdan çıkarıyordum.

Düşünceyle suratını inceledim başta, olasılıkları değerlendirdim gelişigüzel. Güldüm sonra. "Saçmalama."

"Yanlış anlama, Oflaz'ı sevdiğini biliyorum. Ama Pablo'yla konuşurken görüyorum seni. Çok mutlu oluyorsun." Arkadaşlığımız düşündüğümün aksine kolayca ve hızla ilerlemiş, yakın arkadaşlığa dönüşmüştü. Üstelik gittikçe gerginliğinden kurtulmaya başlamış, beklemediğim şekilde samimi olmuştu lakin bunu abartmadan yapmaya özen gösteriyordu. Sonunda kabuğunu kırmış olmasına, buna yardım etmiş olmama seviniyordum.

UzatmalarWhere stories live. Discover now