+34

765 69 318
                                    

Feza'nın sürekli simsiyah giyinmesine bayılıyorum

"Hala hastayım."

"Bir şey yap demiyorum zaten. Ama sonuçta doğum günün."

"Doğum günlerini önemsemediğimi biliyorsun."

"Biliyorum. Ama kutlamazsam rahat etmem."

"Maç bitsin, istediğini yaparız. Az kaldı zaten." Tatmin olmuş bir ifadeyle kafa sallayıp telefonuna döndü. Hasta halimle temasta bulunmadığım için rahatlıkla maçını oynamış, çıktığı gibi yanıma gelmiş, 'Artık sarılabilirsin,' demiş, sonrasında doğum günüm sebebiyle bir şeyler yapmamız gerektiğini söyleyerek evine getirmişti. Antrenmana, dolayısıyla maça gidemediğimden ötürü Feris ve Saner gözümü açar açmaz, yatağımda zıplarken düşmekten kıl payı kurtardıkları pastayla kutlamışlardı yeni yaşımı. Onlarla yeterince eğlendiğimden günün kalanını Pablo'yla geçirmeye hayır diyememiş, aksine sevinmiştim bu yüzden.

Maç sonunda benimle mutlaka görüşmek istediklerini söyleyen takım arkadaşlarımın hediye niteliğinde güzel oyununu izlerken gözüm telefonunda dikkatle bir şeyler okuyan Pablo'ya kayıyordu sürekli. Sehpanın üzerindeki ayaklarımın birisiyle onunkini dürttüm. "Efendim?" dedi kafasını bana çevirip bakışlarını telefonda bırakarak.

"Ne okuyorsun?"

"Bir şey gördüm, dikkatimi çekti. Ona bakıyordum. Bardağını doldurayım mı?"

Yarısı dolu olan bardağımdan büyük bir yudum aldım, sıcak içeceğin içimi ısıtmasına izin verdim. "Teşekkür ederim," dedim bardağımı uzatıp. Doldurmak için ayaklanıp gözden kaybolunca üzerinde bulundurmayı sevmediği telefonunu aldım koltuğun üstünden.

Açık olan tek uygulamasına, tarayıcısına girdim. Uzunca bir yazı okuyordu. Dolu kupayla yeniden belirince "Hayran hikayesi mi okuyorsun?" dedim istemsiz bir alayla. "Bizim hikayemizi?"

"Gerçekten yetenekli insanlar var," dedi kendini yanıma atıp. "Oflaz'la seninkini okumuştum. Gerçek hikayenize bayağı yakın yazmıştı bu arada. Biraz utanarak söylüyorum ağlamıştım." Başta kaşlarım hikayeye olan merakla kalksa da sonrasında, Pablo'nun hikayeyi hatırlar gibi dalgınlıkla yeri izleyişine şefkatle büküldü. "Aynı kişi yazıyor bunu da. Yeni atmış." Kafasını omzuma yasladı, telefonunu nazikçe aldı elimden. "Sana da söyleyecektim ama ne olur ne olmaz önce bir ben okuyayım dedim. Daha yeni başladım, okumak istersen."

2-0 önde götürdüğümüz, on dakikası kalan maça kısa bir bakış attım. Ağır basan merakımla omuz silkip Pablo'nun telefonuna döndüm. "Konusu ne?"

"Anladığım kadarıyla etkinliğe çağrılıyoruz, orada tanışıyoruz. Bu arada önceki hikayesinde böyle değildin ama burada biraz gıcıksın."

"Hani yeni başlamıştın?"

"İlk cümlen beni gördükten sonra kurduğun 'Tek olacağım söylenmişti,' cümlesi. Sence de bunu anlamam için yeterli değil mi?" Sessiz bir kahkaha attım, kolumu omzuna, yanağımı saçlarına yaslayıp oturduğum yerde iyice yayılmadan önce.

Spikerin sesi yükseldiğinde dikkatimi çeken televizyonla hikayenin arasında mekik dokuyan gözlerim maç bitince ayaklanan Pablo'ya döndü hayal kırıklığıyla. "Daha bitmedi."

"Sonra okuruz. Güzeldi ama, değil mi?"

"Evet, bu yüzden devamını okumak istiyorum."

"Devamını okumak yerine yaşayalım, olmaz mı?"

Çatılan kaşlarımın aksine heyecanla bükülen dudaklarım merakımı ele veriyordu. "Nasıl yani?"

Kafasını iki yana salladı, konuyu geçiştirmek ister gibi. "Yukarıda sana bir sürprizim var. Doğum günün için."

UzatmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin