Final

1.7K 89 320
                                    

Selamlaaar

"Girebilir miyim? Ya da dışarıda mı konuşalım?" Boş boş yüzüne bakmayı bırakıp kapının eşiğinden çekildim. Tebessüm ederek kazağımı gösterdi yanımdan geçerken. "Gerçekten sana daha çok yakışıyor." Neyden bahsettiğini anlamayıp kafamı eğince dilimi ısırdım küfür etmemek için. Kendisine fazla büyük geldiği, Pamir'in iddialarına göre benim için aldığı, gerekçesiyle bana verdiği kazağı giydiğim güne denk gelmişti uzun zaman sonra yaptığı ilk ziyareti.

"Teşekkür ederim," diye mırıldandım, önümde yürüyüşünü izleyip. Peşinden gitmeden önce merdivenden gelen tıkırtılar adımlarımı durdurup o yöne bakmama sebep oldu. En üst basamağa oturmuş, merakla bizi izleyen iki bedene kafamla kaybolmalarını işaret ettim.

Salona, görmekten ödüm koptuğu kadar varlığını hissetmek istediğim Oflaz'a döndüm. Ellerini önünde bağlamış, büyük ela gözleri sessizce etrafı tarıyordu. "Otursana," dedim kendime, özellikle yerinde durmayan, çırpınmaktan bitap düşen kalbime tekrar tekrar arkadaş olduğumuzu, kasılmamam gerektiğini hatırlatarak.

Arkasındaki, balkona açılan cam kapının yansımasından gördüğüm dağınık saçlarımı düzelttim gerginlikle. Geleceğini bilmiyordum, yemek çıkışı kanepede televizyon izlerken uyuya kalmıştım. Ne halde olduğuma dair hiçbir fikrim yoktu.

Ceketinin fermuarıyla oynamayı bıraktı, gülümseyerek konuştu, heyecanlı olduğunu belli eden titrek sesiyle. Nitekim gerginken yaptığı, akrep dövmesini kaşımak dışında, yakasını dişleme huyuyla, giydiği tişörtün belli belirsiz ıslanmış boyun kısmıyla ele veriyordu kendini. "Nasılsın?"

"İyiyim. Sen?"

"İyiyim. Tekrar doğum günün kutlu olsun bu arada."

Elim cebimdeki şişliğe, verdiği hediyenin üstüne gitti. "Teşekkür ederim. Hediye için de." Benim hediye ettiğim kolyeyle bir bakıma iç içe girerek birbirlerini tamamlayacak bir kolye yaptırmıştı. Farkları onunkinde kendi forma numarası olan 9 yazılıyken benimkinde benim forma numaram olan 10 yazılı olması ve onunkinin takılarda sevdiği gümüş renginde, benimkininse aynı şekilde altın renginde olmasıydı. Takmamıştım, takıp takmayacağımı düşünecek zamanı bile bulamamıştım. Zira kutusundan çıkarmadan incelediğim sırada uykuya dalmıştım. O yüzden boynumda ya da şantaja uğradığımız fotoğrafları barındıran belleğin bulunduğu başucu çekmecemde değil, cebimdeydi. "Biraz benim fikrimi çalmışsın ama."

Ellerini dizleri arasına kıstırırken ortamın rahatlamasıyla güldü içtenlikle. "Hediye almayı beceremiyorum, biliyorsun."

İki arkadaşına doğum günü hediyelerini birlikte seçmiştik. Hatta ben seçmiştim bir bakıma. Bilgisayarını kucağına almış, peşimde gezmişti yardım etmem için. Gösterdiği hediyeler ya çok uçuk ya da çok basit olunca, bunun da derdine düşünce haline üzülüp yardım etmiştim. Bana hediye düşünürken de bu tarz hallere düştü mü yoksa başından beri aklında var mıydı, merak etmiştim o an. "Geleceğini bilmiyordum."

Bakışlarını kaçırdı alt dudağını dişleyerek. "Ben de bilmiyordum. Maçım vardı bugün. Gelemeyeceğimi düşündüğüm için Pamir'e vermiştim."

"Oynamadın mı?"

"Oynadım, çıkınca geldim."

"Golün var mı?"

"Yok. Ama sanırım bir golün asisti bana ait." O kadar oyununa veriyordu ki kendini, attığı goller dışında hiçbir şeyi hatırlamıyordu maçtan sonra.

"Yorgunsundur, bir şeyler içer misin?"

"Su, güzel olur aslında." Ayaklandığımda peşimden kalktı, itiraz etmedim. Arkamdan gelen adımlarını duymayı, bunun üzerimde yarattığı heyecanı özlemiştim.

UzatmalarWhere stories live. Discover now