+1

9.6K 196 202
                                    

90+'yı okuyanlar için söylüyorum, hikaye Feza'nın Oflaz'ın yanından geldiği günün sonrasından devam ediyor. Okumadıysanız da bir şey kaybetmezsiniz diye düşünüyorum çünkü elimden geldiğince açıklayarak ilerliyorum. İyi okumalaaaar.

"Sabahın güneşi üzerinize doğsun, ey ahali sizlere selam olsun."

Pamir'in kapıyı açtığı an söylediği cümleye gözlerimi devirdim. Yataktan kalkıp buraya gelmek ayrı bir olayken bir de her sabah Pamir'in uydurduğu cümleleri anlamaya çalışıyordum.

Dolabımdan eşyalarımı çıkarırken yanıma yaklaşınca hevesini kırmamak için sakince gülümsedim. "Sana da günaydın."

"Oğlum bu çocuk doğdu doğalı ben ayrı bir mutluyum ya. Valla diyorum bak. Bir aydır her sabah onun ağlamasına uyanıyoruz ama hiç bana mısın demiyorum. Zorsunma yok, sıfır. Çok garip. Yanlış mı yapıyorum lan yoksa?" Dudağını düşünceli düşünceli bükerek antrenman formasını giymeye koyuldu.

İçtenlikle güldüm. Söylediklerinde haklılık payı vardı. Martin'in ilk baba oluşunu anlatışına göre antrenmanlara neredeyse her sabah geç kalırmış. Gözlerinin altı mor gezermiş. Antrenöre maç olduğu günler daha uzun süre uyumak için yalvardığı bile olmuş. En sonunda edemeyip birkaç aylığına onlarla aynı evde kalmasını istedikleri bir bakıcı bile tutmuşlar gece ilgilenmesi için.

Pamir'se hiçbir yorgunluk belirtisi göstermiyordu. Aksine daha enerjikti. Suratına aydınlık gelmişti sanki. Hayatı boyunca bu anı beklemiş gibi hevesli ve heyecanlıydı. "Acısı sonradan çıkmasın da başka bir şey istemiyoruz," dedim dolabımı kilitleyip formamı başımdan geçirirken.

"Hop, aslanım. Çabuk sahiplenmişiz takımı bakıyorum. Senden önce ben vardım burada." Normalde insanın alınabileceği cümleleri öyle bir ses tonu ve surat ifadesiyle söylüyordu ki yaptığım tek şey gülme şiddetimi arttırmak olmuştu.

"Pardon, reis. Haklısın."

"Adam ol, akıllı ol," deyip kulağına gelen omzuma vurunca komik durduğunu tahmin ettiğim üstünlük taslamısını kafamı emriniz olur, dercesine sallayarak kabul ettim.

Birkaç kişi sahaya çıkmaya başlayınca Pamir'e gittiğime dair kısaca haber verip sahaya yöneldim.

Baş başa kalmaya çekiniyordum çünkü Oflaz'ı soracağını biliyordum. Onun anlattığından adım gibi emindim. Kaldı ki Oflaz anlatmasa Pamir sorardı. Yalan olmasın, arkadaşlıklarını kıskanıyordum. Üçümüz takılırken bile benim bilmediğim çok şey konuşuluyordu aralarında. Buna Oflaz'ın artık beni sevmediğine dair yaptığı konuşma da dahildi. Gizlice dinlemesem belki hala bilmeyecektim. Gerçi, Oflaz'ın dürüstlüğünü ve duygularını gizleyemeyişini hesaba katarsak çok geçmeden öğrenirdim.

Christian'a karşı da gizlemeyi beceremediği duygularını anımsayınca kalbimin teklediğini hissettim. Otelde, pencereden dahi olsa saklayamadığını görebilmiştim. Oflaz'ın üstüne eğildiğinde bunu Christian'ın da gördüğünü düşünüyordum. Sonrasında neler yaşandı, bilmiyordum. Dayanamayıp kapatmıştım perdemi. Sonra düşünmeye başlamıştım. Kızmak istiyordum, tüm duygularımı, öfkemi, özlemimi boşaltmak istiyordum, ama içimden gelmiyordu. Çünkü duyguları için kızabileceğim bir insan olsaydı, o kişi ben olurdum. Bir futbolcu olarak hemcinsime karşı duygu beslemek... Onu geçtim bir başka futbolcuya aşık olmak, bunlar çok ciddi şeylerdi. Bu yüzden hissettikleri için birisine kızma hakkım olsaydı, o ben olurdum.

Bundandı ya, gidip Oflaz'a her şeyin yolunda olduğunu söylemem. Bir gün tüm olanları sineye çektiğim için pişman olmayacağımı umuyordum sadece. Oflaz beni üzmüştü, evet ama asla, hiçbir şey için, pişman ettirmemişti. Ona olan sevgimin bir diğer sebebi buydu, hayatımda tutmaya devam etme sebeplerimden birisi olduğu gibi.

UzatmalarWhere stories live. Discover now