+27

913 68 390
                                    

Beklettiğim için şimdilik kısacık, tadımlık bir bölüm buyurunuz

"Dans edelim mi?"

"Sevmediğimi biliyorsun."

"Sormadım farz et." Üstelemeyeceğini düşünürken yanıma gelip bileklerimden tuttu. "Çünkü edeceksin."

"Hadi ama," diye söylenince yapmacık bir sinirle kaşlarını çattı.

"Düşünmeyi bırakmalısın. Bu yüzden dans edeceksin." İşaret parmağını uzattı tehditkarca. "Uyarıyorum, yalnızca dans edeceksin." Elindeki telefonundan bir şeylere baktıktan sonra evde yükselen ses değişti, tanıdık bir şarkı duyuldu. "Bak, sevdiğini açtım."

Başta çekingen bir şekilde salınsam da Pablo alt dudağını ısırarak ciddiyetle, bir o kadar zevkle dans ettikçe, ellerimden tutup beni oynamaya zorladıkça şarkının güzelliğine de ihanet etmemek adına kendimi ritme bıraktım. Ciddi kalamıyor oluşumun yanı sıra sözler kulağıma değdikçe gülüşüm şiddetleniyordu. "Bu şarkı çok sapık ama."

"Senin sevdiğin bir şarkı," dedi ellerini suçu kabullenmediğini gösterircesine kaldırıp. "Ne diyor şarkıcı?" deyip devamında dudaklarını oynatarak sözleri tekrarladı.

"Senden istediğim tek şey vücudunu bana yaslaman." Tuttuğu elimi bırakmadan başımın üstünden döndürüp kolunun birisini bedenime sardı, şarkıcının bahsettiği gibi göğsünü sırtıma yasladı. Kıkırdamayı bıraktım, oyununa ayak uydurup ritme göre kalçamı sallamaya başladım. Çenesini boyun girintime yasladı gülerek. İyi dans ettiğini biliyordum lakin beni bile dans ederken bu kadar iyi hissettirecek kadar yetenekli olduğunu ancak birlikte yapınca fark etmiştim. "Dudaklarımı yalamama sebep oluyorsun," dediğinde, Pablo geri çekilip kısaca beni incelemiş, baş parmağını alt dudağında gezdirmişti. Yüzümde oluşan tebessümle kollarımı boynuna doladım, elleri belimde yerini aldı. Yeniden nakarata girince o kadar yakın hareket etmeye başlamıştık ki neredeyse tek beden halindeydik. "Omzunun üstünden bak, geri getir, vücudunu hissetmeme izin ver." Dizlerimi hafifçe kırarak omzumun üzerinden kıstığım gözlerimle ona bakınca kahkaha attı.

"Neden bu kadar şirinsin?" Bilmem dercesine kaşlarımı kaldırınca saçlarımı karıştırdı. Karşılığını vermek istedim başta, sonra vazgeçip sarıldım sıkıca. Elleri havada kaldı. "İyi misin?"

"Hiç sevgi göstermiyorum sanki," dedim ensesine vurarak.

Sırtıma kuvvetle dolandı kolları. "Haklısın," dedi kıkırdayışını kulağıma temas ettirerek, dalga geçeceğini de haberdar ederek. "Ayda yılda bir gösteriyorsun."

Ayrılıp ters bakışlar attım. "Kıymet bilmiyorsun. Bir de bana nankör diyorsun."

Hala gülmeye devam ederken koluma dokundu. "Hadi, ne karar verdiysen uygulamaya dökme zamanı. Saner ağaç oldu evde."

Kaçmanın artık çözüm olmadığını, uzattıkça çocuksu görüneceğimi biliyordum. "Şans dile."

"İyi şanslar. Unutma, dert ortağına, kafa dağıtmaya," sırıttı muzipçe, "birisini kıskandırmaya ihtiyacın olursa gönül rahatlığıyla bana gelebilirsin." Fikir değiştirip oturmamam için bir yandan topladığı eşyalarımı uzattı kucağıma.

Kapıya yönelirken ona döndüm. "Sen ne yapacaksın?"

"Eve gider oyun oynarım. Ne yapacağım başka?"

Eşyalarımı arka koltuğuma attım Pablo yanıma adımlarken. "Bugün için çok teşekkür ederim. Tarafsız bir bakış açısı şu sıralar en ihtiyaç duyduğum şeydi."

"Arkadaşlık görevimi yaptım."

"Ben de görevimi yapmak, senin hikayeni dinlemek istiyorum."

UzatmalarWhere stories live. Discover now