+12

1K 98 201
                                    

Oylar düşüyor gözümden kaçmadı değil

Medyaya Saner bırakalım bölüme de başlayalım bakalım

Zaman geçiyordu, koşmaya devam ettikçe nefesimin çekildiğini hissediyordum. Göğsüm yanıyor, boğazım kuruyordu ancak içimdeki son enerjiyi dahi kullanmaya niyetliydim. Şampiyonluk bu kadar yakınken elimizden kayıp gitmesine izin veremezdim.

Yağmurla karışık teri kolumun tersiyle sildim alnımdan. Yaz günü yağan yağmurun vücudumun sıcaklığını aldığı doğruydu lakin görüş açımı bir hayli kısıtlıyordu.

Çektiğim derin nefesi ağır ağır bıraktım skor tablosuna bakarken. Hala gol yoktu, maçın bitmesine yirmi dakika kalmıştı ve ben feci anlamda yorulmuştum. Girmediğim pozisyon kalmamıştı. Yarattığım fırsatları ya dışarıya ya kalecinin kucağına gönderiyorlardı.

Forvet oyuncularımız benden dahi toydu. Takımda Oflaz vardı ve gitmek gibi bir isteği yoktu, bu yüzden kimse yerini dolduracak bir forvet almayı düşünmemişti. Yokluğu o kadar belliydi ki, gelecek olmasına ciddi anlamda seviniyordum. Maçları en fazla iki gol farkla bitirebiliyorduk, bunu sağlayansa defans oyuncularımızdı.

Fabian'ın sezon sonunda tecrübeli bir oyuncu isteyeceğini, hatta belki Oflaz'ı geri almak için uğraşacağını tahmin ediyordum. Aksi takdirde golsüz ve kupasız bir sezon geçirmek işten bile değildi.

Bu gidişle maçın golsüz biteceğini anlamam uzun sürmemişti. Martin'in kendimi çok zorlamamam gerektiğine dair sözlerini omuz silkerek geçiştirdim. Ayağımı kaldıracak halim kalmayana kadar savaşmak istiyordum.

Defanstan topu sonunda çıkarıp bana pas attıklarında Pamir ve kalecimizin üstün performansını taçlandırmam gerektiğini biliyordum.

Kanat oyuncuları ve yanımdaki forvet oyuncusu dışında herkes gerideydi. Dolayısıyla topu alıp kaleye gitmemek için bir neden yoktu. Zaten herkes o kadar yorulmuştu ki ben ilerledikçe arkamda kalıyorlardı. Karşımda defanstan birisi belirince hızla topu yanından attım. Peşimi bırakmadan kovalamaya devam etti. Elini formamda hissedebiliyordum ancak kalan gücümün son demleriyle ileri itiyordum kendimi. On beş dakika kalmışken kendi sahamızda iki puan bırakmak istemiyordum.

Bir oyuncu daha önümde dikilince pas verecek insan aradım. Lakin boyumdan beklenenin aksine hızlı oluşum neredeyse herkesi geride bırakmama sebep olmuştu.

Defans oyuncusu gözünü karartmış bir şekilde ayağıma kaymak için hareketlenince yalnızca bir saniyeliğine ayağına takılmayı, küçük bir ihtimal de olsa penaltı kazanmayı düşünmüştüm. Yorgunluktan dönen başım da zıplayacak halimin olmadığını söylüyordu.

Nefesimi tutarak topun altına girip topu ve kendimi oyuncunun üstünden attım. Bunu nasıl, hangi dayanıklılıkla yaptığımı bile anlamadan kaleciyle karşı karşıya buldum kendimi. Hiç beklemeden boş gördüğüm ilk köşeye dengemi bozacak sertlikte bir şut çektim. Ağlar havalanınca tükenmişlik, heyecan ve rahatlama dolu titrek bir hava bıraktım.

Yanıma geldiğini gördüğüm takım arkadaşlarımı taraftarların yanına yönelttim saha kenarına koşarak. Çığlık çığlığa sevinen insanların önünde durdum, üzerime birden fazla beden çullanmadan hemen önce. Gülümsememe engel olamıyordum, neler olduğunu anlamadan gol atmıştım. Bacaklarım titremeye başlıyordu, bu halde o oyuncunun üstünden nasıl zıplamıştım, aklım almıyordu.

Rakip takımın oyuncuları yerlerine geçip bizi bekleyince sevinci daha fazla uzatmayıp yerlerine dönmeye başladı herkes. Yanımdaki son kişi de saçlarımı karıştırıp uzaklaşınca tribüne baktım. Gözlerim tanıdık suratı sonunda bulunca bileğimdeki yazıyı öpüp yumruğumu kaldırdım havaya. Kucağına aldığı Mete, yanında sevinçle zıplayan Christine'le birlikte büyükçe gülümsemiş, benim gibi yumruğunu havaya kaldırmıştı. Alt dudağımı dişleyerek kendi yarı sahama yöneldim.

UzatmalarWhere stories live. Discover now