Hoş değildi. Birkaç parça eşyanın, bir kokunun, beyaz duvarların, beni bu denli etkilemesi.
Belli etmesemde hissettiğim şey, kalbimin hızlıca atmasını sağlıyordu.
Hüzün müydü bu? Özlem mi? Yoksa korku mu?
Emin olamıyordum. Hepsi vardı sanki ve belli etmemeye çalışsamda zırhım düşecek kadar zayıflamıştı.
Aralık bir kapının önünden daha nefes alarak geçtim.

Rosé'nin bu bölümde ne yaptığını merak etmeye başlamıştım. Neden akşamın bu saatinde buradaydı. Birine yardım mı ediyordu? Ya da bir yakını bu odalardan birinde mi yatıyordu?
Bugün beni geçiştirdiğini fark etmiştim. 309 numaralı oda.
İçinde saklayabileceği ne olabilir ki?

300 sayısını gördüğümde nefesimi rahatlayarak dışarı saldım. O kızı bulduğumda ilk işim telefon numarasını almak olacaktı. Bir kere daha yaptığımız plansız randevuların kurbanı olmak istemiyordum. Sonunda 309 numaralı kapının önüne yaklaştım ve adımlarımı yavaşlattım. İçeri girmeden önce kapının karşısındaki duvara yaslanıp bir müddet soluklanacaktım. Hızlı haraket ettiğim ve dinlenmeden merdivenleri çıktığım için nefesim düzensizleşmişti.
Soğuk duvara yaslanıp, tişörtümün yakasını hafifçe çektim ve yürüdüğüm boş koridora baktım.

İçeride ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum, fakat Rosé'yle ilgili olması beni meraklandırıyordu. İsminin Rosé oluşu ve çocukların gardiyanı olması dışında kendisi hakkında bildiğim pek bir şey yoktu. Birde melek olduğu hakkında hurafeler duymuştum.
Onun hakkında ilk defa meraklanmış olmak garip hissettirsede buna engel olamamıştım. Aniden içimde ona karşı küçük merak boloncukları patlamaya başlamıştı.

Burada her gün ne yapıyor?

Hiç sıkılmıyor mu?

Bir evi veya ailesi yok mu?

Hastanede onu bağlayan bir şey mi var?

O odada kim var?

En sevdiği çikolata ne?

İrkilip kafamı salladım. Hayır... Hayır. Son soruyu hiç düşünmedin. Yaslandığım yerden ezik bir telaşla doğruldum. İçimden düşündüğüm son şey, düşünen şahıs ben olmama rağmen beni bile afallatmıştı. En sevdiği çikolata mı?
Saçmalıyordum.
Ve bunun suçlusunun kim olduğunu da biliyordum.

Chan.
O, gözlüklü alarm bana hangi çikolatayı sevdiğimi sorup durmuştu. Sayamamıştım, ama 40'ı geçtiğine emindim. Elimi kafama koyup kendimi toplamak için içimden 5'e kadar saydım.
Bugün yoğun bir gündü.

Evet,insanlar birbirinin hayatını merak edebilirdi. Bu tuhaf veya kafa karıştıracak bir durum değildi.
Garip olan tek şey benim aniden Rosé'ninkiyle ilgilenmemdi.
Kimsenin hayatını merak etmezdim ben. Hiç kimseninkini.
Bu şimdiye kadar böyle gitmişti.
Rosé'nin sevdiği çikolatayı merak edecek kadar ne yaşamıştım? Ne kadar aptal bir soruydu.

Daha fazla vakit kaybetmemek için duvardan ayrıldım ve elimi kapı koluna götürdüm. Heyecanlıydım. Komik ama öyle hissediyordum. İçeride kim olduğunu gerçekten merak ediyordum. Kapıyı açacağım esnada biri adımı seslendi.
"Jungkook."

Yanlış bir şey yapıyormuşum gibi irkilmiştim. Bir kız telaşlı adımlarla yanıma geliyordu.
Geçen günlerde oyun odasında karşılaştığımız kızdı o. Hızlıca yanımda bitti ve gülümsedi. İsmini hatırlayamadım. Elimi kapı kolundan çekip ona doğru döndüm.

Kız, yüzüme doğru o kadar gülümsüyordu ki, ona neden bu kadar gülümsüyorsun diye çıkışmamak için kendimi tutuyordum.

"Ben de seni arıyordum."

Conteur fille | JungkookOn viuen les histories. Descobreix ara