I love you my friend¹⁶

491 64 139
                                    

İnsanların bana ne söyleyeceğini önceden tahmin edebiliyorum ben.
Yüzlerine baktıktan birkaç saniye sonra.

Bir medyum değilim, falcı ya da büyücü falan da. Ve tabii ki de zihin okuyamıyorum. Çocuklarla beraber Melek ve Lord gibi tuhaf hikayelere kapılıp onlara ayak uydursamda, öyle doğaüstü şeylere pek inanmıyorum.

Çocuklar ısrarla kanatlarımın olduğunu söylüyor fakat daha hiç rast gelmiş değilim onlara.
Eğer kanatları olan beyaz bir melek olsaydım her şeyi yapabilirdim aslında.

Bana ne söyleyeceklerini tahmin ediyorum çünkü bu zor bir şey değil benim için, her gün gördüğün insanlar her gün benzer şeyler söylüyorlar bana. Hiç değişmiyor bu.
Bazen yaşadığım günün dünden farksız olduğunu düşünüyorum. Bir döngüdeymiş gibi hissediyorum. Tekdüze devam eden hayatımın bir cilvesi belki de bu.

Mesela kıvırcık saçlı hemşire. Odaya her girdiğinde daha ağzını açmadan "Günaydın Rosé, serum takacağız," diyeceğini biliyorum.

Veya doktorun "Bugün nasılız?" diyerek neşeyle konuşmayı başlatacağını.

Kantindeki görevlinin yanına vardığım an bana "Rosé, şekerli mi? Şekersiz mi?" diye soracağını da biliyorum.

Ve Bayan Jeeun gözlüklerinin üzerinden bana baktıktan sonra iç çekeceğini, ardından, "Sessiz ol lütfen," diyerek beni uyaracağını tahmin edebiliyorum.

Bana sessiz ol demesi için gürültülü olmama gerek yok. Bayan Jeeun'un beni gördüğü anda aldığı bir önlem bu.

Belli bir zaman sonra herkesin tahmin edebileceği şeyler bunlar. Her gün gördüğüm belirli insanlar var ve ben her gün aynı şeyleri yaptığıma göre kantindeki adamın bana palyaçoları sevip sevmediğimi sormasını, kontrol için gelen doktorun benimle akşam televizyonda oynayan komedi programıyla ilgili konuşmasını bekleyemem.

Hemşire tabiki ki söze günaydın Rosé diye başlayacak ya da kantinci tabii ki kahvemi nasıl istediğimi soracak.

Çok zaman geçirdim burada.
Birçok gün ve bitmek bilmeyen birçok ay.

Fakat bugün bir istisna oldu ve Namjoon'un doktoru bana duymaya alışkın olmadığım bir ses tonuyla farklı bir cümle kurdu.
Hayat konfeti patlatarak beni şaşırttı.

"Rosé, bir ara odama gelir misin? Seninle konuşmam gereken şeyler var."

O bir defa söyledi ama ben bu kelimeyi defalarca içimden tekrarladım.

"Rose, bir ara odama gelir misin? Seninle konuşmam gereken şeyler var."

"Rosé, bir ara odama gelir misin? Seninle..."

Bu garip ses tonu ve ciddi üslup.  Göz göze geldiğimiz an bana söyleyeceğini düşündüğüm tek şey günaydın Rosé'ydi. Ama bu defa beklemediğim yerden gelmişti.

Kafamın içi ne düşüneceğimi şaşıracak kadar dolu, fakat bir cümleyi bana tekrar tekrar hatırlatacak kadar da tuhaftı.

"İyi öğlenler Rosé."

Yanımdan geçen hemşireye gülümseyerek karşılık verdim. "Size de."

Ve o kelimeye geri döndüm.
İçimden az tekrar etmişim gibi bir kere daha tekrarladım.
"Rosé, bir ara odama gelir misin? Seninle konuşmam gereken şeyler var."

Şu an düşündüğüm daha doğrusu düşünebildiğim tek şey bu cümleydi.
Hayatımda duyduğum en gerici ve en korkunç şeydi.
Ne ile, kim ile, ne ile ilgili konuşacaktı? Konu neydi ve söyleyeceği şey ne kadar önemliydi? Beni üzecek bir şey miydi? Yoksa sıradan mı? Şanslı günümdeysem iyi bir şeyler mi? Yoksa fark etmeden bir kural ihlali mi yapmıştım? Belki de hastaneye kaçak girişlerimi öğrenmişlerdi.

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin