Red note¹¹

408 66 71
                                    

İlk başta birinin sabırsızca odamın
kapısını çaldığını düşünmüştüm. Yüksek ihtimal annemdi ve tuvalete gidebilmek için, benden Jinny'yi tutmamı istiyordu. Bu sıralar o kadar huysuzdu ki onu birimiz tutmadan, diğerimiz tuvalete bile gidemiyordu. Sızlanacak gibi olsamda kuru dudaklarım buna izin vermedi.

Göz kapaklarımın üzerinde yoğun bir ağrı vardı ve bedenim tanıdık bir uyuşuklukla boğuşuyordu.

Dakikalar sonra gözlerimi zar zor aralayabildiğimde, duyduğum kapı tıkırtılarının aslında, başımın üzerindeki pencereden geldiğini fark ettim. Esen asabi rüzgar, ağacın dallarını başımın üzerindeki cama hoyratça vuruyordu. Bu ses oldukça kasvetli ve gürültülüydü.

Üzerinde yatıyor olduğum yatak ise, görmezden gelinemeyecek kadar rahatsız ediciydi.
Fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen bir türlü kalkamıyordum yattığım yerden. Bir müddet daha gözlerimi tavana dikip iyice kendime gelmeyi bekledim.

Dün gece olanları unutmuş değildim, içmiştik ve bu oldukça gürültülü bir içişti. Yine kusacak kadar alkol tüketmiş, kendimi durduramamıştım. Midem hâlâ bulanıyordu ve ağzımda acı bir tat vardı.

Zihnimde dün geceye ait kesik kesik sahneler bulunsada, hiçbiri net değildi. Net olarak tek hatırladığım şey, Rosé'ydi. Aklımda sadece onun asık suratı kalmıştı. Çatık kaşlı, aynı zamanda endişeli bir surat. En son gördüğüm şeyin bu olduğunu çok iyi hatırlıyordum.

Gün içinde yavaş yavaş görüntülerin netleşeceğini emindim. Çok içtiğim gecelerin sabahı bazı şeyleri hatırlamasamda öğlene doğru bütün anılar tazelenirdi.

Açıkçası yaşanmış olabilecekler hakkında biraz dertliydim. Aptalca bir şeyler yaptığımı düşünmesemde, huzursuz hissediyordum. Ben, Jimin gibi alkollüyken pantolonumu falan indirmezdim. Ya da Hoseok hyung gibi önüme gelen herkese seni seviyorum demezdim.
Yinede dün gece saçma bir şey yaşanıp yaşanmadığını hatırlamak, emin olmak istiyordum.

Yavaşça doğrulduğumda etrafımda küçük bir sarsıntı oldu. Oda şimdi fırıl fırıl etrafımda dönüyordu. Hemen yanı başımda bana ait olduğuna emin olduğum bir poşet duruyordu. İşte bu kötüydü. Ezik gibi birilerinin üzerine kusmamış olmayı dilemekten başka çarem yoktu.

Yataktan acele etmeden yavaşça indim.
Ayağa kalktıktan sonra, ilk kıyafetlerime baktım. Kolumu burnuma yaklaştırdım ve duyduğum kokuyla istemsizce yüzümü geri çektim.
Kıyafetlerim temiz görünsede içki ve ter kokuyordum. Nasıl geldiğimi hatırlamadığım bir hastane odasında, berduş bir haldeydim. Saat neredeyse öğlene geliyordu. Diğer bir sorun ise bu sabahki derslerimi kaçırmıştım.

Dengemi bulmaya uğraşırken odanın içinde gözlerimi gezdirdim.

Oda karşılıklı iki yatak ve bir komidinden oluşuyordu. Büyük ihtimalle burası hastalar için kullanılmıyordu. Odanın yarısı, boş olduğunu düşündüğüm büyük karton kutularla doluydu. Karşıdaki yatakta sırt çantamı gördüğümde oraya yöneldim.

Zihnimin ayık olan tarafı çalışıp, Rosé'ye görünmeden hastaneden çık komutunu verdi bana. Korku falan değildi bu, yalnızca onun uzun söylenişini dinleyecek halde değildim.
Beni yakaladığı taktirde, hemen hesap sorma işlerine koyulacaktı. Bana neler söyleyebileceğini zaten biliyordum ve özellikle bugün, dün gece hakkında hiçbir şey duymak istemiyordum.

Çantamın yanında duran su şişesinide yanıma aldım. Ardından hareketlenip ağır adımlarla kapıyı açtım. Eski beyaz kapı çıkışımı duyurmak istermiş gibi gıcırdadı. Başımı koridora doğru uzattım. Koridor sakin görünüyordu, havanın kapalı oluşundan dolayı karanlık ve soğuktu. Ve yine oldukça sessiz.

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin