Simple deal⁶

528 88 75
                                    

Jungkook, Rosé'yi çok yakından tanıdığı birine benzetiyor.

Yüzümü pencereye biraz daha
yakınlaştırıp yukarıya baktım. Ve sonra pencereden dışarı çıkmak istercesine biraz daha yaklaştım. Sadece, sadece batmaya hazırlanan güneş ışığından faydalanmaya çalışıyordum. O parıltılı sarı ışıklar çok az değsede yüzüme işe yarıyordu. Bu sayede biraz olsun sakinleşebiliyordum.

Lisedeyken kendimi iyi hissetmediğim zamanlar güneşe çıkar ve iyi hissedene kadar altında beklerdim. Yüzüm kıpkırmızı olup gömleğim terden nemlensede yapardım bunu.
Sanki o zaman güneşin altında erir, biraz olsun hafiflerdim.
Şimdi de öyle olmasını ümit ettim. Ve başardım da. Biraz daha iyi hissediyordum.

Derin bir nefes alıp pencereden uzaklaştırdım yüzümü.
Bana ayrılan sakinleme süresinin sonuna gelmiştim. Mekanizmanın ucunu tutup perdeyi biraz aşağı indirdim.
Güneş batmaya yakındı perdeyi aşağı indirmemle oda loş ve boğuk bir havaya bürünmüştü. Sevdiğim bir hava değildi ama böyle olmak zorunda gibi hissettiriyordu. İçeride uçuşan tozlar iyice belirginleşmişti.

Ellerimi göbeğimin üzerinde bağlayıp sarı renkli masaya doğru ilerledim.
Bulunduğumuz oyun odasında çıt çıkmıyor sadece benim ettiğim haraketlerle oluşan hışırtılar duyuluyordu.

Chan, sarı masanın bir köşesinde oturmuş pantolonunun sağ tarafındaki araba resmiyle oynuyordu. Benimle göz temasından kaçınmak için bulduğu yöntem buydu.
Bugün ondan duyduğum kelime beni oldukça şaşırtmış ve gereğinden fazla üzmüştü. Hiçbirinin ağzından şimdiye kadar böyle kaba bir kelime hatta buna benzer hiçbir şey duymamıştım. Ve kaba sözcükler duymak istediğim son şeylerdendi.
Belki şu an açıkça abartıyor gereğinden fazla tepki veriyordum.
Ama kendime göre haklıydım. Bugün küçük bir argo kelime ve yarın diğerleri...
Bir papağan öğrendiği şeyi diğer papağanlara da öğretebilirdi.
Şimdi müdahale etmeyip taviz verirsem devamı gelecekmiş gibi hissediyordum. Ve ben argo kelimelerden hiç hoşlanmazdım.

Bu kelimeyi öğrenmesine sebep olan kişiden önce Chan'le konuşmalı onunla ciddi bir konuşma yapmalıydım. Chan diğer çocuklardan oldukça farklıydı. Yaş olarak onlardan büyüktü ve üstün bir öğrenme kabiliyetine sahipti. Daha şimdiden okuma yazma biliyor arkadaşlarının akıl erdiremeyeceği konularda fikir üretebiliyordu.

Ve şimdi onunla küfür etmemesi ile ilgili bir konuşma yapmak ve bu tür şeylerin hiç hoş karşılanmadığını açıklamam gerekecekti. Abartılı bir tepki vermemeliydim. Olabildiğince sakin olmaya çalışarak usulca karşısındaki sandalyeyi çektim.

Chan araba resmiyle oynamayı bırakıp ellerine bakmaya ve ayağının birini yavaşça sallamaya başladı. Boğazımı temizleyip hafifçe gülümsedim.
"Chan."

İsmini söylediğim gibi kafasını kaldırıp bana baktı. Sürekli hareket eden göz bebeklerinde pişmanlık, yüzünde vereceğim tepkiye dair bir merak vardı. Ve biraz da endişe.
Bugün yaptığı hatanın benim için küçük bir yaramazlık olmadığını biliyordu.

"Efendim Rosé." dedi minik ellerini birleştirirken.

Onu germemek için gözlerimi odanın içinde gezdirdim.
Ve ellerimi onun gibi kucağımda kenetledim.
"Bahçede yaşanan olay hakkında biraz konuşabilir miyiz?"

Bana bakmadan kafasını salladı.
Elimi boynumdaki kolyeye götürüp kolyemi çekeledim.
Bunca zaman... bunca zaman bu tür kelimeleri kullanmadan yaşamış ve kendimizi korumuştuk. Şimdi bunu yaşadığımıza inanamıyordum. Aynı şekilde o çocuğun iki günde çocukları bozabildiğine de inanamıyordum.

"Az önce kullandığın kelimenin anlamını... biliyor musun?" Elimi kolyemden çekip dizlerime koydum.

Chan ellerine bakıp tek bacağını biraz daha hızlı sallamaya başladı.
Oturduğumuz minik masada eğildim. Ve küçük bir gülümseme sundum ona.
"Yüzüme bak lütfen. Ve endişelenme."

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin