Mighty oath¹³

384 63 94
                                    

Kudretli bir yemin.

Evlilik hakkındaki tek düşüncem önümdeki seneler boyunca aklımın ucundan bile geçmeyeceğiydi. Arkadaşlarım arasında en son, hatta hiç evlenmeyecek kişi olarak anılıyordum.
Ben dahil herkes benim bu mevzuya ne kadar uzak olduğumun farkındaydı. Hoseok hyung iyi bir eş, Jimin ise yerine göre iyi bir baba olabilirdi. Ama ben şimdiki halimle bu konuda en berbat olacak kişiydim. Jimin eğer bir gün evlenirsem saçını kestireceğine dair bir yemin bile etmişti.
Ama hayır.
Daha gençtim ve evlilik şu şartlarda aklıma bile gelmeyen bir eylemdi.

Fakat.
Bugün şartlar ve şartlar beni bu eyleme yakınlaştırmaya çalışıyordu.
Damatlığa benzer bir kıyafet, başımın üstünden serpilen çiçek yaprakları, yüzümde patlayan flaşlar.
Şu an kurdelelerle dolu bir ağacın altında dikiliyor, beyaz gömlek ve siyah bir pantolon giyiyordum. Kıyafetimi tamamlamak için bana siyah bir ceket ve kravat bulduklarında şiddetle reddetmeme rağmen bir şekilde giymek zorunda kalmıştım.
Eksik olan tek şey bir gelindi.

Eğer bugün bir damat gibi giydirileceğimi bilseydim yorganın altına gizlenir, yatağımdan çıkmaz hatta dışarı bir adım dahi atmazdım.
Fakat insan gün içinde başına gelecek felaketleri ne yazık ki önceden tahmin edemiyordu.

"Jungkook biraz daha dik dur."

Düşük omuzlarım ve aşağı eğik boynumla iki büklüm haldeydim. İçinde olduğum olayın şaşkınlığıyla midem bulanıyordu. Nasıl bu raddeye gelebilmiştik. Ya da ben tüm bunları nasıl çabucak kabul etmiştim.
İlerleme kaydediyordum. Bu bir gerçekti. Hastaneyle ilgili fikirlerim olumlu yönde bir degişime girmişti. Bu iyiye işaret gibi görünsede bir yandan büyük bir sorundu.

"Jungkook lütfen kafanı kaldır. Sürekli yere bakıyorsun."

Bir flaş daha yüzümde patladı. Lanet bir işti. Burada olmak ve onların her dediğini yapmak.

Jihyo kıkırdadıktan sonra bağırdı.
"Yakışıklı yüzünü bizden gizlemeee!"

"Onu utandırma Jihyo, utanınca yüzü kızarıyor."

"Bakın işte yine kızardı."

"Utangaç..."

"Sessiz olsanıza, sizi duyuyor."

Biri onlara yüzümün kızarıklığının utangaçlıktan değil, öfkeden kaynaklandığını söylemeliydi. Dudaklarımı sıkı sıkı kaparken boynumu yana yatırıp çıtlattım.

Gözlüklü civciv Chan, boynuna astığı düdüğü bütün nefesiyle üfledi. Yanakları şişmiş yüzü kızarmıştı.
"Geri çıkın prova başlıyor."

Önüme birikmiş birkaç velet düdükle birlikte geri adımlayıp sustu. Boynuma dokundum ve kravatı gizlice gevşettim. Bulunduğum durumun canımı sıktığı yetmiyormuş gibi gürültü yapıp başımı şişiriyorlardı.

Sahi neden kabul etmiştim bunu?
Onların bir parçası olabilmem ve aramızdaki görünmez bağı sağlamlaştırmak için bir yemin etmem gerektiğini söylemişlerdi. Umursamadığım hatta doğru düzgün dinlemediğim için öylesine kabul etmiştim.
Mutluluk nidaları attıklarında anda farklı bir şeyler döndüğünü anlamalıydım.

Chan yönetmenmiş gibi ellerini çırptı.
"Prova 21, action."

Elimdeki kağıda baktım. Şimdi hayatımdaki en sıkıntılı şeyi okuyacaktım. Bu şeyi okumak beni ve bedenimi kaskatı ediyordu.

Boğazımı temizlemeye gerek duymadan pürüzlü sesimle okumaya başladım.
"Merhaba, ben yakışıklı ve bir o kadar cesur olan Lord Jeon Jungkook. Ve böyle bir şeyi sesli söylediğim için utanç içindeyim..."

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin