Delayed firsts²⁰

356 56 134
                                    

Günler yavaş geçtiği için mutlu olduğum zamanlardayım. İmkanım olsa ne güneşin doğmasını ne de batmasını isterim.

Zamanın şu an olduğumuz yerde sıkışması ne hoş geliyor kulağıma.
Son günlerde takvimin aynı günü göstermesi için sayfaları bile koparmıyorum.
Fakat Namjoon bugün koparmadığım sayfaları tek tek yırttı. Çıkış günü yaklaştığı için günden güne keyifleniyor ve yerinde duramıyor.
Tıpkı bir çocuk gibi.

O yoluna hızlıca devam etmek isterken benim geriye dönme arzum arasındaki farkı hiçbir zaman kapatamayacağız belki de.

"Tamam, anladım anne. Hayır onunla çoktan konuştum."

Kalın yün hırkamı giyerken bir yandan da kapıdan geçtim.

"Daha dönmeyeceğini söylüyor, biraz Seul'de vakit geçirecekmiş. Hayır onu ikna edemem bu onun kararı."

Annem günlerdir sıkılmadan aynı şeyleri tekrarlamaya devam ediyordu. Birkaç sokak ötede oyun oynuyormuşuz gibi ikiniz hemen eve dönüyorsunuz diyip duruyordu. Namjoon'un taburcu olacağını duyduğu günden beri telefonu bir an olsun kapatmamıştı.

Eğer babam onu ikna etmeseydi bizi almak için çoktan buraya gelmişti. Tek istediği ikimizin bir an önce eve dönmesiydi.
Anlamadığı bir şey vardı. Namjoon hastaneden çıktığında eve dönmek istemiyordu. Biraz zaman istiyordu. Ruhunu doyuracak zamana ihtiyacı vardı. Hastane pijaması olmadan Seul'de vakit geçirmek istediğini söylemişti.
Bunu söylerkenki yüz ifadesi yıllar sonra uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydi.

Burada geçirdiği günler boyunca gördüğü tek yer hastanenin bahçesi ve penceresinin önündeki o kuru ağaçtı. İkimiz birlikte şehri gezmeyi geçtim bir kafede bile oturmamıştık.

O bir yetişkindi ve kendine göre yapmak istediği, gitmek istediği birçok yer olmalıydı. Küçüklük hayalinin dünyayı gezmek olduğunu düşünürsek tüm bunları yapmak için geç bile kalmıştı. Onun arkasında tüm varlığımla durarak anneme bir kere daha sertçe çıkıştım.

"Böyle söylemeyi bırak anne, Namjoon kararlarını kendi verebilecek yaşta bırakta istediğini yapsın. Onu ve beni sıkboğaz ediyorsun..."

"Oğlumla son günlerinde beraber olmaya hakkım yok mu?" demişti aniden ağlamaya başlayarak.

Bu cümle nereden geldiğini bilmediğim bir ok gibi, aniden kalbime saplandı. Ayaklarım olduğu yere çakılmıştı bir müddet hareket edemedim.

Saniyeler sonra sadece, "Kapatıyorum anne," diyebildim.

Telefonu kulağımdan yavaşça indirip ekran baktım.
Eskiden çekindiğimiz her kelimeyi rahatlıkla kullanabiliyor, ansızın birbirimizin hislerini düşünmeden ağlamaya başlayabiliyorduk artık.
Güçlü durup birbirimizi teselli ettiğimiz zamanlar vardı oysaki. Şimdi kimse dik durmaya çabalamıyordu.

Alışamamıştım tüm bu kederli düşüncelere ve kelimelere, hâlâ duyunca öfkeme ve dolan gözlerime hakim olamıyordum.
Uzun bir süre gerçeklikten kaçtıktan sonra ani bir gerçeğe dönüş beni tökezletmişti.
Dengesizleşmenin yanı sıra, son zamanlarda düşünmekten kaçarak daha büyük bir boşluğa çekiliyordum.

Böyle hayal etmemiştim ve hayal ettiğim hiçbir şey olmamıştı. Yokuşa doğru çıkarken at arabamızın tekeri çıkmıştı sanki.
Oysa her şeyin yolunda olduğuna emindim ben.

Şimdi onu kaybetmek üzere olduğumuzun bilincindeydik. Kimse inkar etmiyor, görmezden gelmiyordu. Şimdi bin kat daha fazla titriyorduk üzerine.
İşte beni en fazla yıpratanda buydu.
Ne yapacağımı bilememenin verdiği, baş edemediğim o boşluk hissi.

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin