Hey losers²²

364 53 70
                                    

"Seni seviyorum. Ama sorun değil... Sonuçta boş kalbini doldurabilecek olmam sadece bir ihtimaldi. Küçük ve şimdiki gibi uzak bir ihtimal."

Yanlış hatırlamıyorsam altıncı sınıfın ikinci dönemindeydim. Saçları kirpiyi andıran dik saçlı bir çocuk yanıma gelip, benden hoşlandığını söylediğinde.

Kendimi kaptırmış voleybol oynuyordum. Tokam kuyruğumdan düşmek üzereydi ve terlediğim için saçlarım yüzümün her yerine yapışmıştı. Paspal bir haldeydim ve kaybetmek üzere olduğumuz için tuhaf tuhaf etraftaki herkese bağırıyordum.

Tüm bunlara rağmen o çocuk koşarak yanıma gelmiş ve benden hoşlandığını söylemişti. Yanaklarımın utançtan patlayacakmış gibi kızardığını hatırlıyordum.
Verdiğim ilk tepki ise ağlamaya başlamaktı.

Yanımda arkadaşlarım olduğu için çok utanmıştım belki de.

Bu çocuk durup dururken neden beni sevdiğini söylüyor diye kızmıştım ona. Arkadaşlarım kıkırdarken ağlamamı başka hiçbir şey açıklamıyordu çünkü.

Evet, bunun verilebilecek absürt tepkiler sıralamasında iyi bir dereceye sahip olduğunun farkındaydım.
Bir daha doğru düzgün pek teklif almadım. Daha doğrusu bunu deneyimleyebilecek vaktim olmadı.

İnkar etmeyecektim bazı geceler bu hislerin yokluğunu hissediyordum. Hatta geceleri hayal kuruyordum, gözleri parıl parıl parlayan birinin karşıma dikilip o cümleyi söylediğini.
Kalbim kulaklarımda zonklayarak atacaktı ve birkaç pembe çiçek yaprağı etrafta uçuşacaktı.
Sevilmek hayal edilemeyecek kadar güzeldi.

Bu oldukça basit bir hayaldi belki de. Ama düşündüğüm her an beni mutlu ederdi.

Fakat gerçek hayata döndüğümde olan şey bu değildi. Aşk hakkında her şey o kadar da tozpembe gitmiyordu. Belki de büyük anlamlar yüklediğim aşk, hep böyleydi.
Bize dayatılmış kurmaca masallardan biraz daha farklı.

Oldukça değerli fakat bazen ağır bir yük. Tartıda hangi tarafın yükünün ağır geleceğini hiçbir zaman bilemezdim. Fakat bildiğim tek şey sevmek kadar sevilmeninde oldukça ağır olduğuydu.

Eskiyi hatırlamanın verdiği tatlı hislerle biraz olsun gevşeyebilmiştim. Pek rahat ve huzurlu bir gün geçirmiyordum.
Bugün o önemli gündü. Birkaç duyguyu aynı anda yaşadığım o sevimsiz gün.
Ne kadar gelmeyeceğini düşünsemde çabucak gelip çatmıştı.

Bugün Namjoon'un hastaneden çıkış günüydü.

Artık onun için hastanedeki yolculuğu sona ermişti. Bundan sonra tedaviye evde devam edecekti. Namjoon bugünle ilgili, yolun sonundan önceki son çıkış gibi tuhaf espriler yapıyordu kendi kendine.
Arkamızda boş bir yatak, boş bir dolap ve tülü çekilmiş pencereler bırakmıştık.
Kendimi kelimelere dökülemeyecek kadar buruk hissediyordum.

Hastanenin demir kapısının önünde Namjoon için toplanmış bir kalabalık vardı.
Hemşireler, doktoru ve Namjoon'un satranç arkadaşlarının birkaçı onu uğurlamaya kapıya kadar çıkmıştı.

Etrafta ağır duygusal bir hava vardı. Pek konuşan yoktu. Sadece arada burun çekme sesi duyuluyordu. Havayı yumuşatmak için Seokjin ve esprileri büyük bir çaba sarf ediyordu. Onu duymuyordum gerçi duysamda güleceğimi pek zannetmiyordum.
Çünkü bu kasvet benim için iki katıydı.
Ve en önemlisi bu kasvetin içinde yapayalnızdım.

Kalabalığın kenarında dikilmiş, Namjoon'un valizlerin yanında öylece tek başıma duruyordum. Arada yanımdan geçen insanlar bana üzgünce bakıp sırtımı sıvazlıyorlardı.
Bunun beni iyi hissettireceğini düşünüyor olmalıydılar.
Ama tam tersi hiç iyi hissetmiyordum.

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin