Song of the sea¹⁵

470 62 129
                                    

Asla ile başlayan çoğu kelime gün gelip bizi ensemizden kabaca tutuyordu. Ve bunu yaparkende sırıttığına hiç şüphem yoktu.

Yapmam dediğim bir şeyi daha tezahüratlar eşliğinde gerçekleştiriyorken, yakınmanın yersiz olduğunun farkındaydım. Sonuçta bu seçim kendi kararımdı ve yaklaşık on dakika içinde pişmanlık duyacak olsamda, en azından kararımın arkasında duruyormuş gibi davranmalıydım.

Rosé elindeki minik feneri sallayarak duvarlara şekiller çiziyor, ara sıra hâlâ onu takip edip etmediğimi kontrol etmek için arkasına bakıyordu. Saat geç olduğu için hastanenin neredeyse bütün ışıkları kapalıydı. Bir hırsız gibi içeride dolanırken tek yaptığım önümde yürüyen, elindeki el feneriyle oynayan kızı izlemekti.

Bundan gayet haz duyuyormuş gibi arada çok sessiz kıkırdıyordu. Belki de kulaklarıma öyle geliyordu.

Bana dönüp ters yürümeye başladı. Bir yandan da feneri yüzüme tutuyordu.

"Kendini filmde gibi hissetmiyor musun? Terk edilmiş bir akıl hastanesine gizlice girmişiz gibi."

"Hayır."

Rosé yüzüme tuttuğu ışığı sağa sola sallayıp gözlerimi rahatsız etti. "Doğruyu söyle atmosfer öyle değil mi..."

"Evet, öyle."

İstediği cevabı duyduğunda ışığı çenesine koyup gülümsedi ve tekrar önüne döndü. Namjoon'un kaldığı bölümdeydik ve sanırım onun katında. Şimdiye kadar kimseyle karşılaşamamıştık. Arada birkaç hemşireyle yolumuz kesişsede Rosé bir şekilde kenar köşeden sıyrılmayı iyi beceriyordu.
Zaten yakalansakta bir halt olacağı yoktu.

Tanıdık 309 numaralı kapıya vardığımızda Rosé sonunda feneri kapattı ve beni kolumdan tutup yanına çekti. Ardından sanki beş yaşında bir çocuğu tembihliyormuş gibi konuştu.
"İçeride sessiz ol tamam mı? Namjoon uyumuş olabilir ve bir kere uyanınca asla geri uyuyamıyor. Eğer uyanırsa sadece benim değil seninde başın ağrır."

"O zaman içeri girip onu rahatsız etmesek?"

"Olmaz," dedi elindeki kutuyu göğsüne bastırarak. "Tatlısını baş ucuna koymalıyım. Hem belki bir kitaba dalmıştır. Uyku düzeni olmayan biri o."

"Abisini darlayan bir kız kardeş... hiç acıman yok mu senin?"

Rosé elini omzuma koyup beni geri itti.
"Vazgeçtim sen burada bekle yaptığım her şeyi eleştiriyorsun."

Sorun çıkarmadan kabul ettim. "Tamam." Sanki başka bir seçeneğim varmış gibi.

Rosé dikkatle kapıyı açtıktan sonra yavaş hareketlerle içeri süzüldü. Kapıyı kapamamış aralık bırakmıştı. Etrafı kontrol ettikten sonra gelme dediği halde arkasından onu takip ettim. Dediği her şeyi yapacak değildim.

İçeri girdim ve kapıyı usulca kapattım.
Namjoon'un odası hatırladığım gibiydi. Bir hastane odasının olması gerektiği gibi. Odada geçen seferki gibi sigara kokusu yoktu kokuyu nasıl bastırdığını merak ediyordum. Belli ki gizlice devamlı içiyordu. Diğer garip olan şey ise Rosé'nin bunu fark etmemiş olmasıydı.

İçerisi karanlıktı ve tamda tahmin ettiğim gibi Namjoon uyuyordu.
Yavaş adımlarla içeri adımladım ve dolabın yanındaki sehpaya yanaştım. Ben sehpanın üzerindeki bir kitabı elime alırken, Rosé sessizce açık olan camları kapattı. Yine odanın tüm camları açıktı. Kışın bütün camlar açık nasıl uyuyabiliyor ve nasıl zatürre olmuyordu merak ediyordum.

Sehpanın üzerinde üst üste dizilmiş, bir kuleyi andıran kitaplar vardı. Çokça kitap okuyor olmalıydı. Kitapların yanında duran gözlüğü alıp taktım ardından Namjoon'a baktım.

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin