Angel Rosé²

844 100 135
                                    

"Küçük bahçe cücelerine selam olsun."

Jinsoul bir mesaj gönderdi:

Aien kien kaderin tuhaf bir şekilde bir araya getirdiği esrarengiz bir çift, garip ama mutlu bir ilişki.

Gelen mesajın hemen ardından telefonum çaldı. Aslında beni arayacaksa mesaj atmasına gerek yoktu. Ama Jinsoul esrarengiz olduğunu düşündüğü mesajlar atmayı ve hemen ardından aramayı severdi. Ve böyle şeyler yaptığında havalı ve zeki göründüğünü düşünürdü. Fakat gerçek şu ki ikiside olmuyordu. Vaktimi çalıyor, boş işlerle önce kendini sonra beni oyalıyordu.
Telefonu açıp derin bir nefes aldım.

"Evet, ben Rosé."

Bir müddet cevap vermedi. Büyük ihtimalle dersi boştu ve takılacak kimseyi bulamamıştı. Vaktini doldurmak için seçtiği kurbanda bendim.

"Adının Rosé olduğunu biliyorum..." Rahatlıkla duymam için nefesini seslice dışarı verdi. "Her neyse sana attığım mesajı gördün mü?"

"Evet tam olarak yirmi saniye önce attın." İçeri girmeyip otomatik kapının önünde durdum. Jinsoul sessizce ona duymak istediği soruyu sormamı bekliyordu. Ben de bu isteğini hızlıca yerine getirmek ve telefonu bir an önce kapatmak istiyordum.

"Tamam. Bu luzümsuz mesajı atmanın sebebi nedir?"

"Çünkü... seni çağrıştırdı. Gördüm ve işte bu benim arkadaşımın gelecekteki ilişkisi dedim."

Cevap verme gereği duymuyordum. Söyledikleri ve attığı mesaj zerre kadar ilgimi çekmiyordu. Kesin takıldığı arkadaşları onu ekmişti. Ve o da rehberinde gezinmiş ve beni seçmişti. Artık hiçbir şüphem kalmamıştı.
Ben konuşma zahmetinde bulunmazken o devam etti.
"Hani biraz garipsin ve her ne zamansa bir ilişkin olacak. Olduğundada mesajdaki gibi garip, esrarengiz ama mutlu bir çift olacaksınız."

"Ben garip değilim Jinsoul."

"Tamam. Pekâlâ. Değilsin."

Göremeyeceğini bilsemde göz devirdim. Jinsoul'un garip tanımı biraz garipti. Tırnaklarımı uzatıp onları kıyafetime uygun boyamamam ve yemek yapmayı bilmem beni garip yapmazdı. Fakat Jinsoul bu iki alakasız noktadan garip olduğum fikrini çıkarıyordu. Boş kafalının tekiydi.
Jinsoul'un tırnaklarına manikür yaptırmaktan sonra ki en büyük hobisi benimle kafa bulmaktı. Ve bunu istisnasız günde bir kere gerçekleştirirdi.
Biz iki yakın arkadaş değildik.

Kolumdaki saate baktıktan sonra değerli vaktimin gidişine üzüldüm.
"Benim ilişkilerim için kafa yorman çok hoş ama dün gece kırılan tırnağınla uğraşırsan daha mutlu olacağım."

Jinsoul içten bir iç çekişin ardından ses vermedi. Şu an kırılan tırnağına odanlandığına adım gibi emindim.

"Hastanedeyim Jinsoul kapatıyorum sonra görüşürüz."

İlk başta cevap vermesede otobüsü kaçırmış yolcu gibi telaşla konuştu.
"Ah, Rosé yine çevrimdışı desene. Tamam görüşürüz."

Konuşmayı uzatmasına izin vermeden telefonu hızlıca kapatıp ceketimin cebime attım. Geçimsiz ve uyumsuz biri değildim fakat Jinsoul sınırlarımı zorlayan nadir kişilerdendi. Neredeyse sevmediğim bütün her şey onda mevcuttu. Onu kenara itip iki adımda içeri geçtim.

Bayan Jeeun her zamanki yerinde danışmadaydı. Yüksek danışma masasından sadece kafasının üstü gözüküyordu. O, bütün gün masa başında oturmaktan sıkılmış gibi görünsede bu görüntü bir aldatmacaydı.
O, işini severek yapıyordu. Bulunduğu yeri ve yaptığı şeyi. Bunu biliyordum. Bunu belli edememesi onun suçu değildi.

Conteur fille | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin