Elindeki havluyla mutfaktan bizi izleyen Saner'e döndüm yenilgiyle. "Ben Pablo'yla gidiyorum. Akşam bağış yemeğimiz var, geç gelirim."

Pablo'yla ilk tanıştığımız sıralar aç, kimsesiz, evsiz insanlara bağış yaptığını okumuştum. Pablo da doğrulamıştı. Ben de dahil olup yardım etmek istediğimi söylediğimde suratında oluşan mutluluğu hala unutamıyordum. Sonrasında bununla da kalmayıp birçok şirketle anlaşarak, paraların nereye gittiğinden ihtiyaç sahiplerine neler verildiğine kadar yaptıkları her şeyi de bizzat takip ederek, yemekleri biz vermeye başlamıştık. Saner de bunlardan haberdar olduğu için soru sormadı, kısaca kafa salladı. "İyi eğlenceler."

Kapının önünde araba arayan gözlerim aradığını bulamayınca Pablo'ya döndü. Sırıtarak baş parmağıyla arkasını gösteriyordu. Motor sevmezdim ki ben. "Herkes görür."

"Birincisi kask takacağız. İkincisi zaten herkes arkamızdan konuşuyor, motora binince yeni bir şey olmayacak yani." Kaşlarını onay beklercesine kaldırıp kask uzattı.

Düzenli bakım yaptırdığını bildiğim, az önce bir tanesinden çıkmış gibi parlak duran beyaz motoruna dokundu elim. "Sadece motorun çok güzel olduğu için kabul ediyorum."

"Evet, evet," dedi dalga geçer bir ifadeyle.

Kaskımı takıp motora bindiğim an aklıma gelen soruyla omzunu dürtüm. "Bu motordan çok az üretildi, değil mi?"

Kafasını tam çevirmeden cevapladı. "Evet."

"Ve sen sosyal medyada motorunu paylaşıyorsun?"

Sonunun nereye varacağını anlamış gibi kaskın içinden boğukça güldü. "O zaman insanlara konuşacak malzeme verelim." Ağzımı açmama izin vermeden motorun tanıdık sesi ilişti kulağıma. Tek yapabildiğim Pablo'nun beline sarılmak olmuştu. Akşam bunun haberlerini okuyacağımı nedense kestirebiliyordum.

"Gerçekten tekneye mi bineceğiz?"

İçinde onlarca partiye katıldığım, bir tane kendime almayı düşündüğüm ancak kullanmayacağımı bildiğim için kiralamakla yetindiğim, üstümüzde yükseldiği hissine kapıldığım görkemli teknesinin merdiveninde durup bana döndü. "Akşam çok işimiz var, öncesinde biraz rahatlayalım dedim."

"İyi demişsin," diye kendi kendime mırıldanıp peşi sıra tırmandım. Doğruca dümene geçince kaşlarımı olanca gücümle çattım. "Nereye gidiyorsun?" diye korkuyla koşuşturdum arkasından. Korkuyordum çünkü bana tekne sürmek istediğini birkaç defa söylemişti, o anın şu an olmasını istemiyordum zira akşam gitmemiz gereken bir yemek vardı.

"Kaptan benim," dedi kafasına kaptan şapkasını geçirip şirince gülümseyerek.

"Şirinliğin ölmemizi engellemeyecek," diye telaş içinde söylendim.

"Yavaş konuş, Türkçem o kadar iyi değil."

"Bizi öldürmemeye çalış, başka bir şey istemiyorum."

"Haksızlık ediyorsun." Cevap vermeyip arkasında durmaya devam ettim. İstemsizce omzuna giden elimi çekmedim, Pablo kısaca bana döndüğünde de bakışlarımı önümüzde uzanan sudan çevirmedim.

"Bu kadar korkma. Uzun zamandır eğitim alıyorum ben. Ehliyet bile aldım."

"Umarım iyisindir," dememle teknenin hareket etmesi ve Pablo'nun omzundaki elimi sıkmam bir oldu.

"Omzum bana lazım." Tuttuğum nefesimi bırakıp teknenin ön kısmına ilerledim. En uca ilerleyip arada suratıma sıçrayan su ve soğuk havanın karşısında gözlerimi kapadım. "İntihar edecek bir şey yok bence."

UzatmalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin