Sıcak Ekmek 🍞

35 6 28
                                    


Gürsulu Kasabasında «Kendinden Yana Halime» adında bir kadın yaşardı. Halime Kadın gerçekten çok bencildi. Her konuda yalnız kendi çıkarlarını gözetirdi. Kasabada şenlik, düğün, ölüm, doğum gibi olaylar olunca, evinden çıkmazdı.

Hiç kimsenin acısını ve sevincini paylaşmak istemezdi.

Kendinden ve tek oğlundan başka hiç kimseyi sevmezdi. Çevresindekiler de onu sevmiyorlardı.

Oğlu Ahmet aslında iyi yürekli, sevecen bir çocuktu. Ama anası, onun insanları sevmesine izin vermiyordu. Öğütleriyle oğlunun sevme, acıma, yardımlaşma duygularını sürekli baltalıyordu.

Halime Kadın’m en değerli varlığı oğluydu. Ona toz kondurmazdı. Okulda ya da sokakta Ahmet’e sataşmaya kalkışanlara, elinde odunla saldırırdı. Bu nedenle oğlancığın tek bir arkadaşı yoktu. Babası, Ahmet küçükken ölmüştü. Anası ona, hem babalık, hem analık, hem de arkadaşlık ediyordu.

Böylece yıllar geçti. Ahmet askere çağrıldı. İşte o zaman Halime Kadın’ın dünyası karardı. Ahmet askere gittikten sonra, iyice içine kapandı. Ona acıyarak hatırını sormaya kalkışanları bile karşısından kovuyordu.

Evinin işi bitince pencerenin önüne oturuyordu. Gözlerini yola dikip oğlunu düşünmeye koyuluyordu.
Ahmet sık sık mektup yazıyordu. Son mektubunda: «Askerlikte altı ayı doldurunca, bir-kaç günlüğüne izin verecekler, seni görmeye geleceğim.» diyordu.

Halime Kadın artık gece gündüz oğlunu bekler oldu.
Salı günleri kasabada pazar kurulurdu. Pazar günleri, bazı yoksul köylüler, kasabaya dilenmeye gelirlerdi. Halime Kadın yaşamı süresince hiç kimseye yardımda bulunmamıştı. Ayrıca dilencileri hiç sevmezdi.

Bir salı, Halıme Kadın pazardan dönüyordu, kapısının önünde yaşlı bir dilenciye rastladı. Yoksul köylü içinin kazındığını, dizlerinin titrediğini söyleyerek biraz yiyecek istedi. Sözlerini, «Allah sevdiğine kavuştursun.» duasıyla bitirdi.

Dilencinin duası, Halime Kadın’ ın yüreğini yumuşatmış olacak ki, adamı kovmadı. İçeri girip birkaç dilim kuru ekmekle ceviz kadar peynir getirdi. Dilenci, onları oracıkta oturup yedi. Sonra da dua ederek çekip gitti.

Halime Kadın’ ın sabırsızlığı giderek artıyordu. Artık geceleri de gözüne uyku girmez oldu. Sürekli olarak pencerenin önünde oturuyor, özlemle oğlunun yolunu gözlüyordu.

Her gün, «Dün gelmedi, ama bugün kesinlikle gelir.» diye avutuyordu kendini.

Aradan bir hafta geçti. Halime Kadın salı sabahı erkenden kalktı. Hamur yoğurup ekmek yaptı. «Oğlum taze ev ekmeğini çok sever. Bugün kesinlikle gelecek,» diyerek evin içinde oradan oraya koşuşturuyordu.

Tam fırından ekmekleri çıkarıyordu, kapı çalındı. Halime Kadin sevinçle fırın küreğini yere atıp, «Oğlum, oğlum!» diye bağırdı. Kapıya koştu, sürgüyü açarken yüreği göğsünden fırlayacakmış gibi çırpınıyordu.

Karşısında yaşlı dilenciyi görünce, kanı beynine sıçradı. Öyle bir öfkelendi, öyle bir kızdı ki!...

Dilenci:
- Bir dilim yiyecek ekmek isteyecektim, diye boynunu büktü.

Halime Kadın çılgın gibi içeriye koştu. Fırından çıkan sıcak ekmeklerden birini ikiye böldü. Arasına biraz yağ sürdü. Yağın üstüne bir tutam fare zehiri ekti. «Bundan sonra bir daha kapımı çalamazsın!» diye homurdanarak kapıya gitti.

Ekmeği dilenciye verdi.

Yaşlı adam sıcak ekmeğe pek sevindi. Halime Kadın’a dua ederek oradan ayrıldı.

Köyünün yolunu tuttu. Hava karlı ve soğuktu. Bir an önce köye ulaşmak için adımlarını sıklaştırdı. Kasabadan epey uzaklaşmıştı ki, karşısına bir asker çıktı. Birbirlerini selamladılar.

Asker:
- Biraz geride otobüs bozuldu. Yolcular onarılmasını bekliyorlar. Ben bir an önce evime ve beni özlemle bekleyen anama ulaşmak için onlardan ayrıldım. Epey yürüdüm. Karnım acıktı.

Dizlerimin gücü kesildi deyince, dilenci torbasındaki taze ekmeği çıkardı:
- Sen vatan bekçisisin. Yiyeceğimi son lokmasına kadar sana vermekten sevinç duyarım. Al, bununla karnını doyur, dedi.

Açlıktan güçsüz düşen asker, hemen ekmeği yemeye girişti.

Ertesi sabah, güneş, doğarken Halime Kadın’ ın kapısı çalındı. Halime Kadın, bu gelen oğlumdur. Dilenci bir daha gelmeyeceğine göre, diye aklından geçirerek coşkuyla kapıya koştu.

Gelen jandarmaydı. Acı haberi bir solukta Halime Kadın’a duyurdu.
- Oğlun, kasaba yolunda ölü bulundu. Neden öldüğünü henüz anlayamadık.

“Ah ne yaptım ben ?” diye dövünmeye başlar ama iş işten geçmiştir. Arslan gibi oğlu kendi elinden hayatını kaybetmiştir. Bu hikayeden herkes kendine göre bir ders çıkarabilir.

“Her ne doğrarsan aşına, o çıkar karşına” atasözün de oldugu gibi.

Sevgili okuyucularım, «Sıcak Ekmek» yüzlerce yıldan beri Anadolu’da anlatılıyor. Ben de öyküyü çocukluğumda yaşlı bir masal anasından dinlemiştim.
O her zaman bu öyküyü şöyle bir öğütle bitirirdi:

Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir şeyi, başkalarına yapmayın.

~ALINTIDIR~

KISSADAN HİSSE 2 Where stories live. Discover now