Vahid - "Küçüğüm"

2.4K 179 274
                                    

Tam yüz elli sekiz gün küçüğüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tam yüz elli sekiz gün küçüğüm.
Yüz elli sekiz gündür sessizliğini koruyor odamız.
Sen gidince mürekkebim kurudu. Şiirime nakış nakış anılarımızı işlediğim mürekkebim kurudu. Hani onlarsız yaşayamam dediğim satırlarım vardı ya artık tozlu rafların arasına sıkıştılar. Ya da benimle beraber ayaklarındaki kelepçeyle okyanusun karanlıklarına gömüldüler.
Nefesim kesildi küçüğüm..
Alamıyorum.
Boğuluyorum..
Sen yoksun ya ben boğuluyorum.
Bilmiyorum.
Tekrar nasıl nefes alınır bilmiyorum..
Gelsen ya artık?
Sarılsan. Söz bu sefer asla asla çok sıkmandan şikayet edip ayrılmayacağım kollarından.
Hatta sen nefes alamayıp abla bırak diye söyleneceksin. Söz küçüğüm söz. Bırakmayacağım bu sefer seni.
Sen yeter ki gel.
Ben seni bekliyorum.
Gel ki yaşayalım eksik parçalarımızı..

21/Temmuz 05:34

Kadının bedenini acı kıskavrak yakalamış paslı parmaklıkların arasına sıkıştırmıştı. Bu mahkum, yüz elli dokuzuncu günün fecrinde kalktı yattığı yerden. Üzerinde ki uzun elbisenin rengine zıt, yüzü aylardır solgundu. Göz altları zifre boyanmıştı. Sendeleyerek kalktı. Başındaki yemeninin dışarıdaki fırtınada savrulacağı ihtimalini göz ardı ederek yürüdü.

Hissediyordu..

Sanki her bir adımı cam kesikleriyle buluşuyordu. Ayaklarına değil kalbine saplanıyordu. O elem haberi aldığı günden beri bir gün değişmemişti bu yara. Kalbi lime lime olmuş küçük kız kardeşinin yanına gömülmeyi bekliyordu. Ruhunu da gömmüştü. Tam o gün o dakikada ruhunu gömmüştü.

Hani zamanla geçerdi diye acısına zıt bir şekilde güldü. Gülüşü yüzünde son buldu. Hıçkırıkları diliyle beraber yüreğini de sarmaşıklarıyla sardı.

Terasın soğuk zeminine ayağını değdirmesiyle ürperdi ama aldırmadı. Yüreğindeki soğuk kasırgalar baştan aşağı kendini esir almışken bu ne ki dedi. Gök kadının acısını benimser gibi ağlamasını arttırdı. Göz yaşlarıyla beraber göğün yağmurunu da misafir ediyordu yanakları. Göğe ellerini açtı. Hep yaptığı gibi yaptı, kimsenin konuşmaya değer kılmadığı o gezegenlere seslendi. Yalnız değil miyim diye sordu. Gök şimşeğiyle yanıtladı. Yanındayım der gibi. O ise ana zıt bir şekilde gülümsedi. Kafasını salladı sağa sola. Değilsin dedi. Değilsin. Aynısını yaşamadan yanımda olamazsın ki diye fısıldadı. Bu sefer döndü ve seslendi iklimlere. "Yalnız değil miyim?" Ses çıkmadı iklimlerden...

Bu sessizlikle de beraber ayakları da aynı yüreği gibi kaldıramadı elem dalgaları. Sırılsıklam ıslak olan zemine bıraktı kendini. Sırt üstü uzanmış ellerini yana açmış hıçkırıklarıyla nefes alamadığını tekrarlıyordu. Zahiren böyle yanarken neden tek bir fani anlamıyor diye sitem ediyordu.

Sonra aklına biri düştü. " O anlıyor mudur, görüyor mudur yanışımı, aynı an da boğuluşumu? " diye sordu kendi kendine. Anlıyordur diye tekrarladı. Onun yüreği bambaşka diye fısıldadı göğe.

Aniden gök tekrar kükredi. Kalk yerden der gibi. Kalkmadı, kalkamadı. Aksine ıslak zeminde cenin pozisyonu aldı. Sanki su kendisine sarılıyormuş gibi hissetmek istedi. O biriciğinin ellerini tutamamıştı, bir daha tek başına ayağa kalkamazdı. Yalnızlığına kıvrılmak ister gibi daha da sindi zemine. Gördüğü rüya ruhuna hançerler saplamıştı. Hıçkırıklarla bağıran yüreğine ancak böyle teselli veriyordu. Tekrardan, son kez seslenirken buldu kendini.

"N'olur gitme!"

Gözleri kapanmadan önce yanıp kavrulan ve en dipte olan ruhuna baktı ve hemen sonra yadına, daha dün duyduğu kelimeler düştü ama çoktan göz kapakları bu savaşın kazananı olmuştu.

"Gönlüne âşk ateşi düşene dek ayağa kalk ve koş."

Yüreği hızlı hızlı atmaya başladı adamın. Feyza'nın yağan yağmura, ıslak zemine inat hala orada uzanıyor oluşuna yüreği titredi. Birilerinin bağırış sesine ayağa kalkmıştı, hemen sonra fark etmişti, bu ses köşedeki oda da uyuyan kişiden geliyordu. Sesleri takip edince terasa varmıştı, onu öylece yerde gördü ve göğüs kafesinin içi sayısız taşlarla taşlandı. Ağırlaştı kalbi ve fısıldadı.

"Bu kadar çok mu yangının?"

Yüreğindeki eleme zıt, hızlıca kadının yanına vardı adımları. Elini yavaşça ayaklarının altından geçirdi, diğer elini yavaşça belinin altına götürüp kollarının arasına aldı. Feyza, yerden kaldırılmasına rağmen fark etmiyordu. Hala gözleri yumulu yüreği yangın yeriydi. Uyuyordu sessizce ama bin bir gürültüyle de... Bunu anlayabilmişti onu kollarında taşıyan kişi.

Adım attıkça dünyadan soyutlanıyordu adamın yüreği. Kolları arasında kalbi acıyla yontulmuş narin bir menekşe duruyordu sanki. Bir tarafı o menekşenin güneşi ol tekrar açtır derken diğer tarafı güneşti o menekşeyi öldüren, ben miyim ona an be an zarar veren, diye fısıldadı. Bakışlarını çekebildiğinde gözlerini yukarıya çevirip bir iki kere kırpıştırdı.

Kadının yüreğindeki acı neden adamın yüreğine bir ayna misali yansıyordu? Öyle bir yansıma ki adamın yüreği de kor oluyordu. O kordan sızan ateş, aradaki aynayı yok ediyor, sadece yürekleri kalıyordu.

Korkuyordu adam.

Kalplerinin savaşından korkuyordu..







Birinci bölümden ziyade tanıtım tarzında olsun istedim, ondan dolayı kısa.

Nasıldı ilk bölüm?

Yorumların benim için kıymetli, söylemeden geçme olur mu?

Ha birde Hoş geldin Bu Şiire..

Allah'a emanet olun🌻

CÜDÂ | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin