Muhammed Enis elalarını kahvelerime mıhladı, hiç ayırmadan ruhumu titrecek o kelamları sarf etti."Sen, bu hikayede o menekşeye hapsolmuş nadide kızsın ve eğer iznin olursa ben de çobanı olmaya talibim."
Elini kaldırdı aniden ve ruhumu yıldızlardan kaydıran o iki kelamı sarf etti.
"Tut elimden."
Bir anka oldu şimdi kalbim, senin masallardan güzel avuçlarına konmak isteyen. Bizi bambaşka bir hikayeye götürmek isteyen kelamlarınla, gözlerindeki umut dalgaları birbirine karışmış Muhammed Enis. Ruhum ama, ruhum bizden çok uzakta, senin gönül kapının önünde, bekler o kapıyı açmanı... Tuttuğun elini, alıp bağrıma sarmak istesem kızar mıydın bana? Sahi söylese ya biri, ruhum kaç asırdır bekledi durdu bu anı?
Gözlerim cam bir kristale döndü bana uzattığı eli izlerken, onunsa gözleri benim üzerimden tek bir lahza ayrılmıyor, benden bir yanıt bekliyordu. Tutmalısın o eli diye inleyen kalbimin gümbürtüsü sanki tüm arşı titretiyordu.
Gözlerimi elinden çektim ve elalarına çevirdim, benim dolan gözlerimi görüşüyle elalarında bir kum fırtınası koptu sanki, merhamet mi o fırtına, sevgi mi Muhammed Enis? Her ikisi de olsa, şu cihana değişmezdim diye fısıldadım. Sabrı tüm ruhuna yoldaş olurken hala benden bir yanıt bekliyordu. Ama bu sırada da kulaklarımı sağır ediyordu bir ses.
Ruhum "Beni dinle, arş titriyor bak kalbinin sesinden, şiirler satırlarını döktü ayak uçlarına, yeniden yaz beni, sevdayı onunla yaşaya yaşaya yaz diye kapında. Dinle beni ve sevgiden bir çatı inşa et yuvana..." diye fısıldadı kulağıma.
Diğer yanımsa ama ve acabalar kuyusuna hapsolmuştu, tüm sorularımı kenarı itemezdim. Bana söylenen hakikat ile onun uzattığı eli çelişiyormiyor muydu? Seven bir yürek bir başkasının sevda gemisine nasıl talip olur? Onu tekrar yaşatacak çoban olmaya nasıl talip olur? Es geçemezdim bunca çıkmazı, yanıt verecekken pencereden uykulu bir ses duyuldu.
"Feyza Abla!"
Pencereden yarım yamalak doğruluşuyla bizi inceleyen Sadık'la ne yapacağımı bilemedim, Muhammed Enis hızla elini indirdi, bense şaşkınlıkla atıldım.
"Sen mi uyandın? Ne zaman uyandın?"
Eliyle gözünü ovdu. "Az önce kalktım da siz ne yapıyorsunuz orada? Neden bahçedesiniz?"
Nasıl yanıt versem diye sağa sola bakınırken gözlerim Muhammed Enis'i buldu, bir eliyle saçlarını kaşırken yüzünde daha önce hiç rastlamadığım bir kıvrılış mevcuttu. Yanakları, elma ağaçlarının hasat mevsimi gibiydi sanki, kırmızı. Gözlerimi alamadım o bahçeden, bakışları sorunun sahibine yönelirken Sadık'ı yanıtladı. "Hava alıyorduk."
Hayır Muhammed Enis, ben seni düşünüyordum.
"Hmm, uyumayacak mısınız yoksa?" Doğruldu bariz belli olan heyecanıyla. Çocuklar için en güzel eğlenceydi bu, bilirim. Oysa yanıtladı gecikmeden. "Yok uyuyacağız aslanım."
YOU ARE READING
CÜDÂ | Tamamlandı
Spiritual|Gerçek Yaşanan Bir Hikayeden Esinlenilmiştir.| Sonbaharın usulca şehirden uzaklaştığı bir akşamüstü. Son demini döken yapraklar. Bulutların ağlamaya hazırlandığı dakikalar. Güneşin, bir daha kızın yüreğine açmayacağına and içeceği lahzalar. Kar...