"Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman."
Düşürdüğüm yerin tam kenarına yaklaşmış parmağımla gösteriyordum ki kaygan bir şeye bastım, ayağım kaydı, çalılığın bulunduğu çukura düşecekken biri tarafından kolumdan tutuldum ve o kişiye yaslanırken buldum kendimi.
Avucum onun kalbinin üzerindeyken başım göğsüne yaslıydı.
Hızlı hızlı atan kalbimle hemen ayrıldım oradan. Yanaklarımın ısısı, şu yaz gecesinin serinliğine olabildiğince zıttı. Avuçlarım atan kalbinin üzerine denk gelir gelmez ayrılmıştım yamacından. Şimdi üç dört adım mesafe vardı aramızda. Bakışlarım yerdeydi, sessizdim, ondan da bir söz işitmiyordum. Anın etkisiyle tüm uzuvlarım uyuşmuştu. Her ne kadar ruhum ruhuna sevdalı olsa da o konum doğru değildi. O bana namahremdi. Rabbim'in buyruğu hiçbir şeyin önüne geçmemeliydi. Bu olmaması gereken bir durumdu, dikkatli olup düşmeseydim bu da olmayacaktı.
Bakışlarım topraktan ayrılmazken Muhammed Enis'in kısık sesini işittim. Sanki o da rahatsız olmuştu o mecburi halden. Öyleydi ses tonu. "Kusura bakmayın, düşeceğiniz için öyle oldu. Hakkınızı helal edin. " Bunun sebebini bildiğimden yavaşça başımı aşağı yukarı salladım. Bakışlarımı çalılığa çevirdim.
O anın etkisinden çıkmaya çalışıyordum. Baktığım yerde göremedim telefonumu. Sağa sola eğildim.O sırada Muhammed Enis tek hareketle eğildi, telefonumu göremediğim bir çiçeğin arkasından aldı. Bakışları adımlarındayken usulca önüme uzattı. Sakin kalmaya çalışarak telefonun diğer ucundan tuttum ve elime aldım. Parmaklarım tırnak kenarlarımı bulurken bakışlarım toprak yoldaydı. Üzerimde bir rahatsızlık söz konusuydu. Evet kalbim hızlı hızlı çarpmıştı ama bu şaşkınlıktan ve tedirginliktendi. Ben, her ne güzellik olacaksa helal dairede olsun isterim. İslamın kızının lügatında haram dairesi asla olmamalıydı. Bundan taviz vermek demek kişinin faciası demekti. Ve taviz tavizi getirirdi.
Dikkatim olduğumuz ana döndü. Muhammed Enis, telefonumu bana verir vermez yola döndü ve fenerini açtı, önümden adımlamaya başladı. Feneri yarı arkasına dönük tutuyordu, benim de görmem ve ardından yüremem için. Tam arkasına adım attım, orta hızla yürümeye başladık.
Onun arkası bana dönüktü, giydiği koyu yeşil gömleğini görüyordum. Fazlası olmadan bakışlarımı kaldırıp göğe baktım. Yüreğimden ve dilimden derin bir "Estağfurullah"döküldü. Bu kalbimi az çok ferahlattı. O anı "Hem zaten zaruri bir haldi." diye unutmaya çalıştım. Aklıma kızların beni şu an arayıp aramadıkları geldi. Fark etmişlerdir ama o zaman dönmüş olmaları lazımdı? Allah Allah deyip tedirginlikle yutkundum.
Geceyi süsleyen yıldızlara takıldı gözlerim. Işıl ışıl parlıyorlardı bu güzel yaz gecesinde. Kendimi ince bir tebessüm kondururken buldum. Aklıma okuduğum bir kitaptaki sahne geldi. Birbirini seven iki yürek koskoca çöl sahrasında, yıldızları izliyorlardı. Şu an onun yamacımda olması benim o kitaptaki kız gibi hissetmeme sebep oluyordu. Gözlerim doldu hayalin güzelliğinde. Kitapta, biri diğeri için çok fedakarlık yapmıştı. Sonunda ise çok ağlamıştım çünkü tam kavuşamadan kız ölmüştü. Aklıma ölümün gelmesiyle rahatsızca yutkundum. Rümeysa'nın hastalığından dolayı çok hassas olmuştum bu konuda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÜDÂ | Tamamlandı
Spiritual|Gerçek Yaşanan Bir Hikayeden Esinlenilmiştir.| Sonbaharın usulca şehirden uzaklaştığı bir akşamüstü. Son demini döken yapraklar. Bulutların ağlamaya hazırlandığı dakikalar. Güneşin, bir daha kızın yüreğine açmayacağına and içeceği lahzalar. Kar...