"Ayrıldınız yani?"

Garip bir şekilde hala acıtan 'ayrılmak' sözcüğünü duyunca dolmaya yüz tutmuş gözlerimi kaldırdım ellerimden. Kendimi gülmeye zorladım. "Nereden çıkardın?"

"Öyle ya da böyle durumunuzu bana açıklamalısınız, farkındasındır umarım, Feza. Ben de ona göre ayarlayacağım her şeyi. Birlikte oynamanız senin için sorun olacak mı mesela? Bunu bilmeliyim."

Fabián'ın gözleri dışında her yerde takılıp uzaklara dalan bakışlarımı güçlükle onda durdurdum. "Elbette olmayacak. Arkadaşız biz."

"Bak, bu çocuk oyuncağı değil. Anlamak istemiyorsunuz belki ama her maçta bizi milyonlar izliyor, kazanmamız için destek oluyorlar. Gençsin biliyorum ama olayın ciddiyetinin farkına varmalısın artık. Oyun sırasında aklın yalnızca ve yalnızca oyunda olmalı. Hiçbir dikkat dağınıklığı olmamalı," dedi işaret parmağı art arda hamlelerle masaya mıhlanırken. "Sadece takım için de söylemiyorum bunu. Saha içinde dikkatin dağılırsa sendeki potansiyelin bir önemi kalmaz, Feza. Sonunda kariyerin başlamadan biter. Bunu istemezsin sanıyorum."

"Tabii ki istemem," dedim cümlesi biter bitmez.

"Sendeki hırsı seviyorum Feza. Kimsenin, hiçbir şeyin seni etkilemesine izin verme. Ben bunun olmasını engellemek için buradayım. Bu yüzden bana yardım etmelisin. Kendi iyiliğin için." Kafamı salladım hala göz göze gelme cesareti gösteremezken. Haklıydı, ondan çok şey sakladık. Saklamaya da o bir şeyler duymadığı sürece devam ediyorduk. "Burada ne kadar zamanım kaldı bilmiyorum. Umarım az değildir. Bu zamanı verimli kullanalım, tamam mı?" Yeniden kafamı salladım, itaat edercesine. "Şimdi, şantaj için Oflaz'ı mı kullanıyorlar?"

"Evet," dedim Pablo'yu ekleyip eklememekte kararsız kalıp.

"Oflaz'ın haberi var mı?"

"Ona da şantaj yapıyorlar."

Hayretle kaşları kalktı. "Demek takımımdan iki kişiye şantaj yapıyorlar." Benimle değil de kendi kendine konuşuyor gibiydi. Ellerini çenesinin altında birleştirmiş, dalgın dalgın pencereden dışarıya bakıyordu. Birden ellerini masasına sertçe indirince düşünce aleminden gerçek dünyaya hızlı bir geçiş yapmak zorunda kaldım. Öyle ki yerimde bile zıplamıştım. "Pekala, sen bu işi bana bırak. Parayı ödeme sakın. Oflaz'a söyle, o da ödemesin."

Şüpheyle oturduğum sandalyede dikleştim. "Çözüm bulacağından emin misin?"

"Bir sorununuz olursa ısrarla bana gelin dememdeki sebep ne sence? Elbette eminim. İlk olarak sana birkaç soru soracağım. Öncelikle mesajı nereden gönderdi?"

"E posta üzerinden." Diğer soruları da rahatlık ama bir o kadar gerginlik içerisinde cevapladım. Rahattım çünkü bir çözüm bulabileceğini biliyordum. Gergindim çünkü hala bir şey saklıyordum. Pablo da tehdit ediliyordu. Fabián'a onun da başının belada olduğunu söyleyip kurtarabilirdim ama yine de ifşa olması söz konusuydu. Sonunda kurtarma isteğim ağır basınca Fabián'ın son kez sorduğu 'Fotoğraflarda başka birisi var mıydı?' sorusuna olumlu yanıt verdim. Başta haklı olarak kızsa da onunla da ilgileneceğini, Pablo'ya da bir şey demeyeceğini söyledi. "Kim olduklarını bulunca ne yapacaksın?" dedim çıkmak için ayaklanacağım sırada.

"Sen onu dert etme. Sana bir daha bulaşamayacağını bil, yeter. Şimdi diğerlerine katıl. Eve gitmeni istemiyorum. Daha fazla açık verme. Dikkat çekici hareketlerde de bulunma. Oflaz'la ben konuşurum. Pablo'ya istersen anlat ki boş yere parayı ödemesin."

Suratımı kaplayan umutlu bir tebessümle ayaklandım. "Teşekkür ederim."

"Artık benden bir şey saklamayın."

UzatmalarWhere stories live. Discover now