10.0: Görünmez Adam

Start from the beginning
                                    

"Dinlemekte daha iyiyim, konuşacak konu bulamıyorum."

En nefret ettiğim cevaplar arasında ilk onda bu söz öbeği de yer alabilirdi. Şu anda konuşacak pek çok şey bulabilirdik. Bina şekillerinin bu geldiğimiz bölgede daha izbe bir hale gelişinden tut hangi ülkeye gitmek istediğini sormaya kadar bir sürü malzeme çıkabilirdi ortaya. Ama bu cümle tüm ihtimalleri tokatlıyor, ortadan yok ediyordu. İletişim hem alıcısı hem vericisi olan bir sistemdi. Bazı insanların bunu sadece 'alıcı' konumunda kullanmasından nefret ediyordum.

"Boşver o zaman." dedim açık açık. Sen konuş ben dinliyorumcu takılanların genelde pek de dinlemediğini biliyordum.

Aldous derin bir iç çekti.

"Üzgünüm, bazen biraz kaba olabiliyorum."

Yarım ağız güldüm.

"Üzülmene gerek yok, konuşmadığın için belli olmuyor."

Aldous bunun üzerine omuz silkti. "İletişim kurmakta pek iyi değilim işte." dediğinde derin bir nefes verdim. Çenemi kapalı tutmam gerekiyordu, yapamadım.

"Yeterince çaba göstermediğin bir şeye onda iyi değilim deyip geçmek de... Ne bileyim."

Aldous'un durduğunu bir iki adım attıktan sonra fark etmiştim. Arkamı döndüm, şapkasını kaldırdığı için açıkça görünen yüzüne baktım. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Kızmış mıydı? Eğlenmiş miydi? Bir umut etkilenmiş miydi? Bunların hiçbiri olsun istemezdim, sadece bu cümlemin üzerinde biraz düşünsün isterdim.

"Çabalamadığımı nereden biliyorsun?"

İki elimi havaya kaldırdım 'ben bilmem' dercesine. Biraz gözlemlemiştim onu sadece, vakit bulamamıştım geniş bir incelemeye. Elaina, Hector, Lee üçlüsüne hatta Ares'e bile vakit bulabilmişken Aldous'a vakit bulamamın sebebi onun hiçbir zaman bizimle olmak istemeyişiydi. İstemeyen birini fark edemez, hayatınızda bir sembol edinmesini sağlayamazdınız.

"Bizim ekipten biriyle denedin mi? Demek istediğim toplantılarımız değil, bire bir olarak havadan sudan konuşmayı denedin mi?"

Aldous kollarını kavuşturdu.

"Belki daha önce çok denediğim için sıkılmışımdır."

Zihnimin gerilerindeki Ege ile aynı anda tekrarladık: öğrenilmiş çaresizlik. Ben de kollarımı kavuşturdum önce. Elimde değildi. Bu kollarını kavuşturma hareketinin evrensel anlamı kesinlikle bazı açık yolları kapatmaktı. Karşımdaki yaptığında ben de gardımı almak zorunda hissediyordum.

"Belki de yanlış insanlarda ısrar etmişsindir." Biraz gülümseyerek çevremizi işaret ettim kollarımı açarak. Belki biraz destek biraz da ona sunulan yeni yollar bu görevi daha güven dolu atlatmamızı sağlardı. "Farlı yerler, farklı insanlar, farklı olaylardayız Al. Sıkılma lüksümüz yok."

Aldous'un siyah kaşları havaya kalktı.

"Sen az önce bana Al mı dedin?"

Ah evet... Demiştim. Açıkçası Carmen'in ona birkaç kez Al dediğini duyunca ister istemez zihnime işlemişti. Masumca gülümsedim. Bu masum sandığım gülümsemenin dışarıdan kurnazca durmadığını umuyordum sadece.

Aldous tekrar hareketlendi ve beni geçti.

"Bana bir daha Al diye seslenme, rica ediyorum."

En azından nezaketini elinden bırakmamıştı. Carmen'i hiç böyle uyardığına şahit olmadığım için şaşırsam da yolumuza devam ettim onun gibi.

Çalınan eleksiyoların tutulduğu binanın oraya geldiğimizde girişi tutan adamlara baktım. Strateji oluşturmalıydık. Aslında yanındaki binalardan birinin katlarından bekleyen adamların kör noktasına gelecek şekilde atlayabilirdik. Kameraları ben bloke edebilirdim. Kafamda binanın buradan, gizlendiğimiz gölgeler arasından, olasılıklarını ve mimarisini incelerken Aldous,

KOZAWhere stories live. Discover now