0.4: Nabız

317 71 204
                                    

Selam :)

İyi okumalar!


------

------


Önümde uzanan uzun iskeleye baktım. Tahtaların rengi pembe ile mor tonları arasında değişiyor, yaydıkları kokuyla beraber bana petunya çiçeklerini anımsatıyordu. Önümde sonsuz uzanan denize baktığımda tuhaf bir hissiyat beni kendine çağırıyordu. Derinden derinlere... Ona ilerlememi istiyordu. İleriye doğru bir adım attığımda sert bir rüzgar çıktı. Beni savurmak istercesine, alabildiğine güçlü bir rüzgardı. Arkamdan gelmeye başlayan yeşil yapraklarla beraber ilerleme isteğim durmuştu. Bana çarpıyor, ayaklarıma ve hareketlerime dolanıyordu.

Yapraklar kana bulanmıştı ve her yerdeydiler. Her yerimdeydiler.

Etrafımı saran yapraklara dikkatli baktığımda üzerinde isimlerin yazdığını fark etmiştim. Tanıdığım tanımadığım pek çok kişinin ismi o yapraklarda yazılıydı. Arkama bakmaya mecburdum bunun üstüne. Bu yaprakların nereden geldiğini görmek zorundaydım.

O kocaman meşe ağacını gördüğümde bu yaprakların neden bana çarptığını anlamıştım. Gövdesindeki yarıklardan oluk oluk kan sızıyor, tüm kabuklarının arasındaki çatlakları kırmızının en ölümcül tonuna boyuyordu.

En sevdiğim tonu olmasının yanı sıra beni en çok korkutan tonuydu da kan kırmızısı.

Yapraklar benim yüzümden dökülüyordu.

Benim yanlış kararlarım yüzünden...

Suratıma çarpan yeşilin gördüğüm belki de güzel tonunda olan yapraktaki ismi okudum.

'Ege Duman'

İsmi okumakla beraber yaprak elimden kan gibi aktı tek farkı simsiyahtı. Etrafımdaki yapraklar mor zemin üzerinde eriyerek benim ziftten mezarımı oluşturmaya başladığında ben ilerlemem gerektiğini unutmuştum. Onlar geride kalmışken ilerlemeyi düşünemezdim.

Onlarla ölmek dururken yaşayamazdım.

Nefes nefese uyandığımda nerede olduğumu algılamakta epey zorlanmıştım. Hızla atan kalbime görürdüm ellerimi.

Sadece bir kabustu. Lakin yüreğimin derinindekileri korkusuzca yüzeye taşıyan bir kabustu. Bitkin bir şekilde ellerimi alnıma götürdüm. Başım zonkluyordu, ve ellerimi ne kadar bastırırsam bastırayım durmuyordu.

Uyurken dahi kafamın içindeki savaş susmuyordu.

Bitkin zihnime rağmen vücudum uzun bir aradan sonra gerçek bir yatakta yaptığından dolayı gayet güzel dinlenmişti. Derin bir nefes verdim. Şimdi geri uykuya dalmak imkansızdı. Yine de denemeye değerdi.

Ayak ucumdaki tarafa oturan birinin hissiyle anında doğruldum ve yumruklarımı kaldırdım. Adam ile ay ışığının aydınlattığı koğuşta göz göze geldiğimizde yumruklarını indirdim. Yaklaştığını nasıl fark etmemiştim ki? Kabus yüzünden duyularım da mı bir süreliğine kendini koruma altına almıştı? Normalde uyurken bile olsa yabancı bir yerdeyken tamamen sızmazdım. Yapamıyordum, vücudum izin vermiyordu. Geçmişimde uyurken başıma pek çok şey gelmişti. Aklıma gelen şeyle Adam'ı görmezden geldim ve yastığımı eline alıp yüzüme bastırdım. Aşırı derin bir nefes aldım. Burnuma gelen daha önce fark etmediğim hafif koku gözlerimi devirmeme neden olmuştu.

"Cidden mi? Mışıl mışıl uyumamızı niye bu kadar çok istediğini merak ettim doğrusu, sevgili Darrell." dedim fısıldayarak. Ses tonum her zamanki gibi hafif alaylıydı. Adam gülümsedi.

KOZAWhere stories live. Discover now