"O hayatta sen de varsın. Ve evet, güzel," dedim sırtımı yasladığım yerden kaldırıp öne doğru eğilerek. Dediğimi yanlış anlamasından, aynı zamanda doğru anlamasından korkarak bakışlarımı kaçırdım. O kadar enerji doluydum ki cümlelerimi toparlayamıyor, toparladıklarımı da algılayamıyordum. Vücudum her maç sonrası oluşan tanıdık heyecanla titriyordu arada. Bunu Saner'e söylediğim günden beri adrenalinden çabuk kurtulmam ve daha kolay uyumam için her maç sonu uyku çayı yapıyordu. "Ee, nasıldım?" dedim bir an önce sakinleşmek için çaydan büyük bir yudum alıp.

"Hala çok agresifsin."

"Bugün Pablo'dan yeterince nutuk dinledim."

"Öyle diyorsan." Önündeki notlara döndü.

"Hakem kötüydü."

"Orada olmak bambaşka bir şeydir kesin ama... Hakem iyi yönetti." İhanete uğramış gibi kaşlarımı kaldırınca elini kumandaya attı. "Pozisyonları tekrar izleyince hak vereceksin. Asistin çok güzeldi bu arada."

Altında bir anlam oluşturmadan, kayıtsızca fakat içtenlikle ve yanlış yakalamadıysam gururla söylediği cümleyle suratıma bir gülümseme yayıldı. "Teşekkür ederim," dedim elimi ürperen koluma atıp yatıştırarak.

Notlardan bir şey arayıp tekrar televizyona döndü. "Bak, kart pozisyonun şu." Tüm ciddiyetiyle bir yardımı dokunur belki diye maç anlarında benimle ilgili önemli dakikaları yazıyordu. Böylece maç sonrası eve geldiğimde maçı tartışıyor, ben içimi dökmüş ve sakinleşmiş oluyor, hatalarımı gözden geçirme fırsatı buluyordum. Evet, Fabián hepimizin yanlışlarını düzeltmeye çalışıyordu ancak tüm takıma aynı anda bakması bazı detayları görememesine neden olabiliyordu. Saner gün sonunda yanına geleceğimi bildiği ve tuttuğu takımın maç kazanmasında önemli bir rol oynadığımı bildiği için maçlarda özellikle beni izliyor, en ufak bir hatayı bile maalesef gözden kaçırmıyordu. Bu üzerimde fazladan bir baskı kuruyordu ancak bu beni sadece daha dikkatli oynamaya yönlendiriyordu.

"Yani, biraz sert kaymışım, kabul ediyorum."

"İlk faulün olduğu için hakem sarı verdi bence. Yoksa buna kırmızı bile düşünülür."

Kısık sesle "Abartma," dedim ama pek de haksız sayılmazdı. Sert girişmiştim ayağına.

"Tekrar izleyelim?"

"Yok, yok, tamam." Boş elimi yüzüme kapatıp derin bir nefes çektim içime. "Engel olamıyorum kendime. Böyle tam topu aldım gidiyorum derken ayağıma kayıyorlar. Sinirleniyorum."

"Bunlar kendini geliştirmen için bir fırsat değil mi? Her defans oyuncusu farklıdır. Birisi hantaldır diğeri hızlı. Tüm oyuncuları öğren de çık maça demiyorum tabii. Ama her oyuncudan kendine bir şeyler katabilirsin. Mesela bu takımın defansı hızlıydı. Daha sık tek top yapabilirdin. Yanlış anlama, yapmadığın için suçlamıyorum seni."

"Biliyorum. Ben anlıyorum seni. Ve haklısın. Sinirimi bir kenarıya bırakıp öğrenmeye bakmalıyım."

"Aynen öyle," dedi ışıldayan gözlerle gülümseyerek. "Devam edelim mi? Yorgunsan bitirelim." Benimle, yendiysek neşeyle, yenildiysek sinirle, duygularını belli ederek uzun uzun konuştuğu tek zaman dilimi maç sonralarıydı. Bazen maç esnasında bile çıkışı düşünüp 'Evde bu kesin konuşulacak,' dediğim oluyordu. Bu anı her hafta iple çekerken yorgunluğumun bir önemi yoktu benim için.

"Edelim. Onuncu dakikaya bir gider misin? İlk ayağıma kaydıkları ana. Faul müydü sence?"

"Aslında tartışılırdı ama bu hakemin kolay kolay faul vermediğini biliyoruz zaten. Bir de sana kart çıkardı, sen düşün." Masanın üzerine dağılmış kağıtları kaplayan, geçen hafta yaptırdığm bileğimdeki dövmenin aynısı olan el yazısını okudum göz ucuyla. Durup yaptıklarını düşündükçe gülümsemeden edemiyordum. Takımı için yapıyordu, biliyorum ama benim için yaptığını düşünmek hoşuma gidiyordu.

UzatmalarWhere stories live. Discover now