11

13.6K 1.3K 676
                                    

Harry ikinci görev için hazır olmaya çalışıyordu. Zorla kahvaltısını ağzına tıkıştırmaya çalışıyordu. Hermione onu rahatlatmak için arada sırtını sıvazlıyordu. Ancak Harry rahatlamak için çaktırmadan Draco'ya bakıyordu. Bazen gözleri kesişiyordu ve birbirlerini rahatlatmaya çalışırcasına aralarında birkaç saniyelik bir bakışma geçiyordu. Zira Draco da Harry için endişeliydi.

"Böyle bir zamanda Ron nerede?" diye söylendi Hermione. Harry bir şey söylemedi ama onun nerede olduğunu biliyordu.

Her sabah olduğu gibi baykuşlar gazeteleri getirdiğinde Harry'nin zerre umurunda değildi. Ancak Hermione her sabah olduğu gibi gazetesini almış ve incelemeye başlamıştı. Daha ikinci sayfaya geçmişti ki Harry'e bir haber gösterdi.

Kısaca Black ve Malfoy ailelerinin çocukları, Draco Malfoy ve Edward Black ailesinin arasındaki nişanın bozulduğu ancak iki ailenin dostluğunun daimi olduğu yazıyordu. Harry şaşırmıştı ama Hermione'nin sandığının aksine habere değil, haberin daha yeni duyuluyor olmasına şaşırmıştı. Draco ona haberi tatilden döner dönmez vermişti.

Bir yandan sevinmişti çünkü onların artık özgür olduğunu herkes biliyordu. Diğer yandan Draco'nun gerçek kimliği bir kez daha yüzüne çarpmıştı. Bir Potter olarak onun kiminle nişanlandığı ya da nişan attığı hatta evlendiği kimseyi ilgilendirmezdi. Ancak onun nişan atması gazeteye haber oluyordu. Tıpkı nişanlanmasının olduğu gibi. İnsanlar yanından geçerken görevde ona başarılar dilemeye başlayınca düşüncelerinden sıyrıldı ve ana odaklandı.

Göz açıp kapayıncaya kadar görev zamanı geldi. Karagöl'ün çevresine geçici tribünler kurulmuştu. Hogwarts ve diğer iki okulun öğrencileri tribünleri doldurmuştu bile. Görevin açıklaması seyirciler için yapıldı. Yarışmacıların hazinelerini bulmak için bir saati vardı. O daha kendini hazır bile hissedemeden Dumbledore başlama işaretini verdi.

Bu sefer görevi aynı anda gerçekleştireceklerdi. Krum'un yarı köpek balığı yarı insanımsı bir şeye dönüştüğünü görebildi göz ucuyla. Her şey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki Delacour'un görev için ne hazırlık yaptığını bile göremedi. Otu ağzına tıktı ve suya atladı.

Suyun altındayken vücudundaki değişimleri hissetti. Önce kulaklarının altı yanmaya başlamıştı. Sonra çok geçmeden suyun altında nefes alabildiğini fark etti. hemen ardından ellerinin ve ayaklarının perdeli olduğunu. Draco ne dediyse gerçekleşmişti. Suyla ilgili problemlerini çözdüğüne göre artık hazinesi olan Ron'u arayabilirdi.

**

Draco gerginlikle Harry'nin suya atlamasını izledi. Ot gerçekten işe yarayacak mıydı? Ya bir sorun çıkarsaydı? Keşke otu iki tane sipariş etseydi ve önceden deneselerdi. Bunu niye daha önce düşünememişti ki? Biraz süre geçtikten sonra rahatladı. Harry hala çıkmadığına göre ot işe yaramış olmalıydı.

Zaman akmaya devam etti. Gölden kırmızı bir fişek gönderildi ve Fleur Delacour gülün dışına fırlatıldı. Aşağıda ne halt dönüyordu da kızcağız dayanamamıştı acaba? Draco ejderhalardan sonra her şeyi bekliyordu.

Draco gerginlikle ellerini ağzının önünde birleştirdi. Farkında bile değildi ama bacağını titretiyordu. Gerginlikle ayağa kalktı ve yerine oturdu. Blaise ve Pansy görevden çok onu izliyordu. "Hadi Potter." diye mırıldandığını duydular.

Sonunda birileri su yüzeyine çıktığında daha net görebilmek için tekrar ayağa kalktı. Krum ve onun hazinesini gördüğünde hayal kırıklığıyla yerine oturdu. "Hadi ama Potter. Nerede kaldın?" diye mırıldandı.

"Sakin ol Draco." dedi Pansy. "Gören de seni Potter için endişeleniyorsun sanır." dedi ve havayı dağıtmak için gülmeye çalıştı.

Draco ona gözlerini dikti. "Endişelenemez miyim Pansy? Potter, Hogwarts'ı dolayısıyla bizi temsil ediyor. Her şeyden önemlisi bizim yaşıtımız. Senelerdir onunla derse giriyoruz. Bu lanet turnuvada başına bir iş gelse hiç mi üzülmeyeceksin? Lanet Gryffindor nefretin seni bu kadar mı insanlıktan çıkardı?"

Pansy ve Blaise utançla başını yere eğdi. Blaise laflar Pansy'e söylenmiş olsa da onu da kapsadığını biliyordu. Onlar hiç bu açıdan düşünmemişti. Bir an için Draco'nun tepkilerine takıp bu gerçeği fark edemedikleri için kendilerinden utandılar. Pansy ayağa kalktı.

"Hadi Potter. Çık artık." diye bağırdı. Etrafındaki Slytherinlerin ona tuhaf tuhaf baktığını görünce "Hadisenize, sizde bağırın. Potter, Hogwarts'ı yani bizi temsil ediyor. Ona destek olun."

Pansy'nin küçük hareketi yavaşça Slytherin tarafında yayıldı. Diğer binalar ilk başta Slytherinlerin tezahüratı karşısında şaşırdılar. Kendi binalarına öğrenci seçilince bile coşmayan insanlardı. Daha sonra onlara kaybetmemek için daha yüksek sesle bağırmaya başladılar. Tabi bu kaybetmekten nefret eden Slytherinleri daha da ateşlemeye başladı. Kısa bir süre sonra Karagöl'ün etrafındaki tribünler tek bir kelimeyle yankılanıyordu.

"Potter! Potter! Potter!"

Draco gülümsedi ve gönül rahatlığıyla içinden geldiği gibi Harry'nin adını haykırdı.

Draco'nun bilmediği şey ise görev başladığından beri uzaklardan bir çift göz onun üzerindeydi ve büyüyle onu dinliyordu. Bu gözler ve kulaklar Albus Dumbledore'dan başkasına ait değildi. Harry'nin ona güvendiği gibi gerçekten ona değer verip vermediğini test etmek için Harry'nin tehlikeli bir görev gerçekleştirdiği bu andan daha uygun bir an yoktu.

Gördükleri ve duydukları ise sadece onu memnun etmişti. Slytherinlerin Potter destekleme hareketini başlatan Pansy Parkinson olabilirdi. Ancak asıl kaynak Draco Malfoy'un Pansy Parkinson'a söylediği sözlerdi. Draco bilerek veya bilmeyerek arkadaşlarının ön yargılarını kırmıştı. Okul müdürü ilk kez okulundaki dört binanın uyum içinde hareket ettiğini görüyordu. Bu ona geleceğe dair umut vermişti.

Kum saati neredeyse tamamen boşalmak üzereydi. İnsanların coşkulu bağırışları endişeli bekleyişe dönüşmüştü. "Hadi Potter." dedi Draco dişlerinin arasından. Pansy bu sefer onun koluna girdi ve destek olurcasına sıktı.

Su yüzeyine iki kafa çıkmıştı ki aralarında Harry yoktu. Yüzeye çıkanlar Ron Weasley ve Delacour'un hazinesi olan kız kardeşiydi. "Potter nerede?" diye endişeyle sordu Draco. Herkesin aklında bu soru vardı.

Ron ve Küçük kız yüzerek kıyıya ulaştılar. Ron kızın kıyıya çıkmasına yardım etti. Geri dönmek istermiş gibi bir hali vardı. Ancak Hermione'nin elini uzatmasıyla elini tuttu ve kıyıya çıktı. "Ona güven." demişti Hermione. Harry zor zamanların adamıydı.

Suyun altında şiddetli bir patlama oldu. Öyle ki kanlı kızıllıklar suyun yüzeyine yansıdı. Draco farkında bile olmadan endişeyle tırnaklarını Pansy'nin koluna geçirdi. Kum taneleri neredeyse sona ermek üzereyken sonunda su yüzeyine Harry Potter çıktı. Draco rahatlamayla derin bir nefes aldı. Harry kıyıya kadar yüzerken bitkin görünüyordu. Elini uzattığında önce elinden Ron tuttu, sonra ise Hermione. İkisi birlikte onu kıyıya çektiler. Hermione önce onun üstüne bir havlu attı. Ardından ona sarıldı. Ron ise uzun kollarıyla ikisini birden sarmıştı.

Pansy gülümsedi. "Güzel bir arkadaşlıkları var." Ardından Balise'in koluna girdi. Zaten Draco'nun koluna önceden girmişti ve ekledi. "Ama bizimki kadar güzel değil." Blaise ve Draco ona gülümsedi.

"Onlar altın üçlü ise biz gümüş üçlüyüz." dedi Blaise. Pansy yüzünü buruşturdu. "Altın gümüşten daha değerli."

Blaise gözlerini devirdi. "Gryffindor ve Slytherin renklerini ben seçmedin Pansy. Şikayetlerini kuruculara ilet." Üçü gülüştüler.

Draco böyle arkadaşlara sahip olduğu için şanslı olduğunu hissetti. Bir gün onlara Harry'den bahsedecekti ama hala zamanı vardı.

Challenge -DrarryWhere stories live. Discover now